Haydar Kemal Ateş: “Amacımız Tutku’yu İnsanlara Tekrar Seyrettirebilmek”

2016-08-15T11:42:45+00:00 2016-08-15T17:11:53+00:00.

Semih Tuna

15/Ağu/16 11:42

Eurohoops.net

Yeni sezon hazırlıklarına Kartepe The Green Park Hotel’de devam eden Mamak Belediyesi DSİ’de koç Haydar Kemal Ateş, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.

By Semih Tuna / info@eurohoops.net

Yeni sezon hazırlıklarına Kartepe The Green Park Hotel’de devam eden Mamak Belediyesi DSİ’de koç Haydar Kemal Ateş, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.

Kadrolarına Tutku Açık’ı katarak şimdiden ligin en heyecan verici takımlarından biri olan Ankara ekibinde Haydar Kemal Ateş, Türkiye Basketbol Ligi’ni, transferleri ve yeni sezona dair düşünceleriyle ilgili önemli açıklamalar yaptı.

Bu sene belki de tarihin en kuvvetli Türkiye Basketbol Ligi’ni yaşayacağız. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu sezonu?

Türkiye Basketbol Ligi, yukarıdaki Süper Lig’in değişik bir sistem alması neticesinde kuvvetli bir lig haline geldi. Yukarıdaki Süper Lig mi, Hiper Lig mi… Oranın da ne ligi olduğu belli olmadığı için bu lig, tam anlamıyla olması gereken yere doğru gidiyor. Ancak olması gereken yere doğru giderken de ne yazık ki bütçeler, daha doğrusu oyuncu fiyatları ve diğer etkenler hakikaten kulüplerin bütçelerini zorlayacak hale geldi. Bizde ligin önemi ve kalitesi hep parayla, bütçelerle değerlendirilir hale geldi. Bu ne demek? Bir müddet sonra tekrar kulüp kapanmaları artacak demek. Bir kere, Süper Lig’in ömrü kısa. Çünkü 15-20 senede bir bu, basketbolun başına gelir. Ben 54 senedir basketbolun içindeyim, antrenörlükte de 36. senem. Türkiye’de basketbol serüvenini en uzun yaşayanlardan biriyim. Türkiye’de en kaliteli basketbol, her dönemi kendi içinde mukayese edersen, 70-80’li yıllarda oynandı. Yani paranın az olduğu zamanlarda oynandı. Ne zaman işin içine para girdi, profesyonellik arttı… Kulüplerin yönetici profili değişti. Bunun da getirdiği mali yükümlülükler neticesinde kulüpler kapanmaya başladı. Türkiye bir dönem sıfıra vurmuştu. Sıfıra vurduğu zamanda kulüpler belki fakirleşti veya kıt kanaat faaliyet göstermek zorunda kaldı ama oyuncu yetişti. Hatta 2000’lerin başında ligden düşme kaldırıldı. Kulüpler hem bütçelerini düzeltsin hem de Türkiye’de basketbol biraz daha şekle girsin diye. O dönem bir sürü ikinci lig oyuncusu birinci lig oyuncusu haline geldi. Düşme olmayınca kulüpler fazla yabancı alıp rekabet etme yerine az yabancı ve fazla Türk ile oynadılar. O zaman da yeni bir jenarasyon çıktı. O zaman da şampiyonluğa oynayan ekipler aynı yatırımı yaptı ama zaten onlar bütçeleri kuvvetli olan ekiplerdi.

Dediğimiz dönemde de Efes Pilsen iki kez Euroleague Final Four’u oynamıştı.

