By Eurohoops team / info@eurohoops.net
Stankovic’in ifadesiyle “Zor bir seçim, uzun yıllar, birçok oyuncu, büyük maç ve kahraman arasından yapılmış 10’lu bir seçim…”
Bu tür listelerde genelde olduğu gibi beş ismi kolayca seçmiş ama diğer beşi biraz zor olmuş. Wayne Brabender, Johnny Rogers, David Rivers, Kevin McGee ve birçok başka isim giremese de defalarca aklından geçmiş duayen gazeteci ve sonunda Avrupa basketbolunun kendisine göre en iyi 10 Amerikalısını böyle sıralamış:
10. Bill Bradley (1943)
Avrupa basketbolundaki ilk harika Amerikan oyunculardan biri. Bradley bir lise yıldızıydı ve üniversitelerden büyük ilgi gördü. 75 kadar okuldan burs teklifi aldı ve o sonuç olarak Duke Üniversitesi’ni seçti fakat geçirdiği ciddi sakatlık sonrasında basketboldan sonraki hayatını da düşünerek Princeton’a katılmaya karar verdi. Bu okulda yıldızlaşan Bradley, Tokyo’daki 1964 Olimpiyatları’nda ABD milli takımının formasını giydi. Son kolej sezonunda takımını NCAA Final Four’una taşıdı ve Princeton üçüncü olsa da MVP ödülünün sahibi oldu. Bradley üçüncülük maçında 58 sayıya ulaştı ve kolej kariyerini 30.2 ortalama ve toplamda 2,503 sayıyla tamamladı. Derslerinin İngiltere’deki Oxford’da tamamlamak isteyince bu seçim Olimpia Milan tarafından bir teklifle değerlendirildi. İtalyanlar, Bradley’nin sadece Avrupa maçlarında oynamasını ve takımla birkaç kez antrenman yapmasını istediler. Bradley bu teklifi kabul ederek harika oynadı. Tüm maçlarda genellikle 30 sayının üstünde skor üretti ve takımını ilk kez Final Four’a taşıdı. Bologna’da finallerde Milan’ı şampiyonluğa taşıdı. Oxford’dan sonra Bradley Amerika’ya döndü ve NBA’de 10 yıl oynayarak iki şampiyonluk yüzüğü taktı. Sonrasında politikaya atılan Bradley, 18 yıl boyunca Amerikan Senatörü olarak hizmet verdi.
9. Jon Robert Holden (1976)
Küçük takımlardan zafere uzun bir yolu oldu. Holden profesyonel kariyerine Letonya’nın Broceni Riga takımında başladı ve sonrasında Ostende’ye transfer olarak Belçika’da oynadı. Sonraki durağı AEK olurken, Amerikalı’nın Yunanistan’daki performansı dönüm noktası oldu çünkü CSKA Moskova tarafından keşfedilerek 2002’de transfer edildi. AEK ile ilk EuroLeague sezonunda 17.2 sayı ortalamasını tutturan oyuncu CSKA’da farklı bir rol üstlenerek oyun kuruculuk ve savunmada durduruculuk görevlerini yerine getirdi. Yaptığı 608 asist ile EuroLeague tarihinde en fazla asist yapan 13. oyuncu konumunda. Holden akıllıydı, hızlıydı ve takımının ihtiyaçlarına hemen adapte olabiliyordu. Gerçek bir takım liderine dönüşerek CSKA’nın 2006 ve 2008’de EuroLeague şampiyonluklarında pay sahibi oldu. Ayrıca Rusya pasaportu alarak Rusya milli takımında da oynadı. EuroBasket 2007’de altın madalyayı boynuna geçirdi.
