NBA 2021 Transfer Piyasasının 10 Kazananı

05/Ağu/21 13:55 Ağustos 5, 2021

admin69

05/Ağu/21 13:55

Eurohoops.net
CHICAGO, ILLINOIS - APRIL 04: Nikola Vucevic #9 of the Chicago Bulls moves against Blake Griffin #2 of the Brooklyn Nets at the United Center on April 04, 2021 in Chicago, Illinois. NOTE TO USER: User expressly acknowledges and agrees that, by downloading and or using this photograph, User is consenting to the terms and conditions of the Getty Images License Agreement. (Photo by Jonathan Daniel/Getty Images)

NBA’de serbest oyuncu pazarı tüm hızıyla devam ederken Eurohoops Fırın şu ana kadar en karlı anlaşmalara imza atan takım ve yıldızları sıraladı…

By Arma Kaynar / info@eurohoops.net

NBA’de son yıllardaki kadar büyük hamleler olmasa da yine de oldukça yoğun geçen bir transfer dönemi gerçekleşiyor.

Takımlar, maaş bütçelerinde çok yer olmamasının da etkisiyle önceki yıllarda gördüğümüz kadar büyük kontratlara imza atmadılar. Öyle ki diğer zamanların aksine serbest oyuncu piyasası başlar başlamaz peşi sıra imzalar gelmedi. Ancak her zaman olduğu gibi bazı takımlar bu transfer döneminde oldukça güçlendi bazılarıysa zarar gördü. Biz de yaz dönemi hamlelerini inceleyeceğimiz yazı dizimizin ilkinde kazanan takımlara ve oyunculara bakacağız.

Miami Heat

Miami Heat, serbest oyuncu pazarından en çok güçlenerek çıkan takımlardan birisi oldu. Toronto Raptors ile gerçekleştirdiği sign and trade ile Kyle Lowry’yi kadrosuna katan Heat, aynı zamanda Milwaukee Bucks ile şampiyonluk sevinci yaşayan P.J. Tucker gibi önemli bir ismi daha takıma ekledi.

Daha sonra Markieff Morris’i de transfer eden Heat, takımın süper yıldızı Jimmy Butler’ın sözleşmesini 4 yıl 184 milyon dolar karşılığında uzatırken kadro çekirdeğinin önemli isimlerinden birisi olan Duncan Robinson’a da 5 yıllık bir kontrat verdi.

Geçtiğimiz yıl Heat’in en büyük zaafı olarak kısa rotasyonundaki oyunculardan düzenli olarak yaratıcılık noktasında verim alamaması ve dış şut istikrarı yer alıyordu. Kyle Lowry eklemesiyle bu soruna büyük ölçüde çözüm bulan Miami ekibi, kariyerleri boyunca %35 ve %34’lük üç sayı isabet oranı tutturan P.J. Tucker ile Morris eklemeleriyle de bu soruna çözüm bulmaya çalıştı. Bu iki ismin özellikle savunmada yapacağı katkıları da göz ardı etmemek gerekiyor.

Doğu Konferansı’nın en sert ekiplerinden birisi olan ve 2020 yılında NBA Finaline kadar uzanan Miami, önümüzdeki yıl da konferansının en ciddi final adaylarından birisi olacak gibi gözüküyor.

Washington Wizards

Washington Wizards, yaz dönemine çok büyük soru işaretleriyle giriyordu. Takımın yıldızı Bradley Beal’ın takasını isteyebileceği dedikoduları hiç olmadığı kadar yüksek sesle dile getirilmeye başlanmıştı.

Bu noktada Wizards’ın yaz dönemindeki ilk hamlesi Russell Westbrook’u Los Angeles Lakers’a yollayarak kadroya Kyle Kuzma, Montrezl Harrell ve Kentavious Caldwell-Pope’u katmak oldu.

Bu isimlerin doğru roller verildiğinde gayet iyi yan parçalar olabileceği ortada. Westbrook gibi özellikle play-off’larda takımın tavanını zaman zaman kısıtlayabilen bir oyuncu ile yollarını böyle parçaları kadroya katarak ayırmanın Wizards için bir kazanım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabii ki bunu söyleyebilmemizde Washington ekibinin yaptığı sonraki hamlenin çok büyük payı var.

Wizards, yaz döneminin en önemli eklemesi olarak geçen sezon sakatlığı sebebiyle sadece 3 maç oynayabilen Brooklyn Nets’in oyun kurucusu Spencer Dinwiddie’yi kadrosuna ekledi. Dinwiddie’nin yaşadığı çapraz bağ sakatlığından sonra nasıl bir performans göstereceği tabii ki soru işareti. Ancak Dinwiddie’nin sağlıklı şekilde oynadığı son sezonunda 20.6 sayı – 6.8 asist ortalamaları yakalayan bir oyuncu olduğunu unutmamak gerekiyor.

