Selçuk Ernak: “Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde 3 Yıl İçerisinde Kupayı Hedefliyoruz”

2021-01-05T19:11:59+00:00 2021-01-05T19:12:31+00:00.

Mehmet Bahadır Akgün

05/Oca/21 19:11

Eurohoops.net

Darüşşafaka Tekfen baş antrenörü Selçuk Ernak, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.

By M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Darüşşafaka Tekfen’in deneyimli baş antrenörü Selçuk Ernak, Eurohoops’a açıklamalarda bulundu.

Kariyer hedefleri, Basketbol Şampiyonlar Ligi’denki rekoru, takımının Basketbol Şampiyonlar Ligi ve ING Basketbol Süper Ligi’ndeki gidişatı, salgın sürecinin yaşattıkları ve çok daha fazlası hakkında çok samimi açıklamalarda bulundu.

Huzurlarınızda Selçuk Ernak ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

– 2020 yılı tüm insanlık için çok zor geçti. Bu dönemin getirdiği sağlık sorunlarının yanında zihinsel sıkıntılar da yaşadık. Siz geride kalan bu yıl ile ilgili neler söylemek istersiniz?

– Tabii söylediğiniz gibi çok zor bir yıl oldu. Bence biraz geçen senenin tatil edildiği yerden itibaren düşünmek lazım konuyu. Geçen sene ile ilgili beklentileri olan, geçen seneyi çok iyi geçiren, geçen sene başka mücadelelere giren bir sürü takım o duygu yüksekliğinden sonra bir sonuç almadan bunu sona erdirmek zorunda kaldı. Şampiyon olmak isteyenin, farklı şekilde hissetmesi gerekti. Düşmeme mücadelesi verenin, Avrupa’da ilerleyenin, kupa kazananın, hepsinin duygu yükseklikleri tamamlanmadan bitti ve bence bu insanlarda bir arada kalma, ne hissedeceğini, ne yapacağını bilememe durumunu körükledi. Tabii bunun üstüne yasaklar başladı, karantina başladı, insanlar kendilerinin ve ailelerinin sağlıklarından endişe edecek ruh hâline geldiler. Bu da tabii ki belli paranoyalar getiriyor.

Bunun içinde de basketbol insanları basketbol, sanatçılar sanat düşünmeye çalıştı. Herkes kendi alanında bir şekilde işin içinde kalmaya çalıştı ama biz sahada yarışarak, fiziksel yapılan bir işin mensupları olduğumuz için bizim için iyice zorlaştı. Neden? Çünkü oyuncularla temasımız kesildi. Oyuncuların fizikleri ve sağlıklarını koruyabilmek için onlara bazı imkanlar yaratmaya çalıştık ama bu tabii ki normal insanlar için çok işe yarayabiliyor fakat profesyonel sporcular için hiçbir şekilde yeterli değil. Biraz daha zaman ilerledi, biraz önlemler alarak bireysel çalışmalar yapabilecek hâle geldik. O bence biraz moralleri düzeltme yolunda bir açılıştı fakat orada da gördük ki biz hiçbir şekilde sezona normalde senelerce yaptığımız hazırlığı bu sene yapamayacağız. Bunun içinde fiziksel çalışmalar da vardı, basketbolla ilgili teknik hazırlık da vardı, takım kimyasını oluşturmak üzere bizim yaptığımız özel işler vardı. Bunlardan maalesef mahrum kaldık. Dolayısıyla herkes sezona biraz hazırlıksız, memnuniyetsiz başladı. Sakatlıkları olanlar oldu, COVID’e yakalanıp hangi kadroyla, ne zaman, ne oynayacağını, kime karşı oynayacağını bilememe durumu herkes için vardı.

Tatsız bir şekilde, moralsiz bir şekilde başladık ve bu şekilde gidiyoruz. Geçen senelerdeki o yarışma lezzeti yok. Zaman tabii ki takımlara iyi geliyor, birlikte vakit geçirdikçe, maça çıktıkça bir şeyleri geliştiriyorsunuz, yine eskiden esintiler veriyor ama daha önceki sezonlardaki kıvam kesinlikle yok. Ruh hâlimiz çok iyi değil.

