Bursa’da Hayallerinin Peşinde Koşan Bir Adam: Dusan Alimpijevic

01/Şub/22 09:11 Şubat 1, 2022

Can Bedel

01/Şub/22 09:11

Eurohoops.net

Bursaspor koçu Dusan Alimpijevic, Eurohoops’un sorularını yanıtladı.

by Semih Tuna / info@eurohoops.net 

7DAYS EuroCup’taki temsilcilerimizden Frutti Extra Bursaspor başantrenörü Dusan Alimpijevic, Eurohoops’un sorularını yanıtladı. Tecrübeli koç Kızılyıldız döneminden, NBA Yaz Ligi’nde görev aldığı yıllara ve Bursaspor’a kadar birçok konuda önemli açıklamalar yaptı.

Orta Sırbistan’da çok küçük bir şehirden bugünlere… 22 gibi çok genç yaşta başlayan bir koçluk kariyeri. Biraz başlangıç hikayenizden bahsedebilir misiniz? Sizi koç olmaya iten şeyler neydi? Oyunculuk döneminde 2 kez çapraz bağlarınızı kopardığınızı biliyorum.

Senin de dediğin gibi, Belgrad’ın yanında yer alan çok küçük bir şehirden geliyorum. 15 yaşındayken Belgrad’a gelip basketbol oynamaya ve liseyi orada okumaya karar vermiştim. Maalesef kariyerimin çok erken dönemlerinde çapraz bağ sakatlığı yaşadım. 16 yaşımın sonlarındaydım. İyileşme aşamasını bitirdikten sonra 19 yaşındayken ikincisi de başıma geldi. 3 ameliyat geçirdim, menisküs, çapraz bağ derken bırakmaya karar verdim. Neyse ki ben oyuncuyken çalıştığım koçlar beni sevdi ve asistan koç olarak yanlarına çağırdı. Bu şekilde, Belgrad’ta küçük bir kulüpte işe başladım. Küçük takımı çalıştırıyordum. 2 tane iyi çocuk vardı. Novi Sad’tan beri aradılar ve çağırdılar. O çocuklar Novi Sad’ın küçük takımına gittiler, ben de Novi Sad’ın A takımına asistan olarak gittim.

Sırbistan 1. Ligindeki en genç koçtum, 22 yaşındaydım. Sırbistan’da basketbolun iyi zamanlarıydı o dönemler. İyi kulüpler vardı, belki Adriyatik Ligi standartlarında değillerdi ama… 5-6 sene asistan olarak çalıştım, sonra kulüp bana başantrenör olma fırsatı verdi. Aynı zamanda kulübün adı da Vojvodina Novi Sad oldu. 27 yaşında Sırbistan Ligi’nin en genç başantrenörüydüm. Yeni bir sayfa açtık. İlk 2 sene hedefimiz ligde kalmaktı, ilk senede iyi iş çıkardık ikinci senede ise play-off’lara kaldık. Kupada da sonuna kadar gittik. Ardından Spartak macerası ve senin de bildiğin gibi FMP’den telefon…

O telefon Süper Lig oynanırken gelmişti. Adriyatik Ligi’nin bitmesinin hemen ardından. FMP’de yarı finalde Partizan’ı eledik ki Partizan 15 yıl sonra ilk kez Sırbistan Ligi’nde finale kalamadı. 2-0 ile geçtik onları, çok genç oyuncuların olduğu bir takımdık. O takımdan bazı oyuncuların şimdiki Kızılyıldız’da hiç fena olmayan rolleri var. Onların takımımda olması benim için şanstı.

Ardından Kızılyıldız…

Genç bir koç olarak genç oyunculara da inanan bir yapınız var. Novi Sad’ta Nikola Kalinic ile, FMP’de Dejan Davidovac, Jonah Bolden, Dragan Apic gibi oyuncularla çalıştınız. Bu fikrin altyapısı nereden geliyor?

Bu fikir Balkanlardaki uzun süredir var olan bir fikir aslında. Sadece benle veya çalıştığım kulüple bağlantılı değil. Hırvatistan, Bosna Hersek, Karadağ, Sırbistan, Slovenya… Bu ülkelerde büyük takımlarla yarışacak bütçeniz yok. Bu ülkelerdeki kulüplerin amacı genç ve yerel oyunculara yatırım yapıp ana kadroyu kurmak. Ardından ihtiyacınız olan rollerde yabancı oyuncu seçimlerine gitmek. Önce yabancıları seçip sonra ihtiyaçlara göre yerlileri seçmiyoruz. Balkan bölgesinde en azından işler bu şekilde. Kalinic ile ben asistanken birlikte çalıştık. Davidovac ve diğer isimler ben FMP’ye gittiğimde takımdaydı. Çok çalıştılar ve şu an bulundukları yerleri hak ettiler.

