DeVaughn Akoon-Purcell: „Galatasaray’a Gelirken Özel Bir Şeyin Parçası Olmak İstiyordum“

20/Jan/22 09:45 Januar 20, 2022

Mehmet Bahadır Akgün

20/Jan/22 09:45

Eurohoops.net

Galatasaray’ın yıldız isimlerinden DeVaughn Akoon-Purcell, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.

By Semih Tuna / stuna@eurohoops.net

Galatasaray‚ın yıldız oyuncusu DeVaughn Akoon-Purcell, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.

Huzurlarınızda DeVaughn Akoon-Purcell ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…

– Küçükken tekvando yapmış, futbol oynamışsın. Bu sporlardan birinde profesyonel bir sporcu olma şansın var mıydı sence? Futbolda mesela seni santrafor olarak hayal edebiliyorum. Güçlü bir fiziğin, harika bir bitiriciliğin var…

– Profesyonel olamazdım herhalde. Fakat bilemiyorsunuz. Eğer bir şeyi kafanıza koyup çok çalışırsanız bence her şey mümkün. Fakat profesyonel bir futbolcu olmak ilgimi çekmiyor.

– Kolej kariyerine Eastern Oklahoma’da başladıktan sonra düşük akademik notlar nedeniyle üç bin kişiden az nüfusu olan bir yerde oynamak zorunda kaldın. O dönem nasıl geçti? Çünkü Florida’da büyüdükten sonra böyle küçük bir şehre uyum sağlamak zor olmuş olsa gerek.

– Evet, kesinlikle farklıydı. Oraya giderken kolej hakkında pek bir fikrim yoktu. Gerçekten büyük okullar ile küçük üniversiteler arasındaki farkı bilmiyordum. Kolej basketbolu oynama fırsatım olduğunu biliyordum ve bu yüzden gittim. Kolejin böyle olduğunu sanıyordum ama Division I’dan teklifler alıp ziyaretlere başlayınca küçük bir okulda olmakla Division I kolejinde olmanın arasındaki farkı gördüm. Fakat kesinlikle benim için Orlando’dan küçük bir üniversiteye gitmek, kültür şoku oldu.

– Daha sonrasında sanırım Auburn’e gidecektin. Fakat koç değişikliği oldu ve Illinois State’e gittin. Gider gitmez de büyük bir etki gösterdin ve koç Muller, seninle ilgili „Birçok oyuncuda bu yetenek var ama DeVaughn’un hep sahip olduğu bu özgüvene sahip değiller“ dedi. Bu özgüven, sende doğuştan mı geliyor?

– Bence öyle. Özgüvenin dışında tabii çok çalışıyorum. Evet, bir anlamda doğuştan geliyor ama bunun bir kısmı da çalışmanın getirdiği özgüven.

– O takımda şimdilerde Monaco’da oynayan Paris Lee de vardı. Onunla hala iletişim halinde misin?

– Evet, konuşuyoruz. Hatta bu sabah konuştuk çünkü dün bir maçları vardı ve kazandılar. Evet, haftada 1-2 kez konuşuyoruz. Adamım benim.

– Danimarka’ya giderek kariyerinde beklenmedik bir hamle yapmış oldun. Danimarka, basketbol kültürü ile tanınan bir ülke değil fakat sen, Bakken Bears formasıyla orada mücadele ettin. Seni bu tercihe ne yönlendirdi?

– O dönemde benim transfer piyasası konusunda bilgili olmamam ve menajerlerim etkili oldu. Yurt dışına çıkarak basketbol oynayıp para kazanma fırsatım olacağını düşünmüştüm. Kolejdeki ilk 1-2 yılım gibi oldu. Nereye gideceğim, nasıl olacağı konusunda pek bilgi toplamadım. Nasıl desem… Basketbol seviyesi itibarıyla yurt dışında oynama fırsatım olduğunu biliyordum ve bu fırsatı değerlendirdim, güzel bir fırsat olacağını düşündüm. Bence güzel de oldu. Fakat şu an geldiğim nokta itibarıyla yıllar içerisinde dersler çıkardım. Ülkeler, ligler arasındaki farkları öğrendim. İşlerin nasıl yürüdüğünü, menajerlerin nasıl çalıştığını öğrendim. Kariyerimin başlarında bu konuda bilgi sahibi değildim ve daha önce oynadığım farklı yerlere beni, bu durum götürdü.

