Bonzie Colson, Eurohoops’a Konuştu: Kolej Yılları, Pınar Karşıyaka, MVP Sezonu, NBA Hedefi…

2022-01-16T10:49:09+00:00 2022-01-16T10:49:09+00:00.

Mehmet Bahadır Akgün

16/Oca/22 10:49

Eurohoops.net

Pınar Karşıyaka’nın yıldızlarından Bonzie Colson, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.

By Semih Tuna / stuna@eurohoops.net

Pınar Karşıyaka’nın Birleşik Amerikalı yıldızı Bonzie Colson, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.

Huzurlarınızda Bonzie Colson ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

– Bonzie merhabalar. Öncelikle nasılsın?

– İyiyim, İzmir’e yeni döndük. 15 dakika önce kadar geldim. Uzun bir hafta oldu, bütün hafta seyahatler ile geçti. İki tane zorlu mağlubiyet aldık. Kaybetsek de bence daha iyiye gidiyoruz. Farklı bir şekilde kaybediyoruz. Bazı hatalarımızı düzeltmemiz gerekiyor. Bahçeşehir maçını arkamızda bıraktık. Artık önümüzde Salı günkü Tenerife maçı var. O maça odaklanacağız.

– İstanbul’dan Tenerife’ye doğrudan uçuş da yok, değil mi?

– Hayır, yolculuk uzun sürdü. Çarşamba günü oynamıştık. Ne gün olduğunu bile tam hatırlamıyorum. Bir önceki gün yola çıktık. İzmir’den İstanbul’a uçtuk. Yaklaşık 50 dakika sürüyor. Sonra geceyi orada geçirdikten sonra sabah 6:30-7:00 gibi yola çıktı. İstanbul’dan Madrid’e uçtuk, bu da yaklaşık üç buçuk saat sürdü. Oradan da Tenerife’ye yaklaşık iki buçuk saat sürdü. Uzun bir yolculuk oldu fakat bunun bizi beklediğimiz kadar etkilediğini düşünmüyorum. Fakat tabii uzun bir yolculuk. Kazanmak, oraya geri dönmek zorunda kalmamak açısından çok önemli olacaktı.

– Biraz araştırma yaptığımda senin tiyatro ile ilgilendiğini ve lise döneminde Guys and Dolls, Grease ve Aladdin gibi müzikallerde rol aldığını gördüm. Bu ilgi nereden geliyor?

– Ben Barrington’da St. Andrews isimli bir lisedeydim. Orası koleje hazırlık lisesi. Michael Carter-Williams gibi birçok sporcu orada okudu. Bir öğretmenimizle iyi bir ilişkimiz vardı. Biz okulda farklı şeyler de yapıyorduk, o da oyun hazırlıyordu. Ben oradayken Michael Carter-Williams da Aladdin rolündeydi. Takım arkadaşlarımdan bazıları da “Bir şeyler deneyelim. Bir oyunda rol alalım” dediler. Birkaç yakın arkadaşımla birlikte biz de o oyunda koruma rolünü oynadık. Yılın henüz başıydı. Dolayısıyla sezon başlamamıştı. Yeni bir şeyler denemek için yapmıştık. Birçok sporcu da farklı şeyler yapıyordu. Keyifliydi. İlk böyle başladım. Daha sonrasında birkaç şey daha yaptım. Bir süre büyük roller almadım ama üçüncü yılımdaydı galiba, Guys and Dolls’da oynadım. Daha büyük bir rolüm vardı. Bazı yalnız sahnelerim de vardı. İki yakın arkadaşımla birlikte oyunun başında şarkı söylüyorduk. Çok keyifliydi. Son yılımda da Grease’i oynadık. Yine yakın arkadaşlarımla birlikte. Hepimiz birlikte yaptık ve öğretmenimiz de çok iyiydi. Bize tiyatroda nasıl rol alacağımızı öğretti, yeni bir şey denememizi sağladı. O dönemki koçumuz da yalnızca basketbol oynamamamızı istiyordu. Her şeyden biraz yapmamızı istiyordu. Dediğim gibi tiyatro öğretmenimiz, oyunlar sayesinde basketbol dışında da bir şeyler yapabildik lise döneminde. Farklı bir şey denemek istiyorduk ve geri dönüp bakınca harikaydı gerçekten.