Evet, o dönem Avrupa ikincisi de olduk. Ama üst sıralardaki takımların bütçeleri ve altyapıları dengeli olan ve karşılığı olan bütçelerdi. Onlarla yarışan 6-7 kulüp, nasıl olsa düşmeyeceğiz diye kulübün mali portresini düzelttiler. O zaman ben TED Kolejliler’i çalıştırıyordum. İki tane çok vasat yabancımız vardı, birisi 1000 dolar birisi 2000 dolara oynuyordu. Ama tüm kadromuzu Türkiye İkinci Ligi’ndeki iyi oyuncuları alarak oluşturduk. Hem başarılı olduk hem de o dönem oynayan 10 oyuncunun 8’i birinci lig oyuncusu oldu. Hatta Bekir Yarangüme, ikinci ligde Konya’dan gelip Türkiye Ligi sayı kralı oldu o sene.

Bu gidişat da bana onu hatırlatıyor. Süper Lig takımları patlayacak. Nasıl olacak bu? Ya mali olarak patlayacak. 10 milyon liralardan başlandı, 20-30-40-50 diye gidiyor. Alt tarafa bakıyorsun 5-6 milyon ile mücadele eden var, üst sıralara bakıyorsun 100 milyon ile mücadele eden var. Bir kere bir dengesizlik oluştu. Bu dengesizliğin getirdiği kulüpler arası bir güç farkı oluştu. Yukarıda oynayan kulüplerin bütçeleri arttıkça kaliteli yabancı oyuncu da geldi ama orada onlarla oynayacak kaliteli Türk sayısı azaldı. Çünkü bizim altın jenarasyon dediğimiz oyuncular, o fiyatla alınan oyunculara eş değer hale gelmediler. Gelmeleri için oynamaları gerekiyor. Büyük kulüpler ne yapıyor? Kadrolarında kaliteli Türk oyuncu olsun diye bu oyuncuları alıyorlar ama oturtuyorlar. Oyuncu belki para kazanıyor ama oyunu ilerlemiyor. Oyunu ilerlemediği için de Milli Takımlara faydası olmuyor. Ondan sonra neticeyi görüyoruz. Belki kulüplerin Avrupa’da neticileri iyileşiyor ama bunun da bir sonu var. Bence bunun 2 sonu var. Ya kulüpler doyuma ulaşacak; mesela Fenerbahçe bu sezon Euroleague’i kazanıp yatırımı daha kısıtlı hale getirecek. Fenerbahçe kısıtlı hale getirince en büyük rakibi Galatasaray da bütçe küçültüp onunla eş değer hale gelecek. Beşiktaş, Efes… Ya da mali olarak kulüpler patlayacak. 3-4 kulüp patlamasa bile onlara yetişeceğim diyen diğer kulüpler patlayacak.

Benim fikrim 1, en fazla 2 sene sonra yine bir başa dönüş yaşanacak gibi geliyor. Zaten mali olarak patlarsak, bütün kalburüstü yabancı oyuncular ve antrenörler, geçmişte Yunanistan’ı terk ettikleri gibi Türkiye’yi de terk edecekler. Neticede bizim için en hayırlı gelecek Türk basketbolunun dibe vurması olacaktır diye düşünüyorum. Dibe vurmadan da doğruya tekrar çıkamazsınız. Hangi açıdan dibe vurmaktan bahsediyorum? Belki memnun olan kulüplerde vardır bu durumdan ama memnun olmayanların sayısı daha fazladır.

Bu işin prestij tarafı da var. Büyük yatırım yapan kulüplerin Avrupa’da kazandıkları başarıyı ve prestiji ne kadar götüreceği de muamma. Bu yatırımı yapıp senelerce orada kalabilecek misin? O şüphe götürür. Olympiakos gibi düşük bütçelerle takımı yine oraya götürebiliyorsan marifet odur.

