by Semih Tuna / stuna@eurohoops.net
Beş sezondur Anadolu Efes forması giyen Vasilije Micic, organizasyonun en büyük başarılarında hep lider konumundaydı.
Son iki senedir EuroLeague’de zirveye oturarak büyük bir başarıya imza atan Efes’te Micic, iki sezonu da Final Four MVP’si olarak tamamladı ve Avrupa’nın en iyi oyuncularından biri olduğunu herkese kanıtladı.
Bunun üzerine hem saha içinde hem de saha dışında yoğun bir yaz geçiren Micic, öncelikle NBA’e gitmek yerine bir sene daha Anadolu Efes’te kalmayı seçti. Ardından da Sırbistan Milli Takımı ile EuroBasket serüveninde yer alan Micic’in dinlenme fırsatı bulduğu pek söylenemez.
Geçtiğimiz hafta düzenlenen medya gününde Eurohoops’a özel bir röportaj veren Micic, öncelikle fiziksel ve mental durumundan bahsetti:
“Bitkin hissetmiyorum. Yaşayış şeklim devam edebilmenin en büyük sebebi. Eğer yorgunluğum gibi şeyler hakkında çok düşünürsem muhtemelen daha bitkin, boş ve daha az motive hissederim. Sadece devam ediyorum. Başlangıçta işlerin çok zor olduğunu düşünmüyorum, onları kabul ediyorum ve yoluma devam ediyorum. En zor kısım da bu bence. Birçok insan motivasyonunu dışarıdan alıyor, ben ise tamamen kendimden alıyorum. Yüksek seviyede bunu yapmak bence çok kritik.”
Micic, iki kez EuroLeague şampiyonu olduktan sonra üçüncü şampiyonluk için şu anda sahip olduğu motivasyonu anlatırken basketbola olan genel yaklaşımına dair de çok samimi, geniş ve özel demeçler verdi:
“İlk olarak… Adını vermek istemiyorum çünkü bu takımda değil ancak bir arkadaşım bana ‘bir kere kazandıktan sonra bu hissin bağımlısı oluyorsun’ demişti. İki kez bunu başarmamızı tarif edemiyorum. Kontrolümüz dışında birçok şey yaşandı, birçok durum gerçekleşti. Takımlar ihraç edildi, playoff’ta bize uygun harika bir eşleşme yakaladık. Sağlıklı kaldık. Final Four’da son saniye basketi attım, tahmin edemezdin. Real Madrid, favori olan Barcelona’yı yendi. Sonra Real ile oynadık ve son saniyede kazandık. Tahmin etmesi imkansız, nasıl ‘bu sene de şampiyon olacağız’ diyebilirsin ki? Bu yüzden hep takım içinde de hedeflerimize, hırslarımıza yönelik konuşmalarımızda da hep o noktaya geldiğimizde kendimize odaklanmamız gerektiğini, maç maç bakmamız gerektiğini söylüyorum.
Ancak bu şekilde her maç için maksimum krediyi hazırlarsınız. Aksi halde odağınızı kaybedersiniz. Bu motivasyon aynı zamanda baskı da oluşturuyor. O büyüdükçe büyür. Sonra da gerçeğe odaklanmayı unutursunuz. Bize son iki senede bu oldu. Sezon başında kazanacağımıza yönelik konuştuk, sonunda kazandık ancak bunun sebebi bu değildi. Bir şekilde kazandık, bir şekilde oyuncuların içindeki karakter ortaya çıktı ve bu şekilde iyi sonuçlar elde ettik.
Benim yaklaşımım ise farklı. Ben, neler olduğunu ve neler olacağını düşünmüyorum. Her zaman takımımdaki herhangi birinin herhangi bir tarzda motivasyonu olmasından mutlu olmuşumdur. Onların da benim gibi olmasına gerek yok. Başlangıçta düşük profilli olup sonradan parlayabilirler. Mesela Bryant (Dunston) her gün motive. Belki de Tibor (Pleiss)’ın en iyi pivot olma hedefi vardır. Umrumda değil. En önemli şey bu motivasyonu sonuna kadar korumak. Bugün hakkında bir şey konuşmak ve aralık ayı hakkında bir şey konuşmak farklı oluyor. Aralık ayında hala Final Four’a beş ay kalmış oluyor. Şubat ayı için de aynısı geçerli. Benim için en önemli şey geçmiş tecrübelere bel bağlamamak çünkü her bir deneyim birbirinden farklıydı. Bu hisse bağımlı olamazsınız. Çok güzel bir his ancak o hisse ulaşmak kendi içindeki motivasyondan geçiyor. Demek istediğim bu.
