By Lamar Odom / Çeviri: Yılmazcem Özardıç
Bu yazı ilk olarak 27 Temmuz 2017 tarihinde The Players Tribune’de yayınlanmıştır.
Nevada’daki hastane odasında uyandığımda günü hatırlıyorum… Hareket edemiyordum. Konuşamıyordum. Kendi vücudumun içinde kapana kısılmıştım. Boğazım deli gibi acıyordu. Aşağı baktığımda ağzımdan çıkan tüpleri gördüm.
Panikledim.
Onları çıkarmaya çalışmaya başladım, ama başaramadım çünkü ellerim çok zayıftı. Hemşireler beni durdurmak için koşarak odaya geldiler. Size de mutlaka olmuştur. Kötü bir rüya görürsünüz. Bir canavar peşinizden koşuyordur, siz de ondan kaçamazsınız ya? Bacaklarınız çalışmaz, canavar arkanıza kadar gelir, sanki yavaş çekimdeymişsiniz gibi hissedersiniz. Aynı bunun gibi hissediyordum.
Yatakta yatmış, tavana bakıyor haldeydim. Doktorlar gelip başımda dikiliyor, bana bir şeyler söyleyip gidiyorlardı. Sonra bir daha geliyor, bir daha gidiyorlardı. Gidiyor, geliyorlardı. Bir daha. Bir daha. Belki de ben uykuya dalıp uyanıyordum, tam olarak bilmiyorum.
Eski karım odada benimleydi. Yediğim b..larında ardından onu gördüğüm için şaşırmıştım. Dürüst olmak gerekirse tam olarak o anda kötü bir halde olduğumu fark etmiştim.
Sonra bir ara yetkili doktor gelip neler olduğunu anlattı. “Bay Odom, dört gündür komadaydınız. Beni anlıyor musunuz?”
Konuşamıyordum. O yüzden kafa salladım.
“Burada olman bir mucize. Yaşayacağını düşünmüyorduk” diyordu.
Tamamen şoktaydım. Bir şeyler söyleyemiyor, soru soramıyordum. Hayatımda ilk kez kendimi yardıma muhtaç hissediyordum. Sanki çok küçük bir bebekmişim gibiydi. Her şey.. Her şey gerçekti.
Hayatımın o döneminde her gün kokain kullanıyordum. Boş olduğum her saniye, kokain çekiyordum. Kontrolüm altında olan bir şey değildi.
Kontrol etmek istemedim de.
O yatakta otururken yaşamım boyunca ilk kez durumu anlatamadığımı hissettim. Kendi düşüncelerim içinde boğuluyordum. O anda büyükannemin küçükken bana söylediği bir şeyi aklıma getirip durdum.
Sanki odanın içinde bana bakıyormuş gibiydi, adeta yüzünü görebiliyordum.
“Karanlıkta yapılanlar” derdi, “Aydınlıkta ortaya çıkar.”
Yaptığım ve kaçmaya çalıştığım o gizli şeyleri hatırladım. Yanlış yaptığım her şeyi. Saklanmaya, gizlemeye çalıştıklarımı. Kimse görmese, Tanrı görüyordu.
O yatakta, makinelere bağlı şekilde, etrafımda insanlar benim için ağlıyorken bir şey fark ettim. Artık kaçış yoktu. Bu durum Tanrı’nın bana “Her ne s..im yapıyorsan, yavaşlaman gerek, yoksa bundan daha kötü hallere de düşeceksin” deme şekliydi.
Sadece bir şey bundan daha kötü olabilirdi.
Rick James en iyisini söylemiş.
“Kokain çok fena bir uyuşturucu.”
Fena bir şey.
Size hiçbir zaman yapacağınızı düşünmediğiniz şeyler yaptırır. Sizi farklı bir insana dönüştürür. Kendinizi, “Buraya nasıl geldim a…. koyayım?” diye sorduracak yerlerde bulmanıza neden olur.
O hastane yatağında kendime bu soruyu sorup durdum. Eskiden hayatımda önemli bir yere sahip olan ama artık benimle birlikte olmayan insanları düşündüm. En çok da annemi düşündüm. Babam ben çocukken pek etrafımda değildi zaten. Bağımlıkla alakalı kendi sorunlarıyla uğraşıyordu. Annem en yakın arkadaşımdı. Beni çok önemsiyordu. Hayattaki ilk kendimi bildiğim anda onun sesini duyuyordum. Çok kocaman gözleri ve yumuşak bir ses tonu vardı.
Bir aile partisine gittiğimizde herkes bana hemen “Lamar, annen nerede? Cathy nerede? O nerelerde?” diye sorardı.
Jamaika’nın Queens şehrindeki insanlar için evrenin merkezi gibi bir kadındı.
Küçükken Amerikan futbolu oynuyordum ve o zamanlarda dahi çok iriydim. Kendi başımın çaresine bakabiliyordum. Bir pozisyonda sert bir müdahale alıp yere düşmüştüm. En fazla 6-7 saniye yerde kaldım, tam kalkıyordum, annemin sesini duydum. Seyircilerin arasından çıkıp sahaya kadar koşmuştu. “Mookah! Mookah! Bir şeyler söyle bebeğim!” diye bağırıyordu.
Bana verdiği lakap buydu.
Yanıma vardığında ona dönüp “Anne ne yapıyorsun, manyak mısın?” dedim. New York’tayız be. Herkes bana ‘Harbi mi bu, yok artık oğlum’ dermişçesine bakıyordu.
Annemin “Mookah, Mookah, iyi misin oğlum? Neren acıyor?” sorusuna “Anne, iyiyim. Şimdi sahadan çık!” demiştim.
“Tamam! Tamam! Bir şeyin olmadığından emin olmak istedim” sözleriyle sanki hiçbir şey olmamış gibi tribüne geri dönmüştü. Benim annem böyleydi. Her zaman arkamdaydı.
