by Semih Tuna | Derleyen: M. Bahadır Akgün & Can Bedel / stuna@eurohoops.net
Frutti Extra Bursaspor Basketbol, şüphesiz bu sezon Avrupa basketbolunda sezonun en hoş hikayelerinden birini yazdı ve o hikaye, yalnızca bu yıl değil, yıllar boyunca dilden dile anlatılacağa benziyor. Mütevazı bütçesiyle EuroCup’ın şampiyonluk hedefiyle yola çıkan takımlarını bir bir saf dışı bırakan Bursaspor, neticede finale kadar yükseldiği organizasyonda Virtus Bologna’ya kaybetse de hafızalara kazınmayı başardı.
Sezon başlarında zaman zaman iniş çıkışlı bir grafik çizen Bursaspor, sezon ortasından itibaren ise daha sonraları akıllarımıza kazınan o hikayeyi yazacağı virajı dönerek Avrupa basketbolunda tüm dikkatleri çekti.
Peki tüm bunlar nasıl oldu? Bursaspor’un tarihi başarısını o başarının en büyük sahiplerine sorduk ve onlar yanıtladı…
Bir aile kuruluyor
Bursaspor, sezon başı şöyle dursun; sezon ortasında bile tam olarak özel bir takım havası vermiyordu. Ne olduysa sezon ortasından sonra oldu ve ritmini bulan takım EuroCup finaline kadar yürüdü. Fakat mütevazı bir bütçe ile görece yeni kurulan bir organizasyona gelmek, oyuncular için neden cazip bir seçenekti öyleyse? Yeşil-beyazlıların peri masalına geçmeden önce her şeyin başladığı döneme gidiyoruz… Bu masalın kahramanları, neden Bursaspor’u tercih etmişti?
Dave Dudzinski: “Antwerp’te gerçekten keyif alıyordum ama orada yapmak istediğim her şeyi yapmış ve yoluma bakmak ister bir hâldeydim. Yazın da başka bir yere gitme isteğim vardı. Benim için önemli olan daha büyük bir lige gitmek ve başka bir yerde kendimi kanıtlamaktı. Yazın başlarında Bursaspor beni aradı. EuroCup’ta oynadıklarını, yeni bir şey inşa ettiklerini biliyordum.”
Derek Needham: “Aslında Mornar Bar’da rahattım. Yeni bir şey arıyordum. Karadağ’da üç yıl oynadım ve Bursa beni aradığı zaman Dusan Alimpijevic’in Kızılyıldız’da koçluk yaptığını hatırlıyordum. Tarihi bir eşleşmemiz olmuştu. Mornar tarihinde ilk kez playoff oynuyorduk. O da beni o dönemden hatırlıyordu.”
Andrew Andrews: “Türk Telekom’dan ayrılınca ABD’ye gittim. Büyükanneme bakıp ailemle olmak istiyordum. Birkaç takımdan teklif geldi ama Bursaspor, daha önce Türk Telekom ile sahip olduğum kontratı veren çok az takımdan biriydi.”
John Holland: “Tabii Rusya’daki durum malum. EuroLeague de Rusya takımlarının oynamamasına karar verdi ama ben o dönemde yeni gitmiştim ve sahaya çıkmaya hazırlanıyordum ama ilk maçım iptal oldu ve ben hiç maça çıkamadım. Kötü bir talihsizlik oldu. Tabii bir de savaş durumu var. Takım arkadaşlarım Rusya’dan ayrılmaya başlayınca ben de orada kalan son insan olmak istemedim ve ben de ayrıldım. Bir sonraki hamlemin ne olacağını düşünüyordum çünkü ABD’ye mi dönsem yoksa burada oynamaya devam mı etsem emin değildim.”
Onuralp Bitim: “Anadolu Efes‘ten ayrılınca süre alıp kendimi gösterebileceğim bir yere gitmek istedim. Karşıyaka’yı seçtim. Karşıyaka hem benim çok sevdiğim bir kulüp hem de taraftarını çok sevdiğim ve sevildiğimi hissettiğim bir yer. Hem de İzmir benim evim diyebileceğim bir yer ama şu anda yeniden o zamana dönsem almayacağım bir karar. Karşıyaka’ya gitmek benim için hata oldu. Karşıyaka’da hak ettiğim hiçbir şey önüme verilmedi. Hiçbir zaman bunu anlayamadım, anlayamayacağım da. Ben basketbolun içindeki insanların her şeyi zaten anladığını biliyorum. Benim için Karşıyaka’da edindiğim çok güzel takım arkadaşlıkları ve tecrübeler oldu. Ama kesinlikle hak ettiğimin ve alabileceğimin çok azını alabildim.”
Dave Dudzinski: “Galiba Derek (Needham) da yeni anlaşmıştı. Geçmişten de onu biraz tanıyordum. Benim için iyi bir durum olur gibi gözüküyordu. Kendimi sınamak ve kariyerime bir sonraki seviyede devam edebilir miyim diye görmek istedim açıkçası.”
Derek Needham: “Dusan beni bu sezon özel bir şeyler yapmak istediğini söyledi. Bana karşı rakip olduğu zaman beni yenmişti. Ben de ‘Bu sefer de aynı tarafta olalım bakalım’ dedim. (Gülüyor.)”
John Holland: “Menajerim bana Bursaspor’dan gelen fırsatı sundu. Pek fikrim yoktu ama EuroCup playofflarında ilerleme şanslarının olduğunu biliyordum.Oraya gittiğim zaman da gerçekten ne kadar iyi bir fırsat olduğunu anladım. Takımın bir arada ne kadar iyi olduğunu görebiliyordunuz. Buraya geldiğim zaman zaten bir aile ortamı vardı. Ben de buna katkı sağlamaya çalıştım.”
Andrew Andrews: “Allerik Freeman’i de daha önceden tanıyordum. Türkiye’de de çok rahattım tabii. Bu sebeple benim için en uygun seçeneğin bu olacağını düşündüm.”
Onuralp Bitim: “Karşıyaka’dan sonra benim için çok kritik bir an başladı çünkü hata yaptığım bir seçimden sonra çok daha emin adımlarla daha kendimi gösterebileceğim bir seçim yapmam gerekiyordu ve menajerimle, ailemle bir araya geldim. Koçla ve Nedim Yücel ile konuştuk. Benim için en doğru yerin burası olduğunu düşündük. Yine büyük kulüplerden teklifler vardı ama bir projeye inandık. Bunun sonunda da ne kadar doğru bir proje olduğunu sadece ben, ailem, menajerim değil tüm basketbolseverler anlamış oldu. Bursaspor’a gelme amacım kendimi en iyi şekilde gösterebileceğim ve bunun yanında da hem Türkiye’de hem Avrupa’da başarılı olabileceğim bir kulüp olmasıydı.”
Dusan Alimpijevic: “Buraya geldiğimde 20 gün boyunca maç kazanamadık. Geldiğimde büyük bir COVID sıkıntısı ile uğraştık. İdmana çıkaracak yalnıza 6-7 kişi bulabiliyorduk. İlk ayda 5’e 5 oynayamadık bile. Buna rağmen Başkan, GM, yönetim kurulu üyelerinin tavrı hep destekleyiciydi. Frutti Extra’dan bir yönetici gelmişti hatta hatırlıyorum. Bana ‘Koç merak etme, seninle birlikte harika bir gelecek inşaa edeceğiz, neler yaptıklarını görüyoruz’ demişti. Bir de Türk kahvesi makinesi hediye etmişti kahve manyaklığım olduğundan dolayı.”
Peri Masalı nerede başladı?
Bursaspor’un tarihi bir başarıya imza atmış olması, bütün sezonun büyük bir rüya ile geçtiği anlamına gelmiyor. Neticede başarılara büyük mücadeleler vermeden ulaşmak her zaman mümkün olmuyor. Hatta çoğu zaman imkansız kabul edilebilir. Bunu Bursaspor’un normal sezonu yedinci sırada bitirmesinden ve hatta playofflardaki tüm maçlarını deplasmanda oynamasından bile anlayabiliriz. Peki ne oldu da bu takım o eşiği atlayıp Avrupa’nın rüya takımı hâline geldi? Kahramanları şöyle anlatıyor…
Dave Dudzinski: “Zor bir durumdu çünkü seri yakalamıştık ama istikrarlı değildik. Bazı maçlarda aynı seviyede oynamıyorduk. Bence kırılma noktası, Şubat ayında iç sahada oynadığımız Galatasaray maçı oldu çünkü deplasmanda bizi çok iyi yendiler. Uzun bir COVID arası sonrası ilk maçtı. Rotasyonumuz çok kısıtlıydı. Çıkıp iyi oynadık. O anda ‘İyi olacağız, bu takım gerçekten kaynaşmaya başlıyor’ diye düşündüm. O dönemde de herkesi şaşırtmaya başladık.”
Derek Needham: “Bunu tam olarak Cedevita Olimpija mağlubiyeti sonrası söyledim aslında. O maçı galiba 20 sayıyla falan kaybettik. Deplasmandaydık. Kaybettik ama takımın farklı oynadığı, takımdaki oyuncuların daha fazla kaynaştığı görülüyordu. Birkaç değişiklik daha yapmamız gerekiyordu. O maçta Andrews olsaydı cidden özel bir şey çıkabilirdi. O akşam Andrew ile konuştum. ‘Burada elimizde bir şey var’ dedim. ‘Muhtemelen 20 sayı fark yediğimiz için göremiyorsun ama buna sadık kalırsak ve bu kimliği korursak birçok maç kazanabileceğimizi düşünüyorum’ dedim.”
Dusan Alimpijevic: “Açıkçası biz bu takımda bir şeylerin özel olduğunu başta fark ettik çünkü oyuncuların yaptığı antrenman, anlatılana kulak kesilmeleri, takım toplantılarındaki yükümlülüklerine dikkat etmeleri bunu bize gösteriyordu. Sadece biraz zaman gerekiyordu. Elbette kimse böyle büyük bir başarı beklemiyordu ama biz yılın daha başında bunu bekliyorduk.”
Andrew Andrews: “Ben buraya geldiğim zaman takımın özel bir takım olacağını düşünmüştüm gerçekten. Kadroya baktım ve buraya gelince de herkesin ne kadar çok çalıştığını gördüm. O zaman özel bir takım olacağımızı düşündüm. Başta iniş çıkışlar yaşadık ama Allerik ayrıldıktan sonra, Egemen ayrıldıktan sonra, AB de gitti ve biz Cedevita ile oynadık. Ben o maçta oynayamadım. Deplasmanda çok iyi oynadık. O zaman dedim ki ‘Özel bir takımımız var.’ Çok güçlü bir Cedevita takımına karşı oynadık.”