– 2020 yılında Yalçın Granit’i kaybettik. Kendisi ülke basketbolumuz ve Darüşşafaka için çok büyük bir efsane. Onunla ilgili söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

– Yalçın abi benim sadece basketbol camiasında değil, kendi hayatımda tanıdığım en enteresan ve en dolu insanlardan biriydi. Yani Yalçın abiye benim sevgimin ve saygımın dışında onda gördüğüm şeyleri başka insanlarda görmemiş olmak ve etrafındaki insanları öğrenmeye, araştırmaya, daha iyi, daha bilgili, daha dolu olmaya ne kadar nazik bir şekilde teşvik ettiğini görmek bence başlı başına bir kitap konusu. Yalçın abiyi tanıdığım, onunla basketbol ve hayat konuşabildiğim, Yalçın abinin bana kıymet verip telefonumu çaldırdığı için kendimi çok şanslı addediyorum. Keşke daha fazla vakit geçirebilseydik, keşke Yalçın abi yine aramızda olsaydı, bize yol gösterseydi, maçlardan sonra “Acaba Yalçın abi ne düşündü?” diye biz onu arayabilseydik ama çok çağının önünde ve kendisi önünde olmakla kalmayıp diğerlerine yol açan, diğerlerini arkasından sürükleyen, insanları gerçekten düşünmeye, çalışmaya ve yaratmaya mecbur kılan, bunu yapmadığınızda kendinizi mahcup hissedeceğiniz bir yapısı vardı Yalçın abinin. Bunu da çok büyük bir nezaket ve zarafet ile yapardı. Nur içinde yatsın. 2020’ye lanet etmemizin en büyük sebeplerinden biri de Yalçın abinin aramızdan ayrılmış olması.

– Siz aynı zamanda Darüşşafaka gibi çok köklü bir organizasyonun parçasısınız. Yalçın Granit gibi efsanelere de ev sahipliği yapmış bir organizasyonun parçası olmak size neler hissettiriyor?

– Tabii ben daha önce farklı niteliklerdeki kulüplerde çalıştım. Yeni doğmuş kulüplerde çalıştım, birinci lige gelmiş fakat kabuğunu kırmaya çalışan takımlarda çalıştım, çok büyük EuroLeague kulüplerinde çalıştım ama Darüşşafaka’da olmanın benim için en önemli özelliği şu: Ben her zaman belli bir projenin peşinde olan, belli bir planı programı olan kulüplerde çalışmayı tercih ediyorum. Bazen kulüplerin nefesi buna yetiyor, bazen yetmiyor ama biz hep yetiştirici ve üretici projelerin peşinde olduğumuz için oyuncu ve antrenör üretmek bunun en başında geliyor. Darüşşafaka’nın asıl kimliğinde, 107 sene boyunca kendi karakterinde bu var. Belli miktarda bütçelerin üstüne hiç sahip olmamış ama kendi yetiştirdiği değerlerle hep saygıdeğer işler yapmış ve mücadelenin içinde olmuş. Zaman zaman ikinci lige düşmüş, oradan çıkıp tekrar EuroLeague’e gidebilecek bir yol yaratabilmiş kendisine. Dolayısıyla bu ortam benim için çok kıymetli ve çok önemsediğim bir şey.

Darüşşafaka yönetiminde Darüşşafaka mezunu ve burayı çok iyi bilen, bizlerden iyi bilen, buranın ihtiyaçlarını çok iyi anlayan, iletişimi bizlerle çok kuvvetli ve bu yolda yürürken bizim önümüzdeki engelleri temizleyen bir ekip var. Bu yönetim kurulu tabii ki buranın bir proje kulübü, üretici kulüp hâline gelmesindeki en büyük faktör. Biz de o ekibin parçalarıyız.

Üçüncü bir sac ayağı da sponsorumuz Tekfen. Türk iş hayatında hiçbir ticari karşılığı olmamasına rağmen Darüşşafaka Cemiyeti’ne, okuluna ve Darüşşafaka Spor Kulübü’ne duyduğu saygıdan, sevgiden bizden desteklerini esirgemeyerek bizim bu projeleri gerçekleştirmemizi sağlıyor. Bunlar tabii proje dediğiniz zaman, uzun soluklu, çok emek ve sabır isteyen şeyler. Ucunda da sahaya çıkılacağı ve müsabakada taraf olunacağı için cesaret isteyen şeyler. Biz burada bunları bir araya getirdiğimizi düşünüyoruz. Umarım uzun süreler bu çatı altında oyuncu ve antrenör üreterek basketbola faydamız olur.

– Yetiştiricilikten söz ettiniz. Bu kariyerinizin diğer bölümlerinde de bu şekilde devam ediyordu. Darüşşafaka, birkaç yıl öncesine oranla şu anda çok daha mütevazı bir bütçe ile mücadele ediyor. Keza sezon başı açıklamanızda benzer bir şey söylemiştiniz. Siz kariyeriniz boyunca bu transfer stratejisinde önemli başarı yakaladınız. Transfer çalışmalarınız ve oyuncu izleme havuzunuz ile ilgili neler söylemek istersiniz?

