By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
“Koca dünya kulağına yapamazsın diyordu”
Türk televizyon tarihinin efsanesi dizi olan Ezel’i birçoğumuz biliyoruz. Ramiz dayının da ölürken söylediği sözler arasında bu cümle vardı; “Koca dünya kulağına yapamazsın diyordu”
Zeljko Obradovic‘in kariyerinde de bu sözleri çok duyduk.
1992’de Partizan ile yaş ortalaması 22.5 olan takımla şampiyon olurken de 2002’te efsane Virtus Bologna’yı elerken de bu sözler ona söylendi. Eski kıtada oynanan basketbola her zaman meydan okudu ve kazandı.
Son büyük intikamını ise 2011’de izledik ama ne intikam!
2009’daki o efsane final Panathinaikos‘a şampiyonluk getirse de büyük üçlünün kurulması Panathinaikos için pek hayırlı olmamıştı. 2009 dışında Panathinaikos, 2008 ve 2010’da elinde Saras-Diamantidis-Spanoulis üçlüsü olmasına rağmen playoff bile göremeden sezonu kapattı.
2010 yazı her şeyin tepetaklak gitti bir yaz oldu. Obradovic‘in Saras’ı kadroda istemediğini herkes biliyordu. Bu yüzden Saras’ın takımdan ayrılması kimseyi şaşırtmadı ama Spanoulis’in ayrılışı tüm Avrupa’yı farklı bir noktaya götürdü.
Herkes sözleşmesi biten Spanoulis’in Panathinaikos ile sözleşme uzatmasını beklerken o bir anda Yeşillerin ezeli rakibi olan Olympiakos’a gitti. Herkes şok oldu. Spanoulis bir anda Obradovic’in “asla affetmeyeceğim” dediği iki oyuncudan biri haline geldi!
O ayrılışın hikayesi ve Avrupa’ya etkisi bambaşka bir yazı konusu. Bu yüzden ona çok girmek istemiyorum. Fakat bir gerçek var ki, o da büyük üçlünün dağılmasıydı. Saras gitmişti, Spanoulis gitmişti, geriye ise sadece Diamantidis kalmıştı.
“Elinde bir bavul, cebinde bir bıçak”
Panathinaikos ile o yaz sözleşme uzatmıştı ama böylesine büyük bir kulüp ile 2 yıl üst üstte Final Four yapamamak çok açıklanabilecek bir şey değildi. Avrupa’daki ekonomik kriz de Yunanistan’ı vurmaya başlamıştı. İşte tam bu durumda Obradovic, elinde kovulma riskiyle birlikte Diamantidis ile kalmıştı.
Üstelik Avrupa’da güçlerin dengesi de değişmişti. Son şampiyon Barcelona, tüm gücünü korumuş bir şekilde şampiyonluğu tekrardan korumaya hazırdı. Bir yıl önce final oynayan Olympiakos ise bir başka üçlüyü kurmuştu; Genç Teodosic, yıldız Spanoulis ve yaşlı kurt Papaloukas!
İki yıldır Final Four’dan uzak kalan Maccabi, David Blatt’i takımın başına tekrardan getirirken Real Madrid ise Ettore Messina’yla birlikte Avrupa’nın zirvesine geri dönmek için hazırdı. CSKA Moskova, Dusko Vujosevic’i takımın başına getirirken özlediği şampiyonluğa ulaşmak istiyordu.
Sezon tam olarak böyle başlarken beklenmedik bir noktaya gitti. CSKA, Vujosevic yönetiminde dibe çakıldı ve yıllar sonra normal sezon grubundan bile çıkamadı. Real Madrid ise Messina’yla sezon ortasında yolunu ayırsa da playoff’ta Valencia‘yı çok zorlu bir seri sonunda aşarak yıllar sonra Final Four’a kalmayı başardı.
David Blatt yönetimindeki Maccabi, Jeremy Pargo’nun harika performansıyla coşarken ev sahibi avantajı olmamasına rağmen Baskonia‘yı eledi ve çok özlediği Final Four’a geri döndü. Üçüncü isim ise herkes için şok oldu. Yıldızlarla dolu kadrosuyla Siena karşısında büyük favori olan Olympiakos, playoff tarihinin en ezici maçlarından birini oynadı ve ilk maçta rakibini 45 sayı farkla mağlup etti ama her şey 2. maçta tersine döndü. Siena büyük bir başkaldırış ile Olympiakos’u Pire’de devirdi. İtalya’da ise işler onların istediği gibi gidince Siena kendini Final Four’da buldu.
Son playoff serisi ise herkesin aklını başını aldı çünkü kimse buna hazır değildi.
“One and box” savunması altyapılarda sürekli kullanılan bir savunmadır. Karşınızda çok iyi bir skorer varsa bir oyuncunuzu sadece ona verirsiniz. O savunmacı savunmanın diğer bütün kurallarını unutarak sadece karşı taraftaki skorerle ilgilenir. Diğer dört oyuncu ise kare şeklinde alan savunması yapar.