John Holland: “Açıkçası takım ben geldiğimde zaten iyi oynuyordu. Gran Canaria’ya mı ne mağlup olduk ve çok üzüldüm çünkü takımla kaynaşmaya çalışıyordum ama açıkçası takım zaten aile olmuş ve ben de takıma dışarıdan katılmak için çabalamaya çalışıyormuşum gibi geliyordu. 1-2 maçta takımın arasına kaynayıp elimden geleni yapmaya çalıştım ama onlar her şeyi çok kolaylaştırdı. Herkes birbiri için özveriyle oynadı.”
Onuralp Bitim: “Cedevita maçında yenilmemize rağmen ben dedim ki bir şeyleri iyi yaparsak hiç kimsenin bizden beklemediği bir noktaya ulaşabiliriz ama tam anlamıyla gerçekten net olarak hissettiğim zamanı söylemem gerekirse bir seri yakaladık üst üste Venezia, Bourg, Valencia‘yı yendiğimiz bir seriydi ve bizim için hayati bir Prometihas maçı vardı onu kazanmamız gerekiyordu. Biz öyle bir forma girdik ki ben artık emin oldum bu takım EuroCup’ta da ligde de sonuna kadar gitse de gitmese de hem çok iyi bir takımız hem de çok iyi sonuçlar alacağız dedim.”
Serhan Kavut (Bursaspor yardımcı antrenörü): “2022 Ocak ayında Bursaspor, EuroCup finali oynar mı diye sorulsa kimse bunu söyleyemezdi ama içerideki Patras maçıyla taraftarın da işin içine tam dahil olmasıyla başladı. Patras ve Bourg maçlarının ardından bence o atmosfer yakalandı.”
Buğra Bayazıt (Bursaspor yardımcı antrenörü): “Şubat ayının başında Slovenya’da oynadığımız Cedevita maçında anladım. O maçı kaybettik. 7 kişiyle oynadık o maçı. Üç çeyrek kafa kafaya gitti ve ondan sonra kaybettik ama orada gösterdiğimiz reaksiyon, birbirimize karşı verdiğimiz o mental reaksiyon çok acayip bir şeydi. O bir kıvılcımı yakar gibi oldu. Oradan döndük Fenerbahçe‘ye karşı iki kez maçı uzatmaya götürme şansı yakaladık yine eksik kadroyla. O hafta, Şubat’ın ilk haftası gerçekten farklı bir kafa yapısındaki oyuncu grubuyla oynuyoruz dedik. Ondan sonrası zaten bildiğiniz senaryo. Şubat – Mart – Nisan bambaşka bir yere gitti.”
John Holland: “Buraya geldiğim andan itibaren hissiyatım bu oldu. Birlikte oynamayı biliyoruz. Herkes her şeyden önce iyi insan. Herkesin aynı hedefi vardı. Herkes, kazanmak istediğini biliyordu ve kazanmak için her şeyi feda etmeye hazırdık. Benim bulunduğum sürede de bu durum gözüktü. Venedik’te takım kazandı ve büyük bir galibiyet alındı. Sonra her şey oturmaya başladı. Petkim’e kaybettik ama genel olarak o andan sonra ne yapacağımızı bulduk. Ben daha gelmeden önce herkes özverili oynamaya başlamıştı zaten. Çok şanslı ve mutluydum. Mükemmel zamanda mükemmel bir uyum oldu.”
Serhan Kavut: “Bence Partizan maçında ise net şekilde çok özel bir takım olduğunu belli etti. Biz Partizan maçını kazandıktan sonra final için çok ciddi şekilde kendi staff aramızda konuşmaya başladık. Partizan bize çok özgüven kazandırdı. Takımın çıkış yapma maçını Patras ve Bourg maçları olarak görüyorum ama Partizan maçında özel bir takım olduğumuzu anladım.”
Allerik Freeman’dan önce vs. Allerik Freeman’dan sonra
Bursaspor’da Allerik Freeman’in CSKA Moskova’ya gitmesiyle birlikte radikal bir değişiklik yaşandı zira takım, tüm skor yükünü çeken oyuncusunu kaybetmiş oldu. Fakat bu radikal değişikliğin takımda olumlu yansımaları da açıkça görüldü. Değişen roller nedeniyle farklı oyuncular daha fazla sorumluluk aldı ve Bursaspor, farklı bir takım kimliğine büründü.
Dave Dudzinski: “Allerik, gerçekten çok iyi ve verimli oynuyordu. İstatistikleri çok iyiydi. Sebebin bu olduğunu söylemek zor olur ama o ayrıldığı zaman Derek ve Andrew (Andrews) gibi oyuncuların sorumluluk alması ve aynı seviyede basketbol oynayabileceklerini göstermeleri için süre ortaya çıktı.”
Derek Needham: “Allerik, bizim hücumumuzun büyük bir parçasıydı. Maç başına 20 sayı ortalaması ile oynuyordu. Ona topu verip önünden çekilmek rahat oluyordu benim için de. O ayrılınca ben de dahil olmak üzere herkes daha fazla sorumluluk almak zorunda kaldı.”
Dusan Alimpijevic: “Tek kişinin dominasyonu kırıldı diyemeyiz ama Allerik Freeman ayrılınca çok şeyi değiştirdik. Bu da sporda normal bir şey zaten. Bir oyuncu ayrılınca kulüpte ve takımda bir şeylerin değişmesi, bazı oyuncuların bu sorumluluğu alması gerekir. Tabii rolleri de değişiyor.”
Andrew Andrews: “Allerik ayrılınca bence sadece takımdaki dinamikler değişti. Benden daha fazla şey istendi. Daha öncesinde o varken yapabileceğim her şeyi yapma şansım yoktu. Çünkü takım dinamikleri bunu gerektiriyordu ve benden isteneni yapıyordum. Ben de ara ara skor üretiyordum ama daha ziyade takımı oynatma, topu dolaştırma temelli bir rolüm vardı. Allerik ayrılınca tabii ciddi bir skor silahımızı kaybettik.”
Onuralp Bitim: “Allerik gittikten sonra sadece benim oyunum değil, takımın oyununun herkes adına artıya geçtiği çok aşikar. Bunla ilgili bir şey söylemeyeceğim ama şöyle de bir yanılgı olmasın: ben tam o dönemlerde bir sakatlık geçirmiş ve ondan geri dönmeye çalışıyordum. Birazcık sancılı bir sakatlıktı. Zaten tam Allerik gitmeden önceki dönemde de bu sakatlığı üstümden atmaya çalışıyordum. Allerik’in gitmesiyle hem süre hem top kullanma şansının yanında kendi sağlığıma da kavuşuyor olmamın etkisiyle tam olarak kendi istediğim seviyeye çıkabildim.
Serhan Kavut: “Görüntü olarak da baktığın zaman tek kişilik dominasyon diyebiliriz. Hatta sezon içerisinde Allerik ile durumlar olurken Allerik konusunda transfer olmadan önce koç bana takılırdı işte senin adamın diye. Ben Allerik ile çok bireysel idman yapıyordum, çok seviyordu benimle idman yapmayı. Genelde de işte bireysel idmanları benle beraber yapıyordu. Öyle olunca iletişimimiz tabii ki daha iyiydi ama gittikten sonra takım yükseldi. Asist olarak, top paylaşımı olarak takım yükseldi. Allerik asla kötü oyuncu değil, çok da iyi bir oyuncu. Ben kendi adıma oyununu çok beğeniyorum ama takımda kimya oluşurken Andrews-Allerik-Derek üçü aynı anda takımda olunca orada bir şeyler yanlış gidebiliyor. Çünkü üçü de top elinde olsun isteyen isimler.”
Dave Dudzinski: “Tabii onun hatası olduğunu söyleyemezsiniz ama o ayrıldıktan sonra diğer oyuncular sorumluluk aldı, herkes bir araya geldi. Biz zaten o doğrultuda gidiyorduk ama o ayrıldığında başka şansımız kalmamıştı artık.”
Derek Needham: “Artık topu ona verip çekilme şansımızın kalmadığını, kendimiz için sorumluluk almamız gerektiğini biliyorduk. O olmayınca herkes sorumluluk aldı ve bir anlamda daha iyi olmak için kendisine meydan okudu.”
Dusan Alimpijevic: “Artık topu ona verip çekilme şansımızın kalmadığını, kendimiz için sorumluluk almamız gerektiğini biliyorduk. O olmayınca herkes sorumluluk aldı ve bir anlamda daha iyi olmak için kendisine meydan okudu.”
Andrew Andrews: “Avrupa’daki insanlar artık benim de skor üretebileceğimi biliyor. Dolayısıyla benim için bu role girmek kolaydı. Kendi şutlarımı aramaya başladım. Allerik ayrılınca değişen tek şey bu oldu. Ben hücumda daha agresif olmak zorunda kaldım.”
Onuralp Bitim: “Allerik çok iyi bir oyuncu ama bu takım sponsoru. EuroLeague’de de NBA’de de ligde de görüyoruz ne kadar iyi oyuncu olursa olsun günün sonunda en önemli şey takım kimyası oluyor ve takım kimyası bir seviyeye ulaştıktan sonra anca hem bireysel hem de takım olarak başarılar göz önüne alınabiliyor. Şunu da söylemek istiyorum bu tabii ki Allerik gitti ve biz takım olduk demek değil kesinlikle. Bu takıma gelmiş herkes çok değerli insanlar ve oyuncular. Birçok nedenden ötürü o süreçten sonra biz daha iyi bir takım olduk. Ben de daha iyi bir performans sergiledim. Benim için değişenlerden en önemlisi topu daha fazla yönlendirebilme şansımdı. Zaten koç da verdiği röportajda söyledi o bile daha benim neler yapabileceğimi anlayamamıştı o zamanlarda.”
Serhan Kavut: “Allerik’i biraz ayırıyorum Derek ve Andrews biraz daha topu paylaşmayı seven oyuncular. Tabii Allerik gittikten sonra takım hem top paylaşımında hem saha içi, saha dışı durumlar bir tık daha iyiydi. O çok belli oldu. Her oyuncu her takıma uygun olmuyor. Allerik’in kötü oyuncu olduğunu göstermiyor tabii ki. Bence gayet EuroLeague seviyesinde bir oyuncu ama tabi takımın kimyasını kurarken de bazı şeyleri düşünmeniz gerekiyor.”
Buğra Bayazit: “Allerik’in gitmesiyle her şeyin böyle parça parça dağılması belki de çok çok düşük bir ihtimaldi ama oldu. Çünkü ortada belli bir sorumluluk vardı ve o sorumluluğu artık tek kişinin almaması gerekiyordu, bunun artık herkese dağılmış olması gerekiyordu.”
