By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Her dönemin bir sonu vardır!
1990’ların sonu ve 2000’lerin başında Avrupa’ya hükmeden İtalya basketbolu için de bu son, Nokia Arena’da yapılan Final Four oldu.
Ekonomik olarak en güçlü olan İtalya takımları, yaşanılan krizle birlikte giderek silindi. Montepaschi Siena, o kültürün devamı olarak belli bir süre daha tepe takımları arasında kalsa da onların başarısı, güçten daha çok oluşturulan sistemdi.
Gelelim, İtalyanların son büyük dansına…
2003’te Barcelona, tarihinin en büyük şampiyonluğunu yaşadıktan sonra güç dengeleri bir kez daha değişti. 1970’lerin ortasından itibaren yakaladığı havayla Avrupa’nın büyük takımları arasına giren Maccabi Tel Aviv, 2003-2004 sezonu öncesi büyük bir değişikliğe gitti.
David Blatt yerine takımın başına Pini Gershon’u getiren İsrail ekibi, 2001’de Suproleague’de yaşadığı başarıyı, bu sefer EuroLeague’de yaşamayı hedefledi ve önemli transferler yaptı. Derrick Sharp, Tal Burstein, David Blu ve Nikola Vujcic gibi yıldızların yanında Anthony Parker, Sarunas Jasikevicius ve Maceo Baston’ı katan Maccabi, birçoklarına göre modern dönemin izlemesi en zevkli basketbolunu ortaya koyan takımını oluşturdu.
En büyük rakipleri Barcelona ve CSKA Moskova’nın yanında Kinder Bologna’dan kontrolü alan ve bir diğer Bologna takımı Skipper Bologna’ydı. Kadrosunda Milos Vujanic, Gianmarco Pozzeco ve Gianluca Basile gibi çok önemli skorerleri bulunduran İtalyan takımı, uzun rotasyonunda ise Matjaz Smodis ve Erazem Lorbek’e sahipti.
Bütün bu yıldızların yanında, gelecekte NBA’de oynayacak Carlos Delfino ve Marco Belinelli’de kadrodaydı.
Sezon ilerledikçe yüksek beklentiler dalgalanmaya başladı. Barcelona, sezona harika başlasa da sakatlıkların etkisiyle Top-16’da düşerken, Skipper Bologna ise savunmadaki sorunları yüzünden beklenen basketbolu gösteremedi.
Yine de İtalyan takımı, Efes‘i geride bırakarak Final Four’a kalmayı başardı. Maccabi’de benzer sorunlarla sezona başlasa da sezonun devamında hücumdaki performansıyla rahat bir şekilde Final Four’a kalmayı bildi.
Bu iki takımı Final Four’da takip eden, diğer iki takım ise geçtiğimiz sezon da burada yer alan CSKA Moskova ve Montepaschi Siena oldu. Koç değişikliğine giden Siena, sistemine yıldızlar katarak kadrosunu güçlendirirken, CSKA Moskova ise etkileyici bir basketbol oynayarak, Final Four’a kadar zorlanmadan geldi.
Yarı finalin ilk maçında, önceki iki sezonda olduğu gibi iki İtalyan takımı karşı karşıya geldi ve nefesler kesildi.
Maça Siena iyi başlasa da Delfino’nun oyunu domine etmesiyle Bologna öne geçti ve ilk çeyreği 20-23 önde kapattı. Siena, pota altında üstünlük koyarak maçı dengelese de İtalyanların deli skoreri Pozzecco’da Delfino’ya katılınca Bologna, soyunma odasına 38-47 önde gitti. Vujanic ile üçüncü çeyrekte Bologna, farkı açmaya çalışsa da Thornton ve Kakiouzis ile çeyrek sonunda geri dönen Siena, maçı ortaya getirdi.
Nefeslerin kesildiği son bölümde maç iki takıma da gidip gidip gelse de en sonunda uzatmaya gitmeye karar verdi. Uzatma bölümünde de heyecan doruğa ulaşsa da Delfino, bitime 11.6 saniye kala attığı faullerle takımını 102-103’luk skorla galibiyete taşıdı ve finale çıkan Bologna oldu.
Diğer yarı final maçında ise CSKA Moskova ile Maccabi Tel Aviv karşı karşıya geldi. Normal sezonda iki takımın birbirleriyle oynadıkları iki maçın da 3 sayı farkla bittiğini düşünürsek, yarı finalin çekişme düzeyini tahmin edersiniz sanırım.
Geçen seneye göre en büyük hamlesi Marcus Brown’u kadrosuna katmak olan CSKA, maça onun ve Mirsad’ın sayılarıyla çok hızlı bir başlangıç yaparken, çeyreği 18-27 önde kapatmayı başardı. İkinci çeyrekte Rus ekibi, Tarlac’ın sayılarıyla farkı çift hanelere çıkartsa da Jasikevicius ve Baston ile ayağa kalkan Maccabi, devreye girilirken, farkı bire (41-42) indirdi.
Üçüncü çeyreğe CSKA iyi başlasa da sonrasında savunmada sezonun performansını ortaya koyan Maccabi, son çeyreğe 62-55 önde girmeyi başardı. Son periyot ise her iki takımın da yeteneklerini sahaya döktüğü periyot oldu. CSKA maça dış atışlarla tutunmaya çalışırken Anthony Parker’ın önderliğinde harika bir hücum performansı ortaya koyan Maccabi, farkı daha açtı ve sahadan galibiyetle ayrılarak, finale çıktı.
İki takımın da ortaya koydukları performanstan sonra herkes finalin çekişmeli geçmesini beklese de Maccabi, seyircisinin önünde tarihi bir final oynadı. Daha ilk çeyrekten 31-13 öne geçen Maccabi, bütün maçta %73.7 ikilik ve %60.9 üçlük yüzdesiyle oynarken, Bologna’yı sahadan sildi. Bologna potasına tam 118 sayı bırakan Maccabi, tarihinin dördüncü EuroLeague kupasını kazanırken, EuroLeague tarihine geçti.
Gini Pershon, kulübe ikinci büyük kupasını getirirken, Jasmin Repesa ise her zamanki hayal kırıklıklarından birini yaşattı.
Avrupa basketbolunun gelmiş geçmiş en büyük Amerikalı oyuncularından biri olan Anthony Parker, o hafta sonu neden büyük bir oyuncu olduğunu gösterirken, Final Four boyunca 24.0 sayı, 5.0 ribaund ve 2.5 asist ortalamasıyla 32.5 verimlilik puanı üretti ve MVP ödülünü kazandı. Onun en büyük yardımcısı Sarunas Jasikevicius ise üst üstte ikinci EuroLeague kupasını kazanıyordu.
İtalyan döneminin sonu diye açmıştık, onunla bitirelim:
Avrupa basketbolunda parayı elinde bulunduran ülkeler, zaman içerisinde her zaman değişir. Mevzu çoğu zaman paranın nerede olduğu değil, paranın olduğu yerde neler olduğudur.
Doğru şeyler olursa başarılar kalıcı olur, yanlış adımlar atılırsa tatlı birer hatıra olarak kalır. Tıpkı “zamanın” İtalyan ekipleri gibi…
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!