By Nikos Varlas/ varlas@eurohoops.net
Bir yardımcı koç olarak Kokoskov, hem NCAA Division I hem de NBA’deki ilkleri yaşayarak Avrupalılar arasında çok farklı bir yerde duruyor.
2004’te Detroit’le NBA şampiyonluğu kazanarak bunu başaran ilk Amerikalı olmayan asistan koç unvanının sahibi olan Kokoskov, NBA All-Star Maçı’nda da görev yapan ilk Amerikalı olmayan koç. Los Angeles Clippers, Detroit Pistons, Phoenix Suns, Cleveland Cavaliers, ve Orlando Magic maceralarından sonra Kokoskov şu sıralar Utah Jazz‘in teknik ekibinde yer alıyor. Yine de normal bir basketbol severe adını öğretmesi için bir mucizeyi gerçekleştirip Slovenya’ya Eurobasket’i kazandırması gerekti.
Slovenya’yı tarihinin ilk altın madalyasına ulaştıran başarılı koç, Eurohoops’a kariyerini, Slovenya’nın geleceğini, Goran Dragic’i ve Luka Doncic’i anlattı.
– 17 yıldır NBA’in bir parçası oldunuz ve Birleşik Devletler’de birçok ilke imza atan Avrupalı koç unvanını taşıyorsunuz. Yine de bu turnuva için en büyük başarınız diyebilir miyiz?
“Ben de öyle düşünüyorum çünkü bir takımın parçası, bir teknik ekip elemanı olduğunuzda durum farklı, kendi takımınıza koçluk ettiğinizde durum farklı. FIBA basketbolunda koçluk yapmam teklifi geldiğinde kabul etmemin nedenlerinden biri de buydu. Kendi takımıma koçluk yapma şansı elde etmek, kendi hatalarımı kendim yapmak ve bir koç olarak büyüyüp gelişmek. 2007’de Gürcistan Federasyonu’ndan bir teklif aldım. Kabul edip etmeme noktasında kararsızdım, iyi bir fikir miydi değil miydi bilemiyordum.
O dönem aynı şekilde Sırp milli takımında bir asistan koç olarak çalışıyordum ve dönemin Pistons koçu Joe Dumars eğer bir koç olarak büyümek istiyorsam kendi takımıma sahip olmam gerektiğini söyledi. O zamanlar bekardım bir ailem yoktu ve yazın koçluk yapmak benim için güzel bir karar oldu.
10 sene önce yaşanan bu olaydan sonra kendi takımınıza koçluk yapmanın kendi kararlarını vermek ve her şeyden sorumlu olmak noktalarında sizi geliştirdiğini söyleyebilirim. Bu açıdan baktığınızda muhtemelen Detroit, Phoenix gibi takımlardaki görevlerimle kıyasladığımda bir koç olarak aldığım en büyük başarıyı aldım.”
– Bu Eurobasket başarısından sonra NBA tarihindeki ilk Avrupalı baş antrenör olabileceğinizi düşünüyor musunuz?
“Böyle bir şey söylemek veya tahmin etmek oldukça zor. Bu kendi kontrolünüz altında olmayan bir şey. Kendi gelişiminizi, hayatınızı kontrol edebilirsiniz. Bu yüzden belli olmaz diyebiliyorum. Bunun gibi bir karar almanın birçok faktörü vardır. NBA’de koç olmak için takım sahibinin size güvenmesi gerekiyor. Çok karışık bir durum ancak ben NBA’de çalışabilecek bilgiye ve tecrübeye sahip birçok uluslararası koç olduğunu düşünüyorum.
Yine de piyasa orada farklı işliyor. Bir NBA takımı sahibinin tanımadığı bir koça takımını emanet edebilecek cesareti olduğunu düşünmüyorum. Bir neden uluslararası koçların orada tecrübe sahibi olmaması. Bu nedenle kendimi Avrupa piyasasına da yakın tutuyorum, daha çok tecrübe kazanıyorum ancak aynı zamanda her şey benim kontrolümde olmasa da NBA’de kalıp bir gün baş antrenörlük yapmak istiyorum. NBA’de yardımcı koçluk yapmaktan mutsuz veya rahatsız değilim, Utah Jazz‘de Quin Snyder ile çalışmak benim için değerli. O sadece bir patron değil, aynı zamanda bir arkadaş. Bana Missouri Üniversitesi’nde çalışma şansı verdi. Aynı şekilde GM Dennis Lindsey’de burada olarak Eurobasket’te bana destek verdi. Ben orada iyi bir yerdeyim. Bir NBA baş antrenörü olmak için çok fazla şeyin bir araya gelmesi gerekiyor ve bu şeyler bir araya gelmezse de pek bir sorun yok.”
– Uzun NBA kariyerinizden bize ilginç bir hikaye anlatabilir misiniz?
