By Semih Altınbaş / info@eurohoops.net
Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Son yıllarda başarılı olup olmadığını değerlendirmesi en zor takım kesinlikle ve kesinlikle Galatasaray. Bu noktada herkes kendine göre mantıklı ve haklı sebepler barındıran argümanlar öne sürebilir.
Camia genelinde amatör şubelerin durumu göz önüne alındığında basketbol şubesinin yaşadığı günlük sevinçler, EuroLeague’e potansiyelli oyuncu pazarlama gibi bazı kriterler organizasyonun başarılı olduğunu öne sürenlerin en büyük dayanakları.
Aynı süreçte tersini savunanlar ise olaya daha realist -doğru olduğu manasında değil- bir bakış ortaya koyarak sahadaki oyunun tatmin etmediğinden şikayetçiydiler.
Geldiğimiz noktada her iki tarafın da gidişatından hiçbir türlü memnun olmadığı bir yapı ortaya çıktı. Kimselerin memnun olmadığı bir yapı. Zaten bakıldığında öyle eskisi gibi ikircikli, taraftarı bölecek bir durum da yok. Gelinen noktada kim, neyden memnun olsun ki?
Tam da bu sebepten ötürü Galatasaray yönetimi sezon başladığından beri hamle üstüne hamle yapıyor. Amatör şubeler ile futbol şubesi organizasyonları arasındaki ayrıcalık farkının en uçurum olduğu kulüplerden birisi olan Galatasaray, bu hafta itibarıyla 3 oyuncunun transferini daha açıkladı.
Sarı-Kırmızılılar daha önce Pınar Karşıyaka forması da giymiş Mısırlı pivot Assem Marei, NBA ve G-League deneyimleri bulunan 2015 NCAA şampiyonluğunu yaşamış Amile Jefferson ve daha önce TOFAŞ’ta da forma giymiş guard Travis Trice’ı renklerine kattı.
Eurohoops Fırın olarak biz de Galatasaray’da sezonun geri kalanı göz önünde bulundurulduğunda bu hamlelerin nasıl bir yansıma yapacağını değerlendirmek üzere huzurlarınıza çıktık. Öncelikle Cim-Bom’un durumuna ilişkin bir inceleme yaparak başlamak gerekir.
Gelinen Noktada Galatasaray’ın Durumu
Gelinen nokta, gelinen nokta… Neymiş bu gelinen nokta? Galatasaray’la ilgili söylenecek çok fazla olumsuzluk meydana geldi şimdiye kadar. Bunları teker teker sayacak olursak ciddi bir mesai harcamak gerekir ve şimdi tam olarak da bunu yapacağız.
Ligde oynanan 14 haftalık süreçte 9 mağlubiyet alarak 11. sıraya oturmuş ve FIBA Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde grup aşamasının bitmesine 2 maç kala 4 maçta tek galibiyet elde ederek Tenerife ve Sassari’nin arkasında kalmış bir Galatasaray’dan söz edeceğiz.
Aslında bu tablo sezon başında pek beklenmedik bir tablo muydu diye soracak olursak alınacak cevap çok net. Hazırlık kampı göz önünde bulundurulduğu zaman bu tablo gayet de beklentileri karşılayan bir tablo oldu. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, geçtiğimiz sezon Rishon’da harikalar yaratan Alex Hamilton’ın ne hazırlık sürecinde ne de sezon başlangıcının ardından sarı-kırmızılı ekipte beklenen atılımı yapma noktasında bir fırsat yakalayamadı.
Takımda işlerin bu denli kötü gitmesinde önemli pay sahiplerinden birisinin bu olduğu açık. Hamilton hücumun yanı sıra savunmada da belli başlı katkılar verebilen bir oyuncuydu ve gelinen noktada Galatasaray savunmasının hali de içler acısı.
Karşımızdaki Galatasaray’ı iyice tanımak lazım. Avrupa’daki 4 maçında 90.8 gibi berbat bir ortalamayla potasında sayı gören bir Galatasaray’dan söz ediyoruz. Bu, her ne kadar Tenerife ve Sassari gibi ciddi ekiplerin bulunduğu bir gruba düşmüş olsalar da Şampiyonlar Ligi seviyesi için çok normal bir durum değil.
Görevde kaldığı süreçte başarılı olup olmadığı çok büyük bir tartışmaya dönmüş bir isim olan koç Ertuğrul Erdoğan’la geçtiğimiz kasım ayının ortalarında yolların ayrılmasıyla da kopmuş ipler yeniden bağlanamadı. Yardımcı antrenör Ömer Uğurata’yla devam kararı alan Sarı-Kırmızılılar’da bu süreçte ligde oynanan 7 maçta 3 galibiyet alınabildi.