Kızılyıldız’a gittiğimde başkan, finansal istikrarla alakalı kararlar aldı. Bence doğru kararı da aldılar çünkü o karar alınmamış olsaydı, Kızılyıldız şu an bulunduğu konumda olamazdı. O sene genç oyuncularla bir takım kurduk ve ardından transfer pazarında bizim bütçemiz için uygun olabilecek oyunculara baktık. FMP’den oyuncuları getirdik. Bazılarının EuroLeague’deki değil, Kızılyıldız’daki ilk sezonuydu hatta. EuroLeague ayrı bir seviye zaten. O gençlerle iyi iş çıkardık, bugüne hatta ömrümüzün sonuna kadar hatırlayacağımız galibiyetler aldık. Real Madrid’i deplasmanda yendik, Olympiakos’u tarihte ilk kez deplasmanda yendik. Zalgiris, Barcelona, MaccabiMilano ve Valencia gibi o dönemler liglerinde şampiyon olan takımları iki kez yendik. Unutulmaz bir tecrübeydi. Kağıt üzerinde veya seninle yaptığımız bu konuşmada açıklaması çok zor bir deneyimdi.

31 yaşındayken koç olmak bir hikaye. 31 yaşındayken bir EuroLeague takımına koç olmak apayrı bir hikaye… Sizin için zor muydu? Hazır mıydınız böyle bir göreve?

Kızılyıldız Başkanı’nın yaptıklarıyla alakalı bir vizyonu vardı. O dönemde her şeyi kazanmışlardı. Başkan, daha istikrarlı bir yapıya ihtiyaçları olduğunu düşünmüştü. Hem o dönem hem de gelecek için. EuroLeague’deki en genç koç olarak büyük bir meydan okumaydı. Sadece meydan okuma da değil, her şeydi… Her normal insan EuroLeague’in basketbolun en yüksek seviyesi olduğunu düşünür. 32 yaşında, herhangi bir EuroLeague tecrübesi olmadan o pozisyona getiriliyorsunuz. Bu yüzden Başkan, herkesin bir yerden başlaması gerektiğini söyledi. Her insan, her koç bir yerlerden başlamalı. Bana bu şansı sağladığı için minnettarım. Bizim iyi şeyler başaracağımıza inanıyordu. Başardık da. EuroLeague’de 11 galibiyet aldık.

Bence o kadroyla 11 galibiyet almak büyük bir başarı sayılır…

Herkes için de meydan okumaydı aslında. EuroLeague’de kimse bizim 11 galibiyet almamızı beklemiyordu. 5 galibiyetten fazla alamazlar deniliyordu. O dönem EuroLeague’de 18 takım değil, 16 takımdı. O tip zor bir kadroyla 30 maçta 11 galibiyet almak…

Takvim de sıkışıktı tabii…

Sanırım EuroLeague’in yeni sistemindeki 2. yılıydı. Herkes için yeni bir sistemdi. EuroLeague’de 11 galibiyet aldık, Adriyatik Ligi’nde de normal sezonu ilk sırada tamamladık. Final tarafı başka bir hikaye…


Başka bir hikaye demişken… Buducnost serisi farklı bir şekilde gelişmiş olsa görevinize devam edeceğinizi düşünüyor musunuz?

Herkes Buducnost serisi yüzünden yollarımızın ayrıldığını düşünüyor ama… O dönemde Kızılyıldız ile 3 yıllık kontratım vardı. Başkanla konuştum. Ayrılmanın daha iyi olacağını düşündüm çünkü kimse, ileride ne olacağına hazırlıklı değildi. Şu anda da yanlış anlaşılmak istemem. EuroLeague’de harika bir sezon geçiriyorlar. Balkan bölgesinde taraftarlara gelecek için bir şeylerden feda edilmesi gerektiğini söylemek kolay. Sebep buydu. Buducnost iyi bir takımdı. Seriyi kazanmak için her şeylerini ortaya koydular. Ben sonrasında sakatlarımızdan bahsetmedim bile. Son maça, o sezon iyi oynayan Nemanja Dangubic’ten eksik çıktık. Dangubic bana göre kariyerinin en iyi yılını geçiriyordu. Pero Antic’ten, Milko Bjelica’dan eksik oynadık. 3 eksiğimiz vardı. Finaldeydik, savaştık ve kaybettik.

Kızılyıldız ile ayrılışınıza sebep olan şeyler neydi peki? ‘Kimse, ileride ne olacağına hazırlıklı değildi’ dediniz. Transfer pazarına geç girdiniz, finansal istikrar konusundan bahsettiniz ama genç oyunculara bir yatırım vardı. Siz de genç bir koçtunuz. Siz de bu yatırımın bir parçasıydınız. Yanılıyor muyum?

