By Antonis Stroggylakis / info@eurohoops.net
EuroLeague efsanesi Trajan Langdon ile röportaj yapmak için bir araya geldiğim ilk andan itibaren bir şeyi çok net şekilde anladım. Hikaye anlatma konusunda da en az rakiplerinin canını yaktığı şutları kadar iyi.
Dürüst konuşmak gerekirse ona sormam gereken sorular olmasa arkama yaslanır, rahat bir şekilde onun hikaye anlatışını dinlemek isterdim. Kendimi sesli bir kitabı dinliyormuşum gibi hissetmiştim. Hikayeleri anlatırken sözcüklerle çizdiği resimler o kadar güzeldi ki söylediği her şey kafamda anında canlanıyordu. Landgon, kendisini EuroLeague efsaneleri arasına sokan oyunculuk kariyerinden kazandığı şampiyonluklara ve bireysel ödüllere kadar birçok konudaki anılarını bizimle paylaştı.
Avrupa basketbolu için önemli öncülerden birisi haline gelen Trajan Langdon, şu anda New Orleans Pelicans’ın genel menajerliğini yapıyor. Langdon, Ettore Messina’nın çalıştırdığı Benetton Treviso’dan CSKA Moskova’da yaşadığı hayal kırıklıklarına kadar birçok konuda düşüncelerini aktardı.
Oyunculuk döneminde elde ettiği tecrübeli şu andaki yönetici rolüne nasıl etki ettiğini de aktaran Langdon ile gerçekleştirdiğimiz röportajdan öne çıkan satır başları huzurlarınızda:
Basketbola duyduğu özlem hakkında Langdon, “Birkaç gün önce eşim bana aynı soruyu sordu. Tam olarak özlediğimi söyleymem, çünkü bu artık vücudumun kaldırabileceği bir şey değil. Rekabet etmeyi, kendimi denemeyi ve rakiplerime meydan okumayı özlüyorum. Özellikle CSKA’da oynadığım dönemde bu meydan okumaları çok yaşıyordum. Rakibiniz sizden daha iyi olsa bile üstünüzde CSKA forması olduğunda size karşı daha hırslanıyordu. Her zaman arkamızda hedef tahtası vardı. Soyunma odasında takım arkadaşlarımla ettiğimiz sohbetler… Bu tarz şeyleri tabii ki özlüyorum” dedi.
Basketbol oynadığı dönemde edindiği tecrübelerden hangilerini yönetici olarak kullandığı konusunda Langdon, “Hazırlık yapmak en önemli nokta. Kendinizi bir NBA oyuncusu gibi uzun bir sezona hazırlamanız, vücudunuza iyi bakmanız gerekiyor. Eğer sıkı çalışmazsanız ve detaycı olmazsanız bunun sizi zor durumda bırakacağını bilmeniz gerekiyor. Ligdeki bütün oyuncular çok yetenekli olduğu için bunun farkındalar diye düşünüyoruz. Ancak bu oyunculardan bazıları 22, 23, 24 yaşında oluyor. Onlara daha önceden sahip olduğum tecrübelerle yardımcı olmak, benim 28-29 yaşında öğrendiğim şeyleri erkenden onlara aktarmaya çalışıyorum” şeklinde konuştu.
Bir kolej oyuncusu olarak 1998 yılında ABD milli takımıyla yaşadığı deneyim hakkında da konuşan Langdon, “O takımdaki birçok oyuncu milli takımda olgunlaştı. Benim Avrupa’daki ilk tecrübelerim 1995 ve 1998 yıllarındaydı. Avrupa’nın en iyi oyuncularının ne kadar ve neden iyi olduklarını görmüştüm. Bu harikaydı. Avrupa’daki oyuncuların bazıları o anda NBA’de oynayabilecek seviyedeydi. Özellikle Yugoslavya milli takımındakiler” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Takım olarak inanılmazlardı. Bodiroga’nın kim olduğunu bilmiyordum bile ama NBA’de rahatlıkla oynayabileceğini görmüştüm. Bu durum benim gözümü açtı ve Avrupa’nın gücünü gördüm. Litvanya takımı da çok iyiydi. Jasikevicius, Karnisovas… Gözüm açılmıştı, bunlar benim için önemli tecrübelerdi. Benim Avrupa’ya adaptasyonumu da daha kolay hale getirdi. 2002 yılında İtalya’ya gittiğimde kimlere karşı oynayacağımı biliyordum. Onlara çok fazla saygım vardı ve işimin kolay olmayacağını biliyordum.”
