Daçka’nın Avukatı Doğuş Özdemiroğlu Basamakları Nasıl Tırmandı?

04/Şub/22 14:53 Şubat 4, 2022

admin69

04/Şub/22 14:53

Eurohoops.net

Doğuş Özdemiroğlu, Darüşşafaka’da kariyerini artık farklı bir noktaya evirdi. Müdafaasıyla dikkat çeken Doğuş’un kariyer basamakları Eurohoops Fırın’ın merceğindeydi.

by Semih Altınbaş / info@eurohoops.net

Bu yazının tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Avukat.

Doğuş Özdemiroğlu elbette ki hayatını basketboldan kazanıyor ancak ona Darüşşafaka‘nın avukatı yakıştırmasını yaparken çok zorlanmadık.

Savunması ona bu yakıştırmayı yapmamızı kolaylaştırırken Doğuş’un oyununu sadece bu alana yığmayıp kendisine bir iddia makamı olarak hücumda da söz söyleyecek bir potansiyel yaratması ise bunu tam olarak karşılıyor.

2014’te 18 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nda altın madalyaya koşan takımın bir parçası olan Doğuş’u aslında ilk olarak orada tanıdık.

Öncesinde 2014 yılında henüz 18 yaşındayken Türkiye Basketbol Ligi’nde Darüşşafaka‘yla yaşadığı şampiyonlukla başlıyor profesyonel kariyeri.

22 yaşında da bir şekilde Avrupa’nın zirve noktalarından birisini görüyor. Tüm bunlar bir yana dursun, yıllar içinde oyununun gösterdiği gelişimi takdir edeceğiz.

Anlatılan, onun hikayesidir…

Just a kid from Ayvalık

Doğuş Özdemiroğlu. Darüşşafaka mezunu, hemen hemen bütün kariyeri de Darüşşafaka camiası üzerinden şekillendi; şekillenmeye devam ediyor.

Doğuş kariyerinin ilk yıllarında aslında Darüşşafaka bünyesinde o kadar çok süre alan, bir “wonderkid” olarak görülen isimlerden değildi. Zaten o sebeple şu an bulunduğu nokta herkesi hayrete düşürüyor olsa gerek.

O dönemlerde de potansiyel taşıyan bir isim olmasına karşın popülarite bakımından 2014’te milli takımdan arkadaşları olan Furkan Korkmaz, Berk Uğurlu, Ege Arar, Egemen Güven kadar tanınan bir sima değildi. Yıllar içinde kendisini bir yerlere taşıdı.

Bu kolay bir mesele değildir. Tanınmayan bir profilken bir anda basketbol kamuoyunun takdir ettiği, saydığı, kimi zaman kızdığı (bu da bir sayılma emaresidir) bir oyuncuya dönüşmek ancak özel bir çabanın sonucu olabilir.

Doğuş o çabayı büyütmeye, o yolu aramaya Bahçeşehir Koleji ve Yeşilgiresun Belediyespor formalarıyla geçirdiği 2 sezon boyunca devam etti. O sezonların Doğuş’un oyun kişiliğinin oturması üzerindeki etkisi muhtemelen çok büyüktür.

Kendisine bu değişimi sorduğumuzda “Aslında altyapılarda da fena bir skorer değildim ancak A Takım seviyesine gelince çok farklı bir dünyayla karşılaştım. Çok fazla eksik yönüm olduğunu gördüm” şeklinde durumunu açıklıyor.

Bahçeşehir ve Yeşilgiresun’da geçen iyi sezonlarını biraz açmak gerekir. Özellikle 2016-17 sezonundaki Yeşilgiresun özel bir projeydi. O sezonki Doğuş Özdemiroğlu ise takımın rol oyuncuları arasındaki kilit bir parçaydı.

Aslında oyunu bakımından birçok şeyin yerli yerinde olduğu; yarı sahada sabit kalarak nokta şutörlüğünü fena konuşturmadığı ve her zamanki o hızıyla ciddi bir geçiş savunması tehdidi oluşturuyordu. Bir yerlere gelebileceği noktasında en pozitif sinyalleri sağlayan sezonu 2016-17 sezonu olabilir.

O sezon YGBS rakiplerine, hatta büyük rakiplerine büyük zorluk çıkarırken Doğuş Özdemiroğlu da bu işin mutlaka bir yerlerinden tutuyordu elbette. Beşiktaş‘ın 2020-2021 proje takımı haliyle epey övülür ancak Yeşilgiresun’un Doğuş, Metin Türen, Emircan Koşut, Okben Ulubay, Ömer Utku Al gibi oyuncuları Ricky Ledo ve Anthony Gill gibi yabancılarla birleştirmesi şüphesiz bu oyuncuların birçoğunun bireysel gelişimleri noktasında pay sahibi olmuştur.

İyi bir ekipti ancak elbette Beşiktaş‘ın gençleri daha potansiyelliydi. YGBS’nin ise yabancıları daha iyi görünüyordu.

Velhasıl, Doğuş’un bugün buralarda olmasında çok kıymetli payı olan sezonlardan birisidir. Ardından da yuvasına geri döndü zaten.

Doruk noktası mı?

