Jamon Gordon’dan Eurohoops’a: Galatasaray ve Efes Günleri, Olympiakos Serisi ve Daha Fazlası…

2024-06-11T17:39:11+00:00 2024-06-11T17:52:44+00:00.

Toprak Kağnıcı

11/Haz/24 17:39

Eurohoops.net

by Semih Tuna / info@eurohoops.net Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın!  Profesyonel kariyerine Antalya formasıyla başladıktan sonra ülkemizde Anadolu Efes, Galatasaray ve Darüşşafaka formaları giyerek 2010’larda Türkiye Ligi’nin simge isimlerinden birisi olan Jamon Gordon, Eurohoops’un sorularını yanıtladı. Eurohoops: “Jamon senin hakkında bir şeyler okurken yaptığın açıklamalardan birisini gördüm. Henüz altı yaşındayken çok disiplinli […]

by Semih Tuna / info@eurohoops.net

Eurohoops Türkiye’nin Instagram hesabını takip etmek için tıklayın! 

Profesyonel kariyerine Antalya formasıyla başladıktan sonra ülkemizde Anadolu Efes, Galatasaray ve Darüşşafaka formaları giyerek 2010’larda Türkiye Ligi’nin simge isimlerinden birisi olan Jamon Gordon, Eurohoops’un sorularını yanıtladı.

Eurohoops: “Jamon senin hakkında bir şeyler okurken yaptığın açıklamalardan birisini gördüm. Henüz altı yaşındayken çok disiplinli bir insan olan büyükannenin yanına taşınmışsın ve adeta askerde gibiymişsin. Onu arayıp şut kaçırdığını söylediğinde neden kaçırdığını soruyormuş. Seni sahanın içinde disiplinli bir oyuncu olarak tarif edebilir miyiz?”

Jamon Gordon: “Evet ama büyükannem öyle bir insandı ki duygularını hiç göstermezdi. Basketbol oynarken bir şeyler yolunda gitmeyince yanımda çok fazla yardım edecek insan olmuyordu. Büyükannem çalışıyordu, maçlara gelmezdi. Çevremden kimse maçlara gelmezdi, sadece koç ve ben olurduk. Annemler maçlara gelmeyi ben lisedeyken bırakmıştı bu yüzden arkamı yaslayabileceğim sadece kendim vardım. Bir şeyler yolunda gitmediğinde büyükannem ‘kendini düzelt’ derdi. Bu yüzden hep bu yoldan yürüdüm.”

EH: “Bir keresinde basketbolun hayatın olduğunu, basketbol oynamazken bile basketbolu düşündüğünü söylemiştin. Acaba hiç profesyonel seviyede koçluk veya genel menajerlik yapmayı düşündün mü?”

Jamon Gordon: “Profesyonel seviyede, kolejde veya lisede koçluk yapmayı isterim. Profesyonel olarak koçluk yapmayı ise daha çok isterim çünkü bir oyuncuyu oyuncu olarak anlıyorum daha sonrasında koç veya genel menajer olarak da anlayabilirim. Bu yüzden şu anda profesyonel olarak koçluk yapmayı isterim.”

EH: “Virginia Tech’te iyi bir kolej kariyeri geçirdin ACC’de yılın savunma oyuncusu seçildin ancak draftta seçilemedin. Senin draft yılında seçilen oyuncuların çılgınca olduğunu söylemiştin. Daha sonrasında NBA’den bir teklif aldın mı?”