Daha sonra 2002 sezonunu Benetton Treviso’da geçiren Langdon, İtalya’daki dönemi hakkında, şunları söyledi:
“Dürüst olmak gerekirse transferden önce Messina ile değil Gherardini ile konuşmuştum. O esnada Miami Heat’in yaz kampındaydım. Bana bir kontrat gönderdiler ve kararımı vermem için 48 saatim olduğunu söylediler. Eğer tekliflerini kabul etmezsem başka bir oyuncuya yönelmeleri gerekiyordu. Benim karar vermem 36 saat sürdü. italya’ya giderken işimin kolay olmaycağını biliyordum. Sürekli olarak çalışmam gerekiyordu. Çok bir bilgim yoktu ama iyi bir takım olduklarını duymuştum. Menajerim bana Messina’nın Final Four’u kaybettiğini, İtalya Ligi’ni kazandığını ve Benetton’a gittiğini söylemişti. O dönemde Benetton, Virtus ve Armani arasındaki rekabeti bilmiyordum. Hepsini bir anda öğrendim.
Biz sene sonunda Final Four’a kaldık ve finalde Barcelona ile karşılaştık. Normal sezonda onlarla iki kez karşılaşmıştık. Kendi evimizde rahat kazanmıştık ama deplasmanda kaybetmiştik. Bu yüzden bizim daha iyi bir takım olduğumuzu düşünüyordum. Bodiroga’nın kazandığı şampiyonlukları biliyordum. Sarunas’ın ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu biliyordum. Onları yenebilmek için çok iyi oynamamız gerekiyordu. Biz hücum anlamında en kötü maçlarımızdan birisini oynadık. Bodiroga maç boyunca çok kritik şutlar soktu. Onlar çok iyi bir takımdı, şu an geriye dönüp bakınca onlara kaybetmenin çok da büyük bir başarısızlık olduğunu düşünmüyorum.”
Daha sonra Messina ile 2005 yılında CSKA’da tekrar çalıştığı dönem hakkında da konuşan Langdon, “Bir kez final maçı kaybetmiştim ve CSKA ile bir şans daha yakalamıştım. Maccabi çok iyi bir takımdı ve Baskonia’yı 40 sayılık farkla yenerek gelmişlerdi. Biz yarı finalde Barcelona karşısında zorlanmıştık ve finalde de karşımızda 13 bin sarı forma vardı” diyerek o günleri hatırladı ve şunları anlattı:
“Sezon zorluydu. Messina, 3 kez üst üste Final Four oynayan bir takımın başına geçmişti. Sezona kötü başladık ve önceki yıllardaki başarılar da üstümüzde baskı yaratıyordu. Buna rağmen şampiyonluğu kazanmak muhteşemdi. Normal sezonda çok iyi oynamamıştık ama Top 16’da vites arttırmaya başlamıştık. O dönemde bazı çok iyi takımları yendik ve bu da bize güven kazandırdı.
Yarı finalde Barcelona’yı yendik ve finalde Maccabi karşısında geriden gelerek kazanmayı başardık. Bizim çok tecrübeli bir takımımız vardı ve sezonun en doğru zamanında iyi basketbol oynamaya başladık. Maçtan sonra herkes çok duygulanmıştı. Muhteşem bir başarı kazandıktan sonra herkesin üstünden yük kalkmıştı. O duyguyu asla unutmayacağım.”
Daha sonra 2007 yılında Atina’da oynanan Final Four hakkında da konuşan Langdon, şu ifadeleri kullandı:
“Üst üste şampiyon olan sadece Maccabi ve Jugoplastika vardı. Biz de bunu yapmak istedik. Atina’da finali Panathinaikos’a karşı oynadık. Kendi evlerinde oynayan çok iyi bir takımlar karşılaşacağımızın farkındaydık. Maçın başında faul problemine girdik. Eğer faul problemi yapamasaydık bizi yenebileceklerini sanmıyorum. Theodoros Papaloukas harika bir maç oynadı. Karşılaşmanın 2. çeyreğinde sürekli çizgiye gitmişlerdi. Çizgi dışından sayı üretemiyorlardı. Şu anda geri dönüp bakınca maçı böyle kaybetmek biraz can yakıyor, daha akıllı oynayabilirdik. O maçı ve üst üste 2. EuroLeague şampiyonluğunu kazanabilirdik.
2009 yılında Berlin’deki maçın da zor olduğunu söyleyebilirim. Ama onlar ilk yarıya çok iyi başlamış ve 20 sayı kadar öne geçmişlerdi. Maç sonunda Siskauskas’ın şutuyla kazanma şansımız vardı ama 20 sayı kadar geriye düşmüştük. O çok farklı bir maçtı.
Ancak Atina’daki karşılaşma çok yakındı ve Smodis ile ben uzun süre faul problemi sebebiyle kenarda oturduk. Karşı koymaya çalışsak da fauller bizi kötü bir duruma soktu. Kaybettiğim 3 EuroLeague finalinden en çok canımı yakan Atina’dakiydi. O maçı asla unutmayacağım. Salonda inanılmazdı. EuroLeague’deki herkes bizim bu maçı kaybetmemizi istiyordu.”
