Bugünden Ders, Yarına Umut

13/Eyl/17 13:38 Eylül 13, 2017

Bugra Uzar

13/Eyl/17 13:38

Eurohoops.net

Türkiye’nin geride bıraktığı EuroBasket 2017 macerasından neler öğrendik ve ne gibi eksiklikleri fark ettik?

by Buğra Uzar / info@eurohoops.net

EuroBasket heyecanı İstanbul’da hala devam ediyor ancak 12 Dev Adam için geçtiğimiz gün oynanan İspanya karşısında oynanan mücadeleyle bu heyecan Top 16’da sona erdi. Yine de ortaya konan mücadele ve özellikle genç oyuncularımızın performansları bize umut olurken, şapkayı önümüze alıp düşünmemiz ve çözmemiz gereken sorunlar da yok değil.

Turnuvaya geçmeden önce buraya geliş yolunu değerlendirmekte fayda var. Türkiye Basketbol Milli Takımı şu anda bir geçiş aşamasında. Yeni federasyonun görev başındaki ilk turnuvası bu turnuva oldu ve yola da yeni bir başantrenörle çıkıldı. Ufuk Sarıca ve ekibinin önünde zorlu görevler vardı.

Hem genç oyuncuları yavaş yavaş milli takıma monte ederek ilerisi için sağlam bir temel oluşturmak, hem de evimizde düzenlenen bir turnuvada artan beklentilere yanıt vermek… Açıkçası geride kalan EuroBasket’e baktığımızda bu konuda önemli bir başarı elde edildiğini söylememiz gerekiyor.

Turnuvaya gelmeden önce Ersan İlyasova ve Ömer Aşık’ın kadroda olmaması en büyük eksiklerimiz olarak göze çarparken ilk hava atışına artık saatler kala Bobby Dixon‘ın da sakatlığı sebebiyle kadroda olmaması Türkiye milli takımına büyük bir darbe oldu. Bobby’nin de denklemden çıkmasıyla birlikte elde hücum gücü son derece sınırlı bir kadro kaldı. Dolayısıyla turnuva öncesindeki yüksek beklentiler de yerini hayal kırıklığına bıraktı.

Fakat turnuva başladığından itibaren sahaya adımını atan her oyuncunun elinden gelen her şeyi ortaya koyması, tüm takımın mücadeleden bir an olsun bile kopmaması ve önemli takımlara karşı oynanıp “Fark yenir” diye beklenen birçok mücadelenin son anlara kadar başa baş geçip ufak detaylarla kaybedilmesi, teknik ekibin çok başarılı bir iş yaptığının göstergesi. Tabii ki bu müthiş mücadelelerinden dolayı oyuncular da büyük bir alkışı hak ediyorlar.

Turnuvada takımımız adına en çok parlayan isimlerin başında tabii ki genç yıldızlarımız Cedi Osman ve Furkan Korkmaz geliyor. Türk basketbolunun çok şeyler beklediği ve bu yaz NBA’e uğurladığı iki potansiyelli genci, İstanbul’da oynadıkları son karşılaşmalarda (en azından belli bir süre için) izleyenleri heyecanlandırdı, gururlandırdı ve umutlandırdı.

Cedi grup maçlarında biraz daha fazla sivrilirken takımın lideri olarak dikkat çekti. En kritik yerlerde sorumluluk almaktan hiç çekinmeyen Cedi, hücumda takımı ateşleyen isim oldu. İkili oyunlardan sonra üzerinde kalan uzunların üzerinden zaman zaman şutları gönderdi zaman zaman da çabuk ilk adımı sayesinde potaya gitti. Bu noktada en çok dikkat çeken noktalardan birisi de Cedi’nin çembere gittiği anlarda geçirdiği sezona kıyasla çok daha dengeli ve kararlı olmasıydı.

Genç yıldız savunmada da hiçbir zaman geri adım atmadı ve Ufuk Sarıca‘nın topa baskıyı üst düzeyde tutan savunmasının içerisinde bol bol top çaldı. Cedi’nin çaldığı topların çoğu rakip potalara hızlı hücum ve kolay sayı olarak geri döndü. Ayrıca dört kısalı sisteme döndüğümüz zamanlarda dört numaraya geçen Cedi, fiziksel olarak kendisinden daha kalın oyunculara karşı oldukça başarılı bir performans gösterdi.

Furkan Korkmaz ise Sixers ile oldukça başarılı bir Yaz Ligi geçirdikten sonra turnuvaya özgüveni yüksek bir şekilde geldi. Nitekim sezon ortasında Banvit’e takas olduktan sonra çıkışa geçen genç yıldız, bu çizgisini milli takımda da bu performansını arttırarak sürdürdü. İkinci beşle birlikte oyuna dahil olan Furkan, takımımıza enerji kattı. Ayrıca tıpkı Cedi gibi o da hücumda sorumluluk almaktan hiç çekinmedi.