Jamon Gordon:Wizards‘ın antrenman kampına katıldım, daha sonrasında Yaz Ligi’nde Dallas’a gittim ancak mental olarak hazır değildim. Tüm bunları kovalarken çok fazla şeyle uğraşıyordum. Bu yüzden hazır olmadığımı düşünüyorum, Avrupa’ya gittiğimde oyunu anlamaya başladım. Basketbolu hayatımda ilk sıraya koydum. Kızlar, arabalar veya parayla ilgilenmiyordum. NBA’de ikinci bir şansı çok düşündüm, bazı teklifler de vardı. Efes‘te ikinci sezonundaydım, tam olarak tamamlanmış teklifler değildi ancak ortada görüşmeler vardı. Avrupa’da basketbol oynamaktan hep keyif aldım. NBA ile kıyaslarsak basketbol seviyesinden de keyif aldım. Ancak bu soru kafamda hep bir düşünce olarak kaldı. Gerekli olan yeteneğe sahip olduğumu düşünüyordum. Sanırım Olympiakos’tan ayrıldığımda  Avrupa’nın en iyi kısaları Spanoulis, Papaloukas ve Milos ile oynama şansı elde etmiştim, EuroLeague’de bu seviyede oynadığım için NBA’de oynayabileceğimi biliyordum ancak zaman ve fırsat gerekliydi. NBA’de eğer Avrupa’dan geliyorsan sana bir değer vermiyorlar, draft edildikten sonra bench’e oturtuyorlar ben ise daha fazla oynamayı; oynadıktan sonra NBA’e gitmeyi istiyordum. Bu yüzden Avrupa’da kaldım.

EH: “Profesyonel kariyerine Antalya’da başladın bu geçiş genelde Amerikalı oyuncular için kolay değildir, senin için nasıldı?

Jamon Gordon: “Draft edilmediğinde G-League’e girebilirdim ancak hem parası hem de şartları mantıklı gelmiyordu. G-League o zamanlar şimdi olduğu kadar popüler de değildi, bu yüzden ben de şanslıydım ki Antalya’ya gittim. Benim ritme girmemi sağlayan iyi bir koç vardı, koç Orhun Ene ritmimi bulmamı sağladı. Zamanını bana harcadı, bana oyunu öğretti. Umrunda olan tek şey kazanmak değildi. İkinci ligden gelen bir takımdık, bu yüzden yaptığımız iyi şeyler hanemize yazılıyordu. Yedi veya sekiz maç üst üste kazandık, normal sezonda Fenerbahçe‘yi yendik ki bunun Antalya için ne kadar büyük bir şey olduğunu tahmin edebilirsin. Sezonun sonu play-off’ların ilk turunda elenmemizle geldi; o sezon hem yurtdışında oynamayı hem de basketbol oynamayı öğrendim. Denizaşırı ülke takımları benim oyunuma uyuyor çünkü ben takımı ön planda tutuyorum, savunma yapıyorum ve çok fazla şey yapabiliyorum hayatımda ilk kez yaptığım küçük şeylerden övgüyü Antalya’da aldım. Amerika’da daha çok skor ürettiğinde övgü alıyorsun.”

EH: “Almanya’da kısa bir süre geçirdikten sonra EuroLeague tecrübene Maroussi ile başladın. Orada da koçun Bartzokas’tı, onun bu yükselişini öngörmüş müydün?”

Jamon Gordon: “Koçla ilgili en güzel şey, koç Bartzokas tam bir oyuncu koçu. O yıl sanırım bir milyon euroluk bir bütçemiz vardı. İnsanlar onun o takımla ne yaptığını tam olarak anlamıyor, maaşlarımızı alamıyorduk; çoğumuz o yıllardaki maaşlarını hala alamadı. O takımla yaptıkları… Kostas Kaimakoglou, Pat Calathes, Bill Keys, Jared Homan… Başka oyuncularımız da vardı. Bartzokas tam bir oyuncu koçuydu. Onunla hala konuşuyorum, bazen WhatsApp üzerinden konuşuyoruz. Her şeyden önce takım geliyordu, çok zeki bir insandı. Benim için oynattığı oyunları daha önce hiç oynamamıştım, sırt dönük setler oynuyordum, topu bana veriyordu ve ligdeki ilk senemdi. Çok şey bilmiyordum ama bana çok şey öğretti. Saha içinde ve dışında çok iyi bir insandı. Avrupa’da neden bu kadar başarılı olduğunu şimdi anlıyorum.”

