by Bahadır Akgün & Semih Tuna / info@eurohoops.net
TOFAŞ, Basketbol Süper Ligi ve Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde yoluna emin adımlarla devam ediyor.
Basketbol Süper Ligi’nde playoff için mücadele veren TOFAŞ, 23 maçta aldığı 13 galibiyet ile Galatasaray NEF ve Bahçeşehir Koleji ile birlikte eşit galibiyet sayısına sahip ve playoff tablosuna girmek için fırsat kovalıyor.
Şampiyonlar Ligi’nde ise temsilcimiz, Son 16 etabında Darüşşafaka, BAXI Manresa ve Nutribullet Treviso gibi zorlu takımların bulunduğu J Grubu’nda beş maçın sonunda başarılı bir performansla bu hafta oynanacak son maçlar öncesinde çeyrek final bileti almaya çok yakın.
TOFAŞ’ın bu başarısında en büyük pay sahiplerinden biri de takımın Meksikalı guardı Francisco “Pako” Cruz. Geçen sezon da ligimizde Afyon Belediyespor formasıyla göz dolduran bir performansa imza atan Cruz, bu sezon ise takımının skor yükünü sırtlayan isimlerden biri.
Yüksek skor ortalamalarına rağmen sahada gösterişli bir oyundan ziyade çalışkanlığı ve doğruyu yapmasıyla dikkat çeken Cruz’un oyun karakteri, geçmişten bu yana benzer şekilde ilerliyor ve onun filmlere konu olabilecek hikayesi, bundan yaklaşık 17 yıl öncesinde sınır ötesi bir yolculuk ile başlıyor.
Eurohoops Fırın, Pako Cruz’un Meksika’dan Denver’a giden bir yolcu otobüsünde binlerce kilometrelik yolculuk ile başlayan basketbol öyküsünü, dünden bugüne sizlere aktarmak üzere 32 yaşındaki oyuncu ile bir araya geldi. Cruz’un kendi ağzından o etkileyici hikaye huzurlarınızda…
Henüz 15 yaşındayken çıktığı bir alt yaş kategorisi turnuvasında koç Vince Valdez’in dikkatini çekmişti Cruz. Daha sonrasında onun da davetiyle ABD’de bir devlet lisesine katılma fırsatı çıktı önüne ve o da küçük yaşına rağmen bu fırsatı değerlendirmeye karar verdi.
Bir yolcu otobüsü ile tam dört bin kilometrelik bir yolculuk yaptı. Yanında da arkadaşlarından Chato Torres ile eski NBA oyuncusu Jorge Gutierrez vardı. Cruz, Denver’a ulaştığında yalnızca turist vizesi vardı ve burada okumak için ne doğru belgelere ne de İngilizce bilgisine sahipti.
Çok zor başlayan bu yolculuğun sonunda ABD’de kalmak da onun için kolay olmayacaktı zira basketbol ve okulunun yanında orada kalabilmek için bir de çalışmak zorundaydı. Yaptığı işler genellikle ağır işler olacaktı. O günleri kendisine sorduğumuz tecrübeli oyuncu, geriye dönerken şunları söylüyor:
“Dediğin gibi çok zordu fakat bizimle arkadaşlık kuran insanların büyük desteği oldu. Jorge Gutierrez ve o dönemde bizimle birlikte yer alan diğer arkadaşlarımla birbirimizi destekledik. Çalışırken okumanın ve aynı zamanda da basketbol oynamanın yollarını bulduk. Bir şekilde de başardık çünkü basketbol oynamak, burs bulmak ve koleje gitmek istiyorduk.”
Saha dışında verdiği emeğin yorgunluğu sahada yansımıyor, parke üzerinde de ne kadar çalışkan olabileceğini sahaya çıktığı her an gösteriyordu. Daha o yaşlarda sahadaki çalışkanlığı dikkat çekmiş ve kolej kariyeri sırasında ABD basınında “mavi yakalı, çalışkan guard” olarak anılmaya başlamıştı. Verdiği o mücadele ilgili şunları anlatıyor Cruz:
“Ben her zaman çok çalışmayı sevdim. Her zaman hedeflerimi gerçekleştirmeye çalıştım ve o dönemde hedefim okumak için burs bulmaktı. Profesyonel olarak basketbol oynayacağıma dair hiçbir fikrim yoktu ve hedefim okula gidip diploma almaktı. O dönemde çok çalıştım ve bir yolunu bulmayı denedim.”
Oradaki yalnızlığı, ona küçük yaşta büyüme zorunluluğu da getirmişti. Hâliyle erken sayılabilecek bir yaşta hayatın temel gereksinimlerinden yemek yapmayı da öğrenmesi gerekiyordu. Yıllar sonra kolejden mezun olduğu günlerde yemek yapma konusundaki başarısından övgüyle söz ediyordu.
Ona bu konuda şimdilerde ne kadar başarılı olduğunu sorduk:
“Artık beş yıldır evliyim ve yemekleri genelde eşim yapıyor. Fakat evet, yemek yapabiliyorum. Denver’a gittiğim zaman henüz 16 yaşındaydım. Kendi başıma yemek yapmayı öğrenmek zorundaydım. Ailemi arayıp tarifler alıyordum. Bence hâlâ yapabilirim.”