12 yaşıma geldiğimde hastalandı. Kolon kanseri olduğunu biliyordum ama kanserin ne kadar kötü bir şey olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Beni korumak için gerçeği benden saklamaya çalıştı. Hastaneye yattığını hatırlıyorum. Onu ziyarete gittiğim her seferde sanki… küçülüyormuş gibiydi. Yani, yok oluyormuş gibi… Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi?
Bir gün büyükannem beni evden hastaneye götürürken bana “Muhtemelen annen yakın zamanda vefat edecek. Hazırlıklı olmanı istiyorum” demişti. Annemin öldüğü gün onu son kez gördüğüm anı hatırlıyorum, kanserin vücudunu ne hala getirdiğini. Şu saniye zamanda geri gidip o odaya girsem, herhalde annemi tanıyamazdım. Yüzü küçücük kalmış, ağzından kanlar süzülürken “Mookah, Mookah…” diye sayıklıyordu. Yatağının yanında otururken, bana söylediği bir şey hala aklımdan çıkmıyor.
“Herkese iyi davran, Mook.”
Anneni 12 yaşında kaybediyorsun. Bu sende bir yara açıyor. Ne kadar güçlü olduğunu düşündüğünün bir önemi yok.
O zamanlardan çıkabilmenin iki nedeni vardı, büyükannem ve basketbol. Bu ikisi beni koruyordu. Annemin öldüğü gün direkt olarak parka, basketbol oynamaya gittim. Yapmak istediğim tek şey buydu. Benim için bir kaçıştı basketbol oynamak. Komşular arasında haberin yayılmaya başladığını ve insanların parka geldiğini hatırlıyorum. Sonra biraz daha insan. Biraz daha. En sonunda tüm mahalle yanımdaydı.
Her şeyin düzeleceğini, işlerin yoluna gireceğini hissediyordum. Büyükannen arkanda. Mahallen, komşuların arkanda. Tanrı arkanda.
Öyleyse hayatına devam et. Üstesinden gel. Takım elbiseni giyip o yaşlı adamın elinden sıkana kadar devam et.
Bakın, 10 yaşımdan beri kafamda hep bu vardı. David Stern’ün sahnede adımı ve gideceğim takımı okuduğunu, benim de ayağa kalkıp ailemi öptüğümü hayal ediyordum. O anı görebiliyordum.
New York’lu bir çocuksanız etrafınızda sürekli uyuşturucu bulunur, benim problemlerim de uzun süre önce başladı. Belki de Los Angeles Clippers tarafından seçildiğimde başlamıştır. Önemli olan bu değil. Hiçbir zaman mariujana’dan daha güçlü bir şeye bulaşmak istemedim. Kokaine hiç bulaşmamıştım. Kullananları adeta hor görüyordum.
24 yaşıma kadar da hiç denemedim. Miami’de bir yaz tatilindeyken ilk kez kullandım ve… Size altında yatan nedeni açıklayamam. Çünkü böyle bir neden yoktu. Aptalca verdiğim bir karardı. Hayatımı nasıl değiştireceğini bilsem, denemeyi aklımdan bile geçirmezdim, buna yemin edebilirim. Asla düşünmezdim bile. Ama yaptım, denedim. Bu hareketim hayatımı tamamen değiştirdi.
Tam o zamanlarda, büyükannemi de kaybettim. Aile fertlerimi çok kısa bir süre içinde teker teker kaybediyordum. Kokain çektiğimde bir dakikalığına iyi hissediyordum. Çok kaygılı bir insanımdır, ve kaygılarımdan, endişelerimden, üzüntülerimden kurtuluyordum. Acı çekeceğim, ölüme yaklaşacağım aklımın ucundan geçmiyordu. Daha fazla kullanmaya, artırmaya devam ettim, ama hala kontrol bendeydi. Her gün yapmıyordum.
Yaklaşık iki yıl sonra hayatımı değiştiren bir telefon çağrısı aldım. 2006 yazıydı. Tüm gece partideydim, eve gitmemiştim.
Oğlum Jayden o zamanlar 6 aylıktı. Evde, beşiğindeydi. Onunla birlikte evde olmalıydım. Ama değildim, dışarıda bir şeyler yapıyordum.
Sabah erken saatlerde annesi aradı. Paniklemişti. “Sakin ol, sorun ne?” diye sordum.
“Jayden… Uyanmıyor” dedi
“Nasıl uyanmıyor?”
“Uyanmıyor. Ambulans burada. Onu götürüyorlar.”
Manhattan’daydım. Long Island’a kadar direksiyon salladım. Hastaneye vardığımda doktorlar bana, anlarsınız ya, “Cevap alamıyoruz, tepki vermiyor” dedi.
“O artık yok, gitti” dediler.
“Nasıl gitti? Ne diyorsunuz siz? Daha az önce onu gördüm. Nereye gitti?” diye sorup durdum.
Oğlum çok neşeli, hayat doluydu. Odaya ne zaman girsem… bana öylesine bakar, gözlerini diker ve izlerdi. Tabii ki konuşamazdı ama beni dikkatle izlerdi. Gözlerini kullanır, beni anladığını gösterirdi. ‘Evet, bu adam benim babam. Nasılsın baba?’ dermiş gibi.
Daha onu yeni görmüştüm. O artık yok? Nasıl böyle bir şey olabilir a… koyayım? Nasıl gitmiş olabilir?
Hastane odasına girdiğim anda annesinin yüzündeki acı… O anı asla unutmayacağım.
Nasıl böyle bir şey olduğuna inanamadığını asla unutmayacağım.
6 aylıktı. Ve artık yoktu.
Şimdi 11 yaşında olacaktı.