Uzun lafın kısası, Süper Lig’in bu hale gelmesiyle en üst seviyede artık yer alamayan oyuncuların inmesiyle Türkiye Basketbol Ligi hakikaten bizim kendi ligimiz gibi gözüküyor. Bütün kulüplerde iyi oyuncular var. İyi Türk guard’lar var. Yaşları ilerlemiş olsa da… Gerçi yaş kavramı değişti artık… Eskiden 30 yaşına gelindiğinde ‘Artık bırak da biraz biz oynayalım’ derlerdi. Şimdi öyle bir şey yok. Bizim kadromuzda da Ümit Türkoğlu, Nezih Özbakır, Tutku Açık gibi oyuncular var. Bunlar keyif verecek oyuncular. Ben, Ankara’da oynayacağımız maçlarda bu tecrübeli oyuncularımızın özel seyircisinin olacağını düşünüyorum. Mesela Tutku’yu özleyen birçok seyirci var, biz de onlara bu isimleri izlettireceğiz.

Kadın ve erkek basketbolunda her iki ligde de en üst seviyede çalıştınız. Bu liglerin zor tarafları neydi, hangisinden daha fazla keyif aldınız, hangisi daha kolaydı?

İkisi de basketbol ama topları bile değişik. Biri yediyle, biri altıyla oynanıyor. Oynayan oyuncuların fiziksel kapasiteleri çok farklı. Neticede yaptığınız idmanlar ve uyguladığınız taktikler aynı olabiliyor. Şunu çok rahat söyleyebilirim, erkek oyuncularım kızmasın ama kadın basketbolcular taktik algılaması daha çabuk oluyor. Çünkü onlar fazla sorgulamıyor. Gösteriyorsunuz, seyrediyor. Hemen uyguluyor ve aksayan taraflar varsa onları düşünüp, öyle geliyor. Taktiği bir kere kabullenmek var. Kadınlar çabuk kabulleniyor. Erkek basketbolculara bir taktik veriyorsun diyelim. Set gösteriyorsun, önce kafasında bir tartıyor ‘bu nasıl set?’ diye. Arkasından da ‘böyle şey olur mu?’ diyor. ‘Dur bakalım deneyelim’ diyor ve bunlar hep zaman alıyor. Kadınlara iki günde öğretip, uyguluyorsak erkeklerde bu süreç bir hafta oluyor. Çünkü epey bir sorgulamadan sonra kafası yatarsa yapıyor. Böyle bir fark var. Bir de kadınlarda 15-20 fark atarsınız. Kadınlardan biri bozulur ve bu hepsine sirayet eder, hepsi birden bozulur ve fark kapanır. Erkeklerde böyle bir şey olmuyor. Erkekler hem maç atmosferi hem de teknik ekiple gerilimlerinde daha hazırlar. Erkekler her şeyi dert etmezken kadınların ruh halleri biraz daha değişik. Bugün kadın takımlarının kadın antrenörleri var. Onlar bu işe soyunduklarından beri o sisteme alışmışlar. O nedenle erkek takımdan kadın takıma geçtiğinizde zorlanabilirsiniz. Kadından erkek takımına geçişte de zorlanma olabilir ama tersi daha zor. Mesela fast-break yapıyorsunuz. Kızcağız elinde topla gidiyor. ‘At havaya’ diyorsunuz. Ne olacak, alley-oop ile smaçı vuracak. Böyle bir şey olması mümkün değil ama erkek basketbolunda alışmışsınız. ‘At’ diyorsunuz, ‘Nereye atayım?’ diyorlar. Erkekte demesen de atıyor. Onların farklılıkları var. Bence bizim ülkemizde iki taraf da başarılı. Erkeklerin geleceğini kadınlardan daha garanti görüyorum. Kadınlarda oyuncu yok. Şimdi milli takım seç, 20 kişiden seçersin. Erkeklerde şu son sezon hiç seçemiyorsun, o başka konu da yine birkaç sene önce 40 kişiden seçebiliyordun. Şu anda oynayanlardan seçmen gerektiğini düşünürsen zaten 10 tane oyuncu çıkar.