– Şuradan başlayacağım: Ben çok uzun zamandır aynı isimlerle, aynı ekibin içinde çalışıyorum. Burada Ertan Bedir, Rüçhan Tamsöz, Ali Balkanlı, Sergey Horuz, geçen sene Ümit Timuçin… Çok kıymetli asistanların olduğu ekiplerle çalışıyorum ve biz ekip olarak çok uzun senelerdir yerleştirdiğimiz bir şey var. Biz bir transfer dönemi çalışması yapmıyoruz. Bizim 12 ay boyunca bu işin sorumluluğunu paylaştığımız, kendi takip ettiğimiz ligler, sorumlu olduğumuz gözlemciler, görüşmemiz gereken insanlar senelerdir paylaşılmış durumda. Bir de tabii bunu devamlı yapmanın insanda bıraktığı bir birikim var. Bu sene tecrübesiz bulduğunuz, önümüzdeki senelerde işimize yarayabilecek bir oyuncuyu listemize aldığımız zaman -ki biz ona future list deriz- o oyuncu bizim listemize girdiği zaman mutlaka hafta hafta ne yaptığı, o bölgeyi izleyen gözlemcilerden, antrenörlerden alınan notlarının listelendiği ve transfer zamanı geldiğinde oluşmuş bir dosya hâlinde önümüze gelen bir çalışma tarzımız var.

Buna G League’den NCAA’lere, Afrika’dan Avrupa liglerine, Uzak Doğu’dan küçük, kimsenin bakmadığı Asya Liglerine kadar biz her taşın altını kaldırıp oyuncu ararız, bakarız. Elimizden gelen, kendi inanışımıza göre, kendi bütçemize göre inandığımız takımı bir araya getiririz. Tabii mümkün mertebe potansiyeli olan, bizde oynadıktan sonra daha iyi yerlere gidebilecek oyuncuları bulmaya çalışıyoruz. Elimizdeki Türk kadrosunun neye ne kadar elverdiği de çok önemli çünkü o eksikleri tabii yabancılar ile kapatmamız gerekiyor.

Tabii bu bütçeler düştüğü zaman daha riskli bir hâl alıyoruz çünkü daha tecrübesiz, biraz daha göz önünde olmayan isimlere gitmeniz gerekiyor. O da bir riski getiriyor ama önemli olan sürdürülebilirlik. Kalkıp bir seferde üç senede harcayabileceğimiz paraların altına girsek, bu kulübü borçlandırsak ya da bu kulübün ödenememiş transfer dosyaları olsa bu Darüşşafaka’nın yapısı ile hiç uymaz. Yönetim kurulumuz da hiç bu mantıkta bir yönetim kurulu değil. Dolayısıyla biz kendi yorganımıza göre kimseyi mağdur etmeyecek şekilde, bu hudutlarda da iş üretebilecek bir çalışmayı uzun senelerdir yapıyoruz.

– İlk soruda dolaylı olarak yanıt verdiniz fakat ben daha genel bir perspektiften sormak istiyorum. Salgın döneminin getirdiği mental sıkıntılardan bahsettik ama bu sıkıntılar her zaman salgınla ilgili olmuyor. Basketbol insanlarının hayatlarında farklı sıkıntılar olabiliyor. Bu anlamda NBA’de çok önemli girişimler başlatıldı. Oyuncular bununla ilgili konuştu ve destek de görmeye başladılar ama Avrupa’da henüz bu anlamda somut çalışmalar yeni yeni başlıyor. Oyuncular Birliği, Antrenörler Birliği gibi organizasyonlar kuruluyor. Avrupa’da basketbol insanlarının mental sağlığı ile ilgili çalışmaları yeterli buluyor musunuz? Bu anlamda geleceğe dair neler görüyorsunuz?

– Böyle bir çalışma olmadığı için yeterli bulup bulmama durumundan bahsedemiyorum aslında. (Gülüyor) Şaka bir yana, gerçekten Avrupa’da bu iş çok zayıf. Belli ülkelerde, geleneği oturmuş belli kulüplerde ya da antrenörlerin, yöneticilerin kendi donanımları sebebiyle bu tarz çalışmalarla oyuncusuna ve antrenörüne destek yaratan kulüpler var ama bunlar tamamen kendi özelinde yapılmış, kurumları genel olarak kapsamayan işler. Sizin de söylediğiniz gibi oyuncular birliği var, antrenörler birliği var EuroLeague çatısı altında ama onun dışında FIBA’nın bir antrenör birliği var gibi gözüküyor ama kağıt üzerinde. FIBA organizasyonlarında antrenörlük yapmış insanların bir FIBA lisansı var ama bu iş yapan bir kuruluş değil. Birtakım antrenör seminerlerini falan saymıyorum.