Yine aynı yoldan devam edecek olursak gelinen noktada Galatasaray’ın savunması can çekişir bir halde. Hem de sadece yarı saha savunması, ikili oyun savunması veya herhangi bir şey de değil. Direkt olarak geçiş savunması ve akla gelebilecek daha ne kadar savunma türü varsa hepsinde çok kötü bir durumda oldukları gerçeğini göz ardı etmemek lazım. Adam değişmeli savunma oynadıklarında bile çok net şut pozisyonları sağlayabiliyorlar ki bunun olmaması gerekir.
Bütün bunlar olmadığı zaman çemberi koruyacak bir güç oluşturmanız mümkün olmadığı gibi ribaund çekebilmek adına da rakiplerinize göre pek avantaj sahibi olamıyorsunuz. Yumuşak, kırılgan bir takım oldukları sezon başından beri belliydi ancak bu kadarı, biraz beklentileri de aştı. Savunmada kaptan Göksenin Köksal‘ın olmadığı dakikalarda herhangi bir sertlik yaratamayacak hale geldi Cim-Bom.
Bu noktada caydırıcılık bu denli kötü durumda olunca son maçlarda ortaya çıkan bazı gelişmeler oldu. Örneğin; Afyon Belediye deplasmanında ev sahibi ekip maçın ilk 14 dakikasında 41 ve son 14 dakikasında 34 sayı bularak 28 dakikada 75 sayı buldu. Bu sürecin dışında kalan 12 dakikada ise 22 sayı üretebildiler ve Galatasaray bu süreçte farktan dönüp öne bile geçti.
Bir maçın ilk ve son 15 dakikasında 35-40 sayı yemek ciddi bir meseledir. Ufak tefek vites artırmalarla rakibinizin sizi alt üst edebileceği gerçeğine işaret eder. Böyle bir takım olabilmek için de zaaflarınızın herkesin görebileceği şekilde kabak gibi ortada olması gerekir.
İçeride resmen kabus gibiydi Galatasaray savunmaları. Yani oyunu içeriye yıkan her takımın bir şekilde mağlup edebileceği bir ekip görüntüsü çizdiler hep. Epeyce bir süredir böyle bir Galatasaray izlediğimizi söylemek güç. Tabii bu zaafları kapatabilecek herhangi bir hücum gücü yahut planı da hiçbir şekilde gözükmeyince açıkçası playoff tablosunun 3 sıra aşağısındaki bir takımdan söz ediyor olduk.
2021’e girmeden önceki son haftada Galatasaray yönetimi adımlarını hızlı attı ve sezon ortasında takıma katılıp yine sezon ortasında takımdan ayrılan Alex Tyus ile ayrılması muhtemel diğer isimlerin yerine 3 tane oyuncuyu kadrosuna kattı.
Bu isimler daha önce Pınar Karşıyaka formasıyla da izlediğimiz Mısırlı pivot Assem Marei, 2015’te Duke Üniversitesi ile NCAA şampiyonluğu yaşayan uzun Amile Jefferson ve TOFAŞ’la Türkiye’de daha önce bulunmuş olan guard Travis Trice oldu.
Peki, sıra sıra değerlendirecek olursak bu isimler Galatasaray’a nasıl katkı sağlayacak?
Piramit
İlk olarak 1992 doğumlu Mısırlı uzun Assem Marei’yle anlaştı Galatasaray. Zamalek’le başladığı kariyerine 2011-15 yılları arasında Minnesota State Üniversitesi’nde devam eden Marei, Siauliai formasıyla Avrupa sahnesindeki ilk adımlarını attı. Litvanya Ligi’ndeki dikkat çeken performanslarıyla Almanya Bundesliga’ya terfi etti.
medi Bayreuth formasıyla geçirdiği 2 sezonda ismini iyiden iyiye duyuran Assem, 2018 yılında Pınar Karşıyaka’yla sözleşme imzalayarak ilk Türkiye deneyimini yaşadı. Ardından Brose Bamberg‘de de bir sezon geçiren ve devamında bu sezonun başında Metropolitans 92 ile anlaşan Marei artık Galatasaray‘ın başarısı için ter dökecek.
Karşıyaka’da olduğu süreçte de yakından takip etme şansına eriştiğimiz Assem Marei, istatistiksel olarak sürekli dikkatleri üzerine toplamayı başarmış bir isim olsa da asıl cevheri sahada gördüğümüz Marei’nin ayrıntılarında.