– Galiba Grease’deki performansınla ilgili öğretmenin “insanın aklını başından alan bir performanstı” diyor.

– (Gülerek) Evet…

– Lise döneminde Gatorade Yılın Oyuncusu seçilmiştin fakat sanırım asıl Elit Basketball League, senin gidişatını değiştiren şey oldu. Florida, Pittsburgh, Iowa, Minnesota gibi yerlerden teklifler aldın ama Notre Dame’e gitmeye karar verdin. Bunun sebebi koç muydu? Anladığım kadarıyla koç, sana ilk görüşte hayran kalmıştı…

– Evet, lisedeyken büyük ilgi gördüm ve o ilgi daha sonrasında tekliflere dönüştü. Her yerden teklifler geldi. Ben de bu yüzden minnet duyuyordum. Pittsburgh’ü ziyaret ettim. UCONN’u ve birkaç okulu daha ziyaret ettim. Daha sonrasında da Notre Dame’ı ziyaret ettiğimde koç Mike Brey ile harika bir bağ kurdum. O dönem undersized bir 4 numara olarak onların takımına çok uygun olduğumu söylediler. Skor, ribaund, enerji katkıları verebiliyordum. Luke Harangody, Zach Cooley gibi oyuncular da kendi pozisyonlarına göre kısa olmalarına rağmen o pozisyonlarda oynuyorlardı. Ben de böyle olunca benim için çok uygun bir takım olduğunu düşündüm. Zach Auguste ve Pat Connaughton gibi oyuncular da benim gibi Massachussets’liydi. Böyle bir bağlantı da vardı. Okulun da çok güzel olduğunu düşündüm. Notre Dame’in ayrıca güzel bir eğitimi de vardı. Yani sadece basketbol açısından düşünmedim. Ülkedeki en iyi üniversitelerden biri. Basketbolu bıraktığımda bir diplomaya ihtiyacımın olacağını biliyordum. Bağ kurma fırsatı da gerçekten önemliydi. Dört yıllık değil, 40 yıllık bir karar olduğunu biliyordum bunun. Harika bir fırsat oldu benim için. Hâlâ ziyaret edebileceğim zamanlar fırsatı değerlendiriyorum. Takım arkadaşlarımla da bugün bile hâlâ konuşuyoruz.

– Sports Illustrated’da çıkan bir yazıda senin “anormal bir fiziğe sahip olduğun” yazılıyor. Boyun 1,98 ve kol genişliğin 2,12. Bu da aslında çok normal bir fizik değil. 4 numara oynadın. 5 numarada oynadın ve 5 oynadığın zamanlar takımın, diğer dizilişlere oranla daha çok skor üretiyordu. Üniversitedeki son yılında “yılın oyuncusu” sıralamalarında Trae Young’ın arkasında ikinci olmuşsun. Deandre Ayton, Mikal Bridges ve Jalen Brunson gibi oyuncuları geride bırakmışsın. Sonra maalesef seni 2 ay sahalardan uzak tutacak bir sakatlık… Ne kadar üzdü bu seni?

