By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Hayatınızın içinde bir sonuca giderken her zaman sonuca etki eden kırılma anları yaşarız. Sonucu elde ettiğiniz zaman ise her zaman o kırılma anını düşünürüz. Sonuç iyiyse bu sizde bir özgüven yaratır, sonuç kötüyse bütün gece uykuyla aranıza o kırılma anı girer.
İşte playoff’lar da sezonun kırılma anıdır.
Burada artık sadece basketboldan bahsedemeyiz. Avrupa’nın en iyi sekiz takımının karşı karşıya geldiği yerde bu daha iyi takım, şu daha çok yıldıza sahip demek sizi doğru bir öngörüye götüremez. Burada tek önemli olan, kırılma anına kimin daha hazır olduğudur. Sonucu da her zaman hangi takımın, hangisini kırabildiği belirler.
Bu yüzden de bu noktadan sonra artık bir basketbol takımını takım yapan her şeye ihtiyacınız vardır. Sadece mükemmel bir planınızın olması yetmez. Onu sahada kimin uygulayacağı da önemlidir ya da kötü bir planınız varsa sahada onu nasıl birlik olarak terse çevireceğiniz önemlidir.
Sadece basketbol yetmez, nasıl bir takım karakterine sahip olduğunuz da önemlidir.
2016’yi hatırlayın! Fenerbahçe, Real Madrid‘den daha mı iyi oyunculara sahipti? Hayır değildi fakat sonuç Fenerbahçe lehine 3-0 ile sonuçlanmıştı. Üstelik Jan Vesely de yokken…
Sonuç öyle oldu çünkü tüm sezon Fenerbahçe, o kırılma anına hazırlanmıştı. Madrid ise önceki senenin rüyasından çıkamamıştı. Obradovic, ilk maçta kısa beşi denerken ikinci maçta da rakibinin buna çözüm bulabileceğini bilerek başka bir şey düşünmüştü. Madrid ise ilk maçı kaybettikten sonra ikinci maç öncesi sadece kısa beşi düşünüyordu.
Bu bir Obradovic övgüsü değil, bu bir takım övgüsü. O gün Fenerbahçe’nin harika planının yanında bu plana sonuna kadar hazır olan 12 oyuncusu da vardı. Madrid’de ise kaybedilen her an oyuncular, daha da kendi yeteneklerine yöneldi. İşte seri orada kırıldı.
Bugüne dönersek, bizi çok ilginç ve harika bir seri bekliyor çünkü her iki takımın da kırılgan oldukları noktalar var fakat aynı zamanda bu kırılganlıkları çözebilecekleri opsiyonları var.
Peki takımların oyunlarında bu iyi yönleri ile kırılgan tarafları nereleri?
Bir Takım Nasıl Kaybeder?
Sezon başından beri size üç farklı yazıyla Fenerbahçe‘nin oyunsal olarak sezon içerisindeki gelişimini dilim döndüğünce anlattım. Bu yüzden bu yazıda Fenerbahçe‘nin nasıl bir takım olduğundan çok, nasıl kaybettiğine bakmak istiyorum.
Çünkü Fenerbahçe’ye baktığımız zaman belirli şeyleri her zaman çok iyi yapan bir takım olduğunu görüyoruz. Birden çok üreticisi olan ve bunun yanında çok yüzdeli şutörleri olan iyi bir hücum takımı. İşin savunma kısmında ise oyunun temposunu her zaman aşağıda tutarak rakiplerin pozisyon sayısını da aşağıda tutan ve bunu yaparken kabul edilmiş savunma prensiplerini sahaya koyabilen bir takım.
Üstüne oyunun her iki tarafında da oyunun temposunu hep belirlemeyi başaran bir takım.. Bu hepsinden önemli çünkü günümüz basketbolunda ne kadar farklı oyun planlarınız olursa olsun kilit faktör, oyunun temposunu sizin belirleyebilmenizdir.
Fenerbahçe, bu sayede belirli bir oyun üstünlüğünü rakipleri karşısında her zaman gösterebiliyor. Kaybetseler bile…
Baktığımız zaman bu sezon Fenerbahçe, normal sezonda 9 yenilgi alırken bunların 2’sini uzatmada, 5’ini ise son topta kaybetti. Kaybederken her şeyin bu kadar yakın olmasının sebebi, oyunun diğer noktaları Fenerbahçe için kötü gitse bile tempoyu belirleyen tarafın Fenerbahçe olması.
Bu tempoyu belirleyebilme faktörü Fenerbahçe’yi iyi yanlarını sürekli ortaya çıkartan, bunun yanında kötü yanlarını ise saklayabilen bir takım haline getiriyor. Bu sayede de temsilcimiz, standart bir şekilde 10 üzerinden 8’lik bir takım olabiliyor.
Fakat aynı zamanda o kaybedişler yüzünden Fenerbahçe’nin geriye kalan 10 üzerinden 2’lik kısmı neden kapatamadığı da ortaya çıkıyor çünkü tempoyu belirleyebilmenize rağmen kaybediyorsanız oyun içerisinde problemleriniz var demektir.
Öncelikle Fenerbahçe’nin aldığı 9 yenilgiye baktığımızda iki Unicaja yenilgisi dışındaki yenilgilerin bu sezon playoff’ta yer alan takımlara karşı olduğunu görüyoruz. Bu da Fenerbahçe’yi yenebilmek ve oyun içerisinde bozabilmek için karşıdaki takımın normal standartların üstünde bir yetenek havuzuna ihtiyaç olduğunu ortaya çıkarıyor. Yani Fenerbahçe’de konsantrasyon problemli yenilgiler yok. Alınan yenilgilerin sebebi karşıdaki yetenek seviyesine verilen cevaplarla alakalı oluyor.
Ana sorun ise takımın iki guardı Kostas Sloukas ve Brad Wanamaker‘ın performanslarının skora direkt etki etmesi. Bu sezon Fenerbahçe’nin kaybettiği her maçta rakip guardlar, Fenerbahçe guardları karşısında üstünlük kurdu.
Bu problem içindeki ana sorun ise iki guardın ürettikleri asist sayısında.
İki guard, takımlarının kaybettikleri maçlarda toplamda 6.6 asist ortalaması tuttururken kazandığı maçlarda ise 9.6 asist ortalama tutturdu. Fenerbahçe sayı üretmek için diğer oyunculara pozisyon hazırlamak zorunda olan bir takım. Wanamaker‘ı bir kenara koyarsak sürekli birebir oynamasını isteyebileceğiniz bir oyuncu takımda yok. Bu yüzden Sloukas ve Wanamaker’ın üreticiliği düştüğü anda diğer opsiyonlardan alınan katkı da azalıyor.
Obradovic ise bunun için özellikle ligin ikinci yarısından itibaren, başka üreticilik anlamında başka opsiyonlar yaratarak bu iki guardının belirleyici olmasını düşürmeye çalışıyor. Bu yüzden Ocak’tan beri Melli‘yi daha fazla tepede izliyoruz ya da zaman zaman sahada Guduric‘i tek üretici olarak izliyoruz.