Dinwiddie eklemesiyle birlikte Wizards’ın saha içinde geçen sezona kıyasla çok daha net bir hiyerarşiye sahip olacağı da ortada. Yan parçaların da eklenmesiyle Wizards, en azından kısa vadede Beal’ı tatmin edebilecek bir kadro kurmak adına yaz döneminde elinden geleni yapmış gibi gözüküyor.

Los Angeles Lakers

2020 sezonunu şampiyon olarak tamamladıktan sonra Los Angeles Lakers’ın geride bıraktığımız sezonda en hafif tabirle hayal kırıklığı yarattığını söyleyebiliriz. Los Angeles ekibinin bir önceki yaz döneminde LeBron James’in üzerindeki oyun kurucu yükünü hafifletmek için oynadığı Dennis Schroder kumarı, tutmadı. James ve Davis’in sezon boyunca yaşadığı sakatlıklar da Lakers’ın sezonu play-off ilk turunda noktalamasına sebep oldu.

2 süperstarının üzerindeki yükü azaltmak için yaz dönemine Russell Westbrook takasıyla giren Lakers, yeni büyük üçlüsünü kurmuş oldu. Westbrook ve James gibi 2 dış yaratıcıya sahip olan Lakers’ın fonksiyonel bir hücuma sahip olabilmesi için bu isimlerin yanına mümkün olduğu kadar şut tehdidi eklemesi gerekiyordu. Los Angeles ekibi de serbest oyuncu pazarının açıldığı ilk andan itibaren bu ihtiyacını karşılamak için elinden geleni yaptı.

Carmelo Anthony, Trevor Ariza, Wayne Ellington, Kent Bazemore, Kendrick Nunn gibi isimleri kadrosuna ekleyen Los Angeles ekibi, özellikle hücum tarafında kadro yapısının getirdiği soru işaretlerine kağıt üzerinde cevap vermiş gibi gözüküyor.

Geride bıraktığımız 2 yılda Lakers’ın başarılı olduğu dönemlerdeki en büyük silahı koç Frank Vogel’ın yarattığı savunma kimliğiydi. Alex Caruso ve Kentavios Caldwell-Pope gibi isimleri kaybetmeleri savunma güçlerine zarar vermiş olsa da son şampiyonluk kadrosunda bulunan Dwight Howard’ın takıma dönmüş olması önemli bir ekleme.

Los Angeles ekibi, savunmada geçen sezonlara göre geri adım atmış gibi gözükse de hücum potansiyelini önemli bir ölçüde yükseltti ve belki de en önemlisi 36 yaşındaki yıldızı LeBron James’in normal sezondaki yükünü azaltabilmek adına çok önemli adımlar attı.

Chicago Bulls

Chicago Bulls, 4 sezon önce Jimmy Butler’ı takımdan takasla yolladığından beri play-off’lardan uzak. Bu durumu artık değiştirmek isteyen Chicago ekibi, önemli hamlelere imza attı.

Zach LaVine’in kontratının son senesine girerken takımın yıldızının etrafında daha rekabetçi bir kadro yaratmak isteyen Bulls, geçen sezon bu projesinin ilk adımı olarak Nikola Vucevic’i kadrosuna katmıştı. Bu projenin serbest oyuncu pazarına yansıması ise Lonzo Ball eklemesiyle geldi.

Lonzo’ya 4 yıl 85 milyon dolarlık bir kontrat veren Bulls, New Orleans Pelicans ile gerçekleştirdiği sign and trade’de Garrett Temple, Tomas Satoransky ve 2. tur draft hakkını elden çıkardı. Bir sonraki hamle olarak da Lakers’tan ayrılan Alex Caruso’yu kadrosuna katan Bulls’un en büyük hamlesi ise en son geldi.

San Antonio Spurs ile sözleşmesi sona eren DeMar DeRozan’ı sign and trade ile kadrosuna katan Chicago ekibi, tecrübeli oyuncuya 3 yıl 85 milyon dolar değerinde bir kontrat verdi. LaVine – Vucevic – DeRozan çekirdeğinin savunma tarafında ve play-off ortamında bazı soru işaretleri beraberinde getirdiğini kabul etmek gerekiyor. Özellikle Bulls’un kanat savunmacısı anlamında önemli eksikleri de bulunuyor. Fakat LaVine’in kontratının son sezonunda yıldız oyuncuyu kadroda tutabilmek için mümkün olduğu kadar rekabetçi bir takım kurma isteği bulunan Bulls’un bu doğrultuda kendilerini play-off’lara taşıyabilecek adımlar attığı da ortada.

Utah Jazz

NBA’de 2020-21 normal sezonunu lig lideri olarak tamamladıktan sonra Utah Jazz, play-off’larda aradığını bulamadı. Play-off ikinci turunda Los Angeles Clippers’a elenen Jazz’de yaz dönemine girilirken önemli soru işaretleri bulunuyordu.

Donovan Mitchell ve Rudy Gobert’e maksimum kontratlar veren Jazz’in maaş bütçesinde fazla bir yer bulunmuyordu. Bu yüzden kontratı sona eren Mike Conley’i kaybetmeleri durumunda tecrübeli oyun kurucunun yerini doldurabilmek adına fazla seçenekleri yoktu.