– Kesinlikle zordu. Üçüncü yılımda o dönemde ülkenin en iyi 3-5 oyuncusundan biriydim. NBA Draftı’na girmeyi düşünüyordum. Genel menajerler de bir yıla daha ihtiyacım olduğunu konuşuyorlardı. Ben de “Tamam” dedim. Oraya diplomamı almak için gitmiştim. Bu sürece dört yıllığına girmiştim zaten. Yani drafta girsem de menajer bulmadan okulu bitirecektim. Ben sadece draftta benim nasıl görüldüğümü bilmek istiyordum. Neticede okulda kalmaya karar verdim. Harika bir takımımız vardı. Guardımız yakın arkadaşım Matt Farrell’di. Rex Pflueger vardı o takımda. Martinas Geben de keza o takımdaydı. Yani gerçekten iyi oyuncular vardı. İleri aşamalara gidebileceğimizi ve harika bir son yıl geçirerek ses getirebileceğimizi düşünüyordum. Belki Final Four’a kalabileceğimizi düşünüyordum. Harika bir yıl geçirdim. Sezon önünde ülke genelinde birçok başarı kazandım. Bireysel ödüller aldım çok şükür. Maalesef stres kırığı yaşadım sonrasında. Ayağımda kırık meydana geldi. Kolej kariyerimde hiç sakatlık olmamıştı fakat bu bir anlamda beni geriye götürdü. Yine de aklımı bulandırmamaya çalıştım. Takım arkadaşlarım da kesinlikle yanımda oldular. Tabii o durum benim için yıkıcı bir durum oldu ama bu beni güçlendirdi. Tabii çok üzgündüm.

– Sence o iki ay, drafttaki durumunu etkiledi mi? Çünkü anladığım kadarıyla oyunu bu kadar etkileyebilen bir oyuncu için hiç adil bir durum olmadı draftta seçilmemek.

– Tabii etkiledi. Sakatlanmamış olsam o performansla belki ilk turdan, bilemedin ikinci turdan seçilebilirdim. Ameliyatım sonrası yaklaşık 6 ila 9 hafta oynayamadım. Sonra geri döndüm ama ayağımda tekrar kırık oluştu. İkinci kırık oldu. “Kahretsin” dedim, “yine bu sakatlıkla uğraşmak zorundayım.” Bunlar da draft sürecinde oluyor tabii. O dönemde şut atıyor, yüzüyor, devamlı olarak vücut çalışıyordum. Belki ikinci turun sonlarında da olsa seçilebilirdim. Belki ilgilenen takımlar da vardı, hatta Thunder‘ı biri sanıyorum ama neticede olmadı. Ama tabii her şeyin bir sebebi var. Ertesi yıl yine de NBA’de oynama hayalimi gerçekleştirdim. Her şey bir anlamda yoluna girmiş oldu.

– Sezonun son maçı olan Penn State maçında da sakatlandın. Buna rağmen son 35 saniye kala kolej kariyerini sahada bitirmek için tekrar oyuna girdin. Taraftar da son kez seni ayakta alkışladı.

– Evet, doğru. Son bir kez parkede olmak istiyordum. Harika hatıralarım vardı. Taraftarlar harikaydı. Dört yılım boyunca harika işler yaptık, okulun basketbol gidişatını etkiledik. Harikaydı. Profesyonel olmadan önce bir kez daha o sahaya çıkmak istedim.

– Profesyonel kariyerine geçmeden önce babanın da Boston College’dan öğrencisi olan Jared Dudley ile çalıştın. Saha içi ve dışında onun kariyerine etkisi ne oldu?

– Çok büyük etkisi oldu. Kendisi, benim abim gibi. Babam ona Boston’da dört yıl koçluk yaptı. Ben de kariyeri boyunca ona hayranlıkla baktım, takip ettim. Benim oyun tarzım da bence biraz ona benziyor. Şut atabiliyor, enerji koyabiliyor, oyunu açabiliyor. Kendimi onun gibi oynarken düşünebiliyordum. NBA’de yıllar boyunca oynadı, onun gibi olabileceğimi düşünüyordum. Profesyonel olunca bir arkadaşlığımız oldu. Bir haftalığına San Diego’ya gittim. Onunla çalıştım. Kobe Bryant’ın şut antrenörü o dönemde Jared Dudley ile de çalışıyordu. Onunla çalıştık. Kendi şutuma çalışıyordum. Profesyonel olmak için ne yapmam gerektiğini öğreniyordum. Beslenme, dinlenme, uyku, sabah erken kalkıp spor yapma gibi profesyonel olmanın gerekliliklerini öğreniyordum. Ben hâlâ bu öğrenme aşamasındaydım. Ondan birkaç şey öğrenmek harikaydı. Bana öğrettiği birçok şey de bugün bile aklımda. Vücudunuza bakmak, dinlenme, kimsenin izlemediği zaman yaptığınız şeyler önemli.