Onuralp Bitim yükseliyor
Bursaspor’un takım olarak vites artırması, Allerik Freeman’in ayrılığı, farklı oyunculara düşen sorumluluk, yakınlaşan takım yapısı ve Dusan Alimpijevic’in üstün oyun aklı… Tüm bunlar yaşanırken Onuralp Bitim takıma büyük katkılar vermeye devam etti fakat bir yandan da kendi peri masalını yazdı. Alt yaş kategorilerinde kendisinden çok şey beklenen genç oyuncu, artık o beklentilere hazır olduğunu kanıtlayacak bir seviyeye çıktı. Onuralp’in böylesi gelişimi nasıl ortaya çıktı ve onu neler bekliyor?
Dave Dudzinski: “Daha öncesinde pek şansı olmamış. Açıkçası bu sezona kadar Türk basketbolunu pek takip etmedim. Kim olduğunu bilmiyordum ama buraya geldiğimiz zaman sezon öncesinde de gördük ki çok atletik bir oyuncu. Sürekli konuşuyoruz zaten. Ne zaman pas vereceği konusundaki karar vericiliği üzerine çalıştı. Her zaman kendisine bir çözüm bulabiliyor çünkü çok çabuk. Fake atıp hemen hareketlenebiliyor. Bence doğru zamanda doğru çözümü bulması gerekiyordu.”
Derek Needham: “Muhteşem biri. Yol yordam bilmeyecek kadar genç. (Gülüyor.) Ama inanılmaz yetenekli. Bazen bir şey yapıyor. Oyuncular olarak birbirimize bakıp ‘Bunu nasıl yaptı?’ diyoruz. Çok atletik. Hiç egosu yok. Bu da mükemmel. Koçla sürekli görüşüyorlar. Koç ona sürekli açıklamaya çalışıyor: ‘Çok gençsin. İstediğin her yere çıkabilecek yeteneğin var. Yeteneklerini rafineleştirmen lazım. Sürekli bu kadar agresif olmana gerek yok. Bunu öğrendiğin zaman başka hiçbir şeyin önemi kalmayacak. O kadar yetenekli bir oyuncu.”
Dusan Alimpijevic: “Şimdiden dönüp bakınca iki taraf için de en doğru birlikteliğin yaşandığını söyleyebiliriz. Birbirimizi bulmak için en doğru zaman oldu. Bence takıma çok yardımı oldu. Öncelikle de kendisine yardımı oldu. Biz de onun kendisini ve başarılı olmak için doğru yolu bulmasına yardımcı olduk. Neden en doğru birliktelik diyorum? Çünkü en doğru zamanda geldi. Daha olgun oynuyor. Gelecekte daha da olgun olacak. Artık onun çocuk olmadığını kabul ediyoruz. Onuralp yetenekli bir oyuncu ama sadece bu aşamada kalırsa hiçbir anlamı olmaz.”
Andrew Andrews: “Onuralp ile Karşıyaka döneminde karşılıklı oynamıştık. O zamanlar çok atletik olduğunu düşünüyordum. Bunu da bu sezon gösterdi. Daha önceki yıllarda hep ara ara birtakım şeyler gösteriyordu. Bu potansiyele sahip olduğunu gösteriyordu. Bu yıl geçirdiği sezondan sonra şaşırdım mı? Hayır. Atletizmini gösterdi.”
John Holland: “Muhtemelen Türkiye’deki en iyi Türk oyuncu kendisi. İnanılmaz yetenekli. Her şeyi yapabiliyor. Yaşı da düşünülünce onu izlemek daha da etkileyici bir hâl alıyor. Bence koç da onun gelişimi konusunda harika iş çıkardı. Gelişmesini sağladı. Bu da bence bu yıl yaptığı her şeyde ve oyuncu olarak attığı adımlarda gözüktü. Muhteşem işler yaptı. Geleceği için heyecanlıyım çünkü bence böyle devam ederse yapabileceklerinin sınırı yok. Gerçekten muhteşem.
Onuralp Bitim: “Bu çıkışı yapmayı bekliyordum, tahmin ediyordum. Ben bunu yıllardır tahmin ediyorum. Yıllardır beni bilen insanlar, ailem veya gerçekten benim yeteneğimi farkına varabilecek kadar basketboldan anlayan açık fikirli insanlar şaşırmadı buna. Ben de şaşırmadım. Hiç yetineceğim bir şey de değil çünkü ben gerçekten kendi yeteneğime çok güveniyorum, çok saygı duyuyorum ve her bir şey gösterdiğimde daha fazlasının olduğunun farkına varıyorum. Her bir maçtan sonra kendimi hem hazır hissediyorum hem de daha fazla şey yapabileceğime inanıyorum.
Serhan Kavut: “Onuralp’ten ben bu tip bir gelişim bekliyordum çünkü potansiyel olarak altyapılardan bilinen, üste çıktıktan sonra belki istatistiksel anlamda bu kadar öne çıkamamıştı ama çok büyük bir potansiyel olduğunu zaten bütün herkes biliyordu. Türk basketbolu için de çok önemli bir yere sahip olacağını da herkes biliyordu. Bu kulüp Onuralp için özelliklerini ortaya çıkarmasında çok ideal bir yer oldu. Genelde Onuralp’i bu zamana kadar atletik özellikleri, savunmadaki enerjisi, karşı takımdaki bir oyuncuyu atletik özelliklerinden dolayı daha iyi savunacağı düşünülerek sahaya sürürdü ama bizim takımda çok ciddi bir hücum potansiyeli de çıkardı.
Buğra Bayazıt: “Saha dışı geliştiğini şöyle söyleyebilirim %100’ü ile her gün basketbolu yaşayan bir çocuk. Antrenman dışında maçları izlemesi, bizim rakip analizi ve oluşturduğumuz strateji, maç hazırlığına ilgisiyle açıklayabilirim. Örnek vermek gerekirse maçla alakalı yaptığımız üçüncü toplantı detayların üzerinden geçme toplantısıdır. Bu maç günü veya maçtan bir gün önce olur. O toplantılarda koç teker teker bazı detayları sorar. Ben Onuralp’in bu sorularının cevaplarını atladığını hiç hatırlamıyorum. Bu konuda konsantre.”
Dave Dudzinski: “Hâlâ çok genç. Asıl bu çok acayip. Daha da iyiye gidecek. Mesela Aralık’a göre Şubat’ta, sonrasında da Şubat’a göre daha iyiydi. O sebeple hep daha iyiye gidecek. Bence en iyi Türk oyuncu değilse bile en iyilerden biri şu an.”
Derek Needham: “Onuralp koça güvenmeye başladığı zaman da seviye atladı zaten. EuroCup playofflarında da gördük. Sahada her şeyi yapabiliyor. Koç da onu yönetme konusunda harika bir iş çıkardı. Bence bir fırsata ihtiyacı vardı ve koç da bu anlamda onun için mükemmel bir isim oldu.”
Dusan Alimpijevic: “Ben onu hayatının belki de en iyi döneminde yakalama şansına sahip oldum. Bir şeyleri değiştirmek için fırsatın ‘Ya şimdi ya hiç’ suretinde kendisinde olduğunun farkında. Keza işin içinde bir de güven durumu var. O bana güveniyor, ben ona güveniyorum, saygı duyuyorum. O da bana bunu gösteriyor. Bence bunların tamamı bağlantılı ve tamamının bir sonucu olarak harika bir performans sergiledi. Tabii ki başkaları bunun beklendiğini söyleyebilir. Harika yeteneklere sahip bir oyuncu. Bu da onun için özel bir durum. Ben de takımımda ona sahip olduğum için çok mutluyum.”
Andrew Andrews: “Lise döneminde galiba Luka Doncic’in hemen arkasında gösteriliyordu. Şimdiyse 23-24 yaşında ve bir şeylerin artık onun istediği şekilde gitmeye başlaması makul. Gelecekte neler yapacağını görmek için sabırsızlanıyorum.”
John Holland: “Maçlarda, antrenmanda öyle bir şey yapıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz. 360 smaçlar… Muhteşem bir oyuncu. Muhteşem bir basketbolcu. Gelişip oyunu daha da fazla öğrenince daha da iyi olacak. Türkiye’de en sevdiğim oyuncu o. En sevdiğim Türk oyuncu. Belki bir gün ayrılır ve bir sonraki seviyeye veya NBA’e gider. Bence yapabileceklerinin bir sınırı yok ve her şeyi yapacak fırsatı var.”
Onuralp Bitim: “Ben bu sezona başlarken gerçekten çok farklı konsantre oldum. Bazı şeyleri içimde çok hırs yaptım. Hem başarı olarak hem de açıkçası intikam olarak kendimi biledim. Bu sezon benim için bir nevi intikam sezonuydu bazı insanlar için. Bazı insanların ne kadar yanlış fikirde olduklarını ortaya koymak için kendimi gösterdim ki daha bitmedi. Bu yolculuğun sonunda en önemli şey benim kendimle ilgili hem aileme hem kendime hem de sevdiklerime bırakacağım bir miras olması yolunda ama bunun dışında da bazı insanlara bir şeyleri net olarak göstermek. Ben kesinlikle böyle bir sezon geçireceğime inanıyordum. Hatta seneye de bundan daha iyi bir sezon geçireceğime inanıyorum. Şimdiden de bunu söylemiş oldum.”
Serhan Kavut: “Bence bu takımın kimyası, ABD’li oyuncuların hem insanlık hem karakter hem de sporculuk olarak iyi olması da etkendi. Onuralp’in yanında karakter olarak yanlış iki tane ABD’li olsaydı emin olun Onuralp’e daha kötü etkileri olurdu ama onların yanındaki yabancı oyuncuların da Onuralp’e çok büyük yarar ve faydası oldu. Basketbol hayatını bitene kadar bu çalışma temposundan taviz vermemesi lazım. Ben Onuralp’in röportajlarını da izliyorum. Konuşma tarzı, cümleleri kurmadaki akıcılık, rahatlık, konuşurken kendisini özgüvenli hissedip bunu konuşmaya yansıtması, teknik ekiple, yönetimle, taraftarla ilişkisi… Bunlar hep oyuncuyu oyuncu yapan şeyler. Sadece yetenek olarak, oyuncu olarak irdelememek lazım. Sahanın dışındaki Onuralp’i de çok yüksek seviyelere getirecek karaktere sahip.”