– Danimarka’da geçirdiğin dönemi „kültür şoku“ olarak adlandırıyorsun. Bunu biraz açabilir misin?

– Aslında daha önce yurt dışına İspanya’ya gitmek için çıkmıştım. Kolejdeyken geziye gitmiştik, yani daha önce ABD’nin dışına çıkmıştım ama oraya gitmek ile orada yılın 10 ayını geçirmek arasında fark var. Kışın günün büyük bölümünün karanlık olması, hiç fena olmasa da yiyecekler… Birçok insan İngilizce bildiği için Danimarka aslında güzeldi, benim de deneyimimi kolaylaştırdı ama farklıydı işte. Herkes bisikletle dolaşıyor, daha az araba var. Farklı bir durum. Fakat harika bir deneyimdi.

– Danimarka’dan sonra Yaz Ligi’nde oynadın ve ardından da Denver Nuggets‚tan two-way sözleşme aldın. Böyle bir hikayeye pek rastlamıyoruz. Uzun sürmemiş olsa da bize NBA kariyerinden bahseder misin? Orada olmanın sana nasıl katkıları oldu? Çünkü bir de sen Oklahoma City Thunder taraftarıydın ve sırf Thunder‚ı izlemek için iki saat yol gidiyordun. Ayrıca arkadaşlarına bir gün NBA’de oynayacağını söylüyordun ve bunu da başardın. Bu, nasıl bir histi?

– Kesinlikle rüyam gerçeğe dönmüştü. Bazı şeylerin farklı olmasını bekliyordum ama bir kez daha kültür şoku yaşadım. NBA oyuncusu olarak hayat tarzı ve orada bulunmak, farklı bir şey. Seyahatler farklı. Herkesin özel uçakları var. Çok farklı bir deneyimdi benim için. Fakat aynı zamanda harika bir deneyimdi. Çok etkileyici insanlarla birlikteydim. Çocukluğumda yaşamadığım bazı deneyimleri de böylece yaşamış oldum. Kesinlikle rüyalarım gerçek oldu. NBA’de oynamaktan büyük keyif aldım.

– O dönemde Nikola Jokic, süperyıldızlığa evrilme noktasındaydı. Senin onunla iletişimin nasıldı?

– Harikaydı. Kadrodaki herkesle ilişkim harikaydı. Kadronun büyük bölümüyle de hala iletişim halindeyim. Sadece takım arkadaşı olarak Jokic’in bir gün MVP olacağını biliyordum. Harika biri ve harika bir oyuncu.

– Denver’dan sonra Avrupa’ya döndün. Bunu yapmaya ne zaman karar verdin? NBA’de kendini ilk kez denemiştin. G League’de veya bir başka NBA takımında two-way sözleşme ile devam etmeyi düşündün mü?

– Dediğim gibi kariyerimin yine başlarıydı ve o kadar bilgi sahibi değildim. Sadece belli bir miktar para olduğunu gördüm ve ayrıldım. O zamanlar pek bugünkü gibi değildim. Bana verecekleri parayı duyunca „Vay be“ dedim. Sezonun bitmesine dört ay kalmıştı. Gidip oynarım diye düşündüm ama beklediğim gibi olmadı. Yine dersler çıkardığım bir deneyim oldu. Dönüp bakınca „Keşke“ diyorum „başka bir NBA takımına gitmeye çalışsaydım.“ Fakat böyle bir karar vermedim ve bugün buradayım, olduğum yerden mutluyum.

– Peki Fransa ve İsrail deneyimlerin nasıldı? Yanlış bilmiyorsam Le Portel şehrini pek de sevmemiştin. Ayrıca ödeme sorunları olduğunu da duymuştum. Bu da tabii konsantrasyonunu etkilemiş olmalı.