Furkan’ın en çok öne çıktığı mücadele ise hiç şüphesiz İspanya karşılaşması oldu. Son 16’daki güçlü rakibimiz karşısında işin hücum kısmında bir türlü istediklerimizi yapamazken, beşinci günün şafağında gelen Gandalf gibi yetişen Furkan, zorlu İspanyol savunmasına karşı kritik şutları bir bir gönderdi. Özellikle adam değişimleri sonrası Gasol kardeşlerle eşleşen Furkan, Pau’nun uzun kolları arasından bile şutlarını korkusuzca gönderdi.

İki genç yıldızımızın bu performansı tabii ki sadece bu turnuva için değil gelecek turnuvalar için çok önemli. Bu isimlerin yanına Kenan Sipahi gibi şimdiki kadroda bulunan oyuncuların yanı sıra alttan gelen genç oyuncuları da doğru bir şekilde monte edebilirsek uzun yıllar turnuvalarda etkili olabilecek ve hatta madalya adayı olabilecek bir kadroya sahip olabiliriz. Sonuçta bu genç oyuncuların oynamaları, süre almaları, güçlenmeleri ve tecrübe kazanmaları bize çok şey katacak.

Bu turnuvada birçok maçı son anlarda kaybetmemizin ana sebebi de kadronun iskeletini oluşturan oyuncuların kırılma anlarını nasıl oynayacaklarını tam olarak bilememeleriydi. Bu eksiklik giderildiğinde önümüzdeki turnuvalarda madalya almamız mümkün.

Türkiye’nin bu olumlu gidişatı herkesin takdirini kazanırken son olarak İspanya koçu Sergio Scariolo da milli takımımızı övdü ve efsanevi oyuncu Pau Gasol de maç sonunda Ufuk Hoca’yı tebrik etti. Milli takımlar düzeyinde yıllardır Avrupa’nın zirvesinde olan bir koçtan ve dünya basketboluna damga vurmuş bir oyuncudan bunları duymak çok önemli bir referans.

Ufuk Sarıca‘nın oyuncularla olan diyaloğu ve birçok oyuncunun normal sezonda gösterdiği performansların çok ötesine geçmeleri de bu turnuvada kazanılan şeyler olarak dikkat çekiyor. Saha içerisinde oyuncularına oldukça hakim bir görüntü çizen Sarıca, hem savunmada hem de hücumda çoğu zaman oyuncularını tek tek uyardı ve doğru şeyleri yapmalarını sağladı.

Melih Mahmutoğlu örneği üzerinden yola çıkacak olursak, Fenerbahçe formasıyla nokta şutörü olarak dikkat çeken tecrübeli oyuncu, milli takımda bu şutlarının yanı sıra çembere giden ve ikili oyunlarda yaratıcı konumunda olan oyuncu haline de dönüştü. Keza sakatlıkların da etkisiyle kariyerinin en kötü sezonlarından birini geçiren Semih Erden de bu turnuvayla birlikte küllerinden doğdu. Erkan Veyseloğlu ve Kenan Sipahi başta olmak üzere diğer oyuncularımız da beklenenden çok daha iyi birer turnuva geçirdiler. Bu da başarılı koçun bu geçiş aşaması için ne kadar doğru bir tercih olduğunu kanıtlar nitelikte.

Ancak tabii ki turnuvada her şey toz pembe değildi. İlk olarak dikkat çeken noktalardan birisi tabii ki dört numara sorunu. Bunda Ersan’ın kadroya gelmemesi de tartışmasız bir şekilde çok büyük bir etken ancak dört numara rotasyonunda turnuvanın en zayıf takımlarından birisiydik. Kadroda yer alan Barış Hersek’in tüm iyi niyetiyle elinden geleni yaptığı bir gerçek ancak dört numara pozisyonunun hem hücumda hem de savunmada bizim zayıf karnımız olduğu da ortada.

Çoğu zaman da bu noktadaki defomuzu giderebilmek için riskler aldık ve önemli rakiplerimiz de bu riskleri iyi değerlendirdiler. Örneğin son İspanya maçından yola çıkacak olursak, kısa beşe döndükten sonra Cedi ve Pau eşleşmesine doğal olarak yardım getirmek durumunda kaldık. Gelen yardım da genel olarak Ricky Rubio’nun tarafından geldi. Rubio ilk yarıda şutlarını sokamasa da ikinci yarının en kritik yerinde üst üste isabetler bulunca bütün sistemimiz çöktü.

Bu eksiklik Türk basketbolunun bir sorunu ve tabii ki en çok Türkiye Milli Takımını etkiliyor. Hem altyapılarımızın hem de hali hazırda dört numara oynayabilen yerli oyuncuların bu konuda özeleştiri yapmaları gerekiyor.