Evet, tam olarak böyleydi. Ben gelmeden önce o dönemki oyuncular ve koç sayesinde neredeyse her şeyi kazanmışlardı. Bugün itibariyle ‘ileride ne olacağına hazırlıklı değildi’ sözünü anlamak çok zor. Kulüp benimle 3 yıllık sözleşme imzalamıştı ama o yıl yaptıklarımızı yeterince iyi açıklayamadık. Önemli değil, o sezon yaptıklarımızdan ötürü gururluyum. Bence harika iş çıkardık. Şimdiden geçmişe baktığınızda o bütçeyle neler yaptığımızı görebilirsiniz. Mutluyum, çünkü şimdilerde Sırp ve komşu ülkeler, Avrupa kupalarında iyi iş çıkarıyor. Partizan, Buducnost, Cedevita… Zeljko geri döndü. Kızılyıldız EuroLeague’de. İyi takımlar var, iyi bütçeler var. Balkan ülkelerindeki takımların iyi gittiğini görmek bana da mutluluk veriyor.

Koç, ‘Kimse, Kızılyıldız’da ne olacağına hazırlıklı değildi’ cümlesine geri dönmek istiyorum. İleride neler olacaktı, açabilir misiniz?

Kızılyıldız, yüksek bütçeli bir takım değil ama büyük bir vizyona sahip. Taraftarlarıyla, organizasyonuyla… Ana problem bütçe konusuydu. Sadece Kızılyıldız değil, o bölgedeki takımların tamamı için. Şu an durum nedir bilmiyorum, o dönemden bahsediyorum. Geçmiş dönemden borçlar vardı, Başkan ve kulüp de ‘Tamam, bu kadar yeterli. Bu seneyi iyi şeyler yaparak bitirelim’ kararı aldı. Başardı da. Biz de bu yüzden bazı şeylerden fedakarlık yaptık. O seneye o kadroyla girdik, üzerimizde her şeyi kazanma baskısı olmadan. Tabii Adriyatik Ligi şampiyonluğu hariç. Çünkü orayı ilk sırada bitirirseniz EuroLeague’de oynama fırsatı yakalıyorsunuz. O yılın zor geçeceği belliydi. Sezon başı aslında rahattı, çünkü üzerimizde büyük beklentiler yoktu. Ardından EuroLeague’in ilk maçı Kaunas’ta Zalgiris’e karşıydı. Son topta kaybettik. Ardından Barcelona’yı evimizde yendik. Sonra Khimki maçı da aynı oldu. Devrede 14 sayı civarı öndeydik ve kaybettik. Maccabi’yi evimizde yendik.

EuroLeague’de 2-2 olduk 4 haftanın sonunda. Bu 4 haftanın sonunda sezon başındaki başlangıca göre hikaye değişti. ‘Hadi her şeyi kazanalım’ moduna girildi. Önümüzdeki hedeflerin neler olduğunu, geleceğimizin ne olduğunu, bunu neden yaptığımızı unuttuk. Ertesi sene bütçe daha iyi hale geldi. Çünkü kulüp ve başkan, orada çalıştığım sene sorunları çözmeyi başardı.

Kızılyıldız’da çalışanlarla hala çok iyi bir ilişkim var, bu yüzden de gururluyum. Yaz döneminde Bursa’daki bazı yöneticilerle Belgrad’a geldik, onları kulüp içindeki insanlarla tanıştırdım. Farklı bir sistemi, farklı bir organizasyonu, farklı bir bakış açısını gördüler. Hepimiz için iyi bir tecrübeydi.

Koç o konuya da geleceğim… Biraz önce Zeljko Obradovic’in Partizan’a dönmesinden bahsetmiştiniz. Onunla ilişkiniz nasıl? Kızılyıldız’dan ayrıldıktan sonra İstanbul’da onunla vakit geçirdiğinizi de biliyorum.

Kızılyıldız’daki kariyerimi tamamladıktan sonra biraz boş vaktim vardı. Zeljko’yu aradım. Bizim işimizde iyi koçlarla vakit geçirmek nadir oluyor. İstanbul’da 7-10 gün civarı kaldım. İnanılmazdı. 7/24 onunla ve takımlaydım. Her idmanı izledim. İnanılmaz bir enerjisi var. Ondan çok şey öğrenebiliyorsunuz. Bu cümleyi herkese adapte edebilirsiniz ama iş Zeljko’ya gelince bu gerçekten doğru. Zeljko her idmana çıktığında adeta bir basketbol kliniği seyrediyorsunuz. Tamamiyle farklı bir bakış açısına tanıklık ettim.