Ankara basketbolunda bir düşüş var. Hem oyuncu hem de takım anlamında istenen seviyelerin altında kalınan bir durum söz konusu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben bu görüşe katılmıyorum. Bir düşüş yok çünkü Ankara’da basketbol yok. Ankara’da 2005’li yıllara kadar iyi kötü yatırımların ve heyecanın olduğu bir ortam vardı. Takım bütçelerinin çok büyük olması nedeniyle Türk Telekom hariç Ankara’daki kulüpler bunu kaldıramadı. Bir de bu şehir memur şehri. Ailelerin çocukları için genelde eğitim ön planda tutuluyor. Dolayısıyla en büyük sorunumuz nedir? 127 kere de milli olsa lise son geldiğinde bir tercih yapacak. Ya basketbol ya da okul diyecek. Eskiden ikisini birden tercih edebiliyordun. Seçim yapman gerekiyor ve ikisi de zor seçim. Mesleği seçersen okulu bitirince iş bulma sorunu akla geliyor. Öbür taraftan basketbolu seçersen ‘Ben nerede oynayacağım’ diyorsun. Ankara’da takım yok. Süper Lig’e bakıyorsun yedi tane yabancı var. ‘Ben nereye gireceğim’ diyorsun. O biraz daha ümitsizliğe sevkediyor. O yüzden veliler elinde diploması olsun istiyor. Birçok kez milli olan çocuklar da bırakmak zorunda kaldı. İkincisi ben Türkiye’de antrenör yetişmesinde çok büyük yanlışlar olduğunu düşünüyorum. Antrenör yetişmiyor, antrenör olunuyor Türkiye’de. Zaten seminerler de son derece alakasız. Antrenör, sen de olursun ben de olurum. Yetişen antrenörler de galiba 5 bin – 6 bin lisanslı antrenör var. Bu meslekten geçinecekse ne yapmak istiyor? Bir an evvel yaşı ilerlemeden para kazanacak duruma gelmek istiyor. Onu yapması için de bazı yerlerde başarılı olması gerekiyor. Mesela altyapı? Altyapıda nasıl başarılı olursun; Türkiye Şampiyonaları’na gidersin devamlı, orada derece alırsın. Koçluk yaparsan altyapıda oyuncu yetişmez. Altyapıda antrenörlük yapacaksın. Eğitimi vereceksin çocuğa, birebir çalıştıracaksın. O sırada takım başarısız olursa olur. O zaman da antrenör olarak o arkadaşların ömrü kısıtlı. İleriyi göremedikleri için seçim yapıyorlar. Takım başarılı olsun ki ‘ben bir adım atayım’ Yani tavuk mu çıkar yumurtadan, yumurta mı çıkar tavuktan? Bizim basketbolumuz çok bilinmeyenli havuz denklemlerinden daha beter. Herkes federasyona yükleniyor da bu federasyon şu yapılanmada bunun altından kalkabilecek durumda değil. Kimse kalkamaz.

haydarkemalates

Arnett Moultrie’yi transfer ettiniz. 2012-14 yılları arasında NBA’de oynadı. NBA’de geldikten sonra iyi kötü bir görev adamı olması bekleniyordu. Ama şimdi 2. Lig’e geldi. Nasıl bir ikna süreci oldu? Oyuncudan neler bekliyorsunuz?

