By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
“Kazananların en büyük sırrı şudur; başarısızlık kazanmayı teşvik eder. Bu nedenle, kaybetmekten korkmazlar.”
Bir önceki yazıya Robert Kiyosaki’nin bir sözüyle açmıştım, bu yazıyı da yine onunla açmak istedim çünkü dün gece her şey tamamiyle kazanan ya da kaybeden olmakla alakalıydı.
Sahanın içerisinde ilk üç maça göre önemli taktiksel değişiklikler vardı; Obradovic, takımının oynanış şeklini değiştirerek hücumda ne kadar fazla opsiyonları olduğunu ve özellikle ikinci çeyrekte Baskonia‘nın hücum ritmini nasıl bozabileceğini gösterdi. Daha detaylı düşünürseniz farklı pencerelerden başka taktiksel değişiklikler de söyleyebilirsiniz.
Fakat günün sonunda her şey, kazanan takım olmakla alakalıydı.
3. maçta dördüncü çeyreğin başında kırılan, tereddüt eden, endişeye düşen Fenerbahçe, maçı mental bir savaş sonucu kaybetmişti ve dördüncü maçta cevaplaması gereken bir soru vardı.
3. maçın sonunda yazdığım yazıyı şu şekilde bitirmiştim;
“Robert Kiyosaki’nin de dediği gibi kaybetmek, kaybedenleri bozguna uğrar, kazananlar ise kışkırtır. 2017-2018 Fenerbahçe kadrosu ise kaybeden mi yoksa kazanan mı olduğunu herkese göstermek zorunda!”
İşte Fenerbahçe, sadece 48 saat sonra bu soruyu doğru cevabı verdi. Bir bütün olarak oynadı ve bir bütün olarak buna cevap verdi. Oyuna giren hiçbir oyuncu, bir an bile fiziksel mücadeleye girmekten geri adım atmadı. Hepsi 3. maçta olanları içlerinde büyüyen bir hırsa çevirdi ve kaybetmekten korkmayarak saldırdı.
Ve sonuç olarak hala kazanan bir takım olduklarını herkese gösterdi!
Fenerbahçe Oyunu Değiştirdi!
İlk üç maçın işleyiş şekli birbirine çok benzerdi. Obradovic, Baskonia‘nın oldukça çeşitli ve geniş uzun rotasyonun verimini azaltmak için rakip kısaları mümkün olduğunca riske etti ve üç maç da guardların savaşına dönüştü.
İstanbul’da oynanan iki maçta, Baskonia kısaları 5-21 üçlük isabetiyle oynarken sadece 14 asist yapabildi. Buna karşılık Fenerbahçe‘nin iki top yönlendirici Sloukas ile Wanamaker ise hücumda harika iş çıkartarak maçların kazanılmasını sağladı. Vitoria’da oynanan ilk maçta ise işler tam tersine döndü. Baskonia guardları, bu sefer 8-11 üçlük isabetiyle oynarken tam 14 asist yaptılar ve Fenerbahçe kısaları karşısında üstünlük kurmayı başardılar.
Obradovic, dördüncü maçta ise işi guard savaşından çıkartıp oyunun oynanış şeklini değiştirdi. Takımının iki guardının performansına bağımlı kalmasına izin vermedi. Sloukas yine top yönlendirici olarak iyi bir maç çıkarttı ama hücumun merkezinde o yoktu. Fenerbahçe, sezon boyunca 2 ve 3. tercih olarak kullandığı hücum silahlarını dün gece ortaya koydu.
Dün gece Fenerbahçe’nin en verimli beşi hangisiydi biliyor musunuz? Toplamda 6 dakika sahada kalan Sloukas-Guduric–Kalinic–Melli-Thompson beşiydi. Bu beşi ise 7 dakika sahada kalan Sloukas-Dixon-Kalinic–Melli-Thompson beşi takip etti.
