Çeviri: Mehmet Bahadır Akgün (@mbakgun) / info@eurohoops.net
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kopyalanması, alınması kesinlikle yasaktır.
Fenerbahçe Doğuş‘un başarılı çalıştırıcısı Zeljko Obradovic, Sırp basınına verdiği röportajda Fenerbahçe‘den Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, İstanbul’daki yaşamından Sırp milli takımının durumuna kadar birçok farklı konuda açıklamalar yaptı.
Telegraf, Zeljko Obradovic röportajını verirken dört yıl önce deneyimli başantrenöre yaptıkları ziyarette Avrupa’nın en başarılı koçunun o dönemde Fenerbahçe ile Avrupa’nın en büyük kupasını kazanmak istediğini hatırlatıyor.
“Zeljko Obradovic gibisi kolay gelmez, 25 yılda Avrupa’yı fethetti!” şeklinde bahsediliyor Sırp basınında Obradovic’ten. “Partizan ile 1992’de kupayı kazandığında 32 yaşındaydı, aradan geçen 25 yıl ve 2017’de Fenerbahçe ile kazanılan kupa… Toplamda 9 kez Avrupa’nın kralı oldu Obradovic.”
Obradovic röportaja başlamadan önce Do You Remember Dolly Bell isimli filmde geçen bir repliği hatırlatıyor: “Her gün, her şekilde, kendimi geliştiriyorum.” Zira deneyimli koç bu röportajı verdiğinde tatil dönemi olmasına rağmen Belgrad’da bir antrenmandan çıkmış.
“Benim işimde öğrenilecek çok şey var, bugün tatildeyken bile öyle. Düzeni başka bir bakış açısından görmeye çalışıyorum,” diyor Obradovic ve ekliyor: “İlk an gördüklerinizden fazlasını görüyorsunuz. Ben böyle davranıyorum ve galiba Partizan ile Fenerbahçe arasındaki 25 yıllık dönemde gelen sonuçların sebebi de bu.”
Obradovic artık geçmişe göre karşılaştırılmayacak derecede daha iyi olduğunu iddia ediyor ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile soyunma odasında yaptığı telefon konuşmasından da bahsediyor:
“Biri bana telefonu getirip cumhurbaşkanıyla konuşma fırsatım olduğunu söyledi. Fenerbahçe taraftarı zaten kendisi de, salonda bize katılmasını teklif ettim.
Finalden sonra bana bazı şehirlerden fotoğraflar gösterdiler. Her yere dev ekranlar kurulmuştu. Genci yaşlısıyla herkesin o meydanlarda şampiyonluğa nasıl sevindiklerini izledim. Harika duygulardı. Daha sonra bir resepsiyon düzenlendi, uçağa atlayıp Cumhurbaşkanı’nın makamına, Ankara’ya gittik. Oyuncular, koçlar, yönetim, toplamda 50 kişilik bir heyet halinde gittik. Herkesle konuştu. Harika bir adam!”
Avrupa’nın en iyi koçunun Fenerbahçe’deki ilk günlerine dair hatıralarını dinlemek hayli ilginç fakat bu tarihi sezonun ardından, o günlerde yaptığı bir konuşmayı da şöyle hatırlıyor Obradovic:
“Buraya neden getirildiğim ile alakalı kafamda net bir resim vardı. Onların hedefleriyle benim hedeflerim uyuşuyordu, neticede de kupayı kaldırdık. Zaman aldı, ben Temmuz başında imzayı atmıştım ve bir şeyleri değiştirmek imkansızdı. Ben de gidip yaz ligini izlemeye karar verdim. Takaslardan sorumlu kişiye listeyi bıraktım. O dönem kulüpte görev yapan Mirsad Türkcan beni bir gün aradı ve adamın ayrıldığını, telefonlara çıkmadığını söyledi. Adam kulüpten ayrılmış, her şeye baştan başlamak zorunda kaldım.
Bu sezon sonunda her şey yerli yerine oturdu. EuroLeague’in yeni sistemi nedeniyle birçok değişiklik yaptık. Panathinaikos serisinden sonra iki ay boyunca maç kaybetmedik. Bunlar güzeldi. Fakat sezon bittiği zaman etrafımdakilere sezon boyunca neler olup bittiğine bir bakmamız gerektiğini söyledim. Son iki ayı hatırlamak kolay ama gelin sezon içindeki sorunların nerede olduğuna bakalım dedim. Bu yıl sorunlara sezon daha bitmeden eğildik. Bogdan Bogdanovic ve Ekpe Udoh gibi iki çok önemli oyuncunun takımdan ayrılmaları üzerine yeni takım kurmamız gerektiği için, bu konuya sezon bitmeden önem gösterdik. Yeni oyuncuları kadromuza katmayı başardık.”