Türkiye’de bizim de kendi antrenör derneğimiz var. Şuradan pay biçmek lazım, Türkiye’de bir oyuncu birliği yok. Türkiye’de Süper Lig var, TBL var üst profesyonel ligler olarak. Bunların muadili olan kadın ligleri var. Ayrıca TB2L var. Kadınları ve altyapıları da bunun içinde saydığınız zaman oldukça büyük oyuncu kitlesi var ve her yaştan oyuncunun bu mental desteğe ihtiyacı var. Bu benim çok inandığım bir şey. Küçük bir anı da anlatabilirim.

Benim bir arkadaşım, Amerika’da bu işin ihtisasını yapmıştı. Doçent olduktan sonra Türkiye’ye gelmişti. ABD’de de 1-2 tane NBA takımı ile bilfiil çalışması söz konusu olmuş, tecrübeli bir insandı. Ben onu o zaman çalıştığım kendi kulübüme lanse ettim. Kendi kulübümden hiç ilgi alamadım. Baş antrenör olduğum kulüpten… Daha sonra o zamanki TBF’ye, basketbola senelerini vermiş, çok üst düzeyde yarışmacı olmuş kulüplere lanse ettim. Adamın suratına bakan olmadı. Ondan sonra Futbol Federasyonu bu işe sahip çıktı. Çok da katkısı oldu onlara.

Biz de bu paralelde şöyle yapıyoruz: Bizim kulübümüzde ben geldiğimde çalışmalarına başlamış bir psikolojik performans danışmanı arkadaşımız vardı, Ömer Gür. Ömer Gür, yaptığı işe benim çok kıymet verdiğim bir Darüşşafaka mensubu, Darüşşafaka sevdalısı. Buranın taşını toprağını bilen, bizim elimizde olan genç insanların doğru bir şekilde yoğurulabileceği, kafalarını doğru bir şekilde planlayabileceği, kendilerine bir hayat haritası oluşturabileceği çalışmalar yapıyor. Bu sadece A Takım ile sınırlı değil. Özellikle altyapı ve altyapı velilerimizle de yapmasını rica ettik. O da pandemi dönemini biraz fırsata çevirerek bu çalışmalarını çok yoğunlaştırdı.

Dediğim gibi benim çok inandığım bir şey ve kesinlikle eksik, hatta yok derecesinde Avrupa’da ve Türkiye’de. Bu şekilde kulüpler, yöneticiler veya antrenörler kendileri inanıyorsa böyle bir personel eklemesi yapıp faydalanabiliyorlar. Genele vurursanız son derece zayıf bir durumdayız. Çoğu insan inanmıyor, çoğu insan bunların faydalı olmayacağını, havada kalacağını düşünüyor. Bazı insanların da gerçekten doğru kişiler kullanmadığı için işe yaramayan tecrübeleri var. Çünkü ben hatırlıyorum, daha önce çalışırken bizim kulübümüz A takım ile çocuk psikolojisi uzmanını çalıştırmıştı. Hiçbir işe yaramaz. Profesyonel sporcular, yetişkin insanlar veya yetişkinliğe gelen genç insanlar ile ilgili çok daha spesifik, çok daha kendi üstüne göre dikilmiş bir çalışma yapmak lazım. Öyle genelgeçer, biz bunu da yaptık gibi bir çalışmayı soslandırmak için personel almak da doğru değil. Doğru insan ve doğru yöntem çok önemli. Tabii gerçekten faydalanmaya niyetiniz varsa…

– Dediğiniz gibi bu sezon çok da keyifli geçmiyor ama siz takımınızın şu ana kadar Basketbol Süper Ligi ve Basketbol Şampiyonlar Ligi’ndeki performansı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

– Biz maalesef lige çok şanssız bir giriş yaptık. Lige girmeden önce üç oyuncumuz ameliyat oldu. Onlardan Jarmar Gulley hâlâ dönemedi. Emircan ve Görkem döndüler fakat onların döndükleri hafta da Doruk Dora’nın ön çapraz bağları koptu, Sinan’ın da parmağı kırıldı. Hakikaten tadımız çok kaçık. Arada Berk belli bir dönem kaçırdı. Bir hazırlık maçında Doğuş’un kaburgası kırıldı, belli bir dönem kaçırdı. Başkası ayağını burktu… Küçük şeylerden artık bahsedemiyoruz bile, artık utanıyoruz “Ne oluyor?” demeye. Artık bir şey yapmamız gerekecek herhalde. Herkese bize büyük bir kurban kesmemizi söylüyor ama biz öyle inanmıyoruz, hayvanlara yazık. (Gülüyor)

