by Uygar Karaca / info@eurohoops.net
Bu yaz neredeyse tamamen yenilenen Fenerbahçe Beko’nun Barcelona’dan transferi Nigel Hayes-Davis’le röportaj koltuğuna oturmuş, her zaman bir parça gerginlik hissi veren o ilk soruyu sormaya hazırlanıyordum. Ama Nigel benden çok önce davrandı ve soruları Türkçe hazırladığımız tableti kapıp ön hazırlığını yapmaya başladı. Ekrana kilitlenmiş, büyük bir dikkat ve çabayla, okuduklarını anlamaya çalışıyordu. Hatta yeni yeni kavramaya başladığı dilimizle masada ilk soruyu soran da Nigel oldu.
“Hazır mısın?”
“Ben hazırım Nigel, ya sen?”
“Hadi başlayalım”
O zaman ilk mevzumuz da bu olsun Nigel; sanırım Türkçe’yi baya ilerletmişsin? Ya da öyle bir niyetin var?
Evet, baya anlıyorum diyebilirim. Benim için Türkçe konuşmak halen zor, çünkü sondan eklemeli bir dil, İngilizce’den epey farklı haliyle. Bu biraz zaman alacak. Bir online öğretmen buldum, öğreniyorum. Ama yüz yüze bir hoca da arıyorum. İstanbul’da yaşayan biri olabilir. Türkçeyi öğrenmeme yardımcı olursa çok minnettar olurum. Dil öğrenmeyi seviyorum ve özellikle de basketbol oynadığım ülkede konuşulan dilleri.
Hmm. Dil deyince… Wisconsin Üniversitesi’ndeki lisans eğitimin ne üzerineydi?
Finans Yatırımları ve Bankacılık.
Biraz alakasızmış. Bankacılık mı?
Evet.
Bank shotlarla aran pek iyi değil ama? Tamam, kötü espri, kabul ediyorum.
(Gülüyor..) Potalı şutlar mı? Hahah… Annem potalı şutları çok sever biliyor musun. Camı bu kadar iyi kullanan birini görmedim. Ama evet, bana fark etmez. Faydalı olacaksa ve isabet bulacak gibiysem, ben de bank shotları seviyorum.
Evet. Ama köşe şutlarıyla farklı bir yakınlığın olduğun doğru sanırım?
Biraz oynadığım pozisyonla alakalı. 3 ya da 4 numarada oynadığınızda ve point guard’la pick and roll oynadığınızda genellikle olayın akışı sizi köşelere doğru çekiyor.
Ben tabii Avrupa’nın gelmiş geçmiş en büyük oyun kurucusuyla ikinci senede de oynama şansına sahibim. Bazıları ona Nick Calathes der. Bazıları da Bald Eagle, yani Kel Kartal da der. Onunla ikili oyun oynarsanız, her zaman sizi bir şekilde bulur. Benim işim mümkün olduğunca fazla antrenman yapmak ve mümkün mertebe çok şut deneyip, bunları isabetli hale getirmek. Bu sayede paslarını kendime çekebilirim.
Konu dağılmadan, şu dil meselini bağlayalım. Bu sene sence ne zaman Türkçe röportaj verebilirsin?
Bir öğretmen bulabilirsem hızlıca olabilir. Böylece kuralları öğrenip neyi neden kullandığımı anlayabiliyorum. Mesela geçenlerde bir zoom röportajı yaptım, ekranda “Başlatın” yazıyordu. Start’ın “Başla” demek olduğunu biliyorum örneğin ama oradaki “tın” ne demek, bilmek istiyorum.
Anladım. Tabi bizim de bilmek istediğimiz şeyler var Nigel. Örneğin Barcelona’dan Fenerbahçe’ye gelme kararının ardında yatan sebepler nelerdi?
Itoudis’le çok iyi bir telefon görüşmesi yaptım. Bir sürü konuyu konuştuk, fikir teatisinde bulunduk. Bir basketbol oyuncusu olarak zihnimde, psikoloji ve kariyer babında bu tarz konuşmalara çok önem veriyorum. Buraya gelmemin daha iyi bir karar olacağını düşündüm.
Zalgiris‘ten sonra baskı dozajı çok daha yüksek bir ekipte, Barcelona’da oynadın. Şimdi de Fenerbahçe… Yine çok büyük bir kulüp ve beklentilerin, seyirci baskısının epey ağır olduğu bir ortama sahip. Bu bir parça çekince yaratıyor mu?
Barcelona gibi bir takımda oynuyorsanız, beklentilerle birlikte, bütçenin de çok yüksek olduğunu bilmelisiniz. Durumun böyle olduğunu biliyorsanız, üzerinizdeki baskı da kendiliğinden kalkıyor. Formula 1 izliyor musunuz? Bu anlamda Euroleague’e benzer. En iyi takımlar, en iyi bütçelere ve en iyi otomobillere sahip olur. Burada da en iyi takımlar, en yüksek bütçelerle en iyi oyuncuları alıp baskı unsurunu elimine ediyor. Genelde bütçesi sağlam takımların sezonun son kısmında ayakta kaldıklarını, üç aşağı beş yukarı bu takımların başarı yakaladıklarını görüyoruz bu ligde. İyi oyunculara sahipseniz, büyük camia baskısı hafifliyor. Tabii her zaman en iddialı kazanamıyor, bizim Barcelona’da başımıza gelen buydu. Ama basketbolda bunlar olur, bu da işin içinde var. Amaç her zaman şampiyonluk elbette.