Bu beşlerin sahada oynadığı bölümde Fenerbahçe, rakibine 11 sayılık bir üstünlük kurdu. Bunun sebebi ise Fenerbahçe’nin topu dört farklı kişiyle yönlendirme başarısıydı. Sloukas’ın ikili oyunlarını kullandılar, Dixon’ın perde sonrası dış şutunu, Melli’nin yüksek posttan oyunu yönlendirmesini, Kalinic’in alçak postta sırtı dönük oyununu, Guduric‘in ise forvetten oyunu yönlendirme beceresini…
Bu kadar yönlendirici aynı anda verimli olarak oynamayı başarırsa hiçbir takım zaten sizi savunamaz. Fenerbahçe, hepsinin verimli oynamasını sağladı. Bunu yaparken de rakip savunmayı çok iyi okudu. Kalinic’i Janning mi tutuyor? Hop, Kalinic’ın sırtı dönük oyununu gördük. Baskonia kısaları içeriye mı kapanıyor? Hop, Melli ve Guduric’in topu yönlendirmesini izledik. Fenerbahçe, Baskonia’nın nerede, nasıl bir zayıf noktası varsa oraya yöneldi ve hepsinde cezayı kesti.
Toplamda da Melli, Guduric, Sloukas, Kalinic, Dixon beşlisi, Fenerbahçe’nin yaptığı 21 asistin 16’sını yapmayı başarırken 92 sayının 67’sini attılar.
Bu iki beşin genellikle sahada olduğu bölümde bir çeyreğin sonu ile ikinci çeyreğin başıydı. Peki bu bölümün Fenerbahçe‘nin seri boyunca en az sayı yediği bölüm olması tesadüf müydü? Tabii ki değildi.
Size burada Fenerbahçe, “inanılmaz savunma yaptı, kısaları çok iyi savundu, savunmada doğru kaymaları çok iyi yaptı” gibi sözler etmeyeceğim çünkü doğru değil. Kısalar yine kolay geçildi. 34 yaşındaki ayak hızı çok yavaşlamış Huertas, penetre üzerinden sayılar buldu.
Peki buna rağmen Fenerbahçe nasıl oldu da Baskonia‘yı bu bölümde durdurmayı başardı?
Öncelikle Baskonia, paniğe girdi. Pedro Martinez, hamlelerinde hücumdan feragat ederek savunmaya çare bulmaya çalıştı. Savunmada bir türlü Fenerbahçe opsiyonlarını durduramadıkları için akılları hep savunmada kaldı. Bu da onların hücum keskinliklerini etkiledi.
İkincisi de Obradovic, savunma tercihinde farklılığa gitti. Fenerbahçe kısalarının geçilmesini kabullendi ve buna engel olmak için getirdiği yardımları kesti. Bunun sonucunda da Baskonia kısaları, birebirde geçse de hücumda top dönmemeye başladı. İkinci çeyrekte, Baskonia sadece 2 asist yaparken tam 4 top kaybı yaptı ve 0-5 üçlük isabetiyle oynadı. Doğal olarak da devre sonunda fark 16’lara geldi.
İkinci yarının başında Fenerbahçe aynı şekilde devam etse de çeyreğin ortasından itibaren Baskonia, şoktan çıktı. Bunun sebebi ise Fenerbahçe hücumunun verimsizleşmesiydi. Wanamaker‘ın oyunu fazla zorlaması, oyun temposunun Baskonia’ya geçmesine neden oldu. Martinez de ilk yarıda yaptığı hatadan vazgeçip doğru hücum beşiyle oynayınca maç bir anda 8 sayıya geldi.
İşte o noktada ise Fenerbahçe, 48 saat önce veremediği mental cevabı vermeyi başardı. İlk yumruğu alan savunmasına üçlüğü atan Bobby Dixon vurdu. Daha sonrasında da dördüncü çeyrekte Vesely ve Kalinic sahne aldı. İki isim de oyunun her iki tarafında verilmesi gereken her cevabı verdi. Bloklar yapıldı, dirsekler atıldı, sertlik iyice harlandı ve Fenerbahçe sinen bir takım değil de kazanan bir takım olduğunu herkese gösterdi.
Mutlu son!