EH: “Olympiakos zamanlarında Maroussi’nin içinde bulunduğun en iyi takım olduğunu söylemiştin. Tabii ki yetenek açısından değil ancak geriye baktığında kariyerinin en iyi takımı hangisiydi?”

Jamon Gordon: “Sanırım Maroussi derim çünkü bir isim yaratmaya çalışan oyunculardan kurulu bir takımdık, hepimiz bir şeyler deniyorduk. Hepimiz çok az ücretlere oynuyorduk, hepimiz birimiz için oynuyorduk. Bu hissi ikinci kez Galatasaray‘da yaşadım, herkes bir şey yaratmaya çalışıyordu. Olympiakos ise oynadığım en yetenekli takımdı, fakat bilirsin çok fazla ego vardı. Koç Ivkovic muhtemelen en iyi koçlarımdan birisiydi, çok disiplinliydi. Yap dediğini yapman gerekiyordu. O takımda çok fazla şey öğrendim ama tam bir takım değildik, sanırım bu yüzden kazanmamız gereken kupaları kazanamadık. Çok fazla insan şampiyonluklar yaşayacağımızı düşünüyordu. Üç tane iyi kısamız vardı, sanırım ben ve Yotam Halperin takımın dördüncü ve beşinci kısasıydık…”

EH: “Maroussi’de o günlere göre çok farklı bir rolün vardı, buna nasıl adapte oldun?”

Jamon Gordon: “İlk üç ay çok zordu ve insanlar bilmiyor ki Olympiakos ile üç aylık bir kontratım vardı. Daha sonraki aylarım garanti değildi, bu yüzden stresliydim. Başka teklifler de vardı ama menajerim beni Olympiakos’a gitmeye ikna etti. Benim için Olympiakos’a gitmek daha mantıklıydı, iyi oynarsam güzel şeyler yaşanabilirdi. Bir gün bana koç “Takımdaki en iyi kısa gibi hissediyor musun?” diye sordu, ben evet dedim ancak onun inandığını düşünmüyorum. Ben inanıyordum, o zamanlar takımda Spanoulis, Teodosic ve Papaloukas’ın benden daha iyi olduğunu bilmeme rağmen kendime inanmam gerekiyordu. Bunu bana gösterdi ve daha özgüvenli bir oyuncu oldum. Planda olmayan bir şey gerçekleşti ve sezonun son 4 ayında ilk beşte maçlara başladım. Çünkü takımın işine yarayacak şeyler yapıyordum, savunma yapıyordum. Bana güvenmeye başladıklarında daha çok özgüvenli oynamaya başladım. Diğer sezonun başında bana bir teklif yaptılar ancak bir karar vermem gerekiyordu, daha iyi tercih ise Galatasaray’a gitmekti.”

EH: “Galatasaray ile EuroLeague ön elemelerini geçtiniz. EuroLeague’e katılma hakkı elde ettikten sonra taraftarlar sizi havaalanında karşıladılar ve bu aynı zamanda Galatasaray’ın ilk EuroLeague deneyimiydi.”

Jamon Gordon: “PAOK’a karşı çok iyi oynamıştım, sanırım Fransa’dan bir takımla oynamıştık ve Rytas ile oynamıştık. Kazandığımızda ise… Bu benim içinşok ediciydi çünkü zaten EuroLeague’de oynamıştım ama Galatasaray için ne kadar büyük olduğunu anlayamamıştım. Geri dönüp taraftarları görünce çılgıncaydı. Maroussi ile daha önce elemelerde oynamıştım bu yüzden neler olacağını biliyordum ancak son maçta sakattım ve çok süre alamadım. Bu yüzden benim için biraz sinir bozucuydu. EuroLeague’e katılmak güzeldi ancak EuroCup’a gidebilseydik şampiyon olabileceğimizi düşünüyordum. Fakat EuroLeague’de işler daha yolunda gitti. CSKA‘yı yendik, Olympiakos karşısında galibiyet aldık sanırım Efes karşısında da kazanmıştık. Çok güzel bir seneydi. O takım beraber kalmasını istediğim takımlardan biriydi.”