İspanya’da basın acımasız. Türkiye’de de çoğunlukla büyük kulüplerde oynuyorsanız, aynı durum söz konusu. Sosyal medyada da bir sürü yorum yapıyor insanlar. Bunları okuyor musun? Seni etkiliyor mu?
Aslında annem, insanların hakkımda ne dedikleriyle fazlaca ilgili olduğumu söyler. Bu konu üzerine eğilmeliyim muhtemelen. Bence medyaya çok kulak asmak, sosyal medyada hakkında yazılanları okumak bir oyuncunun kendisine yapabileceği en kötü şey. Ben şahsen bunlara hiç girmemeye çalışıyorum, uzak kalmaya gayret ediyorum. Sizi övüyorlar diyelim, bunu abartılı bir şekilde yapıyorlar. Beğenmiyorlarsa, tam aksi yönde, yerin dibine batırıyorlar. Bence ikisinin ortasında kalmak her zaman daha iyi. Oyununuzu geliştirip, olabileceğiniz en iyi oyuncu olmaya çalışmanız daha faydalı.
Bu arada F1’le ilgili olduğunu anlıyorum, yeri gelmişken sorayım: Verstappenci misin, Hamiltoncı mı?
Hamiltoncuyum tabi ki, siyahi bir sporcu. Son derece de cool biri. Ama Verstappen’in enerjisini de seviyorum, kesinlikle kafasına takmıyor bir şeyleri. Buna saygı duymalısınız. Ama birini seçmem gerekse, Hamilton’ı seçerdim.
Barcelona’da, bir önceki Zalgiris dönemine göre şut hacminde gözle görülür bir düşüş yaşandı. Epey iddialı kurulan o kadroya adaptasyonda zorlandın mı?
Zalgiris gibi bütçesi kısıtlı bir ekipte daha fazla topla oynama şansına sahiptim elbette. Ama Barcelona gibi, Avrupa’da maaşı en yüksek oyuncuya, Mirotic’e sahip bir takımda, topu oynaması gerekenlerden birisi o tabii ki. Harika da işler yapıyordu. Ayrıca çok iyi guardlar var, Laprovittola’nın şut atması lazımdı örneğin. Kıtanın en iyileri arasından çok iyi iki şutörümüz vardı: Kuric ve Abrines. Muhtemelen en iyi 5 numara da bizdeydi: Brandon Davies. Onun da topu kullanması lazım.
Öyle bir takımda daha ziyade verimlilik anlamında katkı sağlamaya çalıştım. Bu gibi sebeplerle, belki en iyi yılım değildi ama yaklaşan sezon benim için çok önemli bir yıl. Çünkü kendimi yeniden inşa etmek, en üst seviyede katkı verebilen bir oyuncu olarak yeniden kanıtlamak ve galibiyet alışkanlığı olan takımlara bir şeyler verebiliyor olduğumu görmek istiyorum. Aynı zamanda Avrupa’da saygı uyandıran bir oyuncu olmak ve gazetecilerin bana sorduğu bu tarz soruları da biraz daha farklılaştıran bir sezon geçirmek istiyorum. Sizlerde daha farklı sorular uyandırmak istiyorum.
Jasikevicius’u önceden de tanıyordun ama Barcelona’da yine çalışma şansı buldun. Kalıpları konusunda tavizsiz bir koç olduğundan hep bahsedilir. Itoudis’inse saha içi serbesti konusunda tersi bir yaklaşım içinde olduğu, oyuncuya daha geniş bir alan bıraktığı konuşulur. Saraslı yapıdan kazanımların neler oldu?
Evet bunu ben de duydum. Geçen sezon kişisel karakter gelişimim anlamında çok önemli bir seneydi. Bence böyle bir şeye ihtiyacım vardı. Jaskevicius diğer koçlardan daha talepkar bir koç olmasına karşın fantastik bir hoca. Bu talepkar yapıyla nasıl başa çıkacağımı öğreten bir sezon yaşadım. Kendime odaklanıp, bir insan ve basketbol oyuncusu olarak, zor durumlarla nasıl başa çıkacağımı daha iyi öğrendiğim bir dönemdi. Duygularımı ve içinde bulunduğum ortamın yansımalarını pozitif bir alana kanalize edip sahadaki performansıma, aileme ve günlük hayatıma da aktarmayı daha iyi kavradım.
Son olarak, çok rekabetçi bir Euroleague sezonu bizi bekliyor. Pek çok takım müthiş transferler yaptı. Bu noktada tahmin yapmak yanlışa düşürebilir ama adettendir, sana bu Final Four meselesini de sormazsam olmaz.
F4’a daha çok var. Henüz yeni yıla bile girmedik. Bu meseleyi şimdilik dert etmiyorum. Yeni bir takımız, yeni bir koçumuz var. Odaklanmamız birbrimizi kısa sürede tanıyıp mümkün mertebe hızlı bir sürede adapte olmak ve iyi bir basketbol oynayabilmek üzerine olmalı. Takımlar her zaman güçlü, oyuncular her zaman iyi, maçlar her zaman sert ve zorlu geçecek. Şu an konstanrasyonum kendi performansmı geliştirmek ve takıma maç kazandırma yolunda mümkün olduğunca yardım edebilmek olmalı.