Bu çocuk hakikaten NBA’de 1. turdan 27. sırada seçildi galiba. 12-13 dakika aldı. Düşük bir sayı ortalamasıyla da olsa orada yer alır diye düşünülüyordu. Ama nedense bu son NBA Gelişim Ligi olarak oluşturulan lige gitmiş, gelmiş ve kalıcı olamamış. Bir önceki sene de orada biraz para kazanmış. Bir Çin denemesi ve ardından Porto Riko denemesi var. Bu sene de umduğunu bulamayınca Avrupa’ya çıkmaya çalışmış. Hatta geçen sene Türkiye Süper Ligi’nden almak isteyenler de oldu ama gelmedi. Kısmet, bize geldi. Bütçemizi söyledik, yapmızı, hedefimizi söyledik. Ben iki aydır bir türlü uzun seçemiyorum. Seçtiğim oyuncularda hep bir kusur çıkıyor. Hatta Allah rahmet eylesin, birini seçtik vefat etti. Demontez Stitt… Beğendik, gece menajerine fiyatını söyledik. Sabah aradı ve oyuncunun gece ikide öldüğünü söyledi. Başka birinde başka bir kusur çıktı. Bir türlü alamadık. Ben normalde çabuk karar veririm. Bir haftalık incelemeyle alırım. Kısayı aldık ve uzunu bir türlü alamadık. Bunu bekliyorduk demek ki. Bir diğer transferimiz Ramel Bradley de boş bir adam değil. TBL’de en önemli konu yabancıları iyi seçmek. Türkler ile harmanladığında başarı bir yere kadar geliyor.

TBL takımları genelde 1 ile 5 numaralı pozisyonları yabancı seçer ama sizin 1 numaranız zaten yabancı niteliğinde katkı verebilecek seviyede.

36 senedir ben hiç yabancı guard’la oynamadım. Bir sezon sadece denedim o da olmadı. Hep Türk guard’larla oynadım. Şutörleri, forvetleri yabancı alırım. Çünkü bir yerde eliniz, ayağınız oluyor. Mentalite ve iletişim açısından uyabiliyorsunuz. Yabancı guard’lar bir yerde kopuyor, gidiyor. Alışana kadar çoğu kendi bildiği oyunu oynamayı tercih ediyor. Mesela Gökper kalitelidir. Sakarya’dan özellikle gittim, aldım.

Özellikle herkes BEST Balıkesir’in oyuncularını kapışırken ben gittim Ümit ve Tibet’i aldım. Çünkü ben oyuncuları alırken başarılı oyuncuları alayım veya çok iyi oynayan her oyuncuyu alıp takım kurayım düşüncesi değil de benim takımımda nelere ihtiyaç var düşüncesiyle transfer yapıyorum ve bence bu daha sağlıklı. Bu yüzden de takımımda beş tane oyuncuyu tuttum ve istediğim oyuncuları aldım.

Ümit Türkoğlu’nun basketbol yetenekleri dışında sahaya getirdiği sertlik ve takıma yaptığı ağabeylik gibi farklı misyonları da var tabii…

Evet doğru. Ümit Türkoğlu yaşlı diyorlar ama bence ligin en sert oyuncularından birisi. O dirseklerini göz ardı etmemek lazım. Hakem arkadaşlar burayı okumasın (Gülüyor) ama böyle de bir özelliği var. Bir de bu seneki kaptanımız da kendisi.

Koç, Tutku Açık iki senedir oynayamıyordu. Bu transfer nasıl oldu? Tutku’yu isteyen başka takımlar var mıydı? Başka takımlarla onun için yarıştınız mı?

Biz kimseyle yarışmadık. Zaten yarışacak bir paramız da yok. Tutku, iki sene oynamadı ama Michael Jordan da basketbolu bıraktıktan sonra sahalara geri döndü. Yani demek istediğim insanın belli bir kalitesi olduktan sonra bu kaliteyi kolay kolay kaybetmiyor. Kaybettiği şey fiziksel özellikler oluyor. Tutku’nun basketbola tekrar dönmesini engelleyebilecek tek şey Tutku’nun sakatlığı olabilirdi. Sakatlığı olsaydı dönemezdi. Çok şükür sakatlığı yok, tamamen iyileşti. Tutku’nun tek handikabı iki senelik oynamamanın verdiği rehavet ve ailevi durumuydu. Çünkü çocukları da var. Tekrar bu işe soyunmak kolay değil. Bizim Tutku’yla çok küçük yaşlarda çalışmışlığımız da oldu. Ben onunla çok küçük yaştayken de çalıştım ve ona güven verdim. Özel çalıştırıp piyasaya sürdük. Bizim Tutku’daki düşüncemiz  “Al şu parayı gel, çık oyna” şeklinde değil. Hem Tutku’yu tekrar insanlara seyrettirebilmek hem de onun o seviyelere geldikten sonra vereceği katkıdan yararlanmaktı. Bunu yakalamayı amaçlıyorduk ve Tutku da zaten çok alçak gönüllü bir oyuncu. Bizim bütçemizi zorlayacak şeylere hiç girmedi. Kulübü ve yönetimi çok rahatlatacak şekilde geldi. Olursa olur, olmazsa kimse sıkıntıya girmez şartlarıyla geldi. Bizimle böyle bir kontrat imzaladı. Benim gördüğüm kadarıyla, Allah nazar değmesin, Tutku’da çok çabuk adaptasyon görüyorum ve kısa süre sonra sahalara geri döneceğini düşünüyorum. Dönerse zaten bizim üçüncü yabancımız gibi olacak.