– G League’de Canton ve Wisconsin’de yeteneklerini sergileme fırsatı buldun. Sonrasında da NBA’de Giannis Antetokounmpo, Khris Middleton, Pau Gasol gibi büyük oyuncularla aynı takımda dakika aldın. Bu hissi anlatabilir misin biraz?

– Harikaydı. Ocak ayı gibi beni aradılar. Doğum günüme yakın bir tarihti. Sezon sonuna kadar orada kaldım. Onlardan bir şeyler öğrenmek harikaydı. Giannis ile şut çalıştım, spor yaptım, onun büyük bir oyuncu olmak için neler yaptığını izledim. Pau Gasol’den fikirler aldım. Khris Middleton’ın ayak hareketlerini ve nasıl boşluk yarattığını sürekli izledim. Hep bu seviyede bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Giannis’e, George Hill’e, Malcolm Brogdon’a hep sorular sordum. Kim olursa olsun hep öğrenmeye, onlardan fikirler almaya çalıştım. Onlar harika, tecrübeli oyunculardı. Çok şey öğrendim. Oynama fırsatı bulunca da iyi oynadım. Yapmam gerekeni yaptım.

Bucks kariyerin sonrası Avrupa’ya seyahat… Hangi noktada NBA’de artık olmayacağını düşündün?

– Artık olmayacağını düşünmedim aslında. Yeni bir şeyler denemek gibi değil ama çok gençtim  – yani hâlâ gencim ama neyse- yurt dışında bir yıl oynayabileceğimi ve geri dönebileceğimi düşündüm. Neticede takımların gözlemcileri Avrupa’yı da izliyor. Fakat sonra COVID-19 geldi. Avrupa ile NBA arasında bir yerdeydim. Şu ana kadar Avrupa kariyerim benim için harika bir fırsat oldu. Harika gidiyor. Hedefim tabii ki NBA’e geri dönmek. Fakat bunu yapmak harika oldu ve geldiğimden beri de iyi oynadığımı düşünüyorum.

– ABD dışındaki ilk deneyimini COVID-19’un yaşandığı sezon Darüşşafaka formasıyla Türkiye’de geçirdin. Dünyanın belki de daha önce yüzleşmediği bir kriz durumu vardı. Ne bekliyordun, ne buldun?

– Aralık-Ocak gibi konuştuğum birkaç kişi birkaç ay içerisinde inanılmaz bir şey olacağını söylüyorlardı. Ben de “Ne olacak” diyordum. “Hiçbir şey olacağı yok.” Sonra COVID-19 geldi. Bir anlamda farkındaydım ama nasıl olacağını bilmiyordum. Şubat-Mart gibi evlerimize dönmek zorunda kaldık. Çok acayipti. Kimse böyle olmasını, bu kadar uzun sürmesini, bu kadar insanın hayatını etkilemesini beklemiyordu. Ama kesinlikle birçok insanın hayatında yapabileceği şeyleri sekteye uğrattı. Tabii ki hepimizi etkiledi.

– Peki takım ve koç ile ilişkin nasıldı o dönemde?

