by Semih Tuna / info@eurohoops.net
Anadolu Efes’in uzun rotasyonun kritik isimlerinden Tibor Pleiss, önemli rol oynadığı ikinci EuroLeague şampiyonluğunun ardından artan yaşıyla birlikte yaz dönemini dinlenerek geçirmeyi seçmişti.
Geçtiğimiz hafta düzenlenen medya gününde Eurohoops’a konuşan Alman oyuncu, ülkesinin EuroBasket serüvenini uzaktan izlemeyi seçmesinin ardında yatan sebepleri açıkladı:
“Pişman değilim. Ülkem ve takımım için mutluyum. Kararı veren ben değildim, vücudumdu. Geçen yıl ‘hamstring’imden ufak bir sakatlık yaşamıştım. Sezon sonuna kadar her maçta ağrı kesicilerle oynadım. Vücudumu dinlemenin daha önemli ve daha iyi olacağını düşündüm. Bu yaz fizyoterapistlerle çalıştım, MR çektirdim. Bana dinlenmemin daha iyi olacağını söylediler. Bu işin sonsuza kadar uzayabileceğini söylediler. Bu yüzden gitmemeye karar verdim ancak çok zordu. Arkadaşlarıma, aileme oynayamayacağımı söylemek çok zordu.
Turnuvayı buradan takip ettim. Bazen antrenmanlarımızla maç saatleri çakışıyordu, antrenman sırasında ‘skor kaç kaç?’ diye soruyordum. Sadece ülkem için değil, basketbol açısından önemliydi.”
32 yaşındaki oyuncu, basketbolun Almanya’da bir nebze arka planda kaldığına katılıyor:
“Evet, öyle. Bütün dünyada futbol bir numarada. Basketbola daha fazla ilgi gösterildiğinde her zaman mutlu oluyorum. Almanya da Avrupa Şampiyonası’nda tam olarak bunu yaptı.”
Almanya, genç ve yetenekli oyuncuların da bulunduğu kadrosuyla EuroBasket 2022’de yarı final sahnesine kadar ilerlemeyi başarmış ve oynadığı oyunla herkese keyif vermişti. Pleiss, takımın güncel durumu hakkında pozitif düşüncelere sahip:
“Almanya takımın nasıl olduğu hakkında konuşacaksak… Dünyanın her yerinde oynayan çok yetenekli oyuncularımız var. Dirk (Nowitzki), NBA’de oynuyordu. Ben İspanya’ya gitmiştim. Son yıllarda birçok oyuncumuz üst seviye liglere gitti, geliştiler. Almanya Ligi de gelişti. Alman basketbolunun geleceği olabilecek çok fazla yetenekli oyuncumuz var.”
Almanya, ev sahipliği yaptığı EuroBasket 1993’te şampiyonluğa ulaşmayı başarmıştı. Pleiss ise o zamanlarda küçük bir çocuk olarak farklı şeylerle ilgileniyordu:
“O zamanlar basketbolla çok ilgilenmiyordum. Futbolu seviyordum. 1993 yılında dört yaşındaydım. Sanırım televizyonumuz bile yoktu. Bu yüzden hiç izleyemedim. Çok zengin değildik, bizim için önemli değildi. Büyürken içinde üç ya da dört kanalı olan bir televizyonumuz vardı. Sadece hasta olduğum zamanlarda izlerdim. Çocuklar her zaman dışarıdaydı. Ağaçlara tırmanırdım, arkadaşlarımla oyunlar oynardık. Televizyonda çok bir şey izlemezdik. Belki de sadece futbol maçları…”
2.21 metre boyundaki “Dev”, büyüme evresindeki uzama sürecinin nasıl işlediğini detaylandırdı:
“Kardeşim yoktu, yemekleri paylaşmak zorunda kalmıyordum (Gülüyor). Şaka yapıyorum. Babam 1.88 boyunda, annem 1.84. 10 yaşıma kadar durum böyle değildi. Benim boylarımda çocuklar oluyordu, benden uzun bir kız vardı. 13, 14 yaşlarımda uzamaya başladım. Benden uzun olan kız o zamanlar neredeyse belime geliyordu. Asıl uzamam 13, 14, 15 yaşlarımda oldu. Ne zaman 2 metreyi aştım hatırlamıyorum. Ebeveynlerimden uzun olduğumu fark edene kadar tam olarak anlayamamıştım bile. Bir gün annem ‘Benden uzunsun’ dedi.”
Shane Larkin, Vasilije Micic ve Will Clyburn’ün bir araya gelmesinin ardından “büyük üçlü” söylemleri de Avrupa gündeminde yer edinmeye başladı. Pleiss ise durumun böyle olmadığını düşünüyor:
“Aslında büyük dörtlü, kendimi de katarım. Bu takımdaki en iyi şutör benim (Gülüyor). Buna büyük üçlü demektense büyük 12’li demeyi tercih ederim. Bir kişinin yokluğunda bile bu takım bu seviyede olmazdı. Bizi son yıllarda güçlü yapan şey buydu. Sayı atmayı önemsemiyorduk, herkes işin bir ucundan tutuyordu. Rodrigue Beaubois’i de büyük üçlüye dahil edebiliriz, bazı maçlarda çılgınlar gibi sayı atıyordu. Bu “büyük üçlü” işini çok sevmiyorum. “Büyük 12’li” hatta “büyük 15’li” demeyi tercih ederim. Kendi görevlerini yerine getiren birkaç Türk oyuncumuz da var.”