Fiziksel özellikleri itibarıyla bir pivot için ortalama düzeydeki boyu ve atletik vücut yapısıyla oyunundaki artıların çok önemli bir kısmını oluşturmuş oluyor zaten. Kalanı ise akıl ve el becerileriyle üstesinden geldiği şeyler.
Onunla ilgili transfer olduğundan beri söylenmekte olan ve tekrar edilmesinde bir sakınca görmediğim özelliği ribaundlardaki başarısı olacaktır. Box-out ve sezgi konusunda çok önemli mesafe kat etmiş bir isim olan 28 yaşındaki oyuncu dikey sıçrama noktasında da ribaund alırken rakiplerine karşı avantaj sağlayabiliyor. Bu sezon ING Basketbol Süper Ligi’nde maç başına 29.5 ribaund toplayan Galatasaray adına ilaç olacağı bazı noktalardan birisi bu.
Çok fizikselliğe dayanan bir oyuncu görüntüsünde olup olmadığı tartışma konusu olduğundan bu bakımdan Galatasaray’ın kırılgan yapısı adına yeni bir dezavantaj olur mu yoksa bir şekilde sivrilmeyi başarır mı, şimdilik konuşmak erken.
Savunma bilinci bakımından erişkin bir oyuncu olması onu birçok antrenörün kadrosunda görmek isteyeceği bir hale getiriyor. Hareketliliği ve topsuz savunmada sürekli oyunu takip etmesi onu izleyenleri olumlu etkileyen özelliklerinden birisi. Bunun yanında alçak post savunmasında da teması belli bir noktaya kadar kabul edip refleks gösterme açısından iyi bir konumda oluşu onun takımına sağlayacağı mühim katkılar arasında yer alır.
Çember koruyuculuğu bakımından da yine krediyi hızına vermemiz gerekecek. Galatasaray‘ın ne hücum ne de savunmada geçişleri oynayamayan bir takım olduğunu düşünürsek Marei’nin ortalama olarak değerlendirilebilecek hızı ve kısaların karşısında kalma kriterinde de zaman zaman başarılı işler ortaya koymuş olması çok büyük artı değer sağlayacaktır. Metropolitans’daki son döneminde biraz daha ağırlaşmış olabilir ancak Marei’nin çabukluk bakımından çok büyük sıkıntılar yaşayacağını da düşünmüyorum.
Savunmasıyla ilgili eksi yazacağımız çok önemli bir şey varsa o da rakip perde sonrası show-up’larda takımın alan paylaşımını bozmasıyla ters tarafta rakip takıma üçlük şansı tanıyacak o pozisyon alma hataları zincirinin ilk adımını atabiliyor oluşu. Öyle aman aman bir savunmacı olduğu iddiasında değilim ama en azından aklını kullanabiliyor olması bile uzun rotasyonunda geçmişe göre fark yaratmasını sağlayacak bazı özelliklerinden.
Hücumunu bir değerlendirmeye alacak olursak tepeden ve posttan top dağıtma potansiyeliyle yarı saha hücumlarında etkili olabilecek bir isim olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte daha belirgin bir özelliği olarak ikili oyunlarda hızı ve bitiriciliğiyle, en olmadı ribaund kovalayarak önemli bir tehdit haline geliyor Assem Marei.
Dış şut katkısı alınabilecek bir oyuncu değil ancak post-up’larda ve ikili oyunlarda çember altındaki bitiriciliğiyle Galatasaray‘da son zamanlarda yaşananın aksine iyi izler bırakabilir. Savunmada daha açık oynayan rakiplere karşı bitiriciliği daha göze çarpar hale gelebiliyor. Tersi olduğunda ise hücumda belli bir çizginin dışına çıkamıyor çünkü devrilme üzerinden ikili oyun oynamak dışında rakibi dışarı çekebilecek net bir silahı yok.
Marei’nin Galatasaray adına iyi bir transfer olduğunu söylemek kesinlikle mümkün. Kariyerinde belli bir seviyenin üstünde hiç boy göstermemiş ancak potansiyeli olan bir deneyimli oyuncudan bahsediyoruz. Şimdiye kadar kadroya katılan uzunlara bakacak olursak Jonathan Williams’ın sezon başında uyandırdığı intiba haricinde diğerlerine göre daha mantık çerçevesinde bir iş oldu.
Çıkışını Arayan NCAA Şampiyonu
Cim-Bom’un bir diğer transferi de 1993 doğumlu Birleşik Amerikalı uzun Amile Jefferson oldu. Sarı-kırmızılı takım belki de G-League pazarından çekilebilecek en iyi uzunlardan birini bünyesine çekti.