Şaka bir yana, az önce konuştuğumuz çerçevede bir takım kurmuştuk biz. Geçen senelerden tecrübelendirdiğimiz listeden genç oyuncular, giden oyuncuların yerine kendi bünyemizden çıkardığımız genç oyuncular… Çünkü öyle bir transfer yapma imkanımız yoktu. Takımın tecrübeli iki abisi var. Bunların yanında da potansiyeline inandığımız beş tane, ilerleyebileceğimizi düşündüğümüz yabancı koyduk. Bunların içinde bir tek aldığımız guard bize fayda sağlamadı. Diğerlerinin de çok farklı ve genelde küçük liglerden geldikleri için ya da bu seviyede takımlarda oynamadıkları için yaptırmaya çalıştığımız şeyleri öğrenmeleri, onlara alışmaları bir süre alıyor. Bu da bize çok fazla iniş çıkış getirdi. Geçen sene biraz daha olgunlaşmış oyuncular ile oynuyorduk, öğrenme süremiz, yapmaya çalıştığımız şeyi sahada uygulanabilir hâle getirme süremiz de çok daha kısaydı. Bu biraz daha uzadı. Biraz daha kırılganlaştı. Geçen sene aldığınız bir mağlubiyetten etkilenmediğiniz kadar bu sene etkileniyorsunuz. Tedavi süreci de farklı oluyor onunla ilgili. Mütevazılaştıkça bütçeniz bu tarz problemlerle de başa çıkmanız gerekiyor ama biz zaten bunu göze alarak yola çıktık.

Olduğumuz yerden memnun muyuz? Değiliz ama bizim savaşımız bitmez. Takımımıza güveniyoruz. Mutlaka daha iyi yerlerde bitirecektir takımımız. Şampiyonlar Ligi özelinde de zor bir gruba düştük ve bence çok kritik maç, burada 3 sayı ile kaybettiğimiz Burgos maçı oldu çünkü Burgos maçı, ondan sonra Brindisi ve Oostende ile oynayacağımız bir maçtı. Her maçı 1’er sayı ile kazandığımız takdirde biz gruptan garanti çıkıyorduk. Böyle bir imkan varken biz bu imkanı kaybettik burada. Strateji ya da performans sebepleri ile değil, top kayıpları ve hücum ribaundları sebepleriyle kaybettik. Tabii insanın canını sıkan bir şey bu. Evet, Burgos’a çok saygımız var. İki ay önce bu kupayı kazandılar, bu sene de kazanmak üzere kurulmuş, çok pahalı ve kendi liginde de müthiş işler yapan bir takım ama biz elimize almıştık o maçı. Avcumuzdan verdik.

Şimdi Brindisi ve Oostende maçlarımız kaldı ama bu maçları kazanmamız, diğer tura geçmemize yetmeyecek. Öbür sonuçları bekleyeceğiz. Üç sene olarak değerlendirdiğimiz bir proje Basketbol Şampiyonlar Ligi. 3+2 yıllık bir anlaşmamız var onlarla. Bu üç senenin sonunda kupaya gidebilecek bir takım olmak istiyoruz. Sürece güvenerek, çok çalışarak bu yolda ilerleyeceğiz.

– Az önce de söylediğiniz gibi maalesef hazırlıklar istediğiniz gibi gitmedi. Belki o çalışmaları yapabilmiş olsanız, belki takım antrenmanlarda dalgalı bir takım düzeni olmasa o maçta da bu kadar hataya izin vermeden kazanacaktınız… Siz neler düşünüyorsunuz?

– Tabii bunlar çok önemli faktörler. Biz daha hazırlık maçları döneminden bugüne kadar daha hiçbir maçımızı tam kadro oynamadık. Bir tane bile yok tam kadro oynadığımız maç ama bu dönemin de şartları bu. Bu tarz şanssızlıklar olabilir çünkü bizimkiler hep mekanik sakatlıktı. Emircan yere düştü, elini kırdı; ötekinin parmağı kırıldı… Adale sakatlığı ufak tefek şeyler haricinde hiç yaşamadık. Maalesef profesyonel sporun bir parçası bu sakatlıklar. İyi takım olmaktan bahsediyorsak bu açıkları kapatabildiğiniz ölçüde iyi takımsınız. Sadece şampiyon olarak iyi takım olunmuyor.

