By Buğra Uzar/info@eurohoops.net
Los Angeles Clippers’ın yıldız oyuncusu Blake Griffin, The Players Tribune’de bir yazı kaleme alarak geçtiğimiz yılki kötü geçen sezondan ve takımın malzemecisini yumruklayıp elini kırmasından dolayı Clippers taraftarlarından özür diledi ve hislerini anlattı.
İşte Griffin’in The Players Tribune’deki samimi yazısı:
“Şunu hemen aradan çıkartayım.
Geçtiğimiz sezon iğrençti.
Gerçekten özür dilerim. Toronto’da yaşanan şey %100 benim hatamdı. Batırdım.
Bunu düşünmeden tek bi gün dahi geçirmiyorum. Bunu klişeleşmiş ‘Gün geçmiyor ki’ şeklinde söylemiyorum.
Gerçekten bunu her gün düşünüyorum ve başından itibaren bizimle olan taraftarlarımızı yüz üstü bırakmışım gibi hissediyorum.
Geçtiğimiz sezondan tek bir pozitif şey alacak olursam, birçok insan bu yaptığımdan dolayı hayal kırıklığına uğradı ve bunu da bana söylediler ama hala benim yanımda olmaya devam ediyorlar. Bu insanların gerçekten telefonumu kapatıp her şeyden uzaklaşmaya çalıştığım dönemde benim için yaptıklarını asla unutmayacağım.
2016’da manşetleri süslemek… açıkçası ilginçti.
Bugün dahi, ‘eve dönmek güzel’ şeklinde bir tweet atsam buna gelen ilk 10 cevap ‘kimseyi yumruklamadığına emin ol.” oluyor.
Dang.
Bu adil Twitter. Sert ama adil.
Bunu uzatmak istemiyorum ama bence sezon başlamadan önce Clippers taraftarlarına şunu bir kez daha söylemeliyim: Özür dilerim.
Son aylarda gerçekleşen şeylerden sonra bir kez daha basketbol oynayacağım için ne kadar heyecanlı olduğumu tahmin bile edemezsiniz. Bunu düşünmek bile çılgınca ama bu benim Clippers formasıyla sekizinci yılım olacak. Bu süreç boyunca ne kadar ilerlediğimizi düşününce gururlanıyorum.
Oklahoma’da büyürken ve o zaman daha bir NBA takımları yokken, Clippers beni draft ettiğinde onlar hakkında fazla bir şey bilmiyordum. Orta Batı’da asla televizyonda olmazlardı ve onları SportsCenter’da da fazla görmezdim. Bu yüzden Los Angeles’a gidene kadar Lakers-Clippers maçlarının nasıl tek taraflı olduğu hakkında bir fikrim yoktu.
2009 yılında LAX’te ilk kez uçaktan indiğim zamanı hatırlıyorum ve havalimanında yürüyordum, küçük hediyelik eşya dükkanları arıyordum ve duvardaki reklamlar, insanların üzerindeki şeyler, herrrrrr şey Lakers, Dodgers ve USC şeyleriyle doluydu.
Lakers kapşonluları, Lakers peluş ayıları, Lakers kredi kartı teklifleri.
Ben de şöyle oldum: Hey, bir dakika, Clippers şeyleri nerede?
Gerçekten hiçbir Clippers şeyi yoktu. Bilboard yoktu. Şapkalar yoktu. Hiçbir şey. Takım tesislerine gidene kadar Clippers logosunu dahi görmedim.
Neredeyse on yıldan kısa bir süre önce insanların dikkatini bile çekmeyen bir takımdan insanların saygı duyduğu bir takım haline dönüşen bir organizasyonun parçası olmak gerçekten çok havalı.
Uzun bir süre Lakers taraftarlarının bizim için enerji dahi harcadığını düşünmedim. Artık bu kesinlikle değişti.
Bir önceki gün Austin Rivers soyunma odasındaydı ve Dodgers sahasında ilk atışı atacağı için ne kadar tedirgin olduğunu söylüyordu çünkü daha önce hiç oradan atış yapmamıştı.
Ben de ona, “Oh, hazırlan çünkü muhtemelen seni yuhalayacaklar.” dedim.
O da bana “Ne? Neden? L.A.’deyiz.” dedi.
Ve ben de ona Dodgers taraftarlarının çoğunun Lakers’ı sevdiğini söyledim. “Adamım, göreceksin.” dedim.
O kadar çok yuhalandı ki atış noktasına gider gitmez topu düşürdü. İnanılmazdı.
Karanlık günlerde bunun nasıl olduğu hakkında bir fikriniz olması için, draft edildiğimde ilk atışı atmak için sahaya çıkarken stadyum anonsörü “Lütfen Los Angeles Clippers’tan Blake Griffin’e hoşgeldin diyin.” demişti.
Sessizlik. Kimse reaksiyon bile vermedi. Birkaç insan nazikçe alkışladı. Benim için kötü hissetiklerine eminim.
Birkaç yıl sonraya ileri saracak olursak, ilk playoff yapmaya başladığımız zamanlara, ben Dodgers maçında tribünde oturuyordum. Birden bire bir kameraman geldi ve benim önümde çömeldi. Ben de içimden “Hayır, işte başlıyoruz.” dedim.