Buğra Bayazit: “Antrenman yapmaya geliyor ve yapmak istediği şeyleri ortaya koyuyor. Fiziksel olarak diri kalıyor. Belli bir yeteneği var tabi. Onun üzerine bazı şeyleri koymaya çalışarak devam ediyor. Bazen maç temposundan dolayı idmanlarda yaptığımız 5’e 5 maçların temposu da düşebiliyor. Orada herkesin vites düşürmeye başladığı antrenman sonlarında Onuralp ekstra bir eforla, atletizmini tekrar ortaya koyarak, farklı bir enerjiyle açık alanda bir şeyler yaratmaya çalışıp herkesi tekrar o enerji seviyesine getirmeye çalıştığı idmanlar oldu. Andorra maçının son iki dakikasında 30-32 dakika oynadıktan sonra birinin üzerine atak ederek çıkıp smaç vurmuş olması aslında bir sürpriz veya tesadüf değil. Çok sürpriz gibi duruyor ama değil. O enerji seviyesini zaten koruyabiliyor. Bizim 5’e 5 yaptığımız maçlarda zaten antrenman sonlarında bunu yapıyordu. Bunu sadece maçlara da yansıttı.”
Dusan Alimpijevic İmzası
Onuralp Bitim, büyük bir gelişim göstererek takımın önemli yıldızlarından biri oldu ve bunda koç Dusan Alimpijevic’in etkisi gözle görülür şekilde. Fakat Alimpijevic’in tek etkisi, milli oyuncu üzerinde olmadı. Takımından büyük saygı gören koçu onunla en yakın çalışan isimlere sorduk…
Dave Dudzinski: “Çok ama çok iyi bir ilişkimiz var. Bursaspor’da bana da takım arkadaşlarıma da bir şans verdi. Bu sebeple minnettarım. Onun takımında oynamaktan gerçekten keyif alıyorum. Bizi başka bir seviyeye taşıyor. Bence birinin bunu sizin için yapması gerçekten önemli. İş sadece oyunculara kalsa muhtemelen o kadar antrenman yapmaz, bu kadar hazırlanmazdık. Bu küçük hazırlıklar sezon sonunda gerçekten meyvesini veriyor çünkü diğer takımların ne yapacağını biliyorduk ve birçok takıma göre çok daha iyi hazırlanmıştık. Bu da çok yardımcı oldu bize.”
Derek Needham: “Tabii ki takım için alışmak biraz zaman aldı. Eski Yugoslavya bölgesindeki koçların farklı bir tarzı var. O yüzden bu alışma sürecini anlıyorum. Bence birbirimizi tanıyıp güvenince bence takımdakiler onun da yaklaşımını anladı. EuroLeague seviyesinde oynamak için, EuroLeague takımlarına karşı oynamak için bunları yapmamız gerektiğini gösterdi. Hep bunu söyledi. EuroLeague, EuroLeague, EuroLeague… Tepki zamanlaması da onun için çok önemli. Hep 0.3 saniye, 0.5 saniyeden bahsediyor. Takımdakiler ‘Neden bahsediyorsun? Nasıl bu kadar çabuk reaksiyon verebiliriz?’ diyordu. Dusan ise ‘1 saniyede reaksiyon gösterdin, 0.5 saniye olması lazım’ diyor. ‘Bu imkansız’ diyorduk. Ama ritim buldukça her milisaniyenin milyon dolar alan oyuncular ile daha düşük seviyedeki oyuncular arasındaki fark olduğunu anladık. Dusan dedi ki ‘Ben sizi EuroLeague seviyesine hazırlayabilirsem bu seviyeyi tutturamasak bile EuroCup seviyesinin zirvesine çıkabiliriz. Ama ben sizi EuroCup seviyesine hazırlarsam daha düşük liglerin seviyesine hazırlamış olurum.’ Hep yıldızlara ulaşmamızı istiyor. Yıldızlara ulaşamazsak da bulutlara iniş yapmış oluyoruz.
Andrew Andrews: “Koçla iyi bir ilişkimiz var. En başından beri öyleydi. Beni Türk Telekom sonrası Bursa’ya getirmek için aradığından beri böyle. Ofisinde oturduk. O benden neler beklediğini anlattı. Ben ne istediğimi anlattım. Bu yıl Avrupa’ya sadece skorer olmadığımı göstermek istiyordum. Herkes beni sadece skorer olarak görmeye alışkın bence.”
John Holland: “Koçla harika vakit geçirdim. Çok talepkâr bir koç ama aynı zamanda çok adil ve kendi oyununuzu oynamanıza izin veriyor. Oyunu ve oyuncuları harika yönetiyor. Benden ne beklemesi gerektiğini biliyordu. Ben de onu anladım. Harika bir ilişkimiz vardı. Harika bir koç. Basamakları tırmanıyor. Hep bir şeyler öğreniyor. Hep bir şeyler inşa edip gelişiyor.”
Onuralp Bitim: “Koç Dusan benim hayatıma dokunan özel insanlardan bir tanesi. Hem saha içinde hem de saha dışında. Benim için yeri çok ayrı ve her zaman ayrı olacak bir insan. Gerçekten birbirimizi bulduğumuz için çok şanslıyız ama kendi adıma konuşmam gerekirse ben çok şanslı ve mutlu olduğumu söyleyebilirim. Çünkü tabii ki röportajlarda da bahsettiği gibi ilk önce birbirimizi tanıyarak, zaman harcayarak bir başlangıç yaptık. Ondan sonra gerçekten benim tüm potansiyelimi görüp benim, ben olmama ve daha iyi olmama çok büyük katkısı var. Hem bana çok şey öğretti hem de kendi oyunumla ilgili öğrenmem gereken şeyler konusunda bana olanak sağladı ki bu seviyelerde genç ve yerli oyuncular için bu çok az derecede görebildiğimiz bir şey.”
Serhan Kavut: “İlk geldiği zaman biraz daha mesafeliydik. O da mesafeliydi, ben de mesafeliydim ama tabi insanlar birbirini tanıdıktan sonra daha rahat olabiliyor, kendini daha güvende hissediyor. İlk geldiği dönem çok fazla bir iletişime sahip değildik ama bu sene çok güzel bir iletişimimiz var. Bence dışarıdan gören insanlar da bizim ekibin birbiriyle çok iyi anlaştığını görebiliyor. Dusan benden 5 yaş küçük normalde. Ben 41 yaşındayım, Dusan 36 yaşında. Fakat ondan çok fazla şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Ben şimdi bir yardımcı antrenör olarak, ilerleyen zamanlarda başantrenörlük hedefi olan bir insan olarak ne kadar çok cepleri doldurabilirsem ne kadar çok birilerinden bir şeyler öğrenme durumu olabilirse benim için avantaj haline geliyor.
Buğra Bayazıt: “Bir başantrenör olarak çalışmak isteyebileceğin özel bir adam diyebilirim. Bir şekilde kendi ekibiyle çok ilginç bir iletişim kurabiliyor ve o iletişimi sezon boyunca bozmadan devam edebiliyor. Biz ekip olarak birlikte çok fazla dışarıda vakit geçirdik, birlikte çok fazla kendimiz spor yapıyoruz. Koç ile bizi bu kadar bağlayan şey, sürekli birlikte vakit geçiriyor olmamız değil. Koç olarak kendi çalışma düzeni var ve asistan koçların kalanına dağıttığı bir iş bölümü var. Sürekli tekrar ettiği şeydir, o yüzden tekrar etmekte bir sakınca görmüyorum. Bu işi tek başına biri yapamaz. Bir noktada ekibinden belli bir desteği, belli başlı anekdotlarda belli başlı detaylarda alması gerekiyor ki o, ona tamamlayıcı olsun; ondan sonra o kararları verelim. Yaklaşımı bu şekilde. Ekipte belli bir iş bölümü var. Bizim işlerimize direkt olarak müdahil olmaz. Bizim yaptığımız belli bir düzen vardır, belli bir çalışma şeklimiz vardır. Örneğin, antrenmandaki çalışmalar ona aittir ve orada kontrol ondandır. Video toplantıları %90 bana aittir. Giriş konuşmasını koç yapar ve geri kalan toplantı bana aittir veya sahada rakibe karşı bir şey çalışacaksak onu anlatmak bana aittir. Bu iş paylaşımını yaptırdıktan sonra bize belli bir sorumluluğu dağıtıp ondan sonra bu sorumluluğun karşılığını alınca çok daha kimyası oturan bir ekip oldu.
Dave Dudzinski: “Bursa’da kalıp gelişmeye devam etmek istememin temel sebeplerinden biriydi bu. Bence Türkiye ve Avrupa’da da bu durum fark ediliyor ve gelip Bursaspor’da oynamak istiyorlar çünkü Dusan, oyuncuları bir seviyeden alıp başka bir seviyeye çıkarabiliyor. Bunu da bu sezon birçok oyuncu ile gösterdi.”
Derek Needham: “Maç incelemelerimizi yaptık. Basketbol parkesindeki her adımın her ayrıntısını izledik. Başta yorucu bir hâl aldı. ‘Artık bunu izlemek istemiyorum’ deniyordu. Bir noktada kendimizi izlemeyi bırakmıştık ama sonra bir gün yine geldi ve bu kayıtları izlememiz gerektiğini söyledi. Takımdakiler bozuldu tabii ama sonra ben koça gidip takımla konuşacağımı söyledim. Dedim ki ‘Bundan ne kadar nefret etsek de gerçeğimiz bu. Ne kadar kötü gözüksek de herkesin gördüğü şey bu ve bizim de görmemiz gereken şey bu. Bunun bize zararı değil, sadece faydası var. Bu bir eleştiri değil. Sadece gelişmeye çalışalım.’ Ondan sonra sürekli o kayıtları izlemeye başladık. Sezonun bir noktasından sonra oyunumuzdaki gelişim de görüldü zaten.”
Andrew Andrews: “Ben pas verebileceğimi, savunma yapabileceğimi, ribaund alabileceğimi kanıtlamak istiyordum. Daha çok yönlü ve kazanan bir oyuncu olduğumu göstermek istiyordum. Koçun da aklında aynı hedefler vardı. Bence onu Avrupa’nın en iyi koçlarından biri yapan şey, oyuncularda bunu fark etmesi.”
John Holland: “Avrupa’da ondan daha çok çalışan kimse yok. Maç kayıtlarını izlemesi, maç hazırlıkları… Takım olarak hazır olduğumuzdan emin olmak istiyor. Her maça da oyun planımıza inanarak çıktık. Ne yapmamız gerektiğini anladık. Bize karşı yapacakları her şeyi anlıyorduk. Bu da bize büyük bir avantaj sundu.”
