Brezilyalı yazar Paulo Coelho, 2005’te yazdığı romanında “Özgürlük, bağlılıkların olmaması değil, seçebilme yetisi ve kendim için en iyi olana bağlanmaktır,” diyor. Böylesi bir özgürlük anlayışı organizasyonlarda birincil ilkedir. Fakat oyuncuların serbest durumda olduğu (Hayward veya Durant gibi) veya kendi kaderlerine yön verebilecek güce sahip oldukları (Irving veya George gibi) ender örneklerde ise taraftarlar genelde oyuncuların taraftarlarını ağır bir dille yargılıyor. Thomas takaslandıktan sonra Caron Butler ve Ray Allen genel ikiyüzlülük yargılarını yıkmak için konuyu Instagram’a taşıdılar: Oyuncular takımlarına sadık kalmadıklarında herkes öfkeden kırılıyor fakat bir takım kız kardeşinin vefatından iki gün sonra sahaya çıkan ve diş ağrılarının yanı sıra kalça sakatlığı nedeniyle de ağrılar çeken bir oyuncuyu takasladığı zaman benzer bir tepki hiç görülmüyor. Allen da biliyor bu durumu. 2012 yılında o da Boston’dan ayrılarak Heat ile anlaşmıştı, Doğu Konferansı Finali’nde Miami, Celtics‘i yendikten hemen bir ay sonra. Allen, Instagram’da şöyle yazdı: “Bu bir iş. Takımların bunu yapmasının oyuncuların yapmasıyla hiçbir farkı olmamalı.”
Konuştuğum yönetici ve oyuncu menajerleri de aynı görüştü. Oyuncuların ve takımların bu yaz verdikleri kararlarla ilgili hiçbir şey düşünmüyorlar. “Her takım aşağı yukarı aynı şekilde yönetiliyor. Hatta dünyadaki neredeyse her türlü iş böyle yönetiliyor zaten,” diyor NBA’de menajerlik yapan ismi bende saklı biri. Kevin Durant’in Thunder‘ı 73 galibiyet alarak rekor kıran Warriors takımı için terk etmesi internet üzerinde ağır şakalara neden olmuş ve Durant’in kaçarak kolay yolu seçtiği algısı doğmuştu. Durant, Ağustos sonunda Bill Simmons ile bir podcast doldurdu ve şunları söyledi: “Oyuncular yıllardır bilmem kaçıncı uykularındayken takaslanıyorlar. Oyuncuların yıllardır değneğin pis tarafında bulunuyor. Bazı oyuncular da organizasyonları yüz üstü bıraktı tabii. Ama bu işte vefa yok. Bu bir iş. Bu işin içinde para var.”
En sevdiğiniz oyuncu takaslanır veya başka bir takımla imzalarsa nasıl isterseniz öyle hissedersiniz. Maçları izlerken, konuşurken ve tuttuğumuz takımları düşünürken yaşanan duygu değişiklikleri oyuna sevgimizi artıran şey. Fakat NBA gelişip büyüdükçe takımlar ve oyunculardan beklentilerimizi ve verdikleri kararlara yönelik tepkilerimizi değiştirmenin farklı yolları var.
Irving’in takas talebinde bulunma kararına Cavaliers taraftarlarının verdiği en yaygın tepkilerden biri, “LeBron’u neden bırakmak istesin ki? Gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan biri. Kazanmak umurunda değil mi yoksa?” olmuştu. Mesaj attığım NBA yöneticileri de aynı şekilde düşündüklerini belirttiler. Irving ise tanıtım toplantısında bu kararın kendisi için en iyi olanı yapmakla ilgili olduğunu söylemişti: “Kendimden daha büyük bir şeyin arayışındayım ve potansiyelim için önü en açık seçeneği değerlendirmek istedim.” Gelişmesinin tek yolu LeBron James’in devasa gölgesinden kaçmaktı. Fakat LeBron da Irving’in yolunu açan kişi, tıpkı bu yaz kendi kaderlerine yön veren diğer oyuncular gibi.
Irving ve James Richard Jefferson ve Channing Frye’ın programında 12. bölümde konuk olmuşlardı. O bölümde, Irving “Simyacı’yı okudun mu?” diye soruyor ve LeBron’dan kitaptan neler anladığını paylaşmasını istiyordu. LeBron ise güçlenme, vizyon sahibi olma ve bu vizyonun peşinde koşmaktan bahsediyordu. Kyrie de aslında tam olarak bunu yaptı. Bir video mesaj yayınlayarak Cavaliers taraftarlarına “çocukluktan beri hayalini kurduğu şeyleri başarmak için” artık zamanın geldiğini ve bunu tam anlamıyla değerlendirmek istediğini söyledi.
CP3 de kendi değerleri için bir karar verdi. George da öyle. Hayward da. Vefasızlık bir beklenti olmalı, istisna değil. Vefa, hem takımların hem de oyuncuların gidebildiği çift yönlü bir yol. Nihayetinde son 10 yılda bakış açım bu anlamda değişti. Takımlar, oyuncuları her zaman sırtından bıçaklıyorlar. Oyuncular da aynısını yapıyor. İşin gerçeği, bunun gerçekleşme sıklığı, başa çıkılma zorluğunu hiç de kolaylaştırmıyor. Fakat bu tip durumlarda artık olmaması gereken bir şaşkınlık seviyesi bulunduğu anlamına geliyor. LeBron Cleveland’dan ayrılarak Miami’ye gidişini daha güzel bir şekilde çözebilirdi fakat belki de oyuncuları kendi hayatları için doğru kararları vermelerine cesaretlendirmek için böyle yapılması gerekiyordu bu işin. Durant, vefa duyduğu şeyin organizasyonun kendisi değil, organizasyondaki insanlarla ilişkileri olduğunu söylemişti. Doğası itibariyle sürekli değişen bir şeye vefa duymak hayli zor.
Takımlar da taraftarlarda, hayatta her gün yaşadığımız aynı duyguları canlandırıyorlar: mutluluk, öfke, hayal kırıklığı. Fakat sadakatin bir oyuncu takaslandığı ya da emekli olduğu zaman son bulmamasının bir sebebi var: her şey döngüsel. Galibiyetler, mağlubiyetler, transferler, takımdan gönderilenler… Hepsi yeni fırsatlar doğuruyor. Sporseverler için en doğrusu, oyuncularla sonsuza dek birlikte olmayacaklarını bildikleri bir ilişkiye girmek en mantıklısı olacaktır. Bu birliktelik kimi zaman oyuncunun kişisel kararıyla, kimi zaman takımın aldığı bir kararla son bulabilir.