Başka oyuncular farklı konuşabilir. ‘Kazanacağımızı biliyoruz’… Asla bilemezsiniz. Bunu söyleyemezsiniz. Geçen seneki başarının figürlerinden biriyim, benim bile nasıl başardığımıza dair bir açıklamam yok. Gerçekten doğru bir açıklama yapamam. Tek açıklama alçakgönüllü olmamız, her şeyi feda etmeye hazır olmamız… Sonunda da kazandık. Dürüstçe söylüyorum. Üçüncü şampiyonluk gelirse çok mutlu olacağım kesin fakat en önemli şey sağlıklı kalmak. Görebildiğiniz üzere Shane (Larkin) sakat. Beş galibiyetle de başlayabilirsiniz, beş mağlubiyetle de. Benim için bazı sözler vermek doğru değil. Basketbolu anlayış şeklim ve yaşayış tarzım her zaman en yükseği hedeflemek fakat iş öncelikle bireylerden, sonra da takımdan geçiyor.”
Final Four’un ilk ayağıydı. Final için rakip Olympiakos’tu. Skor 74-74’tü, bitime 19 saniye vardı. Top Vasa Micic’in ellerindeydi, şuta kalktı, gerisini hepimiz biliyoruz… O anları bir de senaryonun kahramanından dinlemek gerekirse:
“O şutun kısa kalacağını hissetmiştim. Şut anında yaptığım şey şuydu: Havada asılı kalmam gerektiğini fark ettim, mesafeyi ayarlamak için topu normalden daha hızlı şekilde elimden çıkardım. Bunlar milisaniyede gerçekleşiyor ama… Havadayken eğer şutu normal şekilde çıkarırsam kısa kalacağını düşündüm. Elimi hareket ettirmemin sebebi topu bir şekilde çembere yetiştirmekti. Bana inanın, ne yapacağıma dair hiçbir planım yoktu. Adam değiştireceklerini bilmiyordum. Koç, bana benim şut atmamı mola sırasında söyledi. Ondan önce belki de Shane atar diyordum çünkü maçları genelde o şekilde bitiriyoruz.
Ama basketbolun güzelliği de bu. Kendi oyunumun güzelliği de bu, asla hiçbir şeyi planlamıyorum. Bu şekilde kendimi her zaman o anlara ve rakipten gelen hamlelere hazır tutuyorum. Eğer hep aynı şekilde oynasaydım, aynı şeyleri yapsaydım bunca video kaydı ve koç taktiğiyle analiz edilmem çok kolay olurdu. Bu yüzden (Ergin) Ataman’la birlikte Efes için oynamayı seviyorum çünkü sahadaki tüm hatalarımla ve artılarımla bana fırsat veriyor. Bu yüzden size bunu anlatıyorum. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok, günün sonunda bunu istediğimiz gibi tanımlayabiliriz.”
Şampiyon kadronun ana hatlarını korumayı başaran Efes, yaz döneminde de birçok ses getiren hamleyle kadrosunu güçlendirdi. Bu da akıllara o soruyu getirdi: Bu kadro kağıt üstünde EuroLeague tarihinin en iyi kadrosu mu? Başrolün fikirleri şu şekilde:
“Kağıt üstünde gerçekten de iyi oyuncularımız var. İnanılmaz bir yetenek havuzumuz var ancak Maccabi takımını da seviyorum. Lorenzo Brown ile birlikte harika bir kadroları var. Milano’da da yetenekli oyuncu dolu. Harika bir takım olduğumuzu düşünüyorum ancak diğer takımlar da öyle. Diğer takımlar nasıl bu kadar oyuncuyla uyum sağlayacak merak ediyorum. Bazı takımlarda çok fazla iyi oyuncu var. Bizim durumumuzda da birçok oyuncu var ancak sahada ana rollerin kimlerde olacağı belli. Ben, Shane, Will (Clyburn), Tibor (Pleiss), Ante (Zizic) ve diğer harika oyuncular… Ancak Milano’ya bakarsak, eşit kalitede iki-üç takım çıkarabilirler. Maccabi’de sekiz-dokuz oyuncu var. Barcelona üç takım çıkarabilir. Real Madrid üç takım çıkarabilir. Nasıl uyacaklar bilmiyorum ancak bu durum bu sene kazanmak için ne kadar güçlü rakiplerimiz olduğunu gösteriyor. Bize gelirsek… Organizasyonun iki şampiyonluğun üstüne üçüncüsü için kadroyu geliştirmeye karar vermesinden dolayı çok mutluyum fakat asla bilemezsiniz. Şu anda işler sadece kağıt üstünde, saha içinde de bunu göstermelisiniz.”