Onuralp Bitim: “Hiçbir zaman kendimi genç ve yerli statüsünde bulmadım. Hep yeteneklerim vardı ve benim oyunuma bu kadar güvenip de bu kadar bana daha iyisini öğreten bir antrenör ile çalışmak benim için çok büyük bir şanstı. Onunla ilişkimiz sadece saha içinde değil, saha dışında da çok iyi. Benim bu seneki başarımda emeği belki de herkesten fazla olan insan o. O yüzden gerçekten onun için oynamak benim için çok güzeldi. Bursaspor’da kalmamın en büyük nedeni de yeniden koç Dusan ile çalışacak olmak. Çünkü daha birbirimizle ilgili başarmamız gerekenler bitmedi. İnşallah seneye devamını getireceğiz.”
Serhan Kavut: “Çok gelecek vadeden bir koç. Sahadaki düşünce tarzı, oyunculara yaklaşımı, yönetime yaklaşımı, bizlere yaklaşımı örnek alınacak tarzdan. Güzel bir iletişim oldu. Seneye daha da artacak bir iletişime benziyor. Sene sonunda da böyle bir konuşmamız oldu. Beni birinci asistanı yaptı. Bizim aramızda birinci, ikinci diye bir durum söz konusu değil. Hiçbir zaman da kendi ekibimizde böyle bir şey olmadı, olmaz da zaten ama koç öyle bir düşüncesi olduğunu söyledi. Ben de kendisine teşekkür ettim. Bana güvendiği ve o görevi verdiği için. İki kişi arasında iletişimi ne kadar güçlü tutarsanız bence güvenler de birbirine kenetleniyor.”
Buğra Bayazit: “Zamanımız olduğunda dışarıya çıkıp birlikte yemek yeme, farklı bir yerde vakit geçirmek gibi şeylere koç çok önem verdiği için zaman içinde birlikte olmanın getirdiği bir kimya da oluştu. Hem saha dışında hem saha içinde birlikte iş yapmanın verdiği keyifle sahadaki kimyayı da saha dışına yansıtıyoruz aslında. Gecenin 2’sinde koç beni rahatlıkla arayabiliyor çünkü gece ikide o çalışıyorsa benim uyuma gibi bir lüksüm yok. Şöyle güzel bir avantajı var. Eski dönem koçlarda “ben bunu böyle söylediğim için böyle yapacaksın” tarzı bir emir komuta zinciri vardı. Eskiden oyuncular bunu kabul ediyordu ama şimdi çok daha farklı bir nesil, internet çağıyla değişen kafa yapılarıyla oyuncularda çok daha fazla şey bilen, çok daha fazla şeyin farkında olan, çok daha fazla şeye hakim olan oyuncular var. Bunu yaptığınız işte bildiğinizi kanıtlayabildiğiniz bilgilerle oyuncuları ikna etmek zorundasınız. Ben bunu böyle söylediğim için bunu yapacaksın diye bir şey yok artık. İşin mantığını dökmek zorundasınız artık. Biz bir şey söylüyoruz, koç bir şey söylüyor ve onun sahada gerçekleştiğini gördükten sonra oyuncu buna ikna olup tamamen algıları açık bir şekilde ilgilenmeye başlıyor. Onu görmek zorunda. Örnekle bunu yapıyor olmak lazım. Onun karşılığını alıyoruz. Sahada da alıyoruz, saha dışında da. Biz oyuncu grubu olarak çok şanslıyız. Bizim kimseyi buraya bir saat önceden getirme gibi bir zorunluluğumuz olmadı çünkü zaten herkes oradaydı. Mesela bizim sabah 11’de ağırlık antrenmanımız oluyor ve saat 9.45’te gelen oyuncumuz oluyor. Bir saat kendi bireysel idmanını yapıyor sonra devam edip ağırlık idmanını yapıyor ve ondan sonra bir de biz 40 dakika şut ekliyorduk arkasına. Gelip burada 2.5 saat harcıyor sadece sabah. Sonrasında eve gidip dinlendikten sonra akşam 6’da çok daha yorucu bir antrenman için geri geliyor. Bu tip oyuncularla çalıştıktan sonra sizin yaptığınız şey yapboz parçası gibi oturmuş oluyor. Sizin birilerini çok daha farklı bir yola çekmek zorunda kalmamanızı sağlıyor. Bu bizim için de önemli.”
Efsanevi Partizan maçı
Bursaspor için sezonun en büyük hikayelerinden biri ise tarihe geçen Partizan maçı oldu… EuroCup şampiyonluğu hedefiyle yola çıkan ve Zeljko Obradovic yönetiminde emin adımlarla ilerleyen Partizan’ın evinde Bursaspor’a kaybetmesini kimse beklemiyordu fakat Bursaspor, maç boyunca büyük bir mücadele vererek galibiyet için savaştı. Buna rağmen Partizan bir şekilde geri dönüp son 1 dakikaya 5 sayı farkla önde girdi. Fakat Bursaspor pes etmedi ve uzatmada sonunda o tarihi zafer geldi…
Dave Dudzinski: “Özellikle de Türkiye’de insanlar Zeljko Obradovic‘e karşı kazanmanın ne demek olduğunu anlıyor çünkü kendisi uzun yıllar Fenerbahçe‘yi çalıştırdı. Sanki Partizan ile oynarken aynı zamanda Zeljko Obradovic ile de oynuyorduk. Dusan’ın (Alimpijevic) da kahramanı kendisi. Çünkü en büyüğü o. Avrupa’nın Phil Jackson’ı. Kevarrius (Hayes) faul sorunu yaşayıp kenara geldi. Ben oyuna girdim ama kramp sıkıntısı yaşıyordum. İnanılmaz bir atmosfer vardı. Ama biz o noktada artık iki aydır inanılmaz atmosferlerde oynuyorduk çünkü hep dolu salonlarda, gürültülü tribünler önünde oynuyorduk ve neler yapmamız gerektiğini artık biliyorduk.
Derek Needham: “Partizan maçı benim için işkence gibi aslında çünkü kura belli oldu. Koç Dusan da Sırp malum. Bize dedi ki ‘Eğer oynamak istiyorsanız oynayacağınız yer burası. Küçük bir sahnede değil, en büyük sahnede olmalısınız. Ama tribünlerin gürültüsü altında oynamak zorunda kalacaksınız. Buna alışmanız gerekiyor.’ Antrenmana çıktık. Her yer sessiz. Isındık, esneme hareketleri yapmaya başladık. Tepede birine bir işaret yaptı ve adam, bütün salonu inleten Partizan tezahüratları açtı hoparlörden. Daha esneme yaparken bile hiçbir şey duyamıyorduk. İki hafta boyunca bunu yaptı. Türkiye Ligi maçı oynuyoruz ama salonu inleten Partizan tezahüratları dinliyoruz. ‘Hazır olmanız gerekiyor’ diyor. 5’e 0 hücum çalışması yapıyoruz ama hiçbir şey duyamıyoruz. Sadece göz teması, el işaretleri ile haberleşiyoruz. Kenara gelip birbirimizle konuşuyor, sonra tekrar içeri giriyoruz. 20.000 taraftarın önünde biz bir anlamda ‘rahattık’ bile.
Andrew Andrews: “O maç, bizim kaybetmemiz gereken maçlardan biri olarak gösteriliyordu. Biz o maçı kaybetsek kendimiz vermiş olurduk. Maçın büyük bölümü bizim kontrolümüzde geçti. Takım olarak biz daha iyiydik. O gün daha iyiydik. Ben bir basketbolcu olarak taraftarları çok seviyorum. Daha fazla taraftarın olması, tribünlerin daha gürültülü ve daha vahşi olması benim için daha iyi. O noktada iş artık sadece basketbol olmuyor.”
John Holland: “Benim için rakibin kim olduğu önemli değil. Obradovic veya başka herkes olabilir. Sonuçta bizimle oynuyorlar. Önemli olan tek şey bu. Tarihin en büyük koçu… Güzel de yine de oynamanız gerekiyor. Saygısızlık etmek istemiyorum, sadece olanı söylüyorum. Bizim de harika bir koçumuz var. Her pozisyonda silahlarımız vardı. Partizan ve 20.000 kişiye karşı çıkıp özellikle de Sırp olan koçumuz için oynamak çok özeldi. Keza 20.000 taraftarı susturan o şutu atmak… Keyifliydi. Gerçekten. Böyle şeyleri çok seviyorum.”
Onuralp Bitim: “Partizan maçından önceki zaman diliminde biz sahaya girdiğimizde koç, Partizan taraftarının seslerini açmıştı. Biz girdiğimizde şok olmuştuk. Ben ne oluyor, başkasının maçı mı var demiştim. Sahaya girdiğimizde bomboştu. Komple marşlar çalıyordu ki antrenmanı öyle yaptık. O dönemde bizim daha Efes maçımız vardı. Tabii ki onlara da hazırlanıyorduk ama o maçın önemi daha farklıydı bizim için. Sonuçta ölüm kalım maçı dediğimiz eşleşmelerden bir tanesiydi ve gerçekten işin garip kısmı oraya gittiğimizde hepimiz marşlara eşlik edebilecek seviyede onların taraftarlarının marşlarına aşinaydık. Ben o sahaya ısınmak için çıktığımda gerçekten inanılmaz bir atmosfer vardı ama kendimi kapadım ve taraftarın varlığının maçın bitimine artık son bir dakika kala bizim kazandığımız garanti olmuşken farkına vardım. Dedim muhteşem taraftar, ne kadar çok kişi var burada. Gerçekten öyleydi. Bence bu sezonun Avrupa basketbolundaki en güzel tek maçı olarak hikayesini yazdık. Bence epey bir zaman unutulmayacak bir maç. Çünkü hem ülkemizde hem Avrupa’da ben çok fazla bu maçla ilgili destek, ilgi mesajı aldım.”
Dusan Alimpijevic: “Ben maçtan önce de sonra da takımımla gurur duyuyordum ama maçtan sonraki gururum, maçtan önceki gururumdan daha fazla değildi. Bizim için bir diğer avantaj da benim bu ülke ve şehirden geliyor olmam. Benden daha iyi kim hazırlayabilir, salonda onları neyin beklediğini, doğru davranış şeklini ve bu salonda sadece basketbola nasıl konsantre olacaklarını kim açıklayabilir ki? Bu açıdan bence çok iyi bir maç hazırlığı yaptık.”
Serhan Kavut: “Maçın son periyodunda özellikle son 4-5 dakika maçın geldiğini hissettik. Biz kendi aramızda da bunu konuştuk. Maç geliyor arkadaşlar diye. Partizan’da 20 bin kişi önündeyiz, 1 hafta boyunca bunu konuştuk, çok güzel atmosfer olacak, anın tadını çıkaralım, keyfini çıkaralım diye konuştuk ama maçın içinde çoğu zaman kaybedeceğinde de anlarsın aslında. Bazı maçlar kafa kafaya gider o maçın sonuyla alakalı çok böyle iyi düşüncelerin olmaz bazen ama çok büyük samimiyetimle söylüyorum Partizan maçındaki o son 4-5 dakikada bizim inancımız tavan yaptı.”