Zeljko Obradovic, sezon içinde yaşanan en önemli olaylardan birinin de Fenerbahçe’nin Gaziantep karşısında ilk yarıda yediği 24 sayılık fark olduğunu söylüyor:
“24 sayılık farkın ardından ikinci yarıda oyuncular sahaya çıkarken taraftarlar bizi sanki öndeymişiz gibi karşıladı. Maçı çevirdik ve ikinci yarıda kolayca galip geldik. Bu bütün takıma moral ve bana da oyuncularımla Panathinaikos serisi hakkında rahatça konuşabilme fırsatı verdi. ‘Şu anı unutmayın, kimin için oynadığınızı unutmayın, kaç insanın size inandığını unutmayın. Oynadığınız zaman bunu aklınızdan çıkarmamalısınız. Sizlerin bir farkı olmalı, savaşmak zorundasınız,’ dedim onlara.”
Obradovic bir şoförünün olması fikrinden asla hoşlanmamış fakat artık kendisine yedi tepeli şehirde direksiyonun başında şehri bilen biri olmadan hiçbir yere gidemeyeceğini söyleyen herkese minnettarmış:
“Buraya geldiğim zaman salona yakın yaşamıyorsam araba kullanmamın imkansız olduğu söylendi. Hayatımda ilk kez bir şoförüm oldu. Bu durumdan ötürü memnunum, çünkü bana yardımı dokunuyor. Antrenmana gittiğiniz zaman ya da karşıya geçmeniz gerektiğinde hep bir şeyler yazabiliyor ya da bir dostunuzla konuşabiliyorsunuz. Şoför tutmak bana hep küstah bir hareket gibi gelmişti, fakat burada iyi bir hamle oldu. Çok yardımı dokunuyor. Küçük sokakları da biliyor.”
Sırp çalıştırıcının mesaisi de saatlerle değil sonuçlarla şekilleniyormuş. Bazen 20 saate kadar çalıştığı oluyor Obradovic‘in:
“Eğer 11’de antrenman varsa şoför beni genelde 9’da alıyor. Muhtemelen bu sezon günde yalnızca bir antrenman yapabileceğiz. Tüm ekipmanım ofiste zaten. Üç kişi video işlerinden sorumlu. Bana gösterilmesi gereken şeyleri onlar hazırlıyor.
Karşılaşacağımız rakiplerin en az son beş maçlarını izliyorum, en az beş. Daha sonra da öğle yemeği falan yiyoruz. Salonda restoran var, neyse ki. Ofisime bir tane koltuk koydurabildim. Öğleden sonra dinlenmek için onu kullanabiliyorum. Oyunculuk günlerimden kalan bir alışkanlık bu, konsantrasyon amaçlı. Biraz kestiriyorum, bir video izliyorum ve genelde 7’de başlayan öğleden sonraki idman için plan-program yapıyoruz. Antrenman bitince konuşmak için biraz daha kalıyoruz, sonra yemeğe gidiyorum bir yerlere. Eve saat 10-11’den önce giremiyorum zaten. Sabaha 3 veya 4’ten önce yatağa gidebildiğim olmuyor. Bazen 5’te yatıyorum. Neredeyse bir gün olmuş oluyor zaten, basketbol günü.”
Yıllar içinde basketbola dair düşüncelerinin ne kadar değiştiği soruluyor Obradovic’e. Şöyle yanıtlıyor 57 yaşındaki Sırp koç:
“Ayrıntılar değişiyor. Her zaman temel noktanız bireysel yetenekler. Oyuncuların hepsi oyun esnasında özgürlüğü seviyor. Bu yüzden kaliteli bir takım olmak zorundasınız zaten. Oyuncular iki adım atıp sayı bulmak istiyor. Bunu yapmak için de iyi bir savunma yapmanız gerekiyor. Bunun dışında hazırlık sürecinde her şey iyi gidiyor. Sonra ilk yorgunluk baş gösteriyor ve koşmayı bırakıyorlar. Hep savunmanız gerektiği zaman koşmayı bırakıyorlar.