Ses getiren eklemelerden belki de en büyüğü Will Clyburn’dü. CSKA Moskova formasıyla Avrupa’nın en büyük yıldızlarından biri haline gelen Clyburn, savaşın ardından Efes’in yolunu tuttu. Micic de yıllardır rakip olduğu yıldız oyuncuyla aynı forma altında mücadele edecek olmaktan dolayı heyecanlı:
“Oyuncu olarak onu yıllardır beğeniyorum. Rekabetçiliği her zaman üst seviyede. Son yıllarda CSKA’da çok başarılı sezonlar geçirdi. İhraç edildikleri geçen sezon bile inanılmazdı. Ayrıca onu kadroya katmamızla ekstra bir baskı oluşması gerektiğini düşünmüyorum. Bence egolarımızı bir kenara bırakmak, saha içinde kazanmak için uyum sağlamayı arzulamak en önemli şey olacak. Bu şekilde bütün potansiyelimizi gösterebiliriz. Onu transfer etmek, ben ve Shane’i kadroda tutmak bir başka harika sezon geçireceğiz anlamına gelmiyor. Sezon içinde iyi bireysel performanslar olacaktır ancak ana fikir her zaman takım olmalı. Onun burada olması, 1’den 4’e her pozisyonu oynayabilmesi kesinlikle inanılmaz bir güç sağlıyor ve organizasyonumuzun bu seviyede kalma arzusunu gösteriyor.”
Konuşması sırasında birçok iyi kadro sayan Micic, en rekabetçi EuroLeague sezonlarından birinin ufukta olduğu görüşüne katılıyor:
“Kesinlikle evet. Her sezon iyidir, herhangi bir sezonu veya jenerasyonu unutmak zor fakat bu yıl… Rus takımlarının artık ligde olmaması, o üç takımın oyuncularının gitmesine izin vermek zorunda kalmasıyla birlikte bu iyi oyuncular halihazırda güçlü takımların bir parçası oldu. Yarış 10-12 kaliteli takım arasında. Bu sezonun en zor sezonlardan biri olacağını düşünebilirim fakat bilemezsiniz. Birçok aynı seviyede takım var, birinden iyi bir takım yok, iyi ve ortalama üstü takımlar var. (Kevin) Pangos gibi EuroLeague’e dönmeye karar veren oyuncular olduğu için de çok mutluyum. Oyuncular geri dönmek istiyor çünkü EuroLeague gerçekten de çok iyi bir lig haline geldi. Nemanja da döndü… Turnuvada forma giydim ve Panathinaikos’un (Mateusz) Ponitka ile imzaladığını gördüm. Olympiakos da Kızılyıldız’a 40 sayı farkı tesadüfen atmadı, onların da harika oyuncuları var. Partizan harika bir takım. Kızılyıldız disiplinli bir takım. Bologna’nın da harika bir koçu ve kadrosu var. Hiçbir takımı kaçırmak istemiyorum ama… Bu takımların hepsi şampiyon olabilir. Bazı takımlarda da daha az kaliteli bir kadro var ancak harika koçları var.”
Micic ile konuşurken konunun kaçınılmaz şekilde varacağı bir nokta vardı: NBA. Yıldız oyuncu, NBA hayali ve işlerin neden sonuçlanmadığı hakkında çok samimi ve dürüst açıklamalarda bulundu:
“Gerçekten de özel bir cevabım yok. Kendimi tekrar etmek istemiyorum, dürüst olacağım. NBA’e gitme arzum var fakat görebileceğiniz üzere bazı şeyler yolunda gitmiyor. Her zaman kararlarımda basketbolu önceliklerim. Parayı asla kovalamam, bireysel ödülleri asla kovalamam.