Buğra Bayazıt: “Maçtan sonraki 48 saatte çok fazla anlayamadık meseleyi. Maçtan sonra soyunma odasına geldik. Sonra ben duvarın dibine oturdum. Bir şey oldu ama ne olduğunu idrak edemedim. Bizim takımın Starks Arena’da sahaya bir çıkışı vardı. 16 bin kişi yuhalamaya başladı ama o kadar normaldi ki o bizim için.”
Dave Dudzinski: “Oyunun kontrolü aslında bizdeydi ama o kontrolü biz rakibimize verdik. İkinci yarının büyük bölümünde öndeydik. Galibiyeti hak ettiğimizi düşünüyordum. Maçın sonunda harika bir set ile şutu soktuk. Gerçekten gurur duyduğum bir an. O maç, bizim sezonumuzu yeni bir seviyeye getirdi. Krampa rağmen o maçta elimden geldiğince direndim. Tabii böyle seyahatler sonrası büyük bir ortama girdiğiniz zaman bu olabiliyor. Sorun değil. Elimizden geldiğince iyi antrenman yapıyoruz ama sezon sonunda yaşadığımız sorunlardan biri de birçok oyuncumuzun sezon boyunca uzun süreler oyunda kalmış olması ve kenarda pek derinliğe sahip olmamamız oldu. Normalde Egemen’i (Güven) kullanıyorduk ama o da gidince kenardan gelecek oyuncumuz kalmadı. 25-26 dakika yerine 35-36 dakika oynamak zorunda kaldık.”
Dusan Alimpijevic: “Faul sorunu nedeniyle o noktada bir şey denememiz gerekiyordu. Kısa beş ile oynadık. Dört guardın yanına Metin Türen veya Dave Dudzinski’yi koyduk. Dahası Dave, maç boyunca 3-4 kez kramp geçirdi. Adeta ‘hayvan gibi savaştığı’ böyle bir maça hazırlanmak için ne kadar enerji sarf ettiğini düşünebiliyor musunuz?
Sadece o da değil. Derek (Needham), Onuralp (Bitim) ve Hayes de öyle. Herkes böyle. Metin, John Holland ve Ömer de öyle. Çıktı, dolu salonda üst üste dört serbest atış soktu. Bundan mutlaka bahsetmem lazım. Sahaya çıktı ve 20.000 taraftarın önünde dört serbest atış soktu. Bunu yapmak t*şak ister.”
Derek Needham: “Kulaklarımızdaki o gürültü, bizim zaten iki haftadır duyduğumuz bir şeydi. Salonda maça çıkmadan hemen önce sahaya geldiğimizde takıma dedim ki ‘Bakın, biz buraya aitiz. Playofflara şansa gelmedik. Buraya aitiz. Bu aşamaya aitiz. Çıkıp buraya ait olduğumuzu 20.000 insana gösterelim.’ Maça smaçla başladılar ve tribünler çıldırdı. Kulaklarımızsa bu durum için mükemmel durumdaydı. Bunun için koçu tebrik etmek lazım. O maça fazlasıyla hazırdı.”
Andrew Andrews: “Tabii Zeljko Obradovic’in geçmişi de düşünülünce bu galibiyet daha büyük bir hâl aldı. Bence son dakikada 5 sayı farkla geride olsak da o maçı kazanmamız gerekiyordu zaten. 3 dakika kala 6-7 sayı farkla öndeydik. Partizan maçı benim için çok acayipti çünkü ben o maçı kazanmamız gerektiğini düşünüyorum.”
John Holland: “Deplasmanda oynadığımız tüm maçlarda sanki tüm dünyaya karşı oynuyor gibiydik. Bursa’ya karşı dünya. Sahaya her çıktığımızda inanılmaz atmosferlerde oynadık. Bence bu da bizi takım olarak yakınlaştırdı. Taraftarımız inanılmaz. Bursa taraftarı, muhtemelen Avrupa’nın en iyilerinden. Tutkuları, destekleri ile zirvedeler. Özel bir andı. Özellikle de galibiyet sonrası gördüğümüz destek.”
Onuralp Bitim: “Ben maç esnasında istemeden Obradovic’e baktım. Özellikle bir yer var ben böyle maçta formumu bulmuştum bir yerde step-back yaptım, attım. Orada bir hareketi vardı artık nasıl tutamıyorsunuz dercesine. Göz ucuyla onu görüyorsun ve o farklı bir haz veriyor size. Çok değerli bir koç. Onun takımlarını, onu, onun oyuncularını izleyerek basketbolu hem sevdik, hem öğrendik. Böyle bir atmosferde kenarda onun gibi bir antrenörün sizin oyununuza karşı böyle tepkiler vermesi de çok değerli.”
Buğra Bayazit: “John Holland ile konuşuyorduk. Bu takımı öldüremiyorsun. Hamamböceği gibi vurdum sanıyorsun, öldü sanıyorsun ama kafanı çeviriyorsun yok ortada. Partizan maçında 5 sayı gerideyiz ama hiç kaybedecek gibi oynamadık. Kaybedebilirdik de bu arada. Aleksa Avramovic o an smaç yerine turnike atmaya karar verse kaybedebilirdik ama bir şekilde biz düşmeyecektik orada. Bir şeyleri sürekli deneyecektik. Ekstra bir mola alacaktık veya tam saha baskı yapacaktık ki tam saha baskı yaptık. John Holland hücum faul almıştı o baskı sonucunda ki bizim normal şartlarda tam sahada bir savunmamız da yok. O an biraz adrenalin, biraz inanç, biraz birbirini desteklemekle gelen bir şeydi aslında. Ondan sonra maç uzatmaya gitti. Baskı tamamen onların üzerindeydi ve biz çok rahattık. İnanılmaz sakin kalarak devam ettik. Partizan galibiyeti biraz da ilk yarı da o sonlarda kaybettiğimiz maçların da üst üste konup da belli bir ödül olarak verilmesi gibi değerlendirme şansımız var.”
Dusan Alimpijevic: “Maç sonunda tüm gözlerin Andrew’ın üzerinde olacağını biliyorduk. Söz konusu o olunca insan ve oyuncu olarak böyle özelliklere sahip birine çok fazla açıklama yapmaya gerek olmuyor. ‘Andrew, Zeljko ve Partizan sana çok odaklanmış durumda. Topu paylaşmaya hazır ol’ dememiz yetti. Maçı 24 sayı ve 10 asist ile bitirdi ama topu paylaşmaya hazırdı ve bundan da keyif aldı. Bu da büyüklüğünü gösterdi.
John Holland ve meşhur röportajı
Bursaspor’un final yolundaki rakiplerinden biri de Cedevita Olimpija’ydı ve Ljubljana’da oynanan maçta Bursaspor yine büyük bir mücadele vermiş; devre arasına önde girmeyi başarmıştı. Devre arası röportajına gelen John Holland, tarihin en ilginç canlı yayın röportajlarından birini verdi ve o unutulmaz anları kayda geçirdi… Elbette takımın üyeleri bu röportajı ancak maç bittikten sonra izleyebildi fakat hissiyatları diğer basketbolseverlerden çok da farklı olmamış.
Dave Dudzinski: “Otobüsteydik. Birlikte o röportajı izledik. Muhteşem bir andı. Başka takımlardan insanlar bana videoyu gönderip durdu. Planlamadı aslında o anı. Bu tip durumlarda havasını buluyor, büyük bir heyecan yaşıyor. Muazzam bir andı. Bizim de o ana kadar yaptığımız şeye bir tarif bulmamızı sağladı bir anlamda. Taraftarlar ile birlikte de bir bağ yakaladık. İnsanlar Bursa sokaklarında onu durdurdu. Gerçekten keyifli bir hareketti. İnsanlar çılgın olduğunu düşünüyor ama gerçekten iyi biri. Anın büyüsüne kapılıyor insan bazen. Hepimiz böyle anlar yaşıyoruz. Keyifli anlar… Takımın o dönemini böyle tanımlamış olması gerçekten çok hoş.
Derek Needham: “Maçı kazandık. Soyunma odasında herkes zaten çıldırdı. Andrew gelip ‘Röportajı gördün mü?’ dedi. ‘Yok’ dedim, ‘Ne röportajı?’ ‘John’un devre arası röportajı’ dedi. Hiçbir şey görmemiştim. Otobüste telefondan açtık. Bütün otobüs gülmekten ağladı. Gözümden yaş geldi artık. John arkamdaydı, dönüp ‘Bu efsanevi bir röportaj’ dedim. ‘Her yere yayılacak’ dedim. Biz otele ulaşana kadar da zaten her yere çıkmıştı röportaj. ‘O an sonsuza kadar yaşayacak demiştim sana’ dedim. 10 bin kez izlemişimdir o videoyu kesin.
Dusan Alimpijevic: “İnanılmaz bir devre arası röportajıydı. Röportajı verdiğinde soyunma odasındaydım ben. Tabii maç sonuna kadar da böyle bir röportaj verdiğini bilmiyordum. Maç bittikten sonra inanılmaz bir şey hâline dönüşmüştü. Herkes bunu paylaşmaya başladı. Çok komikti. Hepimiz çok güldük.”
Andrew Andrews: “John Holland’ı düşününce aklıma gelen ilk şey ne kadar iyi bir insan olduğu, takıma ne kadar enerji ve karizma kattığı. John’un bence insanları kaynaştırma, yabancıları birbirlerine karşı aile gibi hissettirme gibi özel bir yeteneği var. Görebildiğiniz üzere o enerji ile bunu yaptı.
John Holland: “Ben her zaman kendi dostlarımın yanında olurum. Maçtan önce DMX’i dinliyordum. Hırladığı bir şarkısı vardı. Havlıyordu hatta. Aklımda kalmış. Ben bize inanıyordum. Gerçekten inanıyordum. İnanıyorum. Öyle oynuyorduk çünkü. Tutkulu bir insanım. Böyle hissediyorsam böyle hissediyorum. O an da öyle hissetti. Köpek gibi saldırıyorduk ve bunu da gösteriyorduk. Harika bir takım gibiydik.”
Onuralp Bitim: “Otobüste gördük onu. Ben otobüse bindim bir şey konuşup gülüyordu herkes. Ben de ne olduğunu sorunca John’un röportajını gördün mü dediler. Bir izlettiler bana, ‘bu şaka mı’ dedim. Hiç aklımın ucundan geçmez ama tam John Holland’lık hareket. Çok muhteşem, renkli bir insan, çok hırslı bir insan. O röportaj bence dünya tarihinin en unutulmayacak, en ikonik röportajlarından birisi olarak kalacak.”