– İlk yılımdı. Yeni bir ülkede nasıl yaşayacağımı, nasıl yiyip içeceğimi, Türkiye’deki trafiği öğreniyordum. Kendi başıma başka bir ülkede yaşıyordum. Dönem değişmişti. Ailem ve arkadaşlarımla konuşuyordum. Benim için yeni bir şeydi. Ailem ve arkadaşlarım destek veriyordu. Basketbol açısından güzel bir yıldı. Avrupa’da oynamanın nasıl bir şey olduğunu öğreniyordum. Hayatım boyunca oynadığımdan farklı bir tarzdı. O yüzden çabuk öğrenmem gerekiyordu. Koç da bizi başarılı olacağımız konumlara getirme konusunda harikaydı. İyi de bir takımdık. Tabii COVID yüzünden uzun sürmedi ama bence Avrupa’da ilerleyebilirdik. Galiba Bologna’ya kaybetmiştik. Hatta o maçı da Sırbistan’da oynamıştık uçuş durumları yüzünden. Ama harika bir yıldı. Keyif aldım, çok şey öğrendim, nasıl profesyonel olacağımı, başka bir ülkede yaşamayı öğrendim. Güzeldi.

– O sezondan sonra Fransa’ya gittin. Baban da orada oynamıştı. Bu durum, kararında azıcık da olsa rol oynadı mı?

– Hiç oynamadı. Hiç oynamadı. Galiba babam ikinci ligde oynamıştı. Ben birinci ligde oynadım, o ikinci ligde oynadı diye pek bundan bahsetmiyor. (Gülüyor) COVID-19 Avrupa’da hâlâ etkiliydi ve ne olacağını bilmiyorduk. Transfer piyasası da çok karışıktı. Strasbourg teklif yaptı ve Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde oynamak için harika bir fırsat doğmuştu. Genel menajer ve teknik ekip bana güvendi, inandı. Güzel bir yıl oldu. Keyifliydi. Birlikte oynamaktan keyif aldık. Güzel bir uyum sağladım oraya.

– Orada bütün beklentileri aştın. Hem Şampiyonlar Ligi hem de Fransa Ligi’nde MVP seçildin. Bütün ilgi senin üzerindeydi. Avrupa’daki takımlar, senin gibi oyunu birçok alanda etkileyebilecek bir oyuncu arıyorlardı. Fiziğin, kol genişliğin, savunma, hücum gibi birçok özelliğinle aranan bir oyuncuydun. Karşıyaka’yı seçmen açık söylemek gerekirse biraz sürpriz oldu. Başka teklifler de aldığını biliyorum. Senin Karşıyaka’yı seçmeni sağlayan şey ne oldu?

– Ben kazanmak istiyordum. Karşıyaka, geçen sezonu harika geçirmişti ve Şampiyonlar Ligi’nde final oynamıştı. Ben de bir şampiyonluk kazanmak istiyordum. Geçen sezon oynadıkları harika oyun ve oyuncuların dönmesi ile istedikleri şey için uyumlu bir parça olduğumu biliyordum. Benim yaşımda bir şampiyonluğunuzun olması da hiç kötü olmaz. Kazanmak istedim. Benim tek derdim kazanmak. Ben kazanan bir oyuncuyum. Liseden beri kazanan bir oyuncuyum. Kolejde de böyleydi. Şampiyonluk kazanmak istiyorum. Bunun üzerine hâlâ çalışıyoruz ama uygun parçalarımız var ve kazanmak için gerekli parçaları da aldık. Şu ana kadar yolumuz biraz taşlı oldu ama yine de umutlarımız yüksek, birbirimize inanıyoruz ve ben kazanmak istedim. Bunun da benim için harika bir fırsat olduğunu düşündüm. Ayrıca Ufuk Sarıca gibi bir koçumun olması da öyle… Harika bir koç. Basketbol kariyerimde tırmanmak istediğim adımlara beni hazırlıyor. Benim için çok iyi bir uyum oldu. Burada olmaktan mutluyum.

– Son finalist Karşıyaka’ya senin de katılmanla Karşıyaka, Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde sezona favorilerden biri olarak başladı. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse sezon içinde iniş çıkışlar yaşadınız. Neler oldu?