Daha sonra 2008 Final Four’u hakkında da konuşan Langdon, şunları aktardı:
“Çocukluk hayallerim gerçeğe dönmüştü. Final maçında MVP seçilmiştim, en kritik şutu sokmuştum. Final Four’da şampiyonluk kazanmıştım. Bu benim hayalimdi. Takımıma final maçında Maccabi karşısında yardımcı olmaktan başka bir şey düşünmüyordum. Maçtan önceki gün birkaç şut attığım bir idman yaptım. Konsantre olmam gerekiyordu ve açık konuşmak gerekirse maçtan önceki gece kendimi pek de iyi hissetmiyordum. Hastalandığımı düşünmüştüm ama sonra maç sabahı kendimi çok iyi hissettim.
Maçta Holden bana çok iyi pozisyonlar hatırladı ve ben de ritmimi buldum. Şampiyon olmak tabii ki en çok mutlu eden şeydi fakat MVP olmak da benim için bir hayalin gerçekleşmesiydi. O günü asla unutmayacağım. Kupalarımın durduğu rafta birçok ödül var, ama en özeli tartışmasız MVP ödülü. Kariyerimin kesinlikle zirve anıydı.”
Daha sonra 2006 yılında koç Krzyzewski’nin Yunanistan maçından önce kendisini arayıp Theo Papaloukas’ı sorduğu anıyı da paylaşan Langford, “Koç K biliyordu. Beni arayıp Yunanistan’ın nasıl bir takım olduğunu sordu. Ben de Theo Papaloukas diye bir oyuncuları olduğunu, aynı takımda olduğumuzu ve çok iyi bir pick and roll silahı olduğunu söyledim. Onu savunmak için en iyi tercihinin birebir oynamaya mecbur bırakmak olduğunu söyledim ve ona her şeyi açıkladım. Ancak Papaloukas’ın yeteneklerini tam anlamıyla anlayabilmek için ona karşı oynamanız gerekiyor.
Papaloukas, benim gördüğüm en iyi pasörlerden birisiydi. Farklı pozisyonları hiç akla gelmeyecek şekilde kontrol ediyordu ve benim farkına bile varamayacağım açıları bilip paslarını dağıtıyordu. Amerika karşısında da harika bir maç oynadı ama buna hiç şaşırmamıştım. Yıllardır onun bu tarz şeyler yaptığını görüyordum.” ifadelerini kullandı.
Oynadığı dönemden hangi oyuncuların NBA’de barınabileceğini de paylaşan Langford, “Alfonso Ford kesinlikle oynayabilirdi. Onu tutmak her zaman çok zordu. Navarro, NBA’de bir süre oynadı ve orada kalıcı olabileceğini de gösterdi. Sahip oldukları yetenek ve fizikle Diamantidis ve Papaloukas da rahatlıkla NBA’de oynayabilirdi. Aynı şekilde Bodiroga rahatlıkla NBA’de yer edinirdi. Siskauskas da şutu sayesinde orada kalıcı olabilirdi” açıklamalarını yaptı.
Langford, EuroLeague’de kendisi için en tatsız tecrübelerle ilgili konuşurken ise “Efes ile Final Four’u tek maçta kaçırdı. Gianluca Basile’nin acayip şutuna elendik. O maçta kazanabilirdik fakat tabii zor olduğunu ve her şeyin yaşanabileceğini fark ediyorsunuz. Daha iyi takım olabilirsiniz ama bir maçta yeniliyorsanız fark etmiyor. Unutuluyorsunuz” dedi.
Daha sonra karşılaştığı en iyi savunmacı hakkında da konuşan Langford, “Diamantidis beni her zaman çok iyi savunurdu. bunun bir kısmı da sistemle alakalıydı. Obradovic, beni nasıl savunacaklarına dair takımını çok iyi hazırlardı. Ben perdeden çıkarken savunmam biraz uzağımda kalırsa şutumu atardım ve bu onu çıldırtırdı. Beni belirli şeylere zorlamak için çalıştıklarını çok net şekilde görebiliyordum” dedi ve sözlerini şöyle noktaladı:
“Bireysel olarak beni en çok zorlayan isim Diamantidis’ti. O rakibini kitleyebilecek yeteneğe ve konsantrasyona sahipti. Birçok savunmacı hata yapar ve bana pozisyon verirdi. Ama Diamantidis bunu asla yapmazdı. Obradovic’in takımları genel olarak beni savunma konusunda iyi iş çıkarıyordu.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!
EuroLeague gündemindeki son gelişmeler için tıklayın!