Yolu Avrupa’ya düşmüş NCAA mezunlarından biri, Galatasaray Odeabank’ın Birleşik Amerikalı forveti Austin Daye, NCAA’de Mart Çılgınlığı’nın son düzlüğüne girilirken Redbull.com.tr için Cem Pekdoğru’ya takımı Gonzaga’nın şampiyonluk şansı ve daha fazlası hakkında özel bir röportaj verdi.
Editör notu: Röportaj yapıldığında Final Four henüz başlamamıştı, bu gece ise Gonzaga finalde North Carolina ile oynayacak.
İşte bu keyifli röportajdan öne çıkanlar:
Geçtiğimiz yıllarda Final Four öncesinde Syracuse, North Carolina, Kansas gibi okullardan mezun oyuncularla konuşma fırsatı doğmuştu. Elbette her biri maçları büyük bir heyecanla bekliyordu ama Gonzaga gibi bir okul söz konusu olduğunda işler tamamen değişiyor. 1999’da büyük bir sürpriz yaparak Elite Eight oynayan Gonzaga, o günden sonra Amerika’nın her köşesinde “Hakiki Sindirella” olarak anılmaya başlamıştı. Ama aradan geçen 18 yılda Sindirella bir türlü muradına eremediği gibi, kendisini geride bırakan diğer “mid-major” temsilcilerini izlemek zorunda kaldı…
Doğru ama şunu da hesaba katmalıyız: NCAA turnuvası hiçbir zaman “adil” bir turnuva olmadı. Başlangıçta bu turnuvayı tasarlayanların gözettiği önceliklerden biri de “adalet” değildi zaten… Sürpriz faktörünün, inişlerin ve çıkışların, galibiyet ve mağlubiyet arasındaki sert geçişlerin turnuvasıdır March Madness. Tek maçlı eliminasyon sisteminde tur geçmek ve bunu istikrarlı olarak başarmak, profesyonel spordaki en zor görevlerden biri. Hiçbir okuldan her yıl Final Four bekleyemezsiniz.
Gonzaga’nın NCAA komitesi ve bazı otoritelerce fazla pohpohlandığını, aslında böylesi bir değeri hak etmediğini düşünenlerin argümanlarından biri de 1999’dan bu yana –yani tüm Koç Mark Few döneminde– ülkenin en iyi 25 takımına karşı oynadıkları maçlarda yalnızca %40 gibi bir galibiyet derecesi yakalamaları oldu. Bu konuda ne söylersin?
Verdiğin bu istatistik sezonun geneli için geçerli. Ama dediğim gibi, turnuva tamamen farklı bir şey. Orada bu istatistiklerin pek bir anlamı olduğunu sanmıyorum. John Calipari’ye baksanıza; yıllardır ülkenin en iyi oyuncularını bir araya topluyor ama yalnızca bir kez şampiyonluğa ulaşabildi…
Kariyerin boyunca çok önemli koçlarla çalıştın. Hatta muhtemelen şu anda kariyerine devam edenler arasındaki en iyi koçla, Gregg Popovich’le çalışma imkânı buldun. Tabii ki senden bir Pop-Few kıyası yapmanı istemeyeceğim ama Few’un en iyi yaptığı şey ne sence?
Taktik tahtasıyla arası çok iyi, oyunun hangi anında hangi hücum şemasına başvurması gerektiğini gerçekten çok iyi biliyor. Genel olarak da ne yaptığını iyi bilen, çok iyi bir koç. Bahsettiğim gibi, yıllar içinde eline birçok özel oyuncu geçti ama asla aynı anda iki özel oyuncusu olmadı. Şimdi bunu yavaş yavaş kırıyor; istediği oyuncuları kampüse getirebiliyor, bulabileceği en iyi oyuncuları bulup transfer ediyor. Aynı anda iki, üç, dört özel oyuncuyu sahaya sürebilme lüksüne eriştiğinde, programın geleceği de çok daha iyi olacak.
Baban Darren Daye, NBA’e gitmeden önce 1979-83 yıllarında çok başarılı UCLA kadrolarında yer aldı. 1980 sezonunda ulusal finale çıktılar ama Darrell Griffith ve Rodney McCray’in taşıdığı bir Louisville takımına kaybettiler. Bu hikâyeleri dinleyerek büyümüş olmalısın. Peki geçtiğimiz hafta aranızdaki UCLA-Gonzaga rekabetini harlayan şeyler yaşandı mı?
Evet, o hikâyeleri yıllarca dinledim. Ama son dönemde o maçlardan pek bahsettiğini hatırlamıyorum. Bu sezonki UCLA takımınaysa en başından beri çok güveniyordu, bana da Gonzaga’dan daha ilerisini göreceklerini söylüyordu. Hesabı Elite Eight ve Final Four’dan açmıştı. Ama her defasında kurada çekindiği tek takımın Kentucky olduğunu, onları sezon içinde yendikleri için Calipari’nin gençlerinin maça ekstra motivasyonla çıkacağını ve işlerini bayağı zorlaştıracaklarını ekliyordu. Ve korktuğu da başına geldi, UCLA ile Kentucky aynı çeyreğe düştü. Turnuvanın ne kadar zor ve tahmin edilemez olduğuna yeni bir örnek!