2014-15 sezonunda NCAA’de şampiyonluğa ulaşan Duke Blue Devils’ın şimdilerde birçoğu NBA oyuncusu olan o parçalarından birisi olan Jefferson’ın kariyeri o kadar ışıklı seyir almadı. G-League’deki performanslarıyla göz kamaştırsa da potansiyeli daha rekabetçi bir bölgede basketbol yaşantısını sürdürmeyi kesinlikle hak ediyordu.
Son sezonunda Lakeland Magic formasıyla 7 maçta 25.9 sayı – 12.7 ribaund – 2.7 asist ortalamalarıyla mücadele eden Jefferson’dan Ömer Uğurata ve ekibi neler bekliyor?
Yapılan yeni transferlere bakıldığı zaman Galatasaray‘da karar verici mercilerin takımın açık sahada ne kadar zorlandığını ve atletik olarak rakiplerine karşı koyamadığını görmüş olduğunu anlıyoruz. Assem Marei ve Amile Jefferson’ın uzun rotasyonuna katılmaları da tam bu açıdan ele alındığı zaman çok daha değerleniyor.
Williams ve Tyus aslında atletik bir ikiliydi ancak çabukluk noktasında takıma yeteri kadar verim sağlayamıyorlardı. Bu sebeple Marei ve Jefferson’ın kadroya dahil oldukları bir ortamda çok daha hızlı oynayan bir Galatasaray izlememiz mümkün olacak.
2 transfer bir takıma sihirli değnek etkisi yaratır mı? Elbette yaratabilir. Hele ki bu transferler takımın zaaflarına yanıt veren oyunculardan seçilmiş transferlerse çok rahat yaratır. Galatasaray’da bu durum ne kadar doğru orantılı gidecek, onu göreceğiz.
Jefferson’ın da Marei gibi iyi bir çember altı bitiricisi olduğunu söyleyerek Ömer Uğurata’nın boyalı alanda artık rahat edebileceğinden bahsedebiliriz fakat Amerikalı oyuncunun topla oynama becerilerinin daha yüksek olduğunu ve Marei’nin yerine tepede daha çok topla buluşabilecek bir isim olduğunu da vurgulayalım.
Hücumda artık Brock Motum‘u daha etkili ve daha makul süreler çerçevesinde kullanmalarını sağlayacak bir uzun ikilisine sahip olmaları açıkçası geleceğe yönelik umut aşılayan gelişmelerden birisi.
NCAA kariyerinde 150 maça çıkan Jefferson, NBA’de bu konuda bir varlık gösteremese de geldikten sonra kulüp televizyonuna yaptığı açıklamalarda fiziksel olarak kendisini hazır hissettiğini ifade etti. Galatasaray’ın özellikle Şampiyonlar Ligi’ndeki durum da göz önünde bulundurulduğu zaman çok fazla bekleyecek vakti kalmadı.
Ligde de her zaman playofflara oynamayı hedefleyen bir takım olduklarını düşünecek olursak Trice’ı bir kenara koymak gerekirse Marei ve Jefferson transferleri epey kritik. Ribaund konusunda takıma eğer bildiğimiz formlarında olurlarsa müthiş yükseliş yaşatacakları malum. Hemen hemen benzer özelliklerde oyuncular ancak oyunları üzerindeki fiziksel bazı farklılıkları onları keskin biçimde ayırıyor.
Hücum bakımından Galatasaray’ın hiç değilse topla oynamayı bilen ve çembere atak edebilen bir oyuncuya sahip olması mutlak bir avantaj.
İşin savunma kısmındaysa sezonun geri kalanında ortaya koyacağı enerjiyle takımın en ilgi çeken isimlerinden birisi olmasını bekliyorum. Açıkçası ortalama 90-91 sayı yiyen bir takımın artık iyi bir savunmacıya sahip olacağını düşünmek insana bir basketbolsever olarak iyi hissettiriyor.
Herhalde artık o kadar kötü bir savunma kurgusu ortaya koymayacaklardır. En azından çemberi koruma noktasında ve uzunların dış savunması bakımından seviye atladıklarını ifade etmenin mümkün olabileceğine inanıyorum.
Yani artık Marei – Jefferson – Motum üçgeninde şekilleneceğine kafa yorduğum Galatasaray uzun rotasyonu epey akıllı ve çabuk bir rotasyon olarak karşımızda duruyor. Artık uyuyan bir takım izlemeyeceksek bu keyifli bir gelişme olur.