– Basketbol Şampiyonlar Ligi’ne bu sezon katıldınız. Organizasyon kalitesi ile ilgili neler söylemek istersiniz?

– Ben çok uzun zamandır EuroLeague organizasyonu içerisinde oynayan takımlarda çalışmıştım. Ondan sonra Sakarya ile ligde ilk senemiz sonunda biz Avrupa kupalarına katılma hakkı kazandık ve FIBA yarışmalarını orada tecrübe ettik. Bundan üç sene önceki FIBA organizasyonu ile şu anki FIBA organizasyonu arasında dağlar kadar fark var. Bence en büyük ispatı da birincisi, sizin ülkenizde aldığınız dereceyi kıymetlendiriyor ve dikkate alıyor olması. Bu çok önemli.

Bunun üstüne özellikle ekonominin Avrupa genelinde, hatta dünya genelinde kötüye gittiği bir dönemde takımlara en büyük desteği nasıl gösterebileceğini çok iyi anlamış ve bunu hayata geçirebilmiş bir organizasyon. Ne yaparsanız size ne kadar ekonomik destek olacağını, uzun vadeli olarak önünüze koyuyor. Dolayısıyla başka kupalardan gelen bizim gibi kulüpleri alırken de orayı cazip kılmak için kimsenin hayır diyemeyeceği birtakım giriş bedelleri ödediler takımlara.

Parasal kısmını da bir kenara koyarsam üçüncü faktör de bu pandemi döneminde nasıl bir yönetim refleksi gösterdikleri konusu. Yaptıkları takvim bir kere çok mantıklı bir takvimdi. Bu mantıklı takvimin üzerine onu tekrar düzenleyerek, maçların arasını açarak, maç sayısını düşürerek, bunu yaparken de kupanın adaletli bir hâlden çıkmamasını sağlayarak bence müthiş bir yönetim refleksi gösterdiler.

EuroLeague’de ne olduysa taban tabana zıttı oldu. EuroLeague çok daha farklı bir dikta yönetimi gösterip ondan sonra çok hızlı bir şekilde manevra yapıp geri adım atarak takımları bence çok hırpaladı. Özellikle EuroCup takımlarını müthiş hırpaladı. Onlarla karşılaştırdığımız zaman ben şu ana kadar FIBA Basketbol Şampiyonlar Ligi yönetimine hem saygım çok büyüdü hem de onları gıpta ile izliyor, diğer organizasyonlara örnek olduklarını düşünüyorum.

Ne yönetiyor olursanız olsun. Bir web sitesi yönetirken de takım yönetirken de şirket yönetirken de şartlara göre esneyebilmek, bunu da vaktinde, çabuk, mantıklı ve kimsenin hakkına tecavüz etmeden yapabilmek çok önemli. Normalde bu tarz şeyler yapılırken sineye çekilecek birtakım zararlar olur ama Şampiyonlar Ligi’nde bu hiç olmadı. Kimse buradan zarar görecek noktaya gelmedi. Adalet duygusunu kaybetmediler. Bence bir sürü takım geçtiğine çok memnundur.

– Bu zamana kadar birlikte çalıştığınız oyunculardan, şimdiki oyuncularınızı muaf tutarak bir takım kurabilir misiniz?

– Burada şöyle bir handikap var, ben çok uzun süredir koçluk yaptığım için, özellikle yardımcı koçluk döneminde eski büyük isimlerle de çalışma fırsatım olduğu için benim için zor. Kesinlikle mevcut oyuncularımı muaf tutalım zaten.

Şuradan başlayacağım, 2, 3 ve 4 numaraları kuracağım önce. Harun Erdenay, İbrahim Kutluay ve Mirsad Türkcan. Sadece kendi çalıştıklarımı söylüyorum tabii. Çok büyük oyuncular da olabilir. Guard Kerem Tunçeri. Bir de pivot olacak. Yabancılar da dahil… Düşünüyorum. Bunlarla birlikte en iyi iş yapacak ismi söylüyorum, Lance Williams. Kimsenin aklına gelmeyecek bir yerden çıktı o da.

Bu saydığım isimler o kadar büyük yetenekler, o kadar büyük basketbol zekalarıydı ki hangi dönemde koysanız o dönemin gerektirdiği basketbolu oynayabilecek insanlardı. Kendi dönemleri içinde de yarattıkları kıymet tartışılacak gibi değil.