Örnek aldığınız koçlar arasında kimleri söyleyebilirsiniz?

Basketbol küçük bir kasaba gibi. EuroLeague’deki iyi takımlara, iyi koçlara baktığınızda illa bir şeyler buluyorsunuz. Sırbistan’daki arkadaşlarımla oturup konuştuğumda EuroLeague ve EuroCup’ta 38, diğer şampiyonlarda da en az 20 iyi koç ve takım olduğunu düşünürsek 60’ya yakın takım, Avrupa’nın en üst seviyesinde iyi koçlar, iyi takımlarla, iyi organizasyonlarla çalışıyor. Eğer bir şeyler öğrenmek istiyorsanız ve açık bir zihne sahipseniz elbette oradaki iyi şeyleri kendinize katacaksınız. Sarunas Jasikevicius’un Barcelona’daki maçlarını izlediğinizde sürekli yeni fikirler göreceksiniz. Modern basketbolun gidişatı da bu yönde. Nasıl hücum, nasıl savunma yaptığınız… Onu izlemekten keyif alıyorum. Sırbistan’daki koçlardan da yine aynı şekilde. Milli takım koçu Svetislav Pesic mesela. Dusko Vujosevic aynı şekilde. İnanılmaz bir basketbol bilgileri var. Her konuştuğunuzda küçük detaylar hakkında yeni şeyler öğrenebiliyorsunuz. Slovenya’da Vujosevic ile birlikte bir klinikte eğitim vermiştik. Çok keyif almıştım.

2018’de, NBA Yaz Ligi’nde Dallas Mavericks’te çalıştınız. Biraz o günlerden bahsedebilir misiniz, bu şans nasıl geldi, neler gözlemlediniz orada?

Sezonunuzu bitirdiğinizde NBA takımları EuroLeague koçlarıyla fikir alışverişinde, tecrübe aktarımında bulunmak istiyor. Tabii bana göre oraya gittiğinizde onların sizden öğrenebileceğinden çok daha fazla şey öğreniyorsunuz. Oradayken gözlemlediğim şey, bizden en az 7 yıl önde olduklarıydı. Her açıdan. Organizasyon, maç hazırlığı, tedavi aşamaları, ilişkiler… Oraya öğrenmeye istekli şekilde giderseniz kendi felsefenize uygun şeyleri alabilirsiniz. Tabii çizgiyi aşmak da istemeyebilirsiniz, bu Avrupa’ya özel bu Amerika’ya da diyebilirsiniz. Sahada bir ara 50 kişi gördüm. Her insanın bir görevi vardı. Bir ara 21 koç saydım aslında. Organizasyonun gelişimleri için gereken tüm imkanları sağlıyorlar. Bu bir sır değil aslında, orada gelişim ve hücum tarafına daha fazla ilgi gösteriyorlar. İşin savunmadaki taktiksel kısmına o şekilde bakmıyorlar. Koç Rick Carlisle’ydı. Yaz liginde tabii ki takımı yönetmedi ama hep oradaydı. Onunla konuşmak da müthiş bir tecrübeydi.

Dallas’tan bahsetmişken. Sanıyorum oradaki bazı şeyleri Bursaspor’a da taşıdınız. Teknik ekibinizle birlikte Bursa’da veya deplasmanda farketmeksizin birlikte idman yapıyorsunuz. Hatta sizin de teknik ekibinizde yer alan bir arkadaşım, hayatında fiziksel olarak hiç olmadığı kadar iyi durumda olduğunu söyledi. Maçlardan önce birlikte traş olmaya kuaföre gidiyorsunuz…

(Gülerek) Evet bunu Dallas’tan kopyaladım. Dallas’tayken bir idman gününü anlatmak gerekirse. Diyelim ki öğleden sonra saat 1’de uzun bir idman olacak. Tüm koçlar oraya idman yapmak için sabah 8 gibi geliyor. Hepsi birlikte idman yapıyor. Rick Carlisle bile. Bisiklete falan biniyor o da. Ağırlık kaldırma, koşma, bisiklet… Bunları yapıyorlar. Bitiriyorlar. Ardından topluca salon içindeki restorana gidiyorlar, şefleri var. Kahvaltı yapıyorlar. Ardından ofislerine gidip takım antrenmanı için hazırlık ve görev paylaşımı yapıyorlar. Oyuncular gelmeye başlıyor idmandan 1 saat önce. Asistan koçlar oyunculara ısınma esnasında pas atmak için sahaya iniyor ve sonrasında idman başlıyor. Ben de bu kısmı Dallas’tan kopyaladım. ‘Bakın, bizim de bunu yapmamız lazım’ dedim. Koç ekibi arasındaki kimya için de güzel bu aslında. Oyuncular arasındaki kimya ne kadar önemliyse koçlar arasında da öyle.