Yıllar geçtikçe kendisini şutör olarak iyice geliştiren Pleiss, zamanla birlikte kariyerinde özellikle işin mental kısmında yaşadığı değişimlerin şu anda olduğu oyuncu olmasında etkili olduğunu düşünüyor:
“Tecrübeyle birlikte geldiğini düşünüyorum. Profesyonel bir basketbolcu olarak 17. yılımı geçiriyorum, EuroLeague’deki 12. sezonum. Çok uzun zamandır bu işi yapıyorum. Takımımdaki diğer oyuncuların bazılarından çok daha uzun. Kariyerim boyunca bazı hareketler üzerine çalıştım ve bazılarını hiç kullanmadım. 16 yaşımdan beri çalıştığım bazı şeyleri sahaya hiç yansıtmamıştım, artık yansıtıyorum. Kendim için heyecanlıyım. Dışarıdan kendi kendimin izleyicisiyim. Saha içinde her şeyi otomatik şekilde yapıyorum. Final serisinde şut fake’i verdikten sonra sola dribbling edip şut attım, daha önce hiç böyle şeyler yapmazdım. Şimdiyse yapıyorum çünkü rahatladım, özgüvenim yüksek, basketbol oynamaktan keyif alıyorum.
Birçok oyuncunun imza hareketi oluyor. Mesela Will Clyburn, pota altında fiziğini kullanmayı seviyor. Bazı oyuncular sadece sağını kullanmayı seviyor, şutlarıyla sayı buluyor. Ben sağ elimle de sol elimle de şut atabiliyorum, iyi bir şutörüm ancak pota altında da etkili olabiliyorum. Oyunun her alanında kendime güveniyorum.”
Dört senedir Anadolu Efes forması giyen Pleiss, takımla birlikte Final Four maceralarında yer aldı. Alman oyuncu, zamanla birlikte kendisini ve takımın Avrupa’nın en üst sahnesindeki psikolojik durumunun değişimini detaylandırdı:
“Benim için olay süreçten geçiyor. İlk Final Four’umda hazır değildim. Menajerlerimiz oradaydı, otelde kalıyorduk, etrafta çok fazla insan vardı, fotoğraf çekimleri, röportajlar… Benim ve takımın buna alışması gerekiyordu. Üçüncü yılda Köln’de ilk şampiyonluğumuzu kazandık, herkes artık işleyişi biliyordu. Herkes, Final Four’da işlerin nasıl işlediğinin farkındaydı. Üçüncü yılda hepimiz daha rahattık. Finale çıktığımızda soyunma odasında herkes çıldırmıştı. Bu sefer ise Belgrad’da herkes ‘Tamam, iş daha bitmedi, bir maçımız daha var’ psikolojisindeydi. Ne yapmamız gerektiğini biliyorduk. Sadece basketbol oynamalı ve bir arada kalmalıydık.”
Vasilije Micic, Anadolu Efes’in 2021-22 sezonunda şampiyonlukla sonuçlanan Final Four yolculuğunda yarı final mücadelesinde Olympiakos’a karşı son saniyede inanılmaz bir üçlük yollayarak takımını galibiyete taşımıştı. Pleiss, o anki düşüncelerini aktardı:
“Micic’in şutu zamanlama olarak biraz kötüydü. Havada asılı kaldı. Şok oldum diyebilirim, kelime bu olurdu. Sanki dünya bir saniyeliğine durmuştu. Şut girdi ve herkes Vasa (Micic)’e doğru koşmaya başladı. Ne olduğunu anlamam iki saniye sürdü. Ben girebileceğini düşünmüştüm, %50-%50’ydi ihtimaller. Vasa, daha önce de inanılmaz şutlar sokmuştu. Bu şutu atabileceğini biliyordum. Top havada süzülmeye başladı, ben de sağ köşede duruyordum. Mesafeyi, topun yüksekliğini gördüm ve içimden ‘Tamam, bu iyi’ dedim.”
Pleiss’a kazanmanın getirdiği mental durumu sorarken kendi açımdan kazandıkça bu hisse bağımlı olma duygusunun geleceğini örnekledim. Yıldız oyuncu da bana katıldı ve röportajı bir “şampiyon”un hislerini aktararak noktaladı:
“Kesinlikle katılıyorum. 10 ay boyunca birlikte çok sıkı çalışıyorsunuz. Son iki yılda da sezona kötü başladık, zor maçlar oynadık. Basketbol böyle bir şey. Bazen kazanırsınız, bazen kaybedersiniz. Sezon sonunda ise kaybetmekten, şampiyonluğa ulaşamamaktan nefret ediyorum. Kendinize bir geri dönüş sağlıyorsunuz aslında, 10 ay boyunca gösterdiğiniz fedakarlıkların zevkini yaşıyorsunuz. Ter, acı, kan, iniş-çıkışlar… Sezonu şampiyonlukla bitirmek istiyorsunuz. Bütün fedakarlıklara değdiğini hissediyorsunuz. Kendinizi ödüllendirmiş oluyorsunuz.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!