– Sakatlıklarımız oldu, bu da bizi biraz etkiledi. Semih (Erden) harika oynuyordu, uzun olarak sahayı domine ediyordu ve o sakatlandı. Bu da bize zarar verdi. Michael Roll da sakatlandı. Nasıl kazanacağımızı buluyoruz. Şu ana kadar zor oldu, iniş çıkışlar yaşadık ama birlikte ayaktayız, hâlâ dersler çıkarıyoruz. Bence son iki mağlubiyet de daha öncesinden farklıydı. Farklı hissettik. Bu sefer çok yakın olduğumuzu hissediyoruz. Şu anda aldığımız mağlubiyetlerde duyduğumuz his, daha öncesine göre farklı. Bence bu takımda daha iyiye gidiyoruz, öğreniyoruz, takım kimyamız daha iyiye gidiyor. Koçun sistemine güveniyoruz, birbirimizle daha çok uyum sağlıyoruz. Şu an böyle gidiyor. Umutlarımız hâlâ yüksek. Tüm hedeflerimizi gerçekleştirebileceğimize hâlâ inanıyoruz. Farklı bir yoldan yapıyoruz. Asla kolay olmayacak. Geçen yıl zordu, bu yıl da zor. Fakat biz hazırız. Herkes hazır.

– Takımın genel menajeri Selim Çınar verdiği bir röportajda, “Bonzie’nin buraya gelmesindeki en büyük sebeplerinden biri Ufuk Sarıca‘ydı” dedi. Senin onunla ilişkin şu ana kadar nasıl?

– Harika. Ufuk’u çok seviyorum. Hata yaptığımda ensemde fakat ben bunu seviyorum. Beni sınıyor, bana zorluklar veriyor ve ben bunu seviyorum. Beni en iyi şekilde nasıl kullanacağını biliyor. Bence bu önemli. Ayrıca şu anda da gözüküyor bence. İyi bir ilişkimiz var. Ben de ondan bir şeyler öğreniyorum. Harika bir koç. Lig şampiyonluğu var. Oyuncular geliştirdi. Karşıyaka’da da EuroLeague’de önemli işler yaptı. Burada harika bir sistemi var. Oyuncular da bu sisteme inanıyor. Bu yüzden de oyuncular burada oynamak istiyor. İzmir, güzel bir şehir.  Oyuncularına güveniyor ve her gün ondan bir şeyler öğreniyorum. Bir sonraki seviyeye nasıl geçebileceğimi, nasıl büyük bir oyuncu olabileceğimi öğreniyorum.

– Bahçeşehir ile ilk yarıda oynadığınız maçta ilk yarıda 30 sayı atmıştın. Kariyerinde elinin en sıcak olduğu maç bu muydu? Değilse hangi maç?

– 41, benim kişisel rekorum. Çok sayı. Özellikle de Avrupa’da. Her şey iyi geliyordu o gün. Ama ben maçtan önce de takım arkadaşlarıma iyi hissettiğimi söylemiştim. Maçtan önce şut antrenmanı yaparken söylemiştim. İyi hissettiğimi söylemiştim. Hiçbir şeyi zorlamak istemiyordum. Savunma ne verirse onu alıyorum. Şut attım, potaya gittim, kararlı oynadım. Harikaydı. Kazandığımız için de mutluyum. 41 attığım halde kaybetsek hiçbir anlamı olmazdı.

– Peki ya Hapoel Jerusalem maçı? Atmosferin yoğun olduğu salonda son saniye şutunu attın. Nasıl bir histi?

– Harikaydı. Özellikle de ne yapmak istediğimizi ve beklentileri biliyordum. O ilk maçı almak istediğimizi de biliyorduk. Taraftarları inanılmaz. Deplasmandaki ilk maçta gösterdiğimiz reaksiyon harikaydı. Bence birlikte iyi oynadık. Henüz birlikte nasıl oynayacağımızı öğrenmek için o kadar vaktimiz olmamıştı. Basketbol Şampiyonlar Ligi’ndeki ilk maçtı. Savunmanın bana verdiğini aldım yine. Ribaundu aldım, Ufuk “Git, git” diye bağırıyordu. Şutu özgüvenli attım. Güzel bir takım galibiyeti oldu. Birçoğumuz birlikte iyi oynadık. Birlikte iyi oynayıp böyle bir maçı kazanmak güzel bir his. O ilk maçı kazanmak harikaydı. Benim de iyi maçlarımdan biriydi.