– Koç olarak kariyeriniz boyunca kırılma noktası diyebileceğimiz ya da sizi çok etkileyen bir olay var mı?

– Aslında birkaç kez daha böyle röportajlarda bahsetme fırsatım olmuştu, onu tekrarlayayım. Benim Çin’e gittiğim dönem, antrenörlük hayatım için bir milat noktasıdır çünkü daha önceki oyuncularla, idarecilerle antrenör olarak inanışlarımla Çin’den döndükten sonraki anlayışım arasında çok büyük fark var. Bunda orada yardımcılığını yaptığım Bob Donald’ın çok büyük etkisi var. Bob Donewald, dünyadaki basketbolun çok fazla ciddiye alınmadığı liglerden NBA’e kadar her yerde çalışma fırsatı olmuş ve kendini ortama, şartlara göre şekillendirmiş, çok iyi geliştirmiş, işin idari yönünde de çalışmış bir koç. Onun oyunculara yaklaşımı, oyuncu antrenörü tarifi, özel hayatının içine mesleğine yerleştirme şekli ve oyuncularını sadece saha içinde değil, saha dışında da sahiplenme şekli benim için çok büyük örnekler. Gerçekten öğrenip, kendime uygun olan kısmını seçip kendi antrenörlük anlayışımı değiştirdiğim bir dönemdir. Çok net bir şekilde orayı örnek verebilirim.

Ben aralıklarla üç sene boyunca Çin Milli Takımı’nda çalıştım. Çok uzun süreler gittim geldim, kamp dönemlerinde orada bulundum. Onun dışında gelip burada kulübümde çalıştım. Benim için hem çok faydalı bir tecrübe hem de gerçekten antrenörlüğüme şekil veren ve faydasını sahaya yansıtabildiğim bir tecrübe. İnsanın biraz bazen kendisine dönüp, etrafa gözlemci kalıp birtakım şeyleri dönüştürmesi gerekiyor. Ben de o dönemde A Takım antrenörlüğü yapmıyordum. A Takım bağlantım Çin Milli Takımı’ydı. Bu şekilde kullandım o dönemi. İyi ki de böyle bir fırsatım olmuş diyorum o döneme dönüp bakınca.

– Tekrar yurt dışında çalışma planınız veya hedefiniz var mı?

– Evet, var. Tabii bunlar sadece basketbolla ilgili değil, iş idaresi ile de ilgili durumlar. Her sene aşağı yukarı 1-2 tane böyle görüşmemiz oluyor ama dediğim gibi ben sadece yurt dışında çalışmak için, böyle bir etiket eklemek için böyle bir şeye girmem. Burada kulüplerde aradığım nasıl bir proje ise yurt dışında da bu şekilde bir kulübe gitmeyi kabul edebilirim. Burada tabii yaptığımız işler, kendi ülkemizle, takımımızla yaptığımız şeyler çok önemli. Onlar sizi yurt dışına lanse ediyor. Fakat işin “iş” kısmı da, ticaret ve iş idaresi kısmı da çok önemli. Orada da sizi insanların doğru tanıtması, doğru yerlere tanıtması, size de doğru seçenekler getirmesi çok önemli. Evet, hedeflerim arasında böyle bir şey var. En büyük hedefim, keşke Avrupa’da bir EuroLeague takımı çalıştırsam. Sonunda orayı yakalamak isterim. Ya da bir NBA asistan koçluğu yakalamak isterim. Her boş kaldığım dönemde de bu anlamda kendime yatırım yapmış ve bu tarz çevresi olan biriyim ama kendi ülkemde baş antrenörlük yapmaktan da çok memnunum. Bunun da farklı bir sorumluluğu ve zevki olduğunu düşünüyorum. Türk oyunculara inanan ve oyuncu üretmeye çalışan bir kulüpte bunu başarabilirsem bu da bence çok büyük bir mesleki tatmin ama kısmet diyelim… Bakalım karşımıza ne çıkacak. (Gülüyor)

– Milli takıma dönmek istiyorum… Shane Larkin’in de milli takım için devşirilmesi süreci oldu. Eleme maçları devam ediyoruz. Keza 2021 yazında Olimpiyat elemeleri oynanacak. Türk basketbolu ve milli takımın gidişatı ile ilgili neler söylemek istersiniz?