Fakat yemek konusunda çok net bir kırmızı çizgisi var yıldız ismin ve bunu yüzünde dolu dolu bir gülümseme ile anlatıyor bizlere:
“Kesinlikle Meksika mutfağından yemekler yapıyordum. Şimdi bile farklı ülkelerde doğru ürünleri bulabilirsek hâlâ Meksika yemeği yapmaya çalışıyoruz.”
Neticede diplomasını alırken başarılı ve bugün de devam ettiği harika bir basketbol kariyerinin de ilk adımlarını atıyordu göçmen yıldız. Yıllar sonra milli forma ile ülkesini temsil etme fırsatı bulduğunda Denver’daki Abraham Lincoln Lisesi’nde beraber oynadığı arkadaşları da vardı.
Milli formayı çocukluk arkadaşlarıyla birlikte sırtına geçirmenin ona verdiği gurur, Cruz’un dilinden şu cümlelerle dökülüyor:
“Gurur verici bir deneyimdi. Bu insanların ekmeklerini basketboldan kazandıklarını görmek çok güzel. Jorge Gutierrez NBA’de de oynadı hatta. Bizim için kesinlikle büyük bir başarı. Böyle bir şey başardığımız için gerçekten mutluyum. Dediğim gibi hepimiz o dönemde birbirimizi destekledik. Bence bu şekilde başardık.”
Wyoming’de geçirdiği iki yılın ardından geride önemli bir miras bırakmış ve kendi konferansında birçok istatistik kategorisinde sezonun en iyi yirmi oyuncusundan biri olarak dikkat çekmişti. NBA fırsatı yakalayamasa da ülkesi Meksika’ya dönüş fırsatını değerlendirmiş ve profesyonel basketbol kariyerini böyle başlatmıştı. Bu karara dönüp baktığında “iyi ki yapmışım” diyor fakat…
Peki Cruz’un kolej mezuniyeti sonrasında hedefi neydi? Kendisine sorduk, o anlattı:
“NBA takımlarının denemelerine katılma durumum olmadı zaten o dönemde. Meksika’nın böyle büyük bir basketbol ligi olduğunu bile bilmiyordum açıkçası. Benim planım kesinlikle bu değildi. En başta hedefim Avrupa’ya gelmekti aslında. Sonrasında Meksika’da oynama fırsatı olduğunu görünce bu fırsatı değerlendirdim. 2-3 yıl sonra ülke ülke gezmeye başladım ve şimdi buradayım. İyi ki o kararı almışım.”
Ülkesi Meksika’da Halcones Rojos de Veracruz ile geçirdiği başarılı sezonların ardından kolej kariyeri sonrası hayalini kurduğu Avrupa kariyerinin başlangıcı için zaman gelmişti.
Bununla birlikte Meksika’da doğup büyüyen ve ABD’nin güney kesiminde kariyerini sürdüren bir insan için Letonya gibi soğuğuyla da ünlü bir ülkeye geçiş yapmak ne kadar kolay olabilir ki? Oynanan basketbolun zorluğu bir yana, Cruz bir de yepyeni iklim ve kültür şartlarına uyum sağlamak zorundaydı.
O günlerle ilgili konuşurken şunları söylüyor:
“Zordu. Kesinlikle benim için yeni bir durumdu. İspanya’ya bir çalışma için gelmiştik ama Letonya’ya hiç gitmemiştim. Başka hiçbir Avrupa ülkesi de görmemiştim. Etkileyiciydi. Aynı zamanda gelip oynayacağım için de çok heyecanlıydım. Çok keyif aldım.
Çok soğuk olsa da sadece basketbola konsantre olmuştum. O dönemde çocuklarım da yoktu. Dolayısıyla basketbola odaklanmak kolaydı. Fakat çok keyifliydi. Gerçekten keyif aldım, Riga da harika bir şehir. Hoş bir yer. Orada yaşamaktan keyif aldım.”
Her geçen gün bir adım yukarı çektiği seviyesinde sıra artık lig değiştirmeye gelmişti. Avrupa’nın önde gelen liglerinden İspanya ACB’de bu fırsatı yakalayan Pako Cruz, Fuenlabrada ile anlaştı.
Fakat o anlaşmayı yaparken devreye giren bir isim dikkat çekiyordu: Meksika basketbolunun efsanevi isimlerinden Gustavo Ayon. Daha önce kendisi de Fuenlabrada forması giyen Ayon, iki taraf arasında elçilik yapmış ve Cruz’un İspanya kariyerini başlatmıştı:
“Ayon kefil oldu. ‘Bu çocuk bu oyunu oynuyor’ dedi onlara. Beni de cesaretlendirdi. ‘Bu ligde, yüksek seviyede oynayabilirsin’ dedi. Ben de kendimi geliştirebileceğimi düşündüm. Ayrıca İspanya’da yaşamak da kesinlikle daha kolaydı. Herkes İspanyolca konuşuyor sonuçta.
Birçok Meksikalı ve Latin Amerikalı insan var. Uyum sağlamak çok kolaydı. Lig de tabii çok zor bir lig ama aynı zamanda keyifli. Orada geçirdiğim üç yıldan gerçekten keyif aldım.”