Üst sıraları zorlayan çok fazla takım olduğunu konuşmuştuk. İstediğiniz tüm transferleri yapabildiniz mi yoksa isteyip de alamadığınız oyuncular oldu mu?

Tek bir isimde toplayamayız bunu. Benim istediğim bazı oyuncular vardı, yönetimimizin beğendiği oyuncular vardı. Yola çıkarken yeni beş tane oyuncu aldık. Beş oyuncu istiyorduk ve beşini de aldık diyemeyiz. Zaten beş oyuncu istiyorsanız on beş oyuncu seçiyorsunuz. Ben istediğim isimleri aldım. 10 kişilik bir listem vardı ve bu listedeki oyuncuları aldım. Belki hepsini alamadım ama tüm transferlerim bu listede yer alan oyunculardı. Özellikle anlatıyorum, Tibet’i çok beğenerek ve isteyerek aldım. 94 doğumlu kendisi. Tibet’e şans verilip iyi yönlendirilirse ve o da buna reaksiyon verip bu yönde kendini geliştirirse Spor Toto Basketbol Ligi’nde oynamaması için hiçbir sebep yok. Eskiden de oyuncular hep böyle yetişirdi. Kerem Gönlüm bize geldiğinde incecik bir çocuktu ama şimdi 40 yaşında ve hala oynuyor. Onun için isteyerek aldığım oyuncularla oynuyorum. Tutku’yu planlamamıştık ama sonradan bu durum ortaya çıktı. Tutku’yu alma fikri konuşa konuşa olgunlaştı. Bu konuda yönetime de teşekkür etmek lazım. Onlar da konuya çok sıcak baktılar ve onay verdiler. Yeni yönetimler eski oyuncuları bilmiyor olabilir çünkü yöneticiler de 2-3 senede bir yenileniyor. Bu yüzden eski oyunculara onay vermeyebilirler, bu çok normal. Ama bizim yönetimimiz böyle yapmadı. Onlar da onay verince iyi bir takım kurduk. İnşallah iyi bir sonuç olur.

Takımın bölgesel ligden buralara gelmesinde Doğan Hakyemez’in de büyük payı olduğu gerçek. Onun gidişi hakkında neler düşünüyorsunuz?

Doğan Hakyemez burada 4 sene çalıştı. Doğan Hakyemez, DSİ’nin eski takımında başladı ve basketbolcu oldu. Öyle bir geçmişi var. DSİ’ye bir sponsor bularak kulübü tekrar canlandırdı. Bölgesel ligde sadece faaliyet gösterme amacında olan bir takımı alıp, bir sponsor eşliğinde TBL’den Spor Toto Basketbol Lig’e çıkma adaylarından biri haline getirmek, bu iddiayı taşıtmak kolay değil. Hem de bunu iki senede başardı. Ancak tabi işler her zaman yolunda gitmiyor. Her sene iyi bir sonuç alınmıyor. Dört senelik de bir geçmişi var, herhalde burada misyonunu tamamladığını düşündü ve sanırım başka alanlarla da uğraşmak istedi. Antalya işi planladığı bir iş değildi diye düşünüyorum. Sonradan çıkan bir işti bence ama orada da hemen ekibini kurarak Aydın Örs’le birlikte bir nostalji yarattı. Umarım orada da çok başarılı olur. Benim düşündüğüm kadarıyla burada bir başarı sağladı ki bu günlere ulaştık. Yoksa bu takım yine Bölgesel ligde sadece faaliyet gösteren bir takım olarak kalacaktı.

