“En İyi Takımda En İyi Koçla Çalışmak İstedim”

by Buğra Uzar & Semih Tuna / info@eurohoops.net

Fenerbahçe’nin yıldız oyun kurucusu Bobby Dixon; Pınar Karşıyaka günlerini, gelen diğer tekliflere rağmen neden Fenerbahçe’yi tercih ettiğini ve Türk Milli Takımı’yla geçirdiği zaman hakkında Eurohoops’a konuştu.

 Geçtiğimiz sezon Pınar Karşıyaka’yla şampiyonluk kazanan ve şimdi de Fenerbahçe formasıyla şampiyonluklar kovalayan Bobby Dixon, yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle Eurohoops.net‘in sorularını yanıtladı.

İşte Bobby Dixon’la ya da nam-ı diğer Ali Muhammed’le yaptığımız keyifli röportaj:

Neden basketbol oynamayı tercih ettin? Küçük bir çocukken ileride profesyonel bir basketbolcu olacağını düşünüyor muydun?

Ben çocukken ilk uğraştığım spor Amerikan futboluydu. Daha sonra Amerikan futbolunu ve basketbolu aynı anda oynamaya başladım. Ama Amerikan futbolu için küçük olduğuma karar verdim ve basketbola daha çok konsantre olmaya başladım. Bunda da doğuştan bir yeteneğim vardı ve Amerikan futbolundan öğrendiklerimi burada uyguladım. Basketbolda karar kıldım çünkü Amerikan futbolu için çok küçüktüm.

Basketbol için görece olarak kısa bir boyun var. Ayrıca gençken saha dışında da bazı problemler yaşadın. Hiç umutsuzluğa kapıldın mı? Savaşmaya devam etme konusunda motivasyonun neydi?

Tabii ki oynadığım zaman en kısa oyuncu ben oluyordum ama bunun çok da önemli olduğunu sanmıyorum çünkü muhtemelen bende herkesten büyük yürek var. Oynadığım zamanlarda fiziğimin çok da problem olduğunu düşünmüyorum çünkü yüreğim çok büyük. Çok uzun ya da kalıplı olabilirsiniz ama yüreğiniz yoksa bunlar bir işe yaramaz. Eğer yüreğiniz varsa başarılı olursunuz. Benim motivasyonum da buydu.

Pınar Karşıyaka’ya gelmeden önce birçok takım değiştirdin. Burada kendine bir ev bulmuş gibiydin ve çok iyi bir performans sergiledin. Sence bunun sebebi neydi? 

Türkiye’ye gelmeden önce biraz bocalıyordum. Kendime ve oyunuma uygun bir sistem bulamıyordum. Bana yönelik bir sistem yoktu. Ama Türkiye’ye ve Karşıyaka’ya geldiğimde, sistem bana kusursuz bir şekilde uydu. Top benim elimdeydi, kararları ben veriyordum ve ayrıca etrafımda çok iyi oyuncular vardı. Ayrıca koç ekibi de bana çok yardımcı oldu. Bana inandılar ve güven verdiler. Bir oyuncu için koçun ona güven vermesi çok önemli bir şey. Burada (Fenerbahçe’de) oynarken de durum aynı. Sistem bana uyuyor, koç bana inanıyor ve bana sorumluluk veriyor ben de çalışarak bunun karşılığını vermeye çalışıyorum.

Pınar Karşıyaka günlerin nasıldı? Orada çok şey başardın. Karşıyaka günlerinden unutamadığın anlar var mı?

Karşıyaka günlerimden birçok harika anım var. Çok şeyler kazandık ve büyük başarılar yakaladık. En unutamadığım ansa geçtiğimiz yıl kazandığımız şampiyonluktu. Fenerbahçe ve Anadolu Efes gibi çok güçlü iki takımı yenmeyi başardık. Böylesi bir ligde nispeten küçük bir takım olarak böyle bir başarı kazanmak çok büyük bir şey. Ben de bunun bir parçasıydım ve bu yüzden en unutamadığım an bu.