– Sen oyununu nasıl tanımlarsın? 4 numara olarak Hapoel maçının sonundaki dominasyonun, oyunu kontrol edişin etkileyiciydi. 40 dakika boyunca böyleydi aslında. Seni bu bakımdan çok daha üst seviyelerde izlemek mümkün. Sen NBA’e dönüş ihtimalini nasıl görüyorsun?

– Buraya geldiğimden beri hedefim o. Hedefim bu ve ayrıca Avrupa’da oynamış olmak, oraya gittiğimde bana yardımcı olacak. NBA’de oynamak, Avrupa’da oynamaktan daha kolay. Daha çok alan var. Üç saniye kuralı burada yok. Birçok farklı kural var. Bu yüzden sürekli oyuncular yer değiştiriyor. NBA’de sayı atmak daha kolay. Çünkü her şeyden önce çok daha fazla alan açılıyor. Ayrıca burada daha fazla sistem var. Her ülkenin bir sistemi var. İspanya’da koşulan bir oyun oynanıyor. Türkiye’de daha fiziksel mücadeleye dayalı bir oyun var. Her ülkenin farklı bir basketbol tarzı var. NBA’de alan açılıyor. Sistem var ama buradaki kadar agresif olamıyorsunuz. Avrupa’da agresif olabilir, itebilir, vurabilir, birçok şey yapabilirsiniz ama NBA’de bunları yapamazsınız. Bu yüzden burada oynayan bazı oyuncular, orada iyi gözüküyor. Mesela Campazzo gayet iyi oynuyor çünkü bence daha kolay.

Luka Doncic, NBA’de sayı atmanın Avrupa’ya göre daha kolay olduğunu söylemişti.

-Bu anlamda Luka Doncic’e katılıyorum. İki tarafta da oynayan oyuncular da bence genel olarak katılıyor ama hedefim oraya geri dönmek. Bence buradaki deneyimim, şut atıyor olmam, savunma, yüksek enerjiyle oynamam, köşe üçlükleri, kararlılığım bana yardımcı olacak.

– Oyuncular her zaman “koç beni hangi pozisyonda oynatırsa oynatsın fark etmez, elimden gelenin en iyisini yaparım” der fakat ben, senin gerçek fikrini sormak istiyorum. Hangi pozisyonda daha rahatsın? 3 numara mı, 4 numara mı?

– Kolejde beş bile oynadım ve perdeye gidiyordum, boğuşuyordum ve basketbolum yıllar içerisinde tamamen değişti. Yaz döneminde çok çalışıyorum. Zaaflarım üzerine çalışıp yeni bir şey geliştirmeye çalışıyorum her yaz. Özellikle de kendi şehrime gittiğim zaman kuzenimle her gün boğuşuyoruz. O yüzden her zaman yeni bir şey yapmaya çalışıyor, spor yapıyor ve tırnaklarımla kazıyorum. Şu anda 3-4 numara oynayabiliyorum fakat bence 4 numara oynuyorsam büyük bir dezavantaj oluyor çünkü karşımdaki oyuncu genelde yavaş oluyor. 3 oynadığım zaman da iki pozisyonda da yapabileceğim şeyleri yapıyorum. Yine post-up oynuyorum, dripling yapıyorum, şut atıyorum ama 4 numara oynadığım zaman rakip için bence dezavantaj oluyor çünkü koşabiliyoruz, topu dolaştırabiliyoruz, perdede oyuncu değişebiliyoruz, savunmada aktif olabiliyoruz. Böyle oynuyoruz. Takım olarak zaman zaman bence bizim için daha iyi olan benim 4 numarada oynamam. Pick-and-pop’lara çıkmam, dripling üzeri şut atmam… Ama kesinlikle şu an 3 numarada daha rahat olduğumu söyleyebilirim. Tabii ki kolejden sonra alışmam biraz zaman aldı. Çünkü beni yakından takip eden insanlar biliyor, ben 5 numara oynuyordum. Farklıydı ama ben bu sınavı seviyorum. Farklı pozisyonlarda oynamayı seviyorum, daha da fazlasını yapmak istiyorum. Büyük bir oyuncu olmak istiyorum. Dominant olmak istiyorum. Şu anda 2 numara bile oynuyorum. Şu anda ritmimi buldum. Her şeyden biraz yapabilecek özgüveni hissediyorum. Bence bu önemli. Daha önceki yıllarda perdeyi kullanmıyordum, köşede bekliyordum ama artık perdeyi kullanıp topu da yönlendiriyor, farklı şeyler yapıyorum. Oyunumu yıllar içerisinde geliştiriyorum.