Koç Bursaspor’a girmeden önce bir Avtodor Saratov macerası vardı, yaklaşık 3 ay süren. Bana göre 3 aylık bir süreç, bir koçun saha içinde yapabileceklerini değerlendirmek için oldukça kısa bir süre. Ayrılışın da basketbol dışı sebepler yüzünden olduğunu tahmin ediyorum. Rusya’daki durumdan bahseder misiniz biraz da? Neler oldu?

Oraya gittiğimde felsefemi açıkladım. O dönem play-off dışındaydık ve hedef de play-off’a girmek üzerineydi. Ayrılırken play-off’un içindeydik, ilk 8 takım arasındaydık. Dönem dönem iyi basketbol oynadık. Bu tip şeyler olabiliyor. Basketbol konusunda yöneticilerle aynı dilde olamıyorsunuz bazen. Bana karşı adaletli davrandıklarını söyleyebilirim, sadece işi sonuna kadar götüremedik. Bunu da anlayabiliyorum. VTB Ligi’nde bir takımı çalıştırmak güzeldi çünkü takımlarına iyi yatırım yapıyorlar. Biz basketbol dünyasının çalışanları olarak buna saygı duymamız lazım. Çünkü hiçbir kulüp için para bulmak kolay değil. Benim için bir başka tecrübeydi ve her tecrübe, içindeki işe yarayan şeyleri bulduğunuz takdirde sürece iyi bir tecrübedir.

Ardından Frutti Extra Bursaspor ile sözleşme… Türkiye’de yabancı bir koçun gelip takım çalıştırması tamam fakat o koç ile 3 yıllık yeni sözleşme imzalamak çok da sık gördüğümüz bir olay değil. Onlar size nasıl inandı, siz onlara nasıl inandınız biraz anlatır mısınız?

Şu ana kadar kulübü yöneten insanlarla çok iyi bir ilişkim olduğunu söylemem gerek. Başkanla, sponsorlarla, kulübe yatırım yapan insanlarla, genel menajerle… Buraya geldiğim ilk günden itibaren oyunculardan nasıl olmalarını istediğimle alakalı örnekler gösterdim. Bu kulübü yöneten insanlar da bence buna saygı duydu. İdmanları ertelemem, idmandan 2-3 saat önce salona gidip 2-3 saat sonra çıkarım. Oyunculardan hep profesyonel olmalarını isterim. Çünkü benim bakış açım da profesyonelce. Her rakibe karşı özel olarak hazırlanırız, çok fazla sayıda toplantı yaparız. Nasıl oynamamız, nasıl rakibi cezalandıracağımız, nasıl savunma yapacağımız. Oyunculara bu şekilde yardımcı oluyoruz. Koç ekibinden oyunculara bolca enerji veriyoruz ki bu kolay değil. Çünkü enerji, koç tarafından başlıyor. Eğer ölü bir enerjiye sahipseniz idmanlar da iyi geçmez. Bu yüzden ilk günden bu yana onlardan neler istediğimi örneklerle gösteriyorum.

Kulüp konusunda ise… Burada olmaktan çok mutluyum. Çünkü insanlar burada iyi hissetmem için her şeyi yapıyor. Çok destekleyiciler, çok çalışmanın takdirini sizlere veriyorlar. Kendinizi işe adamanın takdirini gösteriyorlar. Gelecek için çok büyük bir vizyona sahipler. Adım adım gidiyoruz. Geçen seneden bu yana organizasyonel anlamda geliştik. İlerleyen yıllarda daha da gelişmek için önümüzdeki geniş bir hareket alanı var. Tabii sahada sonuç almak çok önemli. Ancak gelecek hakkında, kulüp ve finansal istikrar hakkında da çok kafa yoruyor. Evet, dediğin gibi çok fazla 3 yıllık kontrata sahip olan koç yok. Fakat ben bu 3 yılı rahatlamak için değil, daha çok çalışmak için kullanıyorum.

Buraya geldiğimde 20 gün boyunca maç kazanamadık. Geldiğimde büyük bir COVID sıkıntısı ile uğraştık. İdmana çıkaracak yalnıza 6-7 kişi bulabiliyorduk. İlk ayda 5’e 5 oynayamadık bile. Buna rağmen Başkan, GM, yönetim kurulu üyelerinin tavrı hep destekleyiciydi. Frutti Extra’dan bir yönetici gelmişti hatta hatırlıyorum. Bana ‘Koç merak etme, seninle birlikte harika bir gelecek inşaa edeceğiz, neler yaptıklarını görüyoruz’ demişti. Bir de Türk kahvesi makinesi hediye etmişti kahve manyaklığım olduğundan dolayı.