Pınar Karşıyaka’dan neden ayrıldın ve neden Fenerbahçe’yi tercih ettin? Ayrılma kararı aldıktan sonra Fenerbahçe dışında başka teklifler aldın mı?

Fenerbahçe Türkiye’deki en büyük takım. Her oyuncu burada oynamak ister çünkü Avrupa’nın en iyi koçu da burada. Benim bir üst seviyeye çıkmam ve belki de Euroleague’i kazanmam için en iyi fırsat buydu. Fenerbahçe’yi seçmek benim için çok kolay oldu çünkü her oyuncu en iyi takım ve en iyi koç için oynamak ister. Ayrıca Fenerbahçe maddi imkanları da çok iyi bir kulüp. Onun dışında birçok teklif aldım. Çin’den gelen teklifler oldu, Galatasaray bana bir teklif yaptı ama ben kararımı vermiştim.

      

Pınar Karşıyaka’da şampiyon olduktan sonra sen, Jon Diebler, DJ Strawberry ve Barış Hersek takımdan ayrıldınız. Hiç “eğer kalsaydık neler olabilirdi?” diye düşünüyor musunuz?

Ben, Jon (Diebler) ve DJ (Strawberry) bunun hakkında konuştuk ama hepimiz ilerlemenin zamanının geldiğini düşünüyorduk. Karşıyaka’nın imkanları sınırlıydı ve hepimiz harika birer sezon geçirmiştik. Orada yapabileceğimiz daha fazla bir şey kalmamıştı. Eğer hepimiz kalmış dahi olsaydık, o takımla Euroleague’i kazanabileceğimizi düşünmüyorum. Bu yüzden ilerlememiz gerektiğini düşündük ve şu anda hepimiz daha iyi konumdayız. Euroleague’in en iyi takımlarında mücadele ediyoruz. Eski takım arkadaşlarımla hala konuşuyorum. Aramız iyi.

Peki Fenerbahçe günlerin nasıl gidiyor? Sonuçta Fenerbahçe Avrupa’nın en büyük takımlarından birisi. Bu da doğal olarak ekstra bir baskı getiriyor. Bununla nasıl başa çıkıyorsun?

Çok iyi bir takımımız, çok iyi bir sistemimiz, çok iyi bir koçumuz ve harika oyunculardan oluşan bir kadromuz var. Benim için mükemmel bir ortam var. Takımımızı seviyorum. Açıkçası çok fazla baskı hissetmiyorum çünkü bu baskı takıma eşit olarak dağılıyor. Sadece bir oyuncu baskı altında olmuyor, bu baskı tüm oyunculara dağılıyor. Herkes birbirine yardımcı oluyor ve bunun üstesinden geliyoruz. Bence takımımızdaki tek bir oyuncunun üzerinde büyük bir baskı yok.

Daha önce de Euroleague’te oynamıştın ama bu kez çok daha iddialı bir takımın formasıyla Euroleague’te mücadele ediyorsun. Aradaki farkı bize nasıl anlatabilirsin?

Daha önce Euroleague’te oynadığımda çok fazla bir şey yapamamıştık çünkü üst düzey bir Euroleague takımı kadrosuna sahip değildik. Ben ve birkaç kaliteli oyuncu daha vardı ama iddialı bir takım değildik. Ama şimdi iddialı bir takımda oynuyorum, tüm oyuncular oldukça konsantre ve herkes Euroleague’i kazanmak istiyor. Bu da aradaki en büyük fark.

Euroleague GM’leri sadece bir konuda hemfikir oldu. O da Fenerbahçe’nin Final Four’da yer alacağı. Sen Fenerbahçe’nin şansı hakkında ne düşünüyorsun? Sence sizin en büyük avantajlarınız neler?

Tabii ki GM’ler ne söylediklerinin farkındadırlar ama ben bunu çok fazla dikkate almıyorum çünkü bu hayatta hiçbir şey garanti değildir. Bu yüzden her maça ayrı önem veriyoruz, oynadığımız her takıma saygı duyuyoruz ve umarım sonunda orada olabiliriz. Ancak şimdi yapabileceğimiz tek şey, orada olmak için var gücümüzle çalışmak. Sonuçta dediğim gibi hayatta hiçbir şey garanti değildir.