İki saniye sonra suratım scoreboarddaki taraftar kamerasında suratım çıktı. Ve önümde kamera tutuyorlardı ve bana doğru tutuyorlardı. Ben de bu gibi anlarda yapılan garip dostça gülümsemeyi yapıyordum. Şöyleydim: “Merhaba millet. N’apıyorsunuz?”
Beni bitirdiler. Tüm stadyum beni yuhalıyordu.
Bir parçam şöyledi: “Pekala, bu berbat.”
Bugünlerde Lakers taraftarları bizi her fırsatta yuhalıyorlar.
2013’te Chris Paul oraya gitti ve küçük oğluyla ilk atışı attı. Atış bölgesine dört yaşındaki oğluyla gitti ve oğlu da küçük tatlı bir Dodgers forması giyiyordu.
Onun lehine bağırdılar mı?
Hayır.
Onu ve tatlı oğlunu yuhaladılar.
Bu sezona başlarken herkesin söylediği hikayeyi biliyoruz. Herkes “Oh, onlar her sene playofflarda kaybediyor. Her zamanki Clippers”.
Ve söylemem gereken tek şey şu: Sadece 17 ay önce son şampiyon Spurs’ü yedi maçta elemeyi başaran aynı çekirdek grubuz. 17 ayın çok uzak bir zaman dilimi olduğunu biliyorum, özellikle NBA zamanında ama kazanmakla kaybetmek arasında ne kadar ufak farklar olduğunu ve takımın etrafındaki havanın nasıl değişebileceğini biliyoruz.
Tabii ki yedi maçlık serilerde hikayeler değişebilir. Cavs, otobüsün altına atılmaktan bir mağlubiyet uzaktaydı (bazıları kaybetmelerini bile beklemedi) ve şimdi NBA şampiyonu oldular.
Aklımızın bir köşesinde bu olmakla birlikte takımımız toplumun bizim kim olduğumuz hakkındaki düşüncesini de bir nebze olsun benimsedi. Biraz argo bir tabir de olsa şu felsefeyi benimsedik: “S..r edin. Çıkalım ve basketbol oynayalım.”
İlk kez NBA’in en iyi beşine seçilen pivotumuz DJ var. Dokuz kez NBA All-Star seçilen CP3 var. Ligdeki en etkili üçlükçülerden biri olan J.J. var. Üç kez NBA’de En İyi Altıncı Adam seçilen Jamal Crawford var. Pozitifliğiyle organizasyonun tüm kültürünü değiştiren sahibimiz Steve Ballmer ve daha önce takımını şampiyonluğa taşıyan baş antrenör Doc var.
Batı Konferansı kesinlikle zorlu ama sağlıklı kalabilirsek gerçekten iyi bir noktaya gelebilecek parçalarımız var.
Kaybedecek bir şey yok mentalitesine sahip olduğumuzda en iyi performansımızı gösterdiğimizi düşünüyorum. Spurs serisinde kesinlikle bu vardı ki bence bu muhtemelen benim kariyerimin en yüksek noktasıydı. Basketbol hakkında sevdiğim her şeydi.
Seri başlamadan önce soyunma odamızda tüm uzmanların tahminlerinin yer aldığı büyük kağıtlar asılıydı. Hiç kimse bizi seçmemişti.
Spurs beş maçta alır. Spurs altı maçta alır. Spurs beş maçta alır.
Bir tanesinde Spurs yedinci maçta alır yazıyordu.
Bu bize gaz verdi.
Her akşam takım arkadaşlarınızla birlikte hayatta kalmak için savaşırken, en yükseklerin yükseğinden ve en alçakların alçağından geçmek dünyadaki en heyecan verici his. Birlikte olmak, herkesin sizin aleyhinize bağırdığı salonlara girmek. Bu sizin oyunu oynama sebebiniz.
Bu deneyimi geçtiğimiz yılki inişli çıkışlı sezonda yaşayamamak benim için bir uyandırma çağrısı gibiydi. Eğer tamamen dürüst olmam gerekirse, altı NBA sezonu boyunca, yılda 82 maç, tüm bu seyahat ve tüm bu karmaşa, her şeyin bir anda karışması için uygun.
Sakatlandığımda ve sadece tekerlekli sandalyede oturduğumda basketbolun benim için bir terapi gibi olduğunu fark ettim. Gerçek dünyada ne olursa olsun salona gelebildiğimde her şey kayboluyordu.
Yıkıldım. Tüm duvarlarım yerle bir oldu.
Geçtiğimiz sezonki olay yaşandıktan birkaç gün sonra en düşük noktalarımdan birindeydim ve İtalya’daki ağabeyim Taylor’dan bir telefon aldım.
Bana duymak istediğim şeyi söylemedi. Doğrudan bana konuşarak, “Adamım, ne yapıyorsun? Bu sen değilsin. Bunu neden yapıyorsun?” dedi.
Yıkıldım.
Tüm duvarlarım yerle bir oldu. Tüm hayatım boyunca dinlediğim ve her zaman duymam gereken şeyleri söyleyen birisinden bunları duymak, benim kim olduğum ve kim olmak istediğimle ilgili büyük bir aydınlanma yaşamama sebep oldu.
Bu aydınlanmanın ne olduğunu söylemek istemiyorum. Oraya çıkmak ve size göstermek istiyorum.
Clippers taraftarları, her zaman esaslı olduğunuz için teşekkürler.
— Blake”