“Bu soruya cevap vermek çok zor çünkü her gün, her antrenmanda çok fazla şey oluyor. Benim asistan koç olarak ana görevim maça hazırlık yapmak, rakibin gözlemci raporunu oluşturmak ve rakibin oynayacağı setin öncesindeki kendi aralarındaki sinyalini anlamak. Koç Popovich bildiğiniz gibi basketbolla ilgilenmeden önce West Point Askeri Akademisi’nde yer almış, kim bilir neler gördü o dönemde.
Biz de 2005 NBA Finalleri üçüncü maçında onun yaptığı hareketlere bakıyorduk. Önce burnuna, sonra kulaklarına dokundu, en son da göğsünü ovaladı. Çok sakin görünüyordu.
Maçtan sonra anladık ki takımına setleri göstermiyor, Tim Duncan’ın yaptıklarını yapıyormuş. Biz ise NBA Finalleri’nde olduğumuz için çok heyecanlı ve kaygılıydık.”
– Varsayım üzerinden konuşalım. Sizce Avrupalılardan oluşan bir All-Star takımı, Amerika Milli Takımına yetişebilir mi?
“Yetenek bakımından baktığımızda Avrupa kesinlikle Amerika’yı yakalar. Avrupalı oyuncular basketbolun nasıl oynanması gerektiğini, takım olarak oynamayı biliyor. Amerikalı oyuncular ve koçlar bizden çok çok fazla şey öğreniyorlar. Topu hareket ettirme, vücudu kullanma, takım basketbolu. Amerikalı NBA koçlarıyla aramızda sürekli bilgi alışverişi oluyor diyebilirim. Biz onlardan öğreniyoruz, onlar da bizden öğreniyorlar. Yani her şey karşılıklı.”
– Goran Dragic eğer siz devam ederseniz Milli Takımı bırakmayacağını söyledi. Bu mümkün mü?
“İmkansız. Yeni FIBA takvimi oyuncular ile birlikte koçları da etkiliyor ve maalesef ki durum bu. Benim için burası bir işin yanında bir eğlence, bir keyif, milli takımın bir parçası olup koçluk yapmak, bir onur. Ancak dediğim gibi imkansız. Eylül’de bir yerde, Şubat’ta farklı bir yerde oluyoruz. Umarım Euroleague, FIBA ile Euroleague oyuncularının milli takımlarında oynamalarının yolunu açabilir. Slovenya Federasyonu için şu anda oyuncuların durumu, koçun kim olacağı sorusundan daha büyük bir problem.
Şimdi konuşuyoruz ve yaklaşık bir ay sonra eleme maçları başlayacak. Bir çözüme ulaşılması şu anda pek de yakın bir ihtimal gibi durmuyor. Federasyonlar ve özellikle Slovenya Federasyonu için en büyük soru işareti Euroleague oyuncularının durumu. NBA’dekiler gelmiyor. NBA takvimini değiştirmeyecek, Eurolague’de ne olacağını göreceğiz. Koçun kim olacağından çok bu oyuncuların durumu milli takımları etkileyecek.”
– Goran Dragic’in şu ana kadar Avrupa’da hak ettiği saygıyı göremediğini ve Slovenya Milli Takımına döneceğini düşünüyor musunuz?
“İnsanların kendi düşünceleri ve tercihleri vardır, onun işi basketbol oynamak. İlk olarak benim kendi görüşüm bir daha oynamayacağı yönünde. FIBA Dünya Şampiyonası’na daha iki yıl var ve oynaması zor gözüküyor. Ama kim bilir, kararı o verecek. Çok özel bir ilişkimiz ve birçok güzel anımız var. Ailelerimiz yakın ve aramızdaki ilişki bir koç-oyuncu ilişkisinden çok daha fazlası. Ona büyük saygı duyuyorum. Yine de onun oynuyor olmasının nedeni Igor değil, benim de burada olmamın nedeni Goran değil. İlişkimiz tabii ki yardımcı oluyor ama o buraya ülkesini temsil etmek için geliyor. Burada olmasının nedeni bu.
– Son olarak Luka Doncic hakkındaki görüşlerinizi alalım. Gelecek sene ilk sıradan NBA’e gitme ihtimali konuşuluyor, yeteneği zaten çok açık ve olgunluğu gerçekten büyüleyici…
“Doncic çok özel bir çocuk. Yeteneği ve potansiyeli inanılmaz. Aynı zamanda baskıyı taşıyış şekli sanki bundan zevk alıyormuş gibi. Başarısı kendi ellerinde. Çok çalışması ve birçok alanda gelişmesi gerekiyor. Kendi yaşı için çok olgun. Ben ona hak etmediği hiçbir şey vermedim. Zaten kendisi şu an bile çok büyük saygı kazandı, takım arkadaşları da onu çok seviyor.”