Ancak Utah ekibi, geçen sezon kariyerinde ilk kez All-Star seçilen Conley’e 3 yıl 72.5 milyon dolarlık bir kontratla takımda tutmayı başardı. Utah’ta geçirdiği zayıf ilk sezondan sonra geçen sezon performansını arttıran Conley’nin takımda kalması önümüzdeki dönemde Jazz’in iddialı olabilmesi için hayati önem taşıyor.

Ligin en komple kadrolarından birisine sahip olan Jazz, bu imzaya ek olarak kadrosuna Rudy Gay gibi tecrübeli bir skorer ve Hassan Whiteside gibi bir yedek uzunu da ekledi. Geçen sezon yaşadığı hayal kırıklığını unutturmak için önümüzdeki sezona hazırlanan Utah ekibi, bunu gerçekleştirebilmek için önemli adımlar attı.

Kyle Lowry

Toronto Raptors’ta bir devir kapandı. Organizasyon tarihinin tartışma götürmeksizin en büyük oyuncusu olan Kyle Lowry, 9 sezonun ardından serbest oyuncu pazarının ilk gününde Miami Heat ile anlaşarak takımdan ayrıldı.

2019 yılında Raptors’a organizasyon tarihinin tek şampiyonluğunu getiren isimlerden birisi olan Lowry, hiçbir zaman çok görkemli istatistiklere ya da göz kamaştıran hareketlere imza atmadı. Ancak tecrübeli oyuncu, liderlik özellikleri ve mücadeleden asla vazgeçmeyen yapısıyla geride bıraktığımız yıllarda Doğu Konferansı’nın en önemli aktörlerinden birisiydi.

Yıldız oyuncuların, özdeşleştikleri takımlarla ayrıldığını görmek hiçbir zaman kolay değil. Fakat Lowry – Raptors örneğinde bu durumun iki taraf için de en hayırlı karar olduğunu söylemek gerekiyor. Şampiyonluğun ardından yavaş yavaş yeniden yapılanma sürecine giren Toronto ekibi, şu anda rekabetçi olmaktan çok önümüzdeki yılların çekirdeğini oluşturmaya çalışıyor. Bu resimde 35 yaşındaki Lowry’nin olmayacağı ortada.

Yıldız oyuncu, ilerleyen yaşına rağmen tecrübesiyle hala şampiyonluk iddiası bulunan bir takıma katkı verebilecek bir oyuncu. Bunu gerçekleştirebilmek için de en uygun adreslerden birisinin yolunu tuttu. Önümüzdeki 3 sezon boyunca Miami sahillerinde Heat’i şampiyonluğa taşımak için mücadele edecek olan Lowry, bunu yaparken de 90 milyon dolar kazanacak. Kariyerinin son yıllarını Florida sahillerinde yer alan rekabetçi bir takımda geçirmek için senede 30 milyon dolar kazanmak… Karşımızda net bir kazanan olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Chris Paul

Bundan birkaç yıl önce Chris Paul, Houston Rockets’taki son sezonunu tamamladığında lig genelindeki imajı belki de dibe vurmuştu. Ligin en kabarık kontratlarından birisine sahip olan Chris Paul, James Harden ile yaşadığı sorunların ardından Rockets’ın başarısızlığın günah keçisi olarak bellenmiş ve Oklahoma City Thunder’ın yolunu tutmuştu.

O günlerde Chris Paul’ün şu anki konumunda olacağını kimse tahmin edemezdi. Thunder’da geçirdiği tek sezonda tanking adayı olarak görülen Oklahoma ekibinin play-off’lara çıkmasındaki en önemli faktörlerden birisi olan Paul, bir sonraki yaz döneminde ligin en “takas edilemez” kontratına sahip olduğu savunulmasına rağmen 2. kez takas olarak Phoenix Suns’ın yolunu tuttu.

Paul’ü Phoenix’te geçirdiği ilk sezonu sonu kötü bitse de adeta bir peri masalını andırıyordu. Suns’ın normal sezonu Batı Konferansı’nın 2. sırasında bitirmesine çok önemli katkıda bulunan Paul, 35 yaşında oynadığı sezonda kariyerinde ilk kez NBA Finallerine çıkmayı başardı.

Suns’ın finale çıkan kadroyu bir arada tutup tutamayacağıyla alakalı en büyük soru işareti kontratının son senesindeki 44.2 milyon dolarlık oyuncu opsiyonunu reddeden Paul’ün takımda kalıp kalmayacağıydı.

Geride bıraktığımız 2 sezonda imajını büyük ölçüde düzelten Paul, attığı son imzayla banka hesabını da daha da zenginleştirdi. Yıllarca aldığı maaş sebebiyle eleştirilen Paul, 4 yıl 120 milyon dolarlık bir sözleşmeye imza atarak Phoenix’te kaldı. Tecrübeli oyun kurucu, imzaladığı kontrat sona erdiğinde de NBA tarihinin en çok maaş kazanan oyuncusu olmayı garantiledi.