Mantığa oturuyor fakat eğer bir gün kendimi NBA’de bulursam kesinlikle sebebi para olmayacak. Aradığım şey bir takımda fırsat bulmak. Bir takım için bakıyorum, 11 takımla görüşmüyorum. İnsanlara oynayabileceğimi gösterebileceğim bir fırsatı arıyorum. Oraya birilerine dribbling yapabildiğimi, şut atabildiğimi göstermek için gitmiyorum. 28 yaşındayım. Eğer biri beni beğenirse beğenir, beğenmezse beğenmez fakat oraya gidip kendimi açıklayamam. ‘Biliyor musunuz, ben pick&roll oynayabiliyorum, oyunu okuyabiliyorum’ diyemem.
Oraya gitmem konusunda ana konu daha çok takımın bana olan güveni. OKC hakkında konuşmak gerekirse, benim haklarıma sahipler ve oraya gitme arzum var ancak belki de fikirlerimiz çatışıyordur. Oyuncularını geliştirmek, genç bir takım kurmak istiyorlar. Shai Gilgeous-Alexander, Lu Dort, bütün bu genç harika oyuncular… Belki de benim için bir boşluk yoktur. Belki beni isteyen playoff adayları bir boşluk bulabilir fakat bu, benim elimde olan bir şey değil. Oraya gidip onlara ‘Bakın, ben iyi bir oyuncuyum, beni alın’ diyemem. Onların kararına bağlı.
Demek istediğim şey, hiçbir şeyi zorlayarak yapmak istemiyorum. Doğal seyrinde gelişmeli. Sonrasında kendimi kanıtlamam, kalitemi göstermem tabii ki benim sorumluluğum. Ben hiçbir şeye söz veremem, onların da bana söz vermesi gerekmiyor fakat temel şeyler ortak olmalı. İki taraftan da istek ve arzu olmalı. Göreceğiz. Bu yaz da işler bitmeye yakındı fakat işin sonunda bir şey yaşanmadı çünkü gördüğünüz üzere birçok şeyin oturması gerekiyor. Hala bunun için hazırım ve kendimi buna adıyorum. Bir yıl daha opsiyonum var, göreceğiz.
Dürüst olmam gerekirse kişisel olarak kimseyle konuşmadım. Menajerlik firmasından duyduğum kadarıyla bazı takımlar hakkında dedikodular vardı. Bazı takımlar benimle ilgileniyordu. Benim anladığım kadarıyla oradaki insanlar bana o rolü vermekten çekiniyor. Jokic ile konuşuyorum, kendisi oradaki en iyi oyuncu. Bana ‘Oradayken kim olduğunu bir önemi yok, önemli olan alacağın rol ve sana rol verip vermeyecekleri . Orada sana bu şekilde bakıyorlar ve güvenlerini bu şekilde gösteriyorlar. Eğer seni orada istiyorlarsa arzularını bu bahsettiğim yollarla göstermeliler. Eğer bunu yaparlarsa bu, iyiye işaret. Her şeyin üstünde kendimizi sahada kanıtlamalıyız. Bunlar üzerine oraya gitmek sana fırsat verme arzuları olduğunu gösteriyor’ demişti. Bu yaz bahsi geçen takımlardan resmi bir doğrulama almadım.”
Micic, bu geniş ve kapsamlı röportajını büyük sürprizlere sahne olan EuroBasket 2022’yi yorumlayarak noktaladı:
“İlk olarak bir kez daha gördük ki tek maçta herhangi bir şeyi tahmin etmek imkansız. EuroBasket’te bu oldu. Son 16’da kaybettik, herhangi bir madalyadan çok uzak bu fakat favorilerden biriydik. Slovenya’da Polonya’ya kaybetti. Bunun anlamı nedir? İlk olarak; çok fazla yeni yetişen oyuncu var. Almanya’nın jenerasyonu harika. (Lauri) Markkanen gibi başka yetenekler de var. Yeni gelen jenerasyon ve şu anki çok yetenekli. Bu da beni çok mutlu ediyor çünkü bundan keyif alıyorum.
Şaşırdım mı? Hayır çünkü tek maçta herkes herkesi yenebilir. İtalya’ya karşı kaybettik, bir noktada 15 sayı öndeydik, 10 dakikada maçı kaybettik. Bu tarz şampiyonaların da güzelliği bu, herkesin kazanmak için şansı var. Eğer üç maçlık seri oynansa İtalya’ya karşı üç maç kaybetmemizin ihtimali yoktu. Almanya, Yunanistan’a karşı 107 sayı attı, 21 üçlük buldu. Basketbolun güzelliği bu. Bu yüzden şaşırmadım ve bu yüzden İspanya’nın harika oynadığını düşünüyorum. Gerçekten de sonuç almaya yönelik oynamayı biliyorlar.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!