Kendimden biliyorum – one and box’ta hep o bir adamı tutan oyuncuydum – bu savunma şekli altyapılarda işe yarar ama üst seviyede bunu deneyemezsiniz. En azından maç planı olarak yapamazsınız. 90’larda Efes yapmıştı ama 2000’lerin basketbolunda bunu yapamazdınız. Tüm Avrupa da Obradovic‘e bunu dedi; Yapamazsın.
Ama o yaptı, hem de karşılarında son şampiyon Barcelona olmasına rağmen yaptı. Calathes’in sadece Navarro’yla ilgilenmesini isteyen Obradovic, Rubio’nun aklına girerek seriyi kendine döndürdü. İlk maçı 1 sayıyla kaybettiler belki ama ikinci maçı kazandılar. Sonrasında ise OAKA’da iki maçı da kazanarak Final Four’a kaldılar.
O zamana kadar Obradovic’e karşı büyük bir üstünlük kuran Xavi Pascual, belki de kariyerini değiştirecek bir yara alırken Obradovic, bu oyunun kurallarının kendisinin istediği gibi oynanacağını herkese gösterdi.
Barcelona’da yapılan ilk yarı final maçı beklendiği gibi geçti.
Çaylak Madrid karşısında hücumda harika bir performans gösteren Maccabi, ilk yarıda biraz zorlansa da ikinci yarıda tüm kontrolü eline geçirerek sahadan 82-63 galip ayrıldı.
Maçın yıldızı ise Chuck Eidson’du. Amerikalı yıldız, 19 sayı, 6 top çalma, 8 ribaundla maça damgasını vurdu ve Maccabi, 5 yıl sonra kendini finalde buldu.
İkinci yarı finalde ise Panathinaikos ile Siena karşı karşıyaydı.
Diamantidis’i harika savunarak maça başlayan Siena, ilk çeyreği 17-21 önde kapattı. Herkes acaba Siena bir sürpriz daha mı yapacak derken ikinci çeyrekte maç değişti. Calathes’i sürekli potaya gönderen Panathinaikos, sürekli Siena potasına saldırmaya başladı ve soyunma odasına 40-36 önde gitti. İkinci yarıda bu sefer savunmayı sertleştiren Panathinaikos, Siena kısalarına sürekli top kaybı yaptırdı ve rakibini koca yarıda 33 sayıda tuttu. Pota altıyla sayı bulmaya devam eden Panathinaikos, böylece sahadan 77-69 galip ayrıldı.
1 yıl sonra tarihin en unutulmaz playoff serilerinden birinde karşı karşıya gelecek olan Blatt ve Obradovic, ilk olarak finalde karşı karşıya geldi.
Maccabi, atletik kısaları ve pota altında Sofoklis gibi büyük gücüyle maç öncesi yarım adım önde gözüküyordu. Fakat yine işler Obradovic‘in istediği gibi gitti.
Sürekli Sofoklis üzerinden ikili oyun oynatan Panathinaikos, ilk çeyrekte Diamantidis-Batiste ikilisinden 13 sayı, 4 asistlik katkı alarak maçta bir anda öne fırladı. İkinci çeyrekte Chuck Eidson ile toparlanan Maccabi, savunmada da ikili oyunları durdurunca soyunma odasına giderken maçı dengeye getirdi. (30-33)
Fakat üçüncü çeyrekte Obradovic’in cevabı hazırdı. Maccabi ikili oyunları durdurmak için alanı sıkılaştırınca Obradovic, oyunu forvetlerinin şutuna döktü ve Panathinaikos, Nicholas ile Sato’nun üçlükleriyle son çeyreğe 43-54 önde girdi. Son çeyrekte Maccabi, hücumda toparlansa da oyunu sürekli kontrol eden Panathinaikos, farkın düşmesine izin vermedi ve sahadan galibiyetle ayrıldı.
Panathinaikos, bu büyük zaferle Zeljko Obradovic ile beşinci şampiyonluğunu alırken modern EuroLeague’de en çok şampiyonluğu kazanan takım oldu. Final Four’un MVP’si ise Obradovic’in sezon başında elinde kalan tek bıçak oldu; Diamantidis.
Harika bir hafta sonu geçiren Yunan efsane, 12.0 sayı, 9.0 asist ve 4.5 asist ortalamaları tutturdu.
Obradovic ise bir kez daha kendisine karşı yapamazsın diyenlere cevap verdi ve bir kez daha Avrupa basketbolunun tepesine çıktı. Hem de yapamazsın demelerine rağmen!
Sen tek başına bu halinle bu koca dünyanın tepesine mi çıkacaksın, yapamazsın dediler. YAPTI!
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!