by Gordon Hayward / Çeviri: Arma Kaynar
Bu yazı ilk olarak 4 Temmuz 2017 tarihinde The Players Tribune’de paylaşılmıştır.
Bu hayatım boyunca verdiğim kararlar içerisinde en zoruydu. Büyük olasılıkla hayatımın en uzun hafta sonunu yaşadım. Ve bugün … Bugün kesinlikle yaşadığım en çılgın günlerden biriydi. Ama doğru kararı verdiğime emin olmak istedim.
Sizin de bildiğiniz gibi bu biraz zaman aldı. Herkese sabrından dolayı teşekkür ediyorum. Sezon bitiminden bu akşama kadar eşim ve yakın çevremin kalanıyla bu konu hakkında kaç kere oturup konuştuk inanın sayamam bile. Her olası senaryoyu düşünüp, durumu her açıdan bakarak gözden geçirmek istedik.
Bu süreç boyunca üç takımla – Miami, Boston, Utah – yaptığım görüşmeler inanılmazdı. Beni daha fazla etkileyemezlerdi. Takımlarla yaptığım her görüşmeden sonra görüştüğüm takımın benim için doğru karar olduğuna ikna olmuştum. Dün gece boyunca doğru kararın ne olduğunu düşündüm. Kararımı vermeye çok yaklaştığım anlarda bile ne yapmak istediğime yüzde yüz ikna olmuş değilim.
İşin garip tarafı ben daha kararımı vermeden, oturup bu yazıyı yazmadan, hatta sevdiğim insanlarla oturup bu konuyu konuşamadan önce bile hangi takıma gideceğim hakkındaki haberleri okuyordum. Sanırım işler 2017 yılında böyle işliyor. Böyle olduğu için çok üzgünüm.
Bu ben ve ailemin çok ciddiye aldığı ve bütün hayatımızı değiştirecek bir karar. Bu sürecin en başından beri kararımı verdiğimde takımların ve taraftarların kararımı direkt benden duyması benim için en önemli noktalardan biri.
Utah’ta geçirdiğim yedi seneden sonra, Boston Celtics’e katılmaya karar verdim.
Bunu duymanın Jazz taraftarları için çok zor olduğunu biliyorum. Bilmenizi istiyorum ki bana ve aileme dünyaları ifade ediyorsunuz. Son birkaç gün beni çok zorladı. Sizin için de bu sürecin kolay geçmediğini biliyorum. Bu yüzden neden Boston’a gittiğim hakkında mümkün olduğu kadar açık olmak istiyorum.
Öncelikle ufak bir ara verip Utah’ta geçirdiğim yedi senenin benim için ne anlama geldiğini anlatmak istiyorum. Bunu söylemenin gerçekten tek bir yolu var, benim için her şey demekti.
2010 yazında Salt Lake City’e geldiğimde –bu söylediğimin çok klişe olduğunun farkındayım ama aynı zamanda da doğru- sadece bir çocuktum. Utah’a yolculuğumu hatırlıyorum. Babamla beraber daha ucuza gelir diye Indiana’dan Salt Lake City’e kadar arabayla gelmiştik. İlk 10 sıradan seçilen bir oyuncu olduğum için beklentilerin çok yüksek olduğunu biliyordum ama daha 20 yaşındaydım. Utah’ta basketbol oynamak evden uzaktaki ilk işimdi. Karşıma çıkabilecek her şey hakkında çok gergindim. Profesyonel olduktan sonraki ilk rutinimi hatırlıyorum. Yakınlarda bir Subway bulup oraya kadar yürümek. Hem de her gün. Böylece her zaman yaptığım gibi Subway kartımı kullanabiliyordum. İlk zamanlarım cidden böyleydi. Antrenman, Subway ve video oyunları. Biraz içime kapanmıştım.
Buradaki zamanımda ne kadar ilerlediğimi düşünüyorum. Ben gerçekten Salt Lake’de büyüdüm. Yetişkin oldum, profesyonel oldum. Buraya geldiğimde sadece bir çocuktum, şimdi bir eşim ve iki çocuğum var. Ailemden uzaklaştığım için stres yaşıyordum, şimdi kendi ailem var. Utah’da olduğum sürede bir yığın şey yaşadım ve dürüst olmak gerekirse aklıma geldiğinde beni mutlu etmeyen tek bir şey bile olmadı. Burası özel bir yer ve Utah’ın bana kattıkları benim Utah’a kattıklarımdan çok daha fazla.