Zeljko Obradovic, ortadaki bir top atlayıp takımına kazandırdığın bir pozisyon sonrasında sahaya kadar girip seni kucakladı. Daha önce onu hiç böyle görmemiştik. Bize o anı anlatabilir misin? Neler hissettin? Ek olarak bu sezon savunmada çok daha istekli bir görüntü çiziyorsun. Bunun sırrı ne? 

Koç inanılmaz tutkulu bir insan ve ben de çok tutkuluyum. Koçun bu tutkusu her halinden belli oluyor ve ben de bunun farkındayım. İkimiz için de özel bir andı. Sanırım gösterdiğim çabadan ve savunmamdan dolayı benimle gurur duydu. Bu sezon daha iyi savunma yapmam konusuna gelirsek, ben her zaman savunma yapıyorum (Gülüyor)! Ben Karşıyaka’dayken çok uzun süreler sahada kalmak zorundaydım ve neredeyse maçların tamamında sahada kalıyordum. Bu yüzden benim sahanın her iki tarafında da 40 dakika üst düzey bir performans göstermem beklenemezdi. Konsantre olduğumda çok iyi bir savunmacı olduğumu düşünüyorum. 

Milli takımda Semih Erden’le çok iyi bir uyum yakaladın. Şimdi ise Jan Vesely ile oynuyorsun. Bu iki oyuncuyla birlikte oynamak işini kolaylaştırdı mı?

Kesinlikle! Ben hiç Jan Vesely gibi bir oyuncu görmedim. İnanılmaz bir atlet ve inanılmaz sıçrıyor. O perdeler yaparken, her ribaunt için savaşırken ve her topu bloklarken bizim işimiz kolaylaşıyor. Kesinlikle müthiş bir oyuncu. Semih Erden de çok büyük bir oyuncu, boyalı alanda çok fazla yeri kapatabiliyor ve adeta bir “çapa”. Takımınızda böyle uzunların olması işinizi gerçekten kolaylaştırıyor.

Fenerbahçe’de oyun kurucu pozisyonunda Kostas Sloukas’la birlikte oynuyorsun. Henüz genç bir oyuncu ancak şimdiden Euroleague şampiyonlukları kazanmış bir isim. Onunla ilişkin nasıl? Birbirinize yardımcı oluyor musunuz?

Kostas (Sloukas) çok iyi bir insan. Çok mücadeleci bir isim ve sürekli olarak kazanmak istiyor. Aramızda gayet iyi bir ilişki var ve fikir alışverişinde bulunuyoruz.

Pınar Karşıyaka koçu Ufuk Sarıca ile özel bir ilişkin olduğunu biliyoruz. Şimdi ise Avrupa’nın en iyi koçu olarak gösterilen Zeljko Obradovic’le çalışıyorsun. Bu iki koçu bizim içim kıyaslar mısın? 

Ufuk Sarıca bana çok fazla özgürlük verdi. Bana çok fazla güvendi ve ben de ona güvendim. Ona çok saygı duyuyorum ve gerçekten de aramızda çok iyi bir ilişki vardı. Koç Obradovic ise oyun kurucularından ne istediği konusunda çok net. Sizin (oyun kurucuların) her şeyi yapmanızı istiyor. Takımı yönetmelisiniz, savunmada iyi iş çıkartmalısınız, fırsatları değerlendirip herkesi oyuna dahil etmelisiniz… Koç Obradovic’in benim yapmamı istediği şeylerin farkındayım ve ben de her maç bunları yapmaya çalışıyorum.

Bu yaz Türk pasaportunu alarak Türkiye milli takımının formasını giydin. Milli takım deneyimin nasıldı? Eğer çağrılırsan Türkiye milli takımı formasını bir daha giymek ister misin?