Eski oyuncunuz Orçun Göllü de bu sezon teknik ekibe katıldı. Siz onunla uzun yıllar geçirdiniz. Bu fikir size nereden geldi?

Ben Orçun’la oyunculuğun ötesinde de bir kardeşim olarak görüşüyorum. Zaten benim oyuncularımla ilişkilerim her zaman iyi olmuştur ve ayrıldıkları zaman bile görüşmeye devam ederim. Orçun aslında Türkiye’nin fark edilmemiş çok iyi oyuncularından biridir. Bana deseniz ki 56 senelik basketbol hayatınızda 15 tane basketbol bilgisi yüksek oyuncu say, benim cevaplarımdan birisi Orçun’dur. Bugün çıkartın burada yine oynar. Bu bilgisine ve kabiliyetine güvendiğim birisi. Ayrıca uzun süredir oynadığı için bütün oyuncuları, yöneticileri, herkesi tanıyor. Şimdi bütün bunları harmanladığınızda ise ortaya bir basketbol adamı çıkıyor. Bu basketbol adamının da evinde oturması yazık. Biz de ister yardımcı antrenör ister idari menajer, bir görevle aramızda olmasını istedik. Onun da hoşuna gitti bu teklif. Bizle anlaştıktan sonra hemen U15 milli takımına menajer oldu. Biz de Orçun, DSİ’nin bir elemanı olarak milli takımda DSİ’yi temsil edeceği için sevindik ama biraz fazla temsil etti galiba (Gülüyor) bizim işler biraz başımıza kaldı. O yüzden döndüğünde onu bir ceza bekliyor (Gülüyor). Ama bize çok faydalı olacak. Hatta sadece bize değil Türk basketboluna idareci anlamında çok yardımcı olacak. Herkes antrenör olmak istiyor. Türkiye basketbolunun en büyük eksiklerinden birisi idare etme eksikliği. Ben sadece idareci demiyorum. İster yönetici ol, ister genel koordinatör ol ister genel menajer ol, ister takım menajeri ol, ne olursan ol, teknikle yönetimin arasındaki bölümde ciddi bir profesyonel anlayış eksikliği var. İşte bu yüzden bu tip insanların bu işlere soyunması gerekiyor. Ama bu tip insanlar da bu işlere soyunurken oluşan bu sektöre yöneticilerin de sıcak bakması gerekiyor. Yoksa yöneticiler buna izin vermezse böyle bir sektör oluşmaz ve böyle insanlar da basketbola katkıda bulunamazlar. Çünkü antrenör olmak zor bir iş.

Peki hocam, son soru olarak bu sene nasıl bir Mamak izleyeceğiz?

Öncelikle her maçı almaya iddialı bir Mamak izleyeceksiniz. Ayrıca her maçı almaya çalışırken güzel de bir basketbol oynayan Mamak izleyeceksiniz. Ve de başarılı bir Mamak izleyeceğinizi düşünüyoruz. İnşallah her şey düşündüğümüz gibi olur. Yenmek-yenilmek anlamında söylemiyorum, izleyenlere keyif veren bir basketbol izleyeceğinizi düşünüyorum. Ama tabi bu yönüyle takdir görür mü bilmiyorum. Bunu başarıyla neticelendirmediğiniz sürece hiç kimse tam olarak bir şeyler yapmışsınız demiyor.