Serhan Kavut: “Maçtan çıkıp otobüsteydik ilk duyduğumda. Ben onu 1-2 günde yaklaşık 50 kere izlemişimdir. Ben normalde kendi Instagram’ımda bir şey paylaşmayı sevmem, çok fazla aktif bir insan değilimdir orada ama onun paylaşımını kendi sayfamda paylaştım. Herkes bayıldı. Ben böyle 50 kez izleyerek her seferinde aynı zevki, hazzı aldım. Kendi sayfamda da paylaştım zaten. Şoka girmedim çünkü John öyle bir adam. John bir kere çok tatlı bir adam. Sürekli arkadaşlarıyla iyi geçinen çok iyi ilişkiler kuran bir adam.”
Buğra Bayazıt: “Maçtan sonra otobüste gördüm. Ben ilk başta salonu tanıyamadım, arkayı seçemedim o yüzden daha önceden NBA’den kalma bir şey, başka bir yerde oynadığında yaptığı bir şey olduğunu sandım. Mümkünü yok dedim böyle bir şeyin. Sonra formaya bakıyorum bize ait, yakın bir zamanda olması lazım nasıl kaçırdık böyle bir şeyi diye düşündüm. Sonra arkaya baktım birkaç oyuncu daha aynı şeyi izliyor. Oradan da aynı ses geliyor. Derek Needham ile göz göze geldim. Aynı şey değil mi, yanlış duymuyorum ben değil mi dedim? Biz zaten onun böyle renkli bir karakter olduğunu görmüştük. Sadece dışarıya yansıttı.”
Dave Dudzinski: “Takımdaki birliktelik hissini ortaya koydu. Biz zaten üst seviye performans gösteriyorduk ama özellikle Tolga (Geçim) sakatlandıktan sonra başka birinin gelip sorumluluk almasına ihtiyacımız vardı. Rolü ne olursa olsun hemen takımın içine kendisini attı. Herkesin de aynı şekilde devam etmesini istiyordu zaten. Herkes birbirini 7-8 aydır her gün görüyordu. O yüzden yeni birinin taze enerji getirmesi güzel. Bence onun bize sağladığı yardımların hakkı tam olarak verilmiyor.”
Derek Needham: “Daha salondan çıkamadan otobüste yedi kez izlemiştim zaten. Sonra hoparlöre verdik. Otele gelene kadar her detayı duymak istiyorduk. John’a dedim ki ‘Hayatının kalanında sadece bunu duyacaksın.’ Takımdaki birlikteliği de anlatıyor o röportaj ama o ‘underdog’ kimliğini bize getiren de o aslında. Onun takımla kaynaşmasının bir sonucu bu. Bizi daha agresif oynatan bir yapı bu. Bizi yenilmez değilse de her maçı kazanabileceğimizi bilen bir yapıya getirdi. O gelmeden önce buna sahip değildik.”
Dusan Alimpijevic: “Tabii şimdi gülüyoruz, çok komik geliyor ama o maçı kaybetmiş olsak bizim için çok kötü olacaktı çünkü herkes bizimle dalga geçecekti. Ona da bunu söyledim. Dedim ki ‘Pek normal değilsin. Bu inanılmaz komik ama bir an olsun kaybetsek nasıl olurdu, herkes benimle nasıl dalga geçerdi diye düşündün mü?’ John Holland, bu takıma çok kısa bir sürede çok özel bir şeyler kattı. Gerçekten böylesi bir karizma ve mizah anlayışı ile bu takımda olduğu için çok şanslıyız. O böyle. Buna da saygım var.”
Andrew Andrews: ” Takım, organizasyon, şehir olarak bu Pitbull mentalitesini herkes benimsedi. Bu mentalite sonrasında aldı yürüdü. Onu söylediği zaman gülüp ‘John, John’luk yapıyor’ diye düşündüm. Maçtan sonra doping testi yaptılar bana. O sebeple takım bu röportajı kutlarken takımla birlikte kutlamalara katılamadım. Sonra otobüste konuştum.”
John Holland: “O an bize inandım. Hep inanacağım. Takım arkadaşlarım dalga geçmedi. Beni tanıyorlar. Ne dediğimi biliyorlar. Ben böyleyim. Kendime güveniyorum, takımın da kendisine güvenmesi gerektiğini düşünüyordum. O an kendimize inanınca böyle olduğumuzu düşündüm. İnandık. Belki biraz komikti. İnsanlar bu konuda konuşuyor ama günün sonunda böyle oldu. Bu süreçte takımı izlerseniz çok mücadele ettiğimizi görürsünüz. Gerçekten köpek gibi oynadık. Doğru oynadık. Üst seviyede oynadık.”
Onuralp Bitim: “Çok dalga geçtik. Gerçi dalga geçmek değil gerçekten dürüst olarak söylüyorum. Bu kadar özgüvenle o röportajı vermek bence çok değerli bir şey ama tabii ki bu aramızda şakalarını çok yaptık ve zaten bunun üstüne Hayes de röportajda hırlamıştı. Biz kazandığımızda bir hareket yapınca birbirimize hırlamaya başladık. Gerçekten bu bizim aramızda çok güzel bir şaka oldu.”
Buğra Bayazit: “Maçtan sonra herkes birbirini sarsmaya başladı. Holland’a öyle bir şey yapmadın değil mi yalan olması lazım deniyordu. 3-4 gün konuşuldu bu. Bir ara sadece o röportaj dönüyordu benim kafamda. Maçtan sonra otele döndük. Odadayız dönüş için hazırlanıyoruz. Ben telefonu açıp bıraktım ve hazırlanırken sürekli o dönüyordu arkada. Karakter olarak da peşinden sürükleyen bir tip. O yüzden belki de bu kadar etki yaptı. Başka bir oyuncu yapmaya çalışsa bu kadar sükse yaratmazdı belki de.”
Virtus Bologna ile final
Bursaspor, EuroCup’ta sezonun en büyük favorilerinden Virtus Bologna ile final oynamaya hak kazandığında maçın ağır favorisi elbette İtalya ekibiydi. Bursaspor, maçın henüz başında önemli faul sorunları yaşayınca maça ortak olmakta zorlansa da aldığı darbelere rağmen yılmayıp skorda yakın kaldı. Buna rağmen Bologna ekibi şampiyonluğa uzandı. Peki o maçı tekrar oynama şansları olsa, Bursaspor’un kahramanları neyi farklı yapmak isterdi?
Dave Dudzinski: “İlk yarıda Derek üç faul aldı. Kevarrius’un iki faulü vardı. Virtus Bologna, üç senedir o maça hazırlanıyordu. Bizse 1-2 haftadır o maça hazırlanıyorduk. Çok zor bir maçtı. O maçı kazanmak için çok fazla şeyin doğru gitmesi gerekiyordu. Bu tip maçlar kazanıyorduk ama deplasmanda üst üste dört tur oynadık. Rotasyonumuz dardı. Zor bir maçtı. İstediğimiz gibi gitmedi. Virtus Bologna playofflar boyunca olduğu gibi finalde de kazanmak istediğini gösterdi. Valencia‘yı 15 sayı farkla yenmişlerdi. Bizim maçta da istediklerini yaptılar. Onları tebrik ediyorum. Bizim akşamımız değildi. Pek istediğimiz gibi gitmedi. Hakem yönetiminin adaleti konusunda bir sıkıntı yoktu. Bizim rotasyonumuz dardı. Derek’a iki faul çalınınca EuroCup’ta yılın takımına seçilen oyun kurucumuzdan mahrum kaldık tabii. Onlarda olduğu gibi kenardan gelecek bir NBA oyuncumuz yok.”
Derek Needham: “Hakem yönetiminin iki tarafa da eşit olduğunu düşünmüyorum ama öyle olmasını da beklemiyordum. Bologna’ya final oynamaya gittik. Üç yıldır EuroLeague’e kalmaya çalışıyorlardı. Buraya gelmek için çok para harcadılar. Favori olmadığımızı biliyorduk. Galiba hiçbir şeyi değiştirmezdim. Yaptığım bazı faullerde ‘Faul mü yaptım?’ diye sordum. Her şeyin bir sebebi var. Bu aşamaya geldiğimiz için, dağın zirvesinin tadına baktığımız için mutluyum. 20 milyon dolarlık bir bütçeyi gördüğümüz için, bu oyunculara karşı oynamanın, dirsek darbelerine, boğuşmalara karşı oynamanın ne demek olduğunu gördüğümüz için mutluyum.
Dusan Alimpijevic: “Benim için çok kolay bir soru bu çünkü hiçbir şeyi değiştirmezdim. Tabii kaybedilen bir maçtan sonra her normal insan der ki ‘Şunları şunları değiştirirdim’ ama benim için neleri değiştirebileceğim çok açıktı. İki ana oyuncum, üç dakika içinde sahanın kenarına gelmek zorunda kaldı. Öncelikle neleri değiştirebileceğimi görmek için tam takım hâlinde oynayabilmiş olmamız gerekiyordu. Oyun kurucu ve pivotumuzdan yoksun kaldık ve bunlar takımımızda en önemli pozisyonlardan. Çok zorluk yaşadık. Üç dakika geçmeden oyun kurucumuz kenara gelmek zorunda kaldı. Derek Needham, 2:50 dakikada iki faul aldı. Kevarrius Hayes de aynı sorunu yaşadı.”
Andrew Andrews: “Bologna maçından bahsetmeyi hiç sevmiyorum çünkü ne dersem mazeret gibi gözükecek. Bologna da çok iyi bir rakipti. Derek ilk dakikalarda 3-4 faul aldı. Bologna da bunu çok iyi bir şekilde avantaja çevirdi. Birçok ikili sıkıştırma yolladılar. Topu elimden çıkarmaya zorladılar. Kişisel olarak daha fazla şut sokabilirdim diye düşünüyorum çünkü boş şutlarım vardı ve çemberin içinden çıkanlar oldu. Agresif oynadım, takım arkadaşlarımı oyuna dahil ettim, bileğimdeki burkulma nedeniyle de biraz zorlandım.”
John Holland: “Hiçbir şeyi değiştirmezdim. Fırsatımız vardı. Bir şeyler oldu. Geri dönüp bir şeyleri değiştirmeye çalışmayacağım. Hiçbir pişmanlığım yok. Olan oldu. Maç böyle geçti. Kazandılar. Çok da adil bir sonuç. Her maçta şikayet edecek bir şeyler bulunabilir. Günün sonunda kazandılar. Bazen sadece bu kadardır. En iyi oyunumuzu oynamadık, faul sorunu yaşadık ve bir şeyler oldu ama basketbol böyledir. Çıktık oynadık, istediğimiz gibi olmadı.”