Türk milli takımıyla harika bir deneyim yaşadım. Avrupa’daki ve dünyadaki en iyi oyunculardan bazılarına karşı mücadele ettik. Bence sahip olduğumuz takımla çok iyi bir iş çıkarttık. Çok zorlu bir gruptan çıkmayı başardık. Bence sahip olduğumuz kadroyla en iyisini yaptık. Daha sonra Fransa gibi çok güçlü bir takımla eşleştik. NBA’den gelen oyuncuları vardı, ve kadrolarında çok yetenekli isimler yer alıyordu. Üstelik bir de ev sahibi avantajları vardı. Böylesine bir takımla böylesine bir durumda oynamak gerçekten çok zordu. Ama elimizden geleni yaptık. Eğer bir kez daha milli takım forması giymem istenirse yüksek ihtimalle bu daveti kabul ederim. 

 

“Ali Muhammed” ismini alma hikayeni biliyoruz. Peki ailen ve arkadaşların sana hala “Bobby” mi diyor? 

Ailemdeki birçok insan bana farklı bir isimle sesleniyor çünkü aile içerisinde farklı bir lakabım var. “Bobby” ya da “Ali” demiyorlar. Beni “Ra-Ra” diye çağırıyorlar. Ben küçük bir çocukken herkes beni böyle çağırıyordu ve aile içindeki lakabım da bu oldu. Arkadaşlarımın neredeyse tamamı beni hala “Bobby” diye çağırıyor.

Türkiye Basketbol Ligi giderek gelişiyor ve sen de uzun süredir buradasın. Ligin gelişimi hakkında neler düşünüyorsun?

Türkiye ligi oldukça zorlu bir lig. Avrupa’nın en iyi liglerinden birisi. Sadece Fenerbahçe olduğunuz için diğer takımların size teslim olmalarını bekleyemezsiniz. Tüm Türk takımları Fenerbahçe’ye karşı ellerinden gelenin en iyisini yapıyor ve her maça konsantre olmak zorundayız. Her maçta üst düzey performans göstermeliyiz. Bu ligde hiçbir şey kolay değil ve herkes herkesi yenebiliyor.

En çok hangi oyuncuya karşı oynamayı seviyorsun?

Öyle özellikle karşısında oynamayı sevdiğim bir oyuncu yok. Ben çok rekabetçiyim ve sahaya her adım atışımda kazanmak istiyorum. Özel olarak bir isim söyleyemem. Ben sadece kazanmak istiyorum hepsi bu. 

Peki “trash talk*” yapmayı seviyor musun?

Çok büyük bir “trash talker” değilim. Ben neşeli bir insanım. Oynarken gülmeyi ve eğlenmeyi severim. Ne zaman “trash talk” yapıyorsam o zaman karşımdaki oyuncu oyun içerisinde çirkin bir şey yapmış demektir. Ben gülen bir insanım. Ben her zaman mutlu bir insanım ve bazen karşımdakiler bu yüzden bana sinir oluyor olabilir (gülüyor). Ama gerçekten mutluyum ve o yüzden gülüyorum. Rakiplerime karşı kişisel bir şey yok, bu benim kendi kişiliğim.

Küçükken bir idolün var mıydı?

Küçükken en sevdiğim oyuncu Tim Hardaway’di. Çünkü o da Chicago’dan ve ben de Chicago’danım ayrıca onun oyununu çok seviyordum. Kendi oyunuma onun oyunundan bir şeyler katmaya çalıştım. Allen Iverson’ı çok seviyordum ve Kobe Bryant’a da büyük saygım var.

Fenerbahçe taraftarları seni çok seviyor. Hatta All Star oylamasında en çok oy alan ikinci oyuncusun. Onlar için özel bir mesajın var mı?

Fenerbahçe taraftarlarının sevgisinden dolayı minnettarım. Onların mutlu olması için sıkı çalışmaya devam edeceğim ve elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım. Umarım onlara şampiyonluklar hediye edebiliriz.

 

Röportajımızın son kısmında Bobby Dixon, ona sorduğumuz kısa ve keyifli quiz sorularına da cevap verdi.

Related Post