20 günün sonunda kazanmaya başladık. Takımdan gidenler ve gelenler oldu. Sezon sonunda bir hesap yaptık. Gönderdiğimiz ve aldığımız oyuncuların ücretlerini yanyana koyduğumuzda planlanan bütçenin daha azıyla sezonu bitirdik. Genel menajer için de bu harika bir işti.

Çok oyuncu geldi, çok oyuncu gitti. Daniel Hamilton gitti, en skorer oyuncunuz Malik Newman gitti. Sürekli hareket halindeydiniz. Sizin için biraz kaotik bir durum muydu?

Bursa’ya gelmek için uçağa bindiğimde GM aradı, Hamilton’un sorunları olduğunu söyledi ben de cevap olarak ‘tamam, onu idmanda görmek istemiyorum’ dedim. 3 hafta geçti. Ortadaki şeyler benim felsefeme uymuyordu. Düşünce tarzları, oynayış şekilleri… Savunma yoktu, onlara aktarmaya çalıştığımız bilgilere yönelik bir konsantrasyon yoktu. Ben de oyuncular için kolay bir koç sayılmam. Çok fazla toplantı oluyor, çok fazla bilgi akışı oluyor. Fiziksel olarak iyi durumda olmalısınız. Sert idmanlar kolay değil tamam ama sezon sonunda şu an olduğunuzdan daha iyi oyuncular haline geleceksiniz. Yüzde 1 bile olsanız öncekinden daha iyi olacaksınız.

3 haftanın ardından önce Malik Newman, ardından Perry Jones. Sezon sonunda Kenny Kadji. Justin Tilmman ile anlaştık ama onu da hemen gönderdik. Marial Shayok, Stefan Bircevic ve Lamar Peters ile anlaştık. Bu transferlerle de iyi iş çıkardık. Play-off’u sadece 1 galibiyetle kaçırdık. Kulüp ligde kalmaya çalışıyordu. Fenerbahçe gibi, Karşıyaka deplasmanı gibi büyük zaferler de aldık. 2 kez Beşiktaş galibiyeti aynı şekilde.

Teknik ekibinizden bazı insanları yaz döneminde Belgrad’a götürdünüz, onlara eğitimler aldırdınız. Yanınıza yabancı asistan getirme şansınız varken bunu kullanmadınız. Kolay yolu da seçebilirdiniz aslında. Bunun altındaki nedeni sorabilir miyim?

Geçen yıl Kasım ayında göreve geldiğimde en önemli sorun yanımda birini getirip getirmemem değildi. Bundan çok daha büyük problemlerimiz vardı. Zaten olan problemlerimiz hakkında reaksiyon almamız gerekiyordu. Bu sırada zaten elimizde yatırım yapabileceğimiz koçlar olduğunu gördüm. Çok çalışkan, basketbolu anlayan ve bundan da önemlisi öğrenmeye aç insanlar. Hepsi de iyi insanlar.

Kulüpten insanlarla konuştum. Bu tip meselelere karşı hissiyatı olan, vizyonu olan insanlarla… Ben de onlar sayesinde Belgrad’ta koçlar için toplantılar ayarladım. Mesela yardımcılarımdan Buğra Bayazit, Avrupa’nın en iyi asistan koçlarından (şu anda da Zeljko Obradovic ile çalışan olan) biriyle konuştu. Daha önce eski bir EuroLeague asistanı olan bir koçla, Sırbistan milli takımlarında çalışan asistanlarla görüşmeler yaptı.

Batuhan bizim kondisyonerimiz. O da EuroLeague’de, Voleybol ve Hentbol Şampiyonlar Ligi’nde çalışmış insanlarla konuştu. Aynı zamanda su topu ve güreş kategorilerini de eklemem lazım. Yani 5 spor dalının en üst seviyesinde çalışmış insanlarla. Bundan daha iyi bir tecrübe olamaz. Tabii kendi bilgileri ve tecrübeleri var ama bu tip farklı şeyler görmek ve öğrenmek güzel. Çünkü iş her zaman ‘hadi idman yapalım, hadi şunu yapalım hadi bunu yapalım’ şeklinde ilerlemiyor. Bazen idmanları nasıl yöneteceğiniz, nasıl organize edeceğiniz de önemli. Küçük sorular, cevaplar… Bazen bunlar diğerlerinden daha fazla öne çıkıyor.

İkisi de Türkiye’ye daha önce olduklarından daha iyi şekilde döndüler. Ayrıca bir diğer koç Serhan Kavut da fikirleriyle sürekli ön planda. Bu sene 1 yabancı koç getirdim. İşin taktiksel kısmı için. 1. asistanım o şu anda. Tüm teknik ekibimden de memnunum.