8. Anthony Parker (1975)
Avrupa’da çok fazla süre oynamadı – sadece Maccabi’de beş ve Roma’da bir yıl geçirdi ancak Parker, önce takım mentalitesine sahip bir skorer kanat oyuncusu olarak iz bıraktı. Maccabi’de iki dönemi oldu ve EuroLeague maçlarında %41.1 üç sayılık isabet yüzdesiyle 16.3 sayı ortalaması tutturdu. Bu performansına 5.8 ribaunt ve 3.2 asist ortalamalarını ekledi. 2004 ve 2005’te takımını arka arkaya şampiyonluklara taşıdı. EuroLeague’de iki kez MVP seçilen tek oyuncu ve aynı zamanda 2004 Final Four MVP’si de seçildi. İki kez de EuroLeague’in en iyi beşine dahil oldu. Çok yönlü bir atlet ve oldukça soğuk kanlı bir şutördü. Ölümcül bir kombinasyon.
7. Joe Arlauckas (1965)
Yetenek ile çalışmanın birleşiminin başarıyı getirmesinin bir örneği. Kolejde geçen iyi yılların ardından Arlauckas NBA’de başarılı olamadı ve rotasını Avrupa’ya çevirdi. İtalya’da Caserta formasını giyen oyuncu 12 maçta ortalama bir başarıyla oynadı. Daha sonra İspanya’da Caja Ronda Malaga’ya transfer oldu. Arlauckas burada mükemmel iki sezon geçirdikten sonra Baskonia’ya transfer oldu. Orada da üç iyi yıl geçirdi. Yeni durağı Real Madrid olacaktı ve orada Arvydas Sabonis’le aynı takımda yer aldı. Birlikte Avrupa basketbolunun gördüğü en iyi uzun ikililerinden biri oldular. Madrid’i 1995’te Avrupa şampiyonluğuna taşıdılar. İspanya Ligi’nde 365 maçta oynayan Arlauckas, toplamda 7,547 sayıya ulaşırken, 20.7 sayı ve 7.2 ribaunt ortalamalarını yakaladı. 1996’da Virtus’a karşı 28’de 24 ikilik ve 18’de 15 serbest atış isabetleriyle 63 sayıya ulaşan spektaküler bir oyuncuydu.
6. Audie Norris (1960)
Muhtemelen FC Barcelona forması giymiş en iyi yabancı oyuncu. Zaten bu bile başlı başına listede yer alması için yeterli. İtalya’da Benetton Treviso forması giydikten sonra 1987-93 yıllarını Barcelona’da geçiren Norris, Katalan takımıyla 184 lig maçına çıkıp 14.2 sayı 7.6 ribaunt üretti. EuroLeague’i hiç kazanamasa da bıraktığı iz kalıcıydı. Norris, kendinden iri cüsseli oyunculara karşı savaşa girmekten çekinmeyen harika bir profesyoneldi. İyi şut atar, spektaküler smaçlar yapardı. “Atomic Dog” lakabına sahip Norris, saha dışında da herkesten saygı gören bir insandı. Bugünlerde Palau Blaugrana’yı ne zaman ziyaret etse insanlar yerlerinden kalkıp onu ayakta alkışlıyor.
5. Dominique Wilkins (1960)
NBA’de çoğunu Atlanta Hawks formasıyla geçirdiği görkemli bir kariyerin (26.668 sayı) ardından 35 yaşında Avrupa’ya gelen Dominique Wilkins, Panathinaikos ile geçirdiği 1 yıl sonrası EuroLeague tarih kitaplarına adını yazdırdı. Paris’te düzenlenen 1996 Final Four’unda önce yarı finalde CSKA Moskova’ya 35 sayı attı. Finalde, Yunan ekibinin 67-66 kazandığı maçta, Barcelona’ya karşı 16 sayı 10 ribaunt üreten Wilkins, takımının şampiyonluğa taşıyarak Final Four’un en değerli oyuncusu oldu. 17 maçta 20.1 sayı 7.4 ribaunt ortalamalarını yakaladı. Wilkins Avrupa’da Fortitudo Bologna ile bir sezon daha oynasa da onun unutulmaz olmasına neden olan anlar, aynı zamanda doğum yeri olan Paris’te gerçekleşti.