– Evet, İsrail’den ayrılmamın asıl sebebi ödeme sorunlarıydı. Bu konuda pek ayrıntıya girmek istemiyorum. Tabii ki bir yerde oynayıp para almayacağınızı bilmek kolay değil. Böyle olunca basketbola konsantre olmak zor. Yani saha dışı sorunlardan ötürü endişelenmek durumunda kalınca oynamanız gerektiği gibi oynayamıyorsunuz da. Dolayısıyla beklediğim gibi gitmedi. Sonra oradan ayrıldım ve kendimi Le Portel’de buldum. Şehri pek sevmedim açıkçası fakat elimdeki fırsatı en iyi şekilde değerlendirdiğimi düşünüyorum. Bu kadar.

– TOFAŞ deneyimine gelelim. TOFAŞ dönemi nasıl geçti? Uzun yıllar TOFAŞ’ı çalıştıran Orhun Ene, sezon başında takımdan ayrıldı. Hakan Demir onun yerine göreve getirildi. TOFAŞ ile sözleşmeni uzatma ihtimalin hakkında konuştunuz mu hiç? Koç Demir ile iletişimin nasıldı?

– TOFAŞ’ı çok seviyorum. Bence harika bir organizasyon. Koç hakkında söyleyecek olumsuz bir şeyim yok fakat kendisinin takımında oynamak zor. Onun için oynamak kolay değil, epey gelenekçi bir koç. Takımda kalmam ile ilgili görüşmelerimiz oldu ama ben aynı zamanda  bu yaz NBA’e dönmeye de konsantre olmuştum. Ben kararımı verene kadar TOFAŞ, kadrosunu tamamlamıştı. Galatasaray‚ın teklifi geldi ve Galatasaray ile anlaşmaya karar verdim çünkü Türkiye’yi gerçekten seviyorum.

– Galatasaray’daki kişiler, uzun zamandır bir yabancı oyuncu için taraftarın bu kadar büyük sevgi gösterdiğini görmediklerini söylediler. Senin daha önce böyle bir deneyimin olmuş muydu?

– Yurt dışında hiç yaşamadım. Kolejde, lisede kendi memleketimde tabii destek gördüm. Fakat ben sadece işime konsantre olmaya çalışıyorum. Çalışmaya geliyor, basketbol oynuyorum ve evime gidiyorum. Sahada yapmanız gereken şeylerin dışına çıkmaya başlayınca işler karışık bir hal alabiliyor. Taraftarın sevgisine minnettarım, onları çok seviyorum, Galatasaray’da olmayı çok seviyorum ve en azından bir şampiyonluk kazanmayı iple çekiyorum.

– TOFAŞ’ta geçirdiğin böyle harika bir sezondan sonra farklı teklifler de almışsındır muhakkak. Birçok takım kendi şutunu yaratabilen, oyunun iki tarafını da oynayabilen oyuncular arıyor. Sen de bunu harika yapıyorsun. Senin Galatasaray’ı seçmende ne rol oynadı? Tabii mali durumlar da etkili olmuştur fakat başka neleri aklında bulundurdun bu tercihte?

– Özel bir şeyin parçası olmak istedim ve burada buna yardımcı olabileceğimi düşündüm. Gelmeden önce Dee Bost ve Melo Trimble’ı tanıyordum. Kerry Blackshear ile de aynı mahallede büyüdük. Tabii kadro etkili oldu yani. Geçen sene Galatasaray çok iyi değildi ve bu sene yeni bir sürece girdiler. Ben de gelip fark yaratmada yardımcı olup olamayacağımı görmek istedim. Ayrıca tabii mali konular da etkiliydi. Taraftarların çok iyi olduğunu da duymuştum ve bildiğimiz gibi şu anda bunu görebiliyorum.

– Özellikle Melo, Dee Bost ve Kerry Blackshear ile harika bir kimyanızın olduğu belli. Ayrıca birlikte Call of Duty oynadığınızı biliyorum. Sence saha dışındaki bu arkadaşlık, saha içine de yansıyor mu?

– Bence öyle. Bence her takım için bu önemli. Takım arkadaşlarınızı sahanın dışında tanımanız, onları neyin kızdıracağını veya neyin mutlu edeceğini bilmeniz bence başarılı takımlar için çok önemli.

– Call of Duty’den bahsetmişken Michael Porter Jr.’ın geçmişte verdiği bir röportajda geçen bir demecini paylaşmak istiyorum. Diyor ki „DeVaughn, Call of Duty’yi KORKUNÇ oynuyor. O kadar kötü ki…“ Ona ne demek istersin?

