By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
EuroLeague sezonu en büyük ve en geniş kadrosu olan, en iyi yönetilen takımlar için bile inişler ve çıkışlar içerir. Ne CSKA ne Fenerbahçe Doğuş ne de Real Madrid bu gerçeğe istisna olamıyor. Dolayısıyla sezon en güçlü ekipler için bile kendi içinde belli noktalarda “biter” ve sonra başka milatlarla yeniden başlar.
İlk yarının sonunu 9 galibiyet, 6 yenilgiyle bitiren Sarı-lacivertli ekip, mental olarak en düşük seviyedeydi.
Son şampiyon, playoff potasında yer alan rakiplerine karşı oynadığı 7 maçın 5’ini kaybetmişti. EuroLeague’de şampiyonluğu hedefleyen bir takım, büyük takımlara karşı böyle bir performans sergileyerek mutlu sona ulaşamazdı.
Fenerbahçe Doğuş ile ilgili son yazdığım yazı da bu zamanlara denk gelmişti ve yazının son kısmında aşağıdaki sözler yer alıyordu.
“EuroLeague’de her takımın olduğu gibi, Fenerbahçe’nin de sorunları var.
Üstelik bu anlattığım sorunlar ne Fenerbahçe ne de Obradovic’in ilk kez karşılaştığı sorunlar. Geçen sene de bunun benzerlerini yaşadılar, daha önceki sezonlarda da…
Sezonun devamında Fenerbahçe, bunların birçoğunu çözecektir ve karşısında başka sorunlar bulacaktır. Sonunda da çözebildiği doğrular kadar netice alacaktır. Hayatın kuralı bu.“
İkinci yarının geride kalan 3 aylık süreci ise Fenerbahçe için bu sorunlara cevap bulmakla geçti. Sarı-lacivertli ekip, bunu yaparken görece kolay fikstürde 8 maçın 7’sini kazanmayı başardı ve sadece Olympiakos’a kaybetti. Sıralama olarak da kendisini 23. hafta sonunda ev sahibi avantajını almaya çok yakın bir yerde buldu.
Fakat bu dönemde Sarı-lacivertli ekibin maçları hiç izlemediyseniz ve sadece maçların skorlarına baktıysanız, sonucun tartışmasız bir şekilde mükemmel olduğunu düşünmüşsünüzdür ancak bu kadar mükemmel olmadı. Fenerbahçe, kazanırken de arayış içerisindeydi!
Bu yüzden de dün gece oynanmadan önce Fenerbahçe için hala bir soru işareti vardı. Fenerbahçe’nin daha güçlü takımlara karşı nasıl reaksiyon göstereceği muammaydı!
Dün gece ise herkesin kafasındaki soru işaretleri birçok açıdan cevap buldu. Sezon başından beri saha içinde çözmesi gereken problemleri olan Fenerbahçe, o problemleri çözmeyi başardığını Real Madrid deplasmanında şaşalı bir galibiyetle herkese gösterdi!
Üstelik Sarı-lacivertli ekip, oyun olarak cevapları verirken de sezon başından beri aradıkları başka bir şeyi buldu; şampiyonluk ruhunu! Sarı-lacivertli ekip, dün gece şampiyon gibi oynadı ve maçın sonunda şampiyon gibi kazandı.
Fakat gelin işin şampiyonluk ruhu kısmına girmeden önce Fenerbahçe’nin üç ay da geçirdiği basketbol gelişimine bir bakalım ve Fenerbahçe’nin çözümleri nasıl ürettiğini görelim.
SAVUNMA
Sarı-lacivertli ekip, Obradovic döneminin büyük bir kısmında ortaya koyduğu savunma stratejisini bu sezon da devam ettiriyor. Mümkün olduğunca tempoyu düşürerek, rakip hücum sayısını azaltan Fenerbahçe, bunun yanında savunmada birçok prensibi yerine getiren iyi bir savunma takımı.
Fakat sezon başında savunmadaki bir büyük sorun, karşıdaki rakibin elindeki oyuncuların yetenekleri arttıkça, Fenerbahçe için büyük bir kırılganlık yaratıyordu. Bu kırılgan nokta da Fenerbahçe’nin ön alan savunmasıydı.
Ekpe sonrası ne Vesely ne de Thompson ile ön alan savunmasını rahatlatamayan Fenerbahçe’de kısalarda da yeterli agresifliği gösteremeyince, sezonun ilk yarısında sürekli tepeden delinen bir takım haline gelmişti. Fenerbahçe’de gemi sağlamdı ve çalışıyordu ama aşağıdan sürekli su aldığı için bir türlü belini doğrultamıyordu.
Bu üç aylık süreçte ise hem uzunlarda hem de kısaların savunmada yapılan değişiklikler, Fenerbahçe’nin dün gece deliği kapatmasını sağladı.
Uzunlardan başlarsak, elindeki uzunları değiştiremeyeceğini bilen Obradovic, onların eksik yönleri geliştirmeye çalışmaktan çok, onların iyi yönlerini sahada daha aktif hale getirdi.
Başarılı koç, öncelikle rotasyona Ahmet’i dahil etti. EuroLeague’in ilk yarısında ortalama 7 dakikadan sadece 8 maçta süre alan Ahmet, ikinci yarıda ise şu ana kadar 9 maçın 8’inde oynadı ve ortalama 11 dakika süre aldı. Üstelik son 3 maçta da ilk beş başladı.