EH: “O sezon aynı zamanda ligin de favorisiydiniz. Yarı finalde ise Beşiktaş sizden daha iyiydi, favori olarak kaybetmek nasıl bir histi?”

Jamon Gordon: “Çok zor bir seriydi. Çünkü Beşiktaş yeni transferler yapmıştı, koç ise iyi bir iş çıkarmıştı. O seride alıştığımız gibi oynayamıyorduk. Onların takımı da çok iyiydi. Carlos Arroyo vardı. O zamanlar David Hawkins’i kimse durduramıyordu, durdurulamazdı. Pops Mensah Bonsu, Erwin Dudley… Gerçekten çok fazla oyuncuları vardı ve biz de sakatlık sorunları yaşıyorduk. Koç Ataman’a da bakarsanız o zamanlar kazandığı gibi şimdi de kazanmaya devam ediyor. Günün sonunda bizi mağlup ettiler. Türkiye Kupası’nda onları yeniyorduk… Maçın sonunda bir üçlük attılar ve bizi mağlup ettiler. Onlar o maçı kazandıktan sonra güven kazandılar…”

EH: “Sanırım yarı finallerin üçüncü maçıydı Carlos Arroyo’nun bir fake’i vardı… Taraftarlar bu fake hakkında hala konuşuyor. (gülerek)”

Jamon Gordon: “Dinle… Onun bunu yaptığını çok görmemiştim, çok komikti. Carlos ile hala arkadaşız, maçın öyle bir noktasındaydık ki yapabileceğimiz çok bir şey yoktu. Carlos’u aldım onu biraz yavaşlatmayı umut ettim… Onu biraz yavaşlattım. ardından David Hawkins sahne aldı. David’i switchledim bu kez de Carlos iyi oynamaya başladı. Aynı zamanda o sezon Josh Shipp de bileğini kırmıştı. Shipp bizim en iyi savunmacılarımızdan biriydi, Carlos fake’i attığında ben çoktan zıplamıştım… Ertesi sabah kalktığımda tüm YouTube’da bu video vardı, arkadaşlarım bana YouTube’dan bu videoyu gösterdi…”

EH: “Bir diğer konu ise Anadolu Efes‘e gidişin. Bu senin için kolay mıydı? Çünkü Galatasaray taraftarlarıyla iyi bir kimyan vardı.”

Jamon Gordon: “Evet öyleydi. O transferden sonra Galatasaray’a karşı oynamak çok zordu… Galatasaray ile ilk günlerim zor geçmişti, sezonun başında alıştığım kadar fazla oynayamıyordum. Sezonun ortasından sonuna kadar benim ve koçun şartları daha iyileşti. Koçla daha konforlu hissetmeye başladım. Galatasaray’da bir aile ortamı yarattık. Efes’e gittiğimde Galatasaray’a karşı oynamak garip hissettiriyordu çünkü Efes’in o zamanlar şimdi olduğu kadar tarafı yoktu,EuroLeague maçlarında salon dolu oluyordu ama özellikle Türkiye Ligi maçlarında salon bomboş oluyordu. Efes’e gitmek farklıydı. İlk sezonumuzda takımımızda Jordan Farmar ve Sasha Vujacic vardı. İyi bir takımdık, sonrasında Josh Shipp geldi. Semih Erden ve Kerem Gönlüm de kadrodaydı. Çok iyi bir kadromuz vardı.”

EH: “Oktay Mahmuti ile hem Efes’te hem Darüşşafaka‘da çalıştın. Görünen o ki aranızda özel bir bağlantı var. Bu bağı biraz tarif edebilir misin?”