– Milli takımla ilgili hepimizin duyguları çok yüksek. Tabii ki milli takımın çok iyi yerlerde olmasını istiyoruz. Milli takımda önceki dönemde de şu anda da çok iyi teknik ekipler çalışıyor. Bence milli takımın temel sorunu şu: Lafı dolaştırmadan söyleyeceğim. Milli takımda sahaya çıkıp bize iyi sonuçlar getirmesini beklediğimiz oyunculardan kendi kulüpleri böyle bir beklenti duymuyorlar. Yani o sorumluluk başka oyunculara verilmiş, bizim oyuncularımız o oyuncuları tamamlıyor. Kendi takımlarında ya az oynuyorlar, ya belli sorumluluğu alarak oynamıyorlar ya da bu cenderenin içine kapılmış bir şekilde ilerleyemiyorlar.

Çok iyi jenerasyonlarımız var. Bu jenerasyonlar alt yaş kategorilerinde Avrupa şampiyonlukları kazandı. Onların yendikleri rakipler, kendi takımlarına milyon dolarlık transferler yapıyorlar. Bizim çocuklarımız bir yere transfer yapmadığı gibi Türkiye’de de yeterli rol almıyorlar. Ben burada “Kulüpler bu çocuklara yeterli yatırım yapmıyor” diyemem. “Antrenörler bu çocuklara güvenmiyor” diyemem. “Bu çocuklar kendilerine yeteri kadar güvenip, yatırım yapıp, çalışıp rakiplerini yenmiyorlar ya da oynayabilecekleri yere gitme cesaretini elde etmiyorlar” diyemem. Ama bunların hepsini söyleyebilirim çünkü sebebi hepsi. Bu, tek yönden cevap verebileceğiniz bir şey değil. Kulüplerin de antrenörlerin de idarecilerin de oyuncuların da ailelerin de federasyonun da herkesin sorumluluğunda olan bir konu. Demek ki herkes bir şeylerden kaçıyor, herkes bir şeyleri eksik yapıyor. Ondan sonra böyle sohbetlerde olayın müsebbibini arıyoruz. Bu unsurlardan herhangi birini parmakla işaret etmek bence aşırı eksik bir yaklaşım olur. Biraz da kendi kabahatini örtmek üzere olayı tıraşlamak olur. Bu saydıklarımın her biri oyuncu yetişmemesinde faktör. Dolayısıyla kimse bundan kaçamaz. Ya herkese bulaşacak ya da bir şeyler eksik kalacak. Altyapı antrenörleri, A takım antrenörleri, oyuncular, aileler, kondisyonerler, okuldaki öğretmenleri de, kulüp yöneticileri de, federasyon yöneticileri de oyuncuyu üretmek için bir adım atacak. Bizim anlamamız gereken şu: Bugüne kadar her ne yapıyorsak yetmiyor, bu eksik. Ya hep beraber adım atacağız ya da bu iş olmayacak. O zaman da milli takıma başarı olarak aksetmeyecek, çok basit.

– Bu da aklımıza Beşiktaş‘ın bu seneki genç oyuncu projesini getiriyor. Genç oyunculara hem rol hem de süre fırsatı tanıyorlar. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

– Bir kere Beşiktaş, A Takım’da gördüklerimizin yanı sıra birçok da altyapı oyuncusunu aldı. Sevgili Ahmet Gürgen, Banvit kulübünün kuruluşundan kapandığı güne kadar bu işte çok büyük emek sahibi. Ben de 10 senesini Banvit’te geçirmiş, hem altyapıda, A Takım’da ve pilot takımda iki ayrı dönemde koçluk yapmış bir basketbol insanı olarak elimize 11-12 yaşında gelen delikanlıların bugün A Milli Takım’a giren ya da Türkiye Ligi’ni domine eden veya ümit beslenen oyuncular olması benim için müthiş gurur duyulacak ve takdir edilecek bir şey. Birçok altyapı antrenörü arkadaşımızın başında Ahmet Gürgen’in çok büyük emekleri var.

Beşiktaş daha önce de böyle bir proje yapmıştı. Ben böyle projelere bayılan bir insanım fakat bu projelerde benim inandığım yegane şey sürdürülebilirlik. Bu delikanlılar bir yerden bir yere oyuncu olarak kendilerini doldurarak, gelecekte Beşiktaş ve Türk basketboluna faydası olacak şekilde orada bir dönem geçireceklerse harika ama bu proje atıyorum, 1-2 senede terk edilecekse bir kıymeti yok. Bütün kulüpler için bu önemli. Beşiktaş çok vizyoner bir atak yaptı bu konuda. Çok büyük saygımız var. Umarım uzun süreler bu kimliği korur ve basketbolcu üretirler. Türk basketbolunun bu hamlelere mutlaka ihtiyacı var.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!