By Utkan Şahin /info@eurohoops.net
Fenerbahçe Doğuş bu gece evinde Olympiakos’u konuk edecek ancak 21 Mayıs 2017’de İstanbul’da kazanılan büyük zaferin hatıraları hala aklımızda…
Nasıl olmasın?
1996’da Efes Pilsen’in Koraç Kupasını kazanarak açtığı yol, 2012’de Beşiktaş‘in EuroChallange’ı, 2016’da ise Galatasaray‘ın EuroCup’ı almasıyla büyüyen bu yol, geçtiğimiz sezon o gün Fenerbahçe‘nin EuroLeague almasıyla daha da genişledi.
Şampiyonluklar sadece birer kupadan ibaret değildir, onların getirdiği hikayeler de vardır ve bizi geleceğe taşıyan bu hikayelerdir.
Fenerbahçe’nin hikayesine dönersek, her şampiyonun olduğu gibi onlarında bir hikayesi vardı ve bu hikayeyi en iyi bir şekilde üç kelimeyle anlatabiliriz: Hamdım, piştim, yandım
Zeljko Obradovic ile 2013’te büyük bir yola girdi Fenerbahçe. Bazen mutluluk getiren, bazen de hayatın hayal kırıklıklarıyla yüzleştiren bir yol… Ve yaşananlar artık Türk basketbolu ve Fenerbahçe için büyük olduğu kadar gerçekçi bir esere dönüştü.
Hikayenin en önemli kısmı ise asla vazgeçmemeleri oldu, en kötü anda bile.
2014-2015’te ilk kez Final Four’a kaldıkları günlerden beri kulüp, oyuncular ve taraftarlarıyla Fenerbahçe, sürekli bir şeyler öğrenerek ilerledi ve en önemlisi her seferinde hatalarından ders çıkartarak hep geleceği düşündü, ileriyi hedefledi ve ileri gitti.
2015’te Madrid’de düzenlenen Final Four için Fenerbahçe hazır değildi, henüz hamdı.
Ne mental olarak ne de fiziksel olarak bir şampiyon olması gerektiği kadar sert olabildiler. Real Madrid bunu ortaya çıkardı. Andres Nocioni ve onun gibi tecrübeli oyuncular, Fenerbahçeli oyuncuların üzerine oynadılar, henüz hazır olamayan Fenerbahçe de bu karşılık veremedi ve yarı final maçını kaybetti.
2016’da ise Fenerbahçe artık geçmişin acı tecrübelerinden ders çıkartmış bir takımdı. Hem mental olarak hem de fiziksel olarak daha serttiler ve bizleri bunu meşhur Real Madrid serisinde gösterdiler.
Bir yıl önce Real Madrid’in sertliği karşısında dağılan sarı-lacivertli oyuncular, bir yıl sonra ise belkide en önemli oyuncularının yokluğunda Real Madrid’i kendi silahıyla vurdu ve Madrid’in yetenekli ellerini sertlikle sindirdi.
Berlin’de yapılan Final Four’a da bunun ivmesiyle gittiler fakat sporun, hayatın, başarının iki yüzünü olduğunu görecek, belki de en kalp kırıcı yoldan öğreneceklerdi.
Zeljko Obradovic‘in öğrencileri önce Baskonia karşısında ayakta nasıl kalabildiklerini gösterdiler. Geriye düşmelerine rağmen ayakta kaldılar ve geriden gelerek uzatmada devirdiler. Bunu başardılar çünkü artık ham değillerdi, kritik yerde nasıl ayakta kalacaklarını biliyorlardı ancak şampiyon olmak için biraz daha pişmeleri gerekiyordu.
CSKA karşısında oynanan o muhteşem fakat bizim için hayal kırıklarıyla dolu finalde bunun göstergesi oldu. İlk yarıda korkunç bir farkla geriye düşen Fenerbahçe, basketbol tarihinde çok az izlediğimiz o muhteşem geri dönüşlerden birine imza attı ve son çeyrekte 16 sayıdan geride döndü ve öne geçti.
Fakat hala bir şampiyon takım değillerdi, pişmeleri de yetmemişti: Vesely‘in maç içerisinde yaşadığı durum, Udoh’un yorgunluktan boxoutu doğru yapamaması Fenerbahçe için pahalıya patladı. Uzatmaya giden maçta Sarı-lacivertli ekip finali kaybetti.
Fenerbahçe, bir şampiyon takım için yeteri kadar sert ve yeteri kadar mücadeleciydi fakat sporun hayat gibi hataları hemen cezalandırdığını öğrenmesi, hatalarının getirdiği ağır sonuçların ateşiyle yanması gerekiyordu.
2017’de ise geçen onca mücadeleden sonra Fenerbahçe artık hazırdı fakat hazır olmaları onlar için yolun kolay olacağı anlamına da gelmiyordu.
Sakatlıklar ve EuroLeague’in yeni takviminin etkisiyle Fenerbahçe, kendini sezon başında hiç beklemediği bir yerde buldu ve playofflara saha içi avantajını kaybetmiş olarak girdi.
Sarı-lacivertli ekip şampiyonluğu istiyorsa daha önce deplasmanda hiç yenemediği Panathinaikos‘u yenmek zorundaydı. Bunun için de üç yıl boyunca öğrendikleri her şeye ihtiyaçları vardı.
Fenerbahçeli oyuncular bunu başardı, sadece oyuncularıyla değil, taraftarı ve kulübüyle de başardı.
Normal sezonda oynanan Olympiakos ve Gaziantep maçlarında takımları geride ve belki de ümitsiz durumda olsa da onları ayağa kaldıranlar taraftarları oldu. Taraftarlar ve kulüp, takımlarına güvendiler, takım ise ne için mücadele ettiğini bilerek sahaya çıktı ve Fenerbahçe sonuç olarak daha önce deplasmanda hiç yenemediği Panathinaikos‘u iki kere devirdi.
İstanbul’da düzenlenen Final Four ise Fenerbahçe’nin yanmak için hazır olduğu zamandı.
Önce Real Madrid karşısında Ekpe Udoh’un tarihe geçecek performansıyla finale kalan Fenerbahçe, daha sonra da 21 Mayıs 2017’de Olympiakos karşısında muhteşem bir zafer elde ederek Türkiye’ye ilk EuroLeague şampiyonluğunu getirdi.
Şampiyon olunduğu için belki üstüne hiç düşmedik ama Fenerbahçe o Final Four boyunca eski sınavları tarafından sınandı. Sertlikle, hiç bitmek bilmeyen şampiyonluk inancıyla ve düşmeyen konsantrasyonla…
Ve Sarı-lacivertli ekip, bütün bu sınavlardan geçti ve hem de pekiyiyle!
Bitirirken başlangıca geri dönersek, her şampiyon hikayede olduğu gibi bu hikayenin de basketbolumuza geri dönüşü mutlaka olacak.
Basketbol, Türkiye’de gelişmekte olan bir spor fakat gelişim için sadece para yetmez, hikayeler de gerekir. Fenerbahçe o hafta sonu ve ilerisinde yarattığı etkiyle bizlere başarı dolu, büyük bir hikaye daha sundu.
Ve inanıyorum ki biz bu hikayeyi bugün de gelecekte de en iyi bu çocukların gözünde göreceğiz.