4. Keith Langford (1983)
Şu an Avrupa’da oynayan Amerikalı oyuncular arasında onun en iyisi olduğuna garanti veremem. Fakat en iyi skorer olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Alphonso Ford En Skorer Oyuncu Ödülü’nü 2013-14 sezonunda EA7 Emporio Armani Milan (17.6 sayı ortalaması) forması giyerken kazandıktan sonra bu onura bu sezon da Unics Kazan (21.8 sayı ortalaması) ile ulaşmayı başardı. 7’si Euroleague’de olmak üzere bu sezon Avrupa’daki 11. sezonunu geçiren Langford, 118 EuroLeague maçında 17.1 sayı (Toplamda 2.022 sayı) ortalaması ile oynadı. En az 60 maçta forma giyen oyuncular arasında ondan daha fazla skor ortalamasına sahip bir oyuncu yok.
3. Walter Sczerbiak (1949)
Onu tek kelimeyle tanımla deseler, seçimim şu olurdu: “Büyük.” O her anlamda büyüktü. Şutör bir forvet, keyif veren, klas ve çokyönlü bir oyunu vardı. Her yerden ve her şekilde skor üretebiliyordu. George Washington Üniversitesi’yle iyi bir dönem geçirmesinin ardından Real Madrid koçu Pedro Ferrandiz onu İspanya’ya gelmeye ikna etti. Herkes ilk maçtan nasıl bir oyuncu olduğunu anladı. Sczerbiak, El Clasico’da Barcelona’ya karşı tam 47 sayı atarken Real Madrid 125-65 kazanmıştı. Bir keresinde sabah oynamayı rahat rahat uyuyamadığı için sevmediğini söyleyen bir gazeteciye kızıp 65 sayı attı. Üç kez Avrupa şampiyonluğu yaşadı, dört kez İspanya Ligi şampiyonu oldu, 1976’da sayı kralı oldu. Kariyerini 37 yaşında Canarias’da 23.7 sayı ortalamasıyla bitirdi.
2. Clifford Luyk (1941)
Bir başka muhteşem Ferrandiz keşfi. 1962’de New York tarafından seçildiği NBA draft’ının ardından İspanyol koç onun potansiyelini daha ısınırken fark etti. O maçta oynamadı. Ama gördükleri Ferrandiz’in ona Madrid’le bir sözleşme önermesine yetti. Luyk teklifi kabul etti ve bugün hala Madrid’de yaşıyor. 14 İspanya Ligi, 10 İspanya Kupası, altı EuroLeague şampiyonluğu, üç Kıtalararası Kupa şampiyonluğu kazandı. Çok uzun sayılmazdı (2.03) ama harika fundamental’ıyla kendisinden büyük uzunları şaşkına çeviriyordu. Çok istikrarlı bir oyuncu olmasıyla bilinirdi. Söylenene göre hiç kötü oynamazmış. Kötü olduğu günlerde bile çengel atışları çalışır, ribauntları bırakmazmış. İspanya’ya gelişinden üç yıl sonra İspanyol vatandaşı oldu, İspanya Milli Takımı’yla tam 150 maça çıktı. 1973 EuroBasket’te de gümüş madalyayı aldı. Bir Madrid efsanesi.
1. Bob McAdoo (1951)
McAdoo, Avrupa’ya 35 yaşında gelen bir lüks veterandı. Harika bir NBA kariyerinin ardından son durak olarak Eski Kıta’yı seçti. 1986’da Olimpia Milan’a geldiğinde iki NBA şampiyonluğu, bir MVP ödülü ve beş kez All-Star olma onuru yaşamış, 1973’te de Yılın Çaylağı ödülünü almıştı. Maç başına 22.1 sayıyla 18787 sayı, 9.4 ribauntla 8048 ribaunt almış, yedi farklı NBA ekibinde 14 sezon geçirmişti. 1987’de Lozan’da oynanan Maccabi karşısına çıktığı EuroLeague finalinde 21 sayı ve 9 ribauntla şampiyonluğu getirdi. O sezon 26.1 sayı, 10.2 ribaunt ortalama tutturdu. Bir yıl sonra Milan’ı bir başka şampiyonluğa 25 sayıyla taşıdı. Hem EuroLeague hem NBA şampiyonluğu olan sayılı oyunculardan biri olarak tarihe geçti, kariyerine 42 yaşına kadar devam etti.