Sonra durduruyorum antrenmanı, ‘Koşmak istiyoruz mu dediniz?’ diyorum, ‘haydi koşalım o zaman.’ Ben agresif basketbolu seviyorum. Oyuncular Fenerbahçe‘ye geldikleri zaman ‘Benim görevim ne olacak’ diye soruyorlardı bana. Ben de onlara hep ‘Nerede iyi olacağını düşünüyorsan orada,’ diyordum. Benim bununla hiçbir sorunum yok, konuşun yeter.”
Koç Obradovic sahada oyuncularının doğaçlama yapmasını seviyor, “iki kişinin birbirleriyle göz göze gelmesi yeterli” diyor bu durum için.
Fakat anlamadığı bir konu ise hâlâ geçerliliğini koruyor: Ömer Faruk Yurtseven. Henüz 17 yaşında tarihi bir kontratı nasıl geri çevirdiğini anlamadığını söylüyor koç:
“Oklahoma ile hazırlık maçı yapıyorduk. 15 yaşındaydı daha. Son iki dakikada onu oyuna aldım ve üçlük atması için set çizdim. Üçlük atacaksın dediğim zaman bana dönüp ‘Ben mi?’ dedi. ‘Bu anı unutmayacaksın, Oklahoma’ya karşı oynuyorsun ve 15 yaşındasın,’ dedim ona.
İki yıl önce EuroLeague’in ilk maçında Bayern ile oynuyorduk. Skor 19-11 bizim lehimizeydi. Kenarda Vesely ve Udoh otururken onu aldım oyuna. Skor 19-19 oldu. Her şey açıktı, ona karşı hücum edecekler, hem savunmada hem de hücumda sorun olacağı belliydi. Mola alıp ‘Bunu zaten biliyorduk, Ömer’e yardımcı olalım. Savunmada, ikili oyunlarda yardımcı olalım, hücumda da biraz daha rahat oynayabilirsin,’ dedim. Çabuk bir şut kullandı ve kaçırdı.
17 yaşında bir çocuk bizden 5 yıllık teklif aldı. Her sezon NBA’e gitme şansı vardı. Kalmak istemedi. Kolejde oynamak istedi. Orada hiç ilerleme kaydetmedi, hiçbir şey oynamadı. Her şey bireysel işte.”
Zeljko Obradovic‘e 1992’deki EuroLeague finalinin ardından Joventud’dan gelen yüklü teklif ve doğrudan İspanya’ya gitmeyişi hatırlatılıyor.
25 yıl geriye gidiyor Obradovic o an ve Kicanovic ile yaptığı konuşmayı dün gibi hatırlıyor:
“Bir şeyi seviyorsanız seviyorsunuzdur. Üç kupayı da kazandığımız zaman biraz para geldi ve ben de önce oyunculara, yardımcı antrenörlere ve Partizan’da görev yapan kişilere verilmesini söyledim o paranın. Benim sıram gelir dedim. Hiç gelmedi. Tek bir ödül bile verilmedi bana.
Daha önceden gelen biraz para vardı, ne yapacaksınız? Partizan’ın hocası olmak benim için en büyük zevkti. O insanlarla olmak… Kicanovic’in karın, çocukların var dediği doğru. Joventud’a gitmemi söyledi.”
Cacak’ta oynadığı dönemde ise parasızlıktan Borac’a kadar yürüyormuş Obradovic ve ulaşım için para istemeye bile utanmış:
“Annem bütün formalarımı, şortlarımı elinde yıkıyordu. Asla hayalini kuramadığım bir kariyerim oldu. Fakat mutluluğu başka şeylerde buldum. Ben hep böyle düşündüm. Ve o zamanlar buna rağmen mutluydum. Basketbol oynamayı seviyordum ve benim için idmana gitmek hiç zor değildi.
Oğluma ve bir arkadaşımın oğluna ‘Siz mi basketbolu seviyorsunuz? Topu potaya atmayalı ne kadar oldu? 20 gün. Sizin basketbolu sevdiğiniz falan yok.’ dedim.
Ben basketbol topuyla birlikte uyuyordum. Sabahtan akşama kadar çalışıyordum. Bir şeyi sevdiğiniz zaman seviyorsunuzdur. 20 gün boyunca topu potaya atmamak basketbolu seven biri için mümkün değil. Bir şeyi sevdiğiniz zaman her şey kolaylaşır. Malzeme önemli değildir. Materyal bir dünyada yaşıyoruz. Ben mutluyum çünkü bu sorunu hiç yaşamıyorum. Ama bunun sebebi benim için kıymetli insanlara yardım edebiliyor olmam. Onların da benim için aynısını yapacaklarını biliyorum. Bu bana yetiyor.”