Jamon Gordon: “Evet farklıydı. Çünkü aramızda insanların düşündüğü gibi çok fazla konuşma olmamıştı. O sadece bana güvendi, tüm saygımı ona vermem gerekiyor. Her zaman beni takımına aldı, ailemle ilgilendi. Onun için beş sene oynadım. Başlangıçtaki engebeli bir yoldan sonra beni çok iyi anladı, benim hakkımdaki bazı şeyleri çok iyi biliyordu. Diğer koçların bilmediği şeyleri biliyordu. Daha çok savunma oynatmak istiyordu, oynayabileceğimiz kadar savunma oynayıp sıkı çalışmamızı istiyordu. Onun hakkını vermem gerekiyor. Çoğunlukla istediğin şeyleri yapabiliyordun, bu yüzden benim için hoştu. Açık sözlü olmasına saygı duydum, beni konumlandırdığı durum sayesinde hayatımın geri kalanında aileme bakmamı sağladı. Asla oyunculara ceza vermeyi denemedi, bize çok sayıda şeyden para cezası verebilirdi, bunu asla yapmadı. Özellikle önceki yıllardan duyduklarıma kıyasla… Fakat ben onun için oynarken bana karşı her zaman iyiydi. Oyuncularını dinliyordu, savunmadaki stratejileri biliyordu, deplasmanlarda en iyi otelde konaklandığımıza emin oluyordu… Oktay Mahmuti hakkında sadece iyi şeyler söyleyebilirim.”

EH: “Spesifik bir maçı sormak istiyorum, Olympiakos’a karşı playoff serisi dördüncü maçında son saniyelerde topu tipledin ve seride durum eşitlendi. Ama aslında maçta bir saniyelik daha süre vardı, Kostas Sloukas bir boşluk buldu orta sahadan şut imkanı buldu. Bunu daha önceki Galatasaray-Olympiakos maçında da yapmıştı. Sen bir röportajında Olympiakos oyuncularının bu şuta çalıştığını, antrenmandan sonra bir saat boyunca orta sahadan şut attıklarını ve bunun hakkında iddiaya girdiklerini söylemiştin. Sloukas topu fırlatırken aynı şeyi düşündün mü?”

Jamon Gordon: “Sloukas ve Papanikolau ben Olympiakos’ta oynarken çok gençti. Sloukas farklı bir takıma kiralanmıştı, ben Olympiakos’tayken bunu yapıyorduk. Orta sahadan şutlar atıyorduk. Galatasaray maçında Sloukas isabeti bulunca onu hatırladım. Orta sahadan atılan şutlarla çok fazla maç kaybetmedim, ben Virginia’da oynarken Sean Dockery orta sahadan bir isabet bulmuştu. Sloukas o gün şut için sıçradığında gözleirmi kapatmak istedim, hala o seride oynadığımız beşinci maçı düşünüyorum. Kazansak final-four’a gidecektik. Muhtemelen o maçı hiçbir zaman unutamayacağım.”

EH: “Sloukas şutu kaçırdıktan sonra her şeyin bittiğini ve final-four’a gideceğinizi düşündün mü?”

Jamon Gordon: “Kazanacağımıza dair yüksek bir güvenim vardı fakat kaybettik. Kaybettiğimiz takımları unuttum ancak son sekizde saha avantajı bizde olabilirdi. Ev sahibi avantajına sahip olan takımın seriyi kazanacağını biliyordum. Olympiakos’a karşı oynarken… Kazanamazsın. Bir beşinci maçı kazanamazsın. Aslında maça önde de başlamıştık sonrasında Printezis üçlük isabetleri bulmaya başladı, seyirci işin içine girdi ve maç elimizden kaydı. O maçı hiç unutmuyorum.”

EH: “Galatasaray-Olympiakos maçında son anlarda Spanoulis’i savunuyordun. Eğer Sloukas’ı savunsaydın Sloukas’ın bu şansı elde edebileceğini düşünüyor muydun?”

Jamon Gordon: “Sloukas şu anda bebek Spanoulis. Büyük şutları sokuyor. Sloukas’ın o şutları atmak için gerekli özgüveni her zaman var. Henüz gençken bile dribling yapıp pull-up şutlar atıyordu, soluna gidişleri inanılmazdı. Ne olacağını bilemem ancak tek bir şey biliyorum ki o gün Spanoulis’in topu almasına müsade etmeyecektim. Topu almasına izin vermeyeceğim tek insan oydu.”