Ahmet, Fenerbahçe’nin savunmadaki problemlerine cevap verebilecek bir oyuncu değildi. Ayakları yeteri kadar hızlı değil ve ikili oyun savunmasında çoğunlukla hata yapıyor. Fakat Obradovic buna rağmen Ahmet’i rotasyona dahil etti çünkü ondan alabildiği başka bir şey olduğunu biliyordu; agresiflik
Ahmet’in her iki pota altında da sergilediği agresiflik, Fenerbahçe’nin sorunlarını çözmedi ancak oyuna başka bir boyutta sertlik getirdi.
Aynı şey Thompson için de geçerli. Amerikalı oyuncu, Mart ayına gelmemize rağmen hala ikili oyun savunmasında kısayı karşılama konusunda hatalar yapıyor. Fakat o da sahada kalabildiği her an oyuna agresiflik katıyor ve en önemlisi asla geri adım atmıyor.
Dün Thompson, Tavares gibi fiziksel avantajları olan bir uzun ve Ayon gibi sert bir uzuna karşı mücadele etti fakat Thompson, hiç geri adım atmadı. Belki savunmada yanlış işler yaptı, Ayon’un en temel sırtı dönük oyun hücumlarını savunmakta bile zorluk çekti ama işin sertlik ve agresiflik kısmından hiç vazgeçmedi.
Jan Vesely‘in de aynı şekilde Ahmet ve Thompson gibi saha içerisinde agresiflik getirdiğini düşünürsek, Fenerbahçe’nin belki savunmadaki problemini çözemedi ancak sahaya daha farklı bir şey koymayı başardı. Eldeki kadroya Mart ayından bakınca da çok da mantıksız bir tercih değil bu.
İşlerin değişime uğradığı kısım ise kısalarda oldu ve bu değişimi en iyi bir şekilde dün gece izledik!
Real Madrid, bu sezon 24 maçta sadece 4 maçta da 80 sayının altında kaldı. İspanyol ekibinin normal de faul çizgisinden maç başına 15 sayı bulduğunu düşünürsek, dün de oyun ritimi aslında 80’in altında kaldıklarını görebiliriz. Daha da önemlisi asist sayıları. Bu sezon 15 asist ve altında kaldığı her maçı kaybeden Real Madrid dün gece de sadece 15 asist yapabildi ve kaybetti.
Geçmişle kıyaslarsak, üç ay önce İstanbul’da oynanan maçta faul sayılarına yapılan asistleri çıkartırsak İspanyol ekibi, 18 asistle 28 saha içi isabet bulmuştu. Dün gece ise yine faul sayılarına yapılan asistleri çıkartırsak 12 asistle 25 saha içi isabeti buldular. Yani Fenerbahçe, %58’ini asist üzerinden bulan bir takımı, dün gece %50’in altında tutmayı başardı.
Bu başarının ve savunmadaki gelişimin altındaki isim ise hepinizin tahmin ettiği gibi Nikola Kalinic‘di. Sezon başından beri sakatlıklarla boğuşan Kalinic, ilk kez bir maçta hazır gözükürken o maçta da Fenerbahçe’nin savunmadaki ana problemi büyük oranda çözüldü.
Sayılarla ilerlersek, Real Madrid maç boyunca 11 top kaybı yaparken bu top kayıplarının 7’si Kalinic’in sahada olduğu 26 dakikada geldi. Bu top kayıplarının birçoğu da onun yaptığı doğru yardım savunması sayesinde geldi. Kalinic için de anahtar kelime zaten bu; doğru yardım savunması.
Kalinic, düşünüldüğü gibi kusursuz bir savunmacı değildir. Özellikle kısaların karşısında kalırken zaman zaman çok basit hatalar yaptığını gördük ama kusursuz olmaması onun özel bir oyuncu olmadığı anlamına gelmiyor. Sırp forvetin, 1’den 4’e kadar her pozisyonu savunabiliyor olmasının savunmaya getirdiği opsiyon avantajlarının yanında, yardım savunmasının da kusursuz hale getiriyor..
Onun bu konudaki başarısı da Fenerbahçe’nin tepeden delinme problemine de bu şekilde yardımcı oluyor. Kalinic, pozisyonuna göre büyük cüssesi ve uzun kollarıyla Fenerbahçe savunmasının alanı daraltmasını sağlıyor. Alan daralınca da rakip kısanın tepeden deldikten yada ikili oyun oynadıktan sonra opsiyonları azalıyor ve hata yapma ihtimali artıyor.
Dün ilk defa bu Fenerbahçe kadrosunda sağlıklı Kalinic’in savunmada neler değiştirebileceğini gördük ama onun yanında diğer kısalarda ilk kez bir büyük maçta savunmada iyi iş çıkardı. Wanamaker ve Datome‘nin birkaç pozisyonu dışında Fenerbahçe kısalarının savunma istekleri ve konsantrasyonları çok yüksekti. Ki özellikle ilk yarıda çıkan faul düdüğü sayısının çokluğunu düşünürsek bunu maçın ikinci yarısında devam ettirebilmek Fenerbahçe adına önemliydi.
Fenerbahçe, Kalinic’in dönmesi, diğer kısalarının savunmada daha konsantre olması ve Obradovic’in uzunlarından savunmada verim alış şeklini değiştirmesiyle gemideki ana deliği büyük oradan kapatmayı başardı. Büyük oradan diyorum çünkü Fenerbahçe, en üst seviyede oynarken bu agresifliği bir dakika bile kaybetmemek zorunda ve normal sezonda zaman zaman bu konuda dalgalanmalar görebiliriz.
Ama Fenerbahçe’nin Real Madrid gibi EuroLeague’in en iyi iki hücum takımlarından birine karşı, bu performansı sergilemesi, en üst seviyede bunu yapabileceğini kanıtlıyor ve sezonun bu aşamasındayken bu yeterli.