Onuralp Bitim: “Bireysel olarak kendimi zihinsel olarak daha temaslı bir maça hazırlamak isterdim. Ne kadar hazırlasam da o maçta, o seviyedeki temas gerçekten bambaşkaydı. Ben elimden gelenin en iyisini yaptığıma inanıyorum. Kaçan atışlarımı kesinlikle sokmak isterdim. İki tane aklımda olan kaçan atışım var, girdiğine çok emin olduğum ama sokamadığım atışlardı. Kesinlikle onları çok daha pür dikkat atmak isterdim. Bir tane ribaund pozisyonu var aklımda. O ribaund pozisyonunda daha fazla kendimi yırtınıp almak isterdim. Yine belki alamazdım ama onun önemini daha çok bilirdim.”
Serhan Kavut: “Keşke biz değil de bunu EuroCup yönetimi yapsaydı da final çift maç olsaydı. En azından final maçı çift maç olsaydı ya da tarafsız bir sahada olsaydı. Çift maç olup da Bursa’daki finali görmelerini isterdim açıkçası. Teknik olarak basketbolda o kadar değişken var ki… Biz finali maçtan sonra iki kere seyrettik. Hatta oturup beraber izledik. Tabi o final maçında hakem tarafından biraz daha bize izin verilebilirdi. Bunu bahane olarak asla söylemiyorum ama maçın içinde Needham’ın üçlemesi bir anda, Hayes’in üçleyip kenara gelmesi… Andrews’ı çok sert savundular. Andrews’ın bütün önlemlerini almışlar ama tabi hakemler de Andrews’a dört faul yapıldıysa üçünü çalmadılar. Bunu biraz daha anlatabilir miydik? Bence biz maçın sert olacağını oyunculara çok net şekilde söyledik ama tabi bizim düşündüğümüzün de dışında gelişen olaylar vardı. Teknik taktik olarak belki topu Andrews’tan biraz daha uzaklaştırıp biraz daha topu başka kişilere paylaştırabilirdik. Maçtan sonra kafamda öyle bir düşünce gelişti.
Buğra Bayazıt: “Oyuncular faulleri yapmasalar ilk 2-3 dakika içerisinde başka fauller de çıkabilirdi. Hayes’in ikinci faulü sezon boyunca yaptığı bir faul. Orada o an hissetti, çalabileceğini düşündü ve hamleyi yaptı, faule karar verildi. Keşke faul yapmasalardı diyemiyorum çünkü o pozisyonlar olmasa başka pozisyonlarda çalınacaktı. Ilk ceyregi eksiksiz oynamak isterdik.”
Derek Needham: “Bu atmosferi tattık ve bu da bize gittiğimiz her yerde deneyim olacak. Biz EuroCup finali oynadık. Bologna’da tıka basa dolu tribünler önünde Toko Shengelia, Daniel Hackett, Milos Teodosic, Marco Belinelli gibi oyunculara karşı oynadık. Bunu oynadık ve bu hep bizle kalacak. Hiçbir şeyi değiştirmezdik.”
Dusan Alimpijevic: “Belki ‘Daha fazla sürede tam kadro oynamak isterdim’ diyebilirim ama yine de performansımızdan ötürü çok mutluyum. Herkesin maçın bittiğini, dönemeyeceğimizi düşündüğü anlarda, kendimin bile geri dönüş ihtimali görmediğim anlarda geri döndük ve rakibimize çok yaklaştık. Onların da gerilmesini sağladık tüm bu yaşananlara rağmen. O yüzden değiştirecek pek bir şey yok.”
Andrew Andrews: “Maçtan önce iğne olup çıktım. Tabii o maça dair birçok farklı bileşen var ama bir mazeretimiz yok. Bologna çok iyi bir takım. Bir şeyi değiştirecek olsam sadece tam kadro olarak oynamak ve bir şansımız daha olsa nasıl oynardık görmek isterdim. Fakat Bologna’nın hakkını vermek lazım. Harika bir maç oynadılar. O gün daha iyi taraf onlardı. O maça dair bir şeyi değiştiremeyiz, bir şey diyemeyiz. Onları takdir etmek lazım.”
Onuralp Bitim: “Bireysel olarak günün sonunda içim rahat şekilde elimden geleni yaptığıma inanıyorum ama kesinlikle şu an yeniden oynasam daha iyisini yapabilirdim. Takımca da böyle bir maça, bu kadar erken böyle başlamaya lüksümüz yoktu. Bununla ilgili birbirimizi daha çok uyarıp daha dinç ve daha hazır çıkmamızı önerirdim. Kırılma anında birkaç tane ribaund ve birkaç tane hücumu daha iyi kullanabilirdik. Günün sonunda onlar bizden daha iyi bir takım mı baktığınızda kağıt üzerinde birçok basketbolsever ‘evet’ der. Benim de saygı duyabileceğim bir cevap çünkü çok değerli bir kadroları var ama bence sonuç olarak takım basketbolu olarak bizden daha mı iyilerdi? Bu kadar net olarak bakarsak bence değillerdi. Fakat o maçın özelinde bakacak olursak kesinlikle bizden daha çok hak ettiler, hak edilmiş bir galibiyetti ama bizim kesinlikle o EuroCup playoffundaki en kötü maçımızdı.”
Serhan Kavut: “Aslında hikaye çok güzel. Sene sonu oturunca EuroCup finali oynadık ama hala herkes bunu tam anlamıyla idrak edemedi. Güzel bir tecrübe oldu bizim için ama şöyle söyleyeyim: Dışarıdan başka bir takım EuroCup finali oynasa dışarıda olduğumuz için gözümüzde daha fazla canlanabilirdi. Fakat olayın içinde olduğumuz için Bologna maçından sonra üzüldük. Gerçekten üzüldük. Kupayı kazanamadığımız için üzüldük.”
Buğra Bayazit: “Final maçına gelene kadar biraz daha geriye gidip değiştirebiliriz. Normal sezonun sonunda Bologna deplasmanındaki maç sonunu daha iyi oynadığımız, son hafta Buducnost’a içeride kaybetmediğimiz senaryoda daha yukarıda bitirecektik ve otomatik olarak daha farklı eşleşmelerle belki çok düşük ihtimal ama finali içeride oynama şansı olabilirdi. Çok daha farklı bir senaryo düşünürsek tabi. Maçtan sonra her şeyimizi verdik ama olmadı diye düşünmedim dersem yalan olur. Oraya kadar gelmişiz o saatten sonra karşımızda kaç tane final oynamış oyuncu var yani. Bir yerden sonra bir şekilde iş tecrübelerin de karşılıklı çatışmasına geliyor. Sadece yetenek veya o ana kadar gelinen formdan da bağımsız yani.
Valencia ile bir final daha oynamak daha mı iyi olurdu?
Dave Dudzinski: “Daha önce Valencia‘yı yenmiştik. O maçtan sonra ana skorerleri yoktu. Muhtemelen tercih edecek olsak öncelikli olurdu ama Bologna’nın 10 kişilik, tamamı üst düzey oyunculardan oluşan bir rotasyonu vardı. Bologna da Valencia’yı çok rahat geçti zaten. O yüzden ‘şunları isterdik’ deme şansımız yok pek.”
Derek Needham: “Hayır. Bir takımı üç kez yenmek çok zor. Bologna bizi iki kez yenmişti. O yüzden belki çok rahat olurlar ve bu maçı alırız diyordum. Partizan’ı yendikten sonra deplasmanda her maçı kazanabileceğimizi düşünüyorduk açıkçası. Nerede oynarsak oynayalım bu güvene sahiptik. Ama bir yandan da naiflik tabii. Nerede oynarsak kazanma şansımız olduğunu düşünüyorduk.”
Onuralp Bitim: “Ben Valencia’yı isterdim. Ben aslında hep Bologna’yı istiyorum diyordum çünkü biz bir finali kazanacaksak onu en iyi takıma karşı kazanmayı isterdim. O kadar değerli bir kadro ki bir daha EuroCup gibi bir seviyede bu kadar bütçeli ve bu kadar kariyerli bir takım olur mu gerçekten bilinmiyor, belki de olmayacak ve onlara karşı bir final müsabakasında karşı karşıya olmak çok güzel bir tecrübeydi. Çok önemli bir maçtı ama taktiksel olarak konuşmak gerekirse Valencia’ya karşı oynamayı çok daha fazla isterdim. Çünkü daha bir ay önce onlara karşı aldığımız bir galibiyet var ve hem de Prepelic yoktu. Kesinlikle Valencia ile oynasaydık şampiyon olur muyduk sorusuna cevap veremem. Tabii ki de maçlar oynanmadan kazanılmaz ama ben daha iyi bir eşleşme olabileceğini söyleyebilirdim. Biz sezonun ilk maçını Virtus Bologna ile oynadık. Sonra sezonun ikinci yarısında oynadık. Her oynadığımız Bologna bambaşkaydı. İlk oynadığımız Bologna ile sezonun ikinci yarısında oynadığımız Bologna bambaşkaydı. Üçüncü olarak finalde oynadığımız Bologna yine bambaşkaydı. Takımın ismi aynı ama takımın sistemi ve oyuncuları farklı. Zaten sonunda Shengelia ve Hackett eklenmişti. Üç kere aynı isimli takımla oynayıp inanın üç farklı sistem ve oyuncuyla oynanamaz ama biz oynadık.
Serhan Kavut: “%100. Ben Valencia’yı çok istedim. Valencia- Bologna eşleşmesinde ben çok Valencia’yı istiyordum. Valencia gelseydi Prepelic’in olmadığı durumda biz yenebilirdik. Orada çok ciddi şansımız olurdu. 25-26 milyonluk bütçeye sahip Bologna’dan bahsediyoruz. Maçtan sonra da koça onu söyledim. Koç da benle aynı fikirde olduğu için oyunculara söyledi.
Buğra Bayazıt: “O saatten sonra çok da kimin geldiğinin önemli olduğunu düşünmüyorum. Virtus Bologna’nın çok ciddi artıları var, Valencia’nın da bize karşı çok ciddi artıları var. Valencia şöyle avantaj olabilirdi: Bologna’ya kıyasla pick and roll savunmasında biraz daha atak edebileceğimiz bir takımdı. Prepelic’in olmayışı onlar için büyük eksikti ve 4 – 5 numaralardan pick and roll’de bir şeyler üretebileceğini hesaba katarak daha farklı bir maç olurdu, orası kesin ama sonuçta oynanmadı. İkisini de kaybedebilirdik, ikisini de kazanabilirdik. Maç içinde taşları nasıl değiştirebileceğine de bağlı oluyor. Belki bizim eksiğimiz olacaktı.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!