Bursaspor’un yönetim kurulundan bazı üyeler de sizi Belgrad’ta ziyaret ettiler bu yaz. Onları Kızılyıldız’dan insanlarla tanıştırdınız, EuroLeague’de yer alan bir takımın işleyişini yakından görme fırsatı buldular. Şu an yönetim kanadında işler nasıl, istenilen şekilde bir istikrar var mı?

Şu an öncekine göre çok daha istikrarlı tabii ama hala yapım aşamasında. Burası büyük bir kulüp, müthiş bir taraftar topluluğu var ama basketbol kulübü olarak hala genciz, öğreniyoruz. Takımın Süper Lig’deki 3. senesi henüz. 3-4-5 sene önceye göre harika bir iş yapıldığı kesin. Başkan ve GM 4 sene önce 2. ligdeyken şu anda EuroCup’ın büyük takımlarıyla yanyana konumdalar. Ne yaptıklarını biliyorlar. Bu yeni enerji ve yeni finansal destekle birlikte şu anki konuma geldik ve ileri gitmeye devam ediyoruz.

Kulüpteki insanlarla ilişkim sadece koç ve yönetici sıfatında değil. Arkadaşlık ilişkimiz de var. Tabii işin ne olduğunun farkındayız ve en önemli şeyin başarılı sonuçlar olduğunu biliyoruz. Bizim işimizde bu böyle. Hep böyledir. Ben de bunun farkındayım. Fakat onlarla olan ilişkimden dolayı da çok gururluyum çünkü her şeyden bağımsız nerede, ne şekilde ortaklığımız bitecek olursa olsun arkadaş olarak kalmaya devam edeceğiz. Ne kadar kötü sonuçlar alırsak alalım, Başkan ile, Ömer Kızıl, Mustafa Demiralay, Nedim Yücel ile arkadaş olarak kalmaya devam edeceğiz.

Bu yöneticiler de öğrenmeye çok çok aç. Kendi işlerinde çok başarılı insanlar, basketbolda da öğrenmeye çalışıyorlar. Bunu görmek çok sevindirici. Çünkü bu insanlar uçağa atlayıp Sırbistan’a geldiler ve başka bir kulübün organizasyonunu gözlemlediler. Sadece Kızılyıldız da değil. Orada menajerlerle de görüştüler, genç oyunculara bakış attılar. İleriye yönelik nasıl yatırım yapabiliriz diye araştırmalar yapıyorlar.

Türkiye 80 milyonun üzerinde bir nüfusa sahipken yeterli sayıda oyuncu yetişmemesinin nedenlerini nasıl açıklarsınız?

Tek kelime ile: Karakter. Bence Türkiye’deki oyuncular yeterince aç değil. 84 milyon insana sahip bir ülke olarak gelişmesi gereken epey şey var tabii. Bu konudan günlerce bahsedebilirim tabii.  suç. Türkiye’ye geldiğimde negatif anlamda çok şaşırmıştım. Çünkü daha dribbling yapmayı, pas atmayı bilmeyen küçük çocuklara perdeleme yapmalarını söylüyordu koçlar. Bu Sırbistan’da adeta bir suç. Basketbol polisini çağırıp bu isimlerin tutuklanmasını söyleriz Sırbistan’da. Sırbistan’ın 7 milyon nüfusu var ve koçlar, bireysel gelişime çok ama çok dikkat önem veriyorlar. Onlara küçükken basit şeyleri yüklüyoruz. Topla perdeleme isteme veya alan savunmasını düşünmüyoruz. Bu tip hileli davranışların bedelini bir gün ödersiniz.

Karakter konusuna gelince ise… Onları çok fazla zorluyoruz, çok yük bindiriyoruz, onlara zor durumlarda neler yapacaklarını öğretiyoruz. Sırbistan’da zaten koçlar sert. Maç esnasında da baskının üstesinden gelmek çok zor olmuyor. İdmanda oyuncuların üzerine bu tip bir baskıyla geldiğinizde maçta her seferinde daha iyi oluyorlar.
Bu konuyu çok konuşuruz tabii ama ben buradayken gözlemlediğim şeylerden bahsediyorum. Oyuncular bench’te oturmaktan rahatsız değil. İdmandan 1-2 saat önce gelmiyorlar, idmandan sonra salonda 1-2 saat kalmak istemiyorlar. Bunu anlayamıyorum.

Bu yıl inanılmaz bir iş ahlakına sahip oyuncu grubuyla çalışıyorum. Belki bu röportaj sayesinde ne düşündüğümü öğrenecekler ama çok memnunum onlardan. İdmanlardan önce gelip sonra çıkıyorlar. Maç hazırlığına çok önem veriyorlar. Vücutlarına iyi bakıyorlar. İlk idmana çıktığımızda çok kızgındım. Çünkü buna önem vermemişlerdi. Eğer profesyonel olmak istiyorsanız, işinizi önemsiyorsanız vücudunuza sahip çıkmalısınız, vücudunuz sizin her şeyiniz. Bu da spor kültürünün bir parçası.