Jazz organizasyonu ve Utah’taki kariyerim boyunca bunun parçası olan herkes… Bu kararın bu kadar zor olmasının sebebi bu insanlar. Steve Stark ve bütün Miller Ailesi, yaptıkları her şeyde birinci sınıflar. Dennis Lindsey, Utah’taki kazanma kültürü üzerinde en çok onun payı var. Daha birçok isim sayabilirim.
Koç Sloan’ın takımlarında oynayan son Jazz oyuncusuyum. Bu benim için öylesine bir bilgiden çok daha fazlası. Bu bilgi kendimi Jazz Organizasyonu’nun yapı taşlarından biri gibi hissetmemi sağladı. Bunun benim için anlamı çok büyük.
Benim üzerimde çok büyük emeği olup bu yapının parçası olan birçok insan var. Sıradan taraftarların büyük olasılıkla adını bile bilmediği insanlar. Bu insanlar Utah’tan ayrıldıktan sonra en çok özleyeceğim insanlar.
Mesela asistan koçumuz Mark McKown. İlk günden beri yanımdaydı. Çaylakken Jeremy Evans ve beni Santa Barbara’ya götürdüğü günleri hatırlıyorum. O zamanlar dayanıklılık koçumuzdu. Jeremy’yle beraber arada kaytarmaya çalıştığımız için bize sürekli takılırdı. O günleri her hatırladığımda gülümsemeden duramıyorum.
Bir diğer isim masörümüz Doug Birrel. O da John ve Karl ile beraber ilk günden beri yanımdaydı. Yıllardır oturup her şey hakkında konuşuyoruz. Saatler süren konuşmalar, tartışmalar, dertleşmeler. Bu kolay kolay bulunabilecek bir bağ değil. Profesyonel bir sporcu olarak bu tarz ilişkilere çok değer verirsiniz. Jazz Organizasyonu’nun parçasıyken hep bunları hissettim: samimiyet ve güven.
Şu andaki dayanıklılık koçumuz Isaiah Wright, buraya geldiğim zamanlar malzemeciydi. Aynı yaşlardaydık. Beraber büyüdük, takımın içinde beraber yükseldik. Benim daha iyi bir basketbol oyuncusu olmam için verdiği emeğin benim için önemini anlatamam bile. Tabi bir de çaylakken beni davet ettiği bir partiyi asla unutamam.
Utah’ta geçirdiğim sürede harika takım arkadaşlarına sahip oldum, mesela Jeremy. 2012 yılında Jeremy smaç yarışmasına katılıyordu. Ona yardımcı olmam lazımdı. Smaç yarışmasından önceki gece Orlando’daki oteldeydik ve sınavlarına çalışmamış iki çocuktan farkımız yoktu. Elimizde hiçbir şey yoktu. Paniklemeye başlamıştık, aklımıza en ufak bir fikir gelmiyordu. Bir şeyler bulmaya çalışıyorduk. En sonunda otele yakın bir basketbol salonu bulup gece 3’te bir şeyler bulmak için salona gittik. O sırada Jeremy’nin aklına iki topla vurduğu smaç geldi. Smacı bir kez denedik, gerçekten bir kez. Jeremy’e yeterli olmuştu ve sonunda smaç yarışmasını kazandı.
Koç Snyder ile ilk görüşmemi hatırlıyorum. Göreve geldikten sonra akşam yemeği için buluşmuştuk. Basketbol hakkında hiçbir şey konuşmadık. Tek kelime bile etmedik. Hayat hakkında konuştuk, ailelerimiz hakkında konuştuk, birbirimizi tanımaya çalıştık. Bir koç olarak Snyder oyunun her alanında inanılmaz. Liderliği, oyuncularını motive etme yeteneği, detaylara verdiği inanılmaz önem, koçun bu özelliklerinin hepsini çok özleyeceğim. Basketbol oyuncusu olarak geldiğim noktada borçlu olduğum çok insan var ama dürüst olmam gerekirse Koç Snyder’dan daha çok borçlu olduğum birisi yok.