Sorgulatıcı
Travis Trice, Galatasaray‘ın diğer 2 transferinden daha farklı bir bağlamda değerlendirilmesi gereken bir oyuncu oldu. O da tıpkı Assem Marei gibi 2018-19 sezonunda Türkiye’de bulunmuş, 5 maçlığına da olsa havasını TOFAŞ forması giyerken solumuştu.
Avrupa’ya TOFAŞ formasıyla adım atana kadar G-League ve Avustralya NBL’den dışarı adım atmayan Trice, 25 yaşında tanıştığı kıtada daha sonra Brescia ve Strasbourg formalarını da terletti. Zaten Avrupa’daki en uzun deneyimi de geçen sezonki Strasbourg deneyimi oldu.
Bu bakımdan her ne kadar teknik olarak yapabileceklerini biliyor olsanız da kıtada şimdiye kadar hep kısa süreli birlikteliklerin oyuncusu olarak göze çarpması Galatasaray adına bu transferde bir eksi yazabilir. Şu anda istikrarlı bir birlikteliğe ihtiyaçları olduğu aşikar.
Teknik olarak ise Trice hücum sahasında gerçekten yetenekli ve üretici bir oyuncu. Fiziksel olarak Shane Larkin’i andıran yapısı ama onunla bazı yetileri dışında pek de alakası olmayan oyun stiliyle açıkçası kendisini sorgulatan bir hamle oldu.
Galatasaray hücumunda Alex Hamilton’ın yokluğunda göze çarpan en büyük negatifliklerden birisi kadroda çembere kararlı biçimde gidecek oyuncu kalmamış olmasıydı. Hamilton eğer başarılı bir dönem geçiriyor olsaydı ve oyun olarak da ona uygun bir yapı kurulmuş olsaydı bu noktada gerçekten çok büyük bir artı sağlayacaktı. Varsayımlar üzerinden gidiyor gibi oldum ama yapacak pek bir şey de yok.
Belki Trice, Daryl Macon’la birlikte daha uyumlu da olabilir ama pek zannetmiyorum. Aklım hâlâ Hamilton – Macon ikilisinin sahada Galatasaray’ı çok daha iyi yönetebileceği bir senaryodaydı ve Trice da Macon’la tıpatıp olmasa bile çok benzer şekilde top kullanan bir isim olması sebebiyle orada nasıl bir harmoni yakalanacağı konusunda kafalarda soru işareti yaratmaya çok müsait.
Kendine şut pozisyonu yaratma noktasında iyi bir seçenek olduğunu düşünsek de Macon’ın da bu noktada iddialı olabileceğini biliyoruz.
Yani açıkçası bu ikiliyle birlikte bir çıkar yol düşünecek olursak Macon’daki o sabit şutör rolündeki 2 numara potansiyelinin daha da açığa çıkması gerekecek ve bu da kullanacağı top adedinin ciddi bazda düşeceğine işaret edecek. RJ Hunter’ın da bu ikilinin yanında rotasyona nasıl oturtulacağı bir soru işareti olarak kafalarda duruyor.
Özellikle de kanat rotasyonundaki nicelik sıkıntısının çözülmediği bir ortamda bu soru işaretleri sezon ilerledikçe daha da yoğunlaşabilir.
Son Olarak
Galatasaray çok zor bir dönemden geçiyor ve bu dönemi olabildiğince az hasarla atlatıp yoluna bakabilmek için de can simidi niteliğinde 3 transfer yaptı. Bu hamlelerin takımı playofflara sokabildiği bir ortamı değerlendirecek olursak bunda mutlaka bir coaching imzasından bahsediyor olacağız.
Çünkü yapılan hamleler bir noktaya kadar takımın zaaflarını kapatma yönünde uygun işler olsa da öyle cuk diye oturan bir şey henüz yok. Cuk diye oturtulan bir kurgudan bahsetmemiz için de önümüzdeki birkaç aylık süreci yakından gözlemlememiz gerekiyor.
Eğer her şey iyi olur da Galatasaray bir anda sihirli değnekle dokunulmuş gibi başlangıcına göre başarılı sayılabilecek bir sezonu tamamlayacak olursa bu 3 transfer pek tabii “iyi iş” statüsünde değerlendirilir. Ancak her şey aynı tas aynı hamam şeklinde ilerleyecek olursa -ki ben bu transferlerin ardından böyle bir gidişatın söz konusu olacağını zannetmiyorum- şimdiye kadar günah keçisi olarak belirlenen isimlerin aslında günah keçisi olup olmadıkları da yeniden bir tartışma konusu olur.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!