EH: “Anladığım kadarıyla EuroLeague’i takip ediyorsun…”

Jamon Gordon: “Maçları takip etmeye çalışıyorum. Saat farkı bazen işleri karıştırabiliyor, bazen dışarıda antrenman yapıyorum ama günün sonunda Twitter’da sonuçları görüyorum. Malcolm Delaney’in konuştuklarını görüyorum. Bu yüzden takip etmeye çalışıyorum. Real Madrid‘in hala bana karşı oynayan oyuncularla oynaması garip geliyor. Nick Calathes ile Florida’da karşılıklı oynadım, Scotty Wilbekin ile Darüşşafaka’da oynadım. Onları takip etmeye çalışıyorum. Olympiakos’u takip etmeye çalışıyorum, aynı zamanda Efes’i takip etmeye çalışıyorum.”

EH: “Takımın parçası olduğun için en mutlu olduğun takım hangisiydi?”

Jamon Gordon: “Hepsiyle özel bir bağım var. Darüşşafaka ile özel bir bağım var, çünkü Darüşşafaka tek bir ebeveyni olan çocuklar için kurulmuş bir okul. Efes ile özel bir bağım var, çünkü orası aile gibiydi. Tüm takım hiç değişmiyordu. Antrenörler, malzemeciler… Galatasaray ile taraftarlar yüzünden özel bir bağım var. Taraftarların sana öyle davranıyordu ki kendini süperyıldız gibi düşünüyordun. Şu anda Amerika’da bile insanlar bana ‘Cim bom bom’ diyor, onların beni tanıması mutlu ediyor. Olympiakos sie bir gelenek, ‘kazan ya da hiçbir şey’ gibi bir şey. İkinciliği asla kabul etmiyorlar. Olympiakos hala final-four’da olmaya devam ediyor. Gelenek olarak ise Maroussi de var, ben tüm taraftarları seviyorum onlar da beni seviyor. Tek bir takımı söylemek benim için zor.”

EH: “Jamon Türkiye’de altı sezon geçirdin bu zaman içerisinde Türkiye basketboluyla alakalı gözlemlerin neler oldu.”

Jamon Gordon: “Oraya ilk geldiğimde tamamen kısa guardların çok fazla şut attığı bir basketbol vardı. Sadece sayı atılıyordu… Yunanistan’dayken insanlar Türkiye’ye sadece para için gidileceğini söylüyordu. Türkiye’deki takımların asla başarı kazanamayacağı düşünülüyordu, bir Türk takımının EuroLeague’de final-four yapmasının üzerinden çok zaman geçmişti. Sanırım en son Efes yapmıştı ve üzerinden çok zaman geçmişti. Yunanistan’da ise Panathinaikos ve Olympiakos final-four’un gediklisi olarak biliniyordu Ancak Türkiye’ye gittiğimde takımların daha çok koç odaklı olduğunu, daha iyi koçların geldiğini gördüm, daha büyük bütçeler vardı şu anda ise Fenerbahçe her zamn final-four’da, Efes üst üste iki kez şampiyon oldu. Bana göre Türkiye Ligi neredeyse en iyi lig, en iyi takımlardan ikisi bu ligde. Beşiktaş daha iyi olacak, Karşıyaka iyi olacak, Galatasaray iyi olacak. Darüşşafaka’nın bile bir Avrupa şampiyonluğu var. Bu yüzden Türkiye’de basketbol çok gelişti. Daha iyi oyuncular, daha iyi koçlar var. Türk oyuncular da daha iyi. Bu yüzden çok geliştiğini söyleyebilirim.”

EH: “Peki savunurken en çok zorlandığın üç oyuncuyu söyleyebilir misin?”

Jamon Gordon: “Siskauskas… Ona karşı hiçbir şey yapamıyordum. Spanoulis ve Keith Langford.”

Röportajı izlemek için:

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

EuroLeague gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

NBA gündemindeki son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!