Şu anda kenarda asistan olarak oturan Johhnie Bryant buraya ilk geldiğimde gelişim koçumuzdu. Geçtiğimiz yaz büyük olasılıkla basketbol açısından kariyerimin en önemli yazıydı. Oyuncu olarak seviye atlayabilmek için çok çalıştım. Johhnie bu yoldaki her adımda yanımdaydı. Bana Kobe ile antrenmanlar ayarlayan oydu, beni motive etmek için sabah – akşam mesajlar atan oydu, bana maç kasetlerini yollayıp dikkat etmem gereken şeyleri söyleyen oydu. En sonunda içimdeki All-Star’ı ortaya çıkarmayı başardı.
Son olarak da Utah’taki insanları düşünüyorum. Salt Lake City’nin aile kurmak için harika bir yer olduğunu söylerler. Bunu insanların laf olsun diye söylediğini düşünebilirsiniz. Ama burada zaman geçirince bunun gerçek olduğunu anlıyorsunuz. Eğer bana soracak olursanız Salt Lake City’e çok şey borçluyum. Sadece ailemi burada kurduğum için veya son iki yıldır kızlarımı yetiştirmeme yardımcı olan şehir olduğu için değil. Ailemi kurmamdan çok daha önce, ligdeki ilk yıllarımda bu şehir benim büyümemi ve yetişkin haline gelmemi sağladı. Bu şehirdeki insanlar beni aralarına kabul etti ve ailelerinin bir parçası olarak gördü.
Bunun için teşekkür etmek istiyorum.
Yaptığınız her şey için teşekkürler.
En son bu kadar zor bir karar vermek zorunda kaldığımda kolejdeydim. Kolejdeki ikinci yılımdı, Duke’a kaybettiğimiz şampiyonluk maçından sonraydı. Geçirdiğim turnuva sonrasında NBA takımlarının radarına girmiştim. Bazı tahminlerde ilk turda seçilebileceğim söyleniyordu. Bu yüzden bir karar vermem gerekiyordu. Butler’daki rahatlığımdan uzaklaşıp NBA’e gitmek ya da bir yıl daha Butler’da kalıp, başladığımız işi bitirerek şampiyon olmaya çalışmak arasında kalmıştım.
Çok zor bir karardı. Ama Butler’dayken yanımda konu ne olursa olsun konuşabileceğim, bana en mantıklı ve dürüst cevapları vereceğini bildiğim birisi vardı: Koç Stevens.
Koç Stevens süreç boyunca harikaydı. Seçeneklerimi tek tek anlatıp hepsinin artı ve eksilerini görmemi sağladı. İhtiyacım olduğunda beni yalnız bıraktı. Bu kararı sadece benim verebileceğimi ve kararımın ne olursa olsun yanımda olacağını bilmemi sağladı. Ben de ayrılmaya karar verdim. Drafta gireceğimi açıkladım ve Utah tarafından seçildim. Utah’ta yeni hayatıma başladım. Koç Stevens’ın yaptığının benim için önemi her zaman çok büyük oldu. Bir yol ayrımına geldiğim anda bile Koç Stevens güvenebileceğim insanlar arasındaydı.
Biraz çılgınca geliyor. 7 yıl sonra daha da zor bir karar vermek zorundayım. Yine bir yol ayrımındayım ve Koç Stevens’a güvenebileceğimi biliyorum.
Ve sonunda Boston Celtics ile sözleşme imzalamaya karar verdim.
Bu kararı vermemde etkili olan bir yığın faktör var. Boston’daki kazanma kültürü bunlardan biri. Boston Red Sox, New England Patriots, Boston Bruins… Celtics kulüp olarak çok özel bir tarihe sahip. Russell, Bird, Pierce… liste daha da uzayıp gidiyor. Şu andaki Celtics’in inanılmaz bir potansiyeli var, takım sahipleri, yöneticileri, Isaiah ve Horford gibi isimlere sahip yetenekli kadrosu ve tabi ki koç Stevens. Bahsettiğim sadece saha dışındaki ilişkimiz değil, Indiana’dayken kurmaya başladığımız saha içindeki ilişkimiz.
Ve bitirmediğimiz işimiz, 2010 senesinde NBA’e gitmek için Butler’dan ayrıldığım zaman yarım kalan işimiz. Bana kalırsa üzerinden geçen bunca yıldan sonra bile hala bitirmemiz gereken bir iş:
O da şampiyonluk kazanmak.