– Notre Dame’da senden kısa tek oyuncu vardı sahada ama yine de sen 5 numara oynuyordun. Bu pek görülmüş bir şey değil…

– Evet, aynen öyle. Harika bir hücumumuz vardı. Herkes şut atabiliyordu, topu dolaştırabiliyorduk.

– Matt Farrell’dan bahsetmiştin. Kolejde oda arkadaşın olduğunu biliyorum. Sen Daçka‘ya onun Türkiye kariyerinden 1 sezon önce gelmiştin. Matt Büyükçekmece ile imzalamadan önce senden akıl aldı mı?

– Evet, konuştum. Burada daha farklı olacağını söyledim. O da bu mücadeleye girdi ve bence harika iş çıkarıyor. Basketbolu çok seviyor. Onu ziyaret edebilmek, güzel yemekler yiyebilmek, deniz kenarında yürüyebilmek güzel. İstanbul’da yapabileceğiniz birçok şey var. Bu yolu seçti ve bu sebeple mutluyum. Bence o da mutluydu.

– Türkiye ile ilgili ne demek istersin? İstanbul’da mı yaşamak daha güzel yoksa İzmir’de mi?

– Benim İstanbul’daki evim güzeldi. Gerçekten güzel bir evdi. Her yeri görebiliyordu. Denizi, köprüyü evden görebiliyordum fakat burada da güzel. İki katlı bir evim var, iki yatak odası var. Bir bahçem var. 2-3 tane kedi yavrusu gelip gidiyor sürekli. Farklı işte. Bizi güzel evlere yerleştirdiler. İzmir ve İstanbul’da farklı hava var. İkisi de kötü değil. Burada hava da güzel. Ne aradığınıza bağlı ama ikisi de güzel.

– Boş zamanlarında ne yapıyorsun?

– Ailem ve arkadaşlarımla telefonlaşıyorum. Bazen bir şeyler okuyorum. Netflix izliyorum. Emlakçılık ile ilgili YouTube videoları izliyorum, emlakçılık ile ilgileniyorum. Kendimi meşgul etmeye çalışıyorum. İyi gidiyor.

– Son sorum şu: Taraftarlarla ilgili ne düşünüyorsun? Seni çok seviyorlar ve sen de onlara sahada sevgi veriyorsun. Tenerife maçı öncesi onlara mesajın ne olur?

– Tüm taraftarımızın gelip bağırmasını, tribünde coşmasını, her zaman yaptıkları şeyi yapmasını istiyorum. Çünkü taraftarımızın arkamızda olmasına ihtiyacımız var. Benim gibi oyuncular, o enerjiden besleniyor. O çığlıklardan besleniyoruz. Salonun dolu olacağını biliyoruz. Onları çok seviyoruz, bizi sevdiklerini biliyoruz. Bu sezon iniş çıkışlar yaşadık ama onlar  yanımızda olmaya devam etti. Gerçek taraftarlığı gösteriyor bu da. Bu şehir için, kendimiz için Salı günü sahada her şeyimizi vereceğiz. Onlara da ihtiyacımız var. Bodrum’da, İzmir’de, her yerdeki Karşıyaka taraftarı gelip bizi desteklesin.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!