Bahçeşehir ve YGBS’de oyun kişiliğini oturtmuş, 20’li yaşlarının ilk yarısındaki bir oyuncu için David Blatt’in koçluğunda Avrupa’da bir şeyler hedefleyen bir ekipte mücadele etmek bir hayal olarak kalmadı. 2017 yazında tekrar İstanbul’a dönen Doğuş, mezunu olduğu Darüşşafaka‘ya geri döndü.

O sezonki takım Scottie Wilbekin, Stanton Kidd, Howard Sant-Roos ve Ante Zizic gibi özel figürlerin olduğu bir takımdı. Başlarında ise David Blatt gibi Avrupa basketbolunda efsaneleşmiş isimlerden birisi vardı.

Doğuş’un o sezonki rolüyse sahaya daha az girdiği, Yeşilgiresun döneminin ardından aslında biraz daha hazırlık sezonu gibiydi.

Yarı final eşleşmesinde Bayern Münih’le oynanan iç saha maçında 19 dakika süre alan Doğuş birçok kez o maçta öylesine süre almayı beklemediğini ifade etmişti. Ribaundlarda ve topa baskıda iyi katkı veren milli oyuncu o gece Kidd’in son saniye basketiyle gelen galibiyette pay sahibi oldu.

Sezonun sonu Daçka‘nın Wilbekin önderliğinde EuroCup şampiyonluğuna gitmesiyle taçlanırken Doğuş, Okben gibi oyuncular da gelecek sezonlardan ümit etmeye yöneldiler. Yani bu, CV’lerine bir apolet eklemek haricinde onları mental olarak geliştirmiş bir deneyim olsa da adlarını daha da duyurmak için göğe bakacaklardı.

Kıvılcım

Selçuk Ernak’lı Darüşşafaka dönemine giriş yapacağız ki Doğuş, kendisini şu an olduğu gelişkinliğe kavuşturan etkenin Selçuk Hoca olduğunu Eurohoops’a şu şekilde anlattı:

“Gelişimimde payı olan isimler arasında ilk sıraya rahatlıkla Selçuk Abi’yi koyabilirim. Darüşşafaka’ya geldiği ilk günden beri desteğini ve güvenini hissediyorum. Tabii ki daha önce çok iyi oyuncularla ve antrenörlerle çalıştım ve onlardan da bir çok şey öğrendim. Ailemden ve arkadaşlarımdan da bahsetmezsem onlara haksızlık etmiş olurum. Motivasyonumu kaybettiğim dönemlerde bana çok yardımcı oldular.”

2018-19 sezonu, onun hem BSL’de hem de EuroLeague sahnesinde takım içi rolünün, aldığı sürelerin yükseldiğine dair bize önemli veriler sunan ilk sezon oldu. Daçka bünyesinde yıllarını geçiren Doğuş’un serüveni de yol arkadaşı olarak sayabileceğimiz Kartal Özmızrak’la beraber bu şekilde başlamış oldu.

Normal sezonun sondan bir önceki maçında Bayern Münih karşısında Kartal’la beraber sergiledikleri performans bazı sinyalleri vermişti.

2019-20 sezonuna gelindiğinde ise Kartal ve kaptan Sinan Güler’le beraber takımın top yönlendiricileri, savunmacıları arasında parlıyorlardı. Gary Browne’ın saha içinde idare ettiği o takımın yabancı kısaları olması gerektiği kadar istikrarlı değildi.

Yerlilerin mutlaka sahneye çıkması gerekiyordu ve hem oyuncu profili olarak, hem de mekanik olarak birbirlerine epey benzeyen Doğuş – Kartal ikilisi Daçka’nın 3 kulvarda iddialı bir oluşuma dönüşmesine büyük katkı sağladılar.

Takımın uzunu Johnny Hamilton’la saha içindeki uyumları, forvetlerde Bonzie Colson ve Jarrod Jones’tan alınan katkı derken bu ikilinin gelişimini sürdürmesi açısından çok değerli bir ortam oluştu.

Doğuş, Kartal’a nazaran savunmasını ve sertliğini daha ön plana çıkaran bir oyuncuyken Kartal ise daha saf bir saha yöneticisi. Handling ve birçok ofansif yeti bakımından Kartal’ı; topa baskı ve oyun sezisi gibi bazı mistik özellikleri bakımından Doğuş’u öne çıkardığımızda elimizde olan harmoni özeldi.

Bu oyuncuların yeteneklerini ve çalışkanlıklarını göz ardı etmek gibi bir saygısızlık yapmak bir yana dursun; Selçuk Ernak, bu ikiliyi belki de Türkiye’de basketbola kazandıran isim oldu.

Türkiye Kupası Finali oynadıkları o sezonun sonunda belki ellerinde yükselen bir kupa, boyunlarına astıkları bir altın madalya yoktu ancak altın değerinde 2 ismi kazandıkları bir sezon oldu. Zaten son yılların belki de en üzücü olayıydı Kartal ve Doğuş’un 2020 yılında ayrılmış olmaları…

Yunanistan’da Aris ve milli takım çerçevesinde basketbola damga vurmuş Galis – Giannakis gibi uçuk bir benzetme yapmayacağız elbette ancak bu Doğuş’la Kartal’ı uzun yıllar beraber izlemek de vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.