– Yalan söylüyor ve benimle video oyunu oynamaya korkuyor. Bahis yaptığımız zaman tüm parasını alıyordum. Michael Porter, beni hiçbir video oyununda yenemez. En çok da NBA 2K’de benimle oynamaktan korkuyor.

– Shane Larkin ile yakın arkadaş olduğunu duydum. Bu arkadaşlık nasıl başladı?

– Aynı şehirde büyüdük. Hepimiz basketbol oynuyorduk, aynı salonlara gidiyorduk. Sürekli birbirimizin yanındaydık. Lisede de birbirimize karşı oynadık. Shane’i 10-15 yılı aşkın zamandır tanıyorum.

– Shane Larkin de Dee Bost da farklı ülke milli takımlarında devşirme oyuncular olarak oynuyorlar. Bir milli takımdan böyle bir teklif gelirse sen bununla ilgilenir misin?

– Elbette. Kesinlikle bu teklife açığım.

– Twitter’da sürekli „Mandatory“ (Zorunlu) şeklinde bir hashtag kullanıyorsun. Kelime anlamını biliyoruz fakat bunun senin için özel bir anlamı var mı?

– Evet, böylece motivasyonumu, iştahımı koruyorum. Sadece basketbolda değil, günlük hayatımda da bunu kullanıyorum. Aklıma koyduğum her şeyi elimden gelen en iyi şekilde yapmam „zorunlu.“ Ben işimi, hayatımı, ailemi, arkadaşlarımı, önüme çıkan her şeyi de elimden gelen en iyi şekilde idare etmem „zorunlu.“

– Geçtiğimiz günlerde senin trafik polisliği yaptığın bir videoya rastladık. Bu galiba senin İstanbul trafiği hakkındaki hislerini de açıklıyor… Senin için çok zorlayıcı bir deneyim yaşadın mı veya hiç kaza ile burun buruna geldin mi?

– Hayır. Fakat buradaki trafik çok ama çok kötü. Bu yüzden evimde oturup Call of Duty oynuyorum. Galiba gördüğüm en kötü trafik burada.

– Geçtiğimiz günlerde Pınar Karşıyaka’dan Bonzie Colson ile bir röportaj gerçekleştirdik ve kendisi, NBA’de sayı atmanın Avrupa’da sayı atmaktan daha kolay olduğunu söyledi. Sen buna katılıyor musun? NBA’e geri dönüş ihtimali konusunda ne düşünüyorsun?

– Bonzie’nin söylediği şeye %100 katılıyorum. Kendim için doğru ortamı bulduğum sürece NBA’e dönmeye sonuna kadar açığım. Daha önce bu kadar bilgili değildim, dediğim gibi. Her ne fırsat çıkarsa çıksın daha sağlıklı bir bakış açısıyla değerlendirebilirim. Tabii menajerlerim de daha fazla bilgi sahibi olacaktır. Fırsat gelirse geri dönmeye açığım.

– Peki sence neden NBA’de sayı atmak daha kolay?

– Her şeyden önce orada daha fazla alan buluyorsunuz. Ayrıca savunmada üç saniye kuralı yok burada. Dolayısıyla NBA’de uzunlar boyalı bölgede üç saniyeden fazla kalamıyor. Ayrıca NBA’de normal sezonda kimse savunma yapmıyor.

– Basketbol Şampiyonlar Ligi’nin uzun bir geçmişi yok fakat sen şimdiden bu organizasyonun efsanelerinden birisin. Organizasyon ile ilgili neler düşünüyorsun? Keza bu sene de MVP ödülünün bir numaralı adayısın.

– Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde oynamayı seviyorum. Bu benim üçüncü sezonum. İlk yılından itibaren büyümesine tanıklık ettim. Sosyal medya kullanımlarını, herkesi sürece dahil etmelerini, farklı değerlendirmelerini seviyorum. Bence organizasyon gelişmeye devam ediyor ve dünyanın en iyi liglerinden biri olabilecek potansiyeli var.

– Galatasaray Müzesi’ne gittiğinde oraya bir kupa eklemek istediğini söyledin. Keza bu röportajda da bunu tekrar ettin. Sence bu sezon Basketbol Şampiyonlar Ligi şampiyonu olma şansınız var mı?

– Kesinlikle.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!