Türk oyuncular hakkında konuşurken 2 isimden de bahsetmem gerekiyor. Onuralp Bitim, 2015 U-16 Avrupa Şampiyonası’nın en çok göze çarpan oyuncularından birisiydi. Yine Egemen Güven, ondan 3 sene önceki U-16’da veya U-18’de bu pozisyondaydı. Şimdi Anadolu Efes‘e transfer oldu. Türk basketbolu, uzun süredir onların çıkışını bekliyor. Bu sene onlara daha fazla sorumluluk verildiğini, onların da buna performanslarıyla cevap verdiğini görüyoruz.

Benim için ten renginiz, dininiz, nereden geldiğiniz önemli değil. Benim için önemli olan nasıl çalıştığınız, görevinize nasıl sahip çıktığınız, davranışlarınız ve oynama stilinizdir. Takıma yardım edebilir misiniz yoksa edemez misiniz? Benim için Türk veya yabancı olmanız önemli değil. Eğer iyiyseniz, dakikalarınızı başka birisine verecek kadar aptal bir koç değilim. İlk senemde de bunu yerel oyunculara gösterdim. Mutluyum çünkü ilk senemin ardından Türk oyuncuların gelmek istediği bir kulüp haline getirdik Bursa’yı. Çünkü Türk oyunculara da diğer her oyuncuya olduğu gibi yaklaşılacağını ve şans verileceğini biliyorlar. Bu da bu tip yararlı genç Türk oyuncuların buraya gelmesini sağladı. Egemen gibi, Onuralp gibi, Ömer gibi… Metin de öyle. Birkan da bizimle ama sakatlıklarla uğraşıyor. Aynı zamanda henüz önemli rollerde olmasalar da gelecekte roller alabilecek önemli gençler var. Tarık, Mithat, Yağız…

Hiç kimse, yeteri kadar şans gelmeden, onlara güvenilmeden iyi oyuncu olamaz. Onlara süre verip reaksiyonlarını ölçmelisiniz. Tabii bunu hak etmek için ilk önce idmanda yapabildiklerini göstermeleri gerekiyor. Bu yüzden oyuncularıma hep söylüyorum: Maçta kendinizi göstermek için ilk önce idmanda kendinizi kanıtlamalısınız. Bence genç oyuncuların problemi bu. Onlar ‘koç maçta bana şans ver, ben kendimi göstereceğim.’ Hayır hayır, böyle olmaz. ‘İdmanda bana kendini göster, ben de maçta sana şans vereceğim.’


Merak ettiğim bir şey daha var. 4 yıl önce Kızılyıldız’ın başındayken İstanbul’a Fenerbahçe deplasmanı için gelmiştiniz. Maç esnasında Pero Antic’i bench’e alıp ona hararetli bir şeyler anlatırken Fenerbahçe taraftarından da tepki görmüştünüz. Sizin için çok garip miydi? ‘Ne oluyor yahu?’ diye sorguladığınız oldu mu?

Yok yok. İlginçti tabii ki. Pero Antic nerede olursa olsun bir efsane zaten. Basketbol kısmını işin içine katmadan söylüyorum bunu. Onun kariyeri hakkında konuşmaya gerek bile yok. Onunla o esnada zaten kötü bir tartışma da yaşamamıştık. Onunla çok iyi bir ilişkim var. Kadrodaki en yaşlı oyuncu oydu. Ona büyük bir saygım vardı, onun da bana karşı. Maçtan sonra da güldük bu olaya zaten. Pero’ya Fenerbahçe taraftarı önünde bir şey söylememeniz gerekiyor (gülerek).

Son olarak basketbol dışı da konuşalım istiyorum. Türkiye’de hayat nasıl gidiyor sizin için? Çok çalışkan biri olduğunuzu biliyorum, röportaj öncesi de zaten her dakikayı bir sonraki maça hazırlık olarak kullandığınızı söylemiştiniz. Neler yapıyorsunuz boş zamanlarınızda?

Çok meşgulüm haliyle. Ancak ben ve ailem Türkiye’de zamanımızın keyfini çıkarmaya çalışıyoruz. Sırbistan’daki hayatımızla benziyor zaten. Hayatın tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Burada çok mutluyum. Bursa çok güzel bir şehir. Taraftarlar bizi her gördüğünde desteklerini ifade ediyor. Boş zamanım olduğunda ailemle birlikte oluyorum.