By Lee Jenkins / Çeviri: Aslınur Oyan
Bu yazı ilk olarak Sports Illustrated’da 19 Eylül 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Dwight Howard, Atlanta şehir merkezindeki bir binanın 25. katındaki evinin oturma odasında dışarı bakıyor, güneye işaret ediyor: Buckhead’in ilerisinde, manzaranın ötesinde, Hartsfield-Jackson’ın batı tarafına uzanan göremediği bir yere doğru bakıyor. Birkaç ayda biri oraya, College Park’a gidiyor, Godby Road’un oralarda takılıyor. Bir yangında kül olmadan önce çocukluğunun geçtiği evin bulunduğu yer orası… Orada ilk basket oynadığı günleri, arka bahçedeki kirli paslı sahayı ve çevrede başka hiçbir saha olmadığı için çevre evlerden basketbol oynamaya gelen tüm o çocukları düşünüyor. Sekiz yaşında da olsa ev sahibi olduğu için, ondan büyük çocuklar da dahil, herkes onun kurallarına göre oynamak zorunda olmasını hatırlıyor:
Ayağında, Payless’tan alınmış 10 dolarlık Pro Wings’iyle Küçük Dwight “Küfretmek yok!” diyor ve büyük çocuklar gönülsüzce de olsa kabul ederdi. Yatağının üstünde tahta bir haç ve çerçevelenmiş On Emir ile uyuyor, hem okula gitmeden hem de uyumadan önce mutlaka dua ederdi. Salı günleri İncil okur, Cuma günleri gençlik grubuna katılır ve Pazar günleri kilise duası için East Point’teki Fellowship of Faith cemaatinin kilisesine gider, orada kendi başlattığı bir programla kiliseye “kazandırdığı” diğer gençlerle beraber dua ederdi.
Sonra ailesi, Howard’ı aynı dönemden toplamda 16 öğrencisi olan özel bir okula, bütün çocukların mor kravatlar ve aynı renk kazaklar giymek zorunda olduğu Southwest Atlanta Christian Academy’ye, gönderdi. Cüssesine uygun savunmalar bulmak için başka bir okulun İtfaiyeciler Ligi’nde oynuyor ve bir gün NBA’i meşhur siluetli logosunun üzerine haç eklemeye ikna edeceğini söylüyordu.
Bir Cuma akşamı, Fellowship of Faith’in gençlik grubunun papazı Howard’ı arka odaya, yanına çağırdı. Papaz, kelimelerin üzerine basarak “Senin amacın, basketbolu Tanrı’nın ihtişamını gösterecek bir platform olarak kullanmak.” Evet, plan buydu. 2004 yılında, Magic, Howard’ı 1.sıradan draft ettiğinde, Howard henüz 18 yaşında bir bakir olarak soyunma odasında takım arkadaşlarına Tanrı’nın onunla konuştuğu zamanları anlatıyordu. Steve Francis ve Tony Battie, dindar çaylağı sadece bir kez gittikleri kulübe çağırdılar ve bir daha asla davet etmediler. Onu “kirletmekten” korkuyorlardı. “Bu kadar yeter, bundan sonra aleme yapmana izin vermiyoruz” dedi Battie. 2005’te Howard’ın katıldığı ilk All-Star’da, Denver’da oteldeyken oyuncular parti davetlerini değerlendiriyordu. Birisi çıkıp “Senin İncil okumaktan başka bir şey yapmaya niyetin olmadığını gayet iyi biliyoruz” diye dalga geçti. Howard, işte o an, logonun üzerine haç koydurma fikrinden ulu orta bahsettiğine bin pişman oldu.
Alaya alınmanın ve yalnız bırakılmanın sinirini Magic’in ağırlık salonunda çıkarıyor, çizgi roman kahramanlarını anımsatan dev kas yığınları inşa ediyor ve güçlendiriyordu. Atlanta’dan lise arkadaşlarıyla birlikte yaşıyor ve gecelerini Orlando’daki lüks evlerde, bayıla bayıla okuduğu karikatürlere kahkahalarla gülerek geçiriyordu. Howard halkın gözünde sürekli Kayıp Balık Nemo izleyip en büyük paketleri Skittles’ları ağzına dolduran 2 metrelik bir çocuktu. Ama Howard kitlelere sunulan Pixar kahramanı benzeri koca gülümsemeli “çocuktan” fazlasıydı. “İçine girmek üzere olduğum koca dünyadan herkesin beni koruduğu, küçük bir kutudan geliyordum. Ama nihayet bu dünyaya adım attığım anda yaşanabilecek her şeyi yaşamaya karar verdim” diyor Howard.
Aradan 13 sezon geçti. Howard şimdi o yaşlı papazın adını hatırlamaya çalışıyordu: “Neydi şu adamın adı?” İsim o kadar da önemli değildi aslında, yıllar önce, Fellowship of Faith’teki arka odada yapılan konuşma çok daha önemliydi. O gün hedeflediği şeyi gerçekleştirmiş miydi? Basketbolu, Tanrı’nın ihtişamını göstermek için bir platform olarak kullanmış mıydı? Birkaç saniye sustu. “Evet kullandım” dedi. “Ve hayır, kullanamadım.”
Howard’ın, 2008’te, LeBron James’ten daha fazla sponsorluk anlaşması vardı. Ulusal kanallarda yayınlanan yedi reklamda oynadı. Shaq dışında başka bir oyuncunun reklam konusunda asla başarılı olamayacağı fikrini çürüttü. Bir yıl sonra All-Star oylamalarında 3.1 milyon oy toplayarak NBA tarihinde en çok oy alan oyuncusu olarak rekor kırdı ki bu rekor hala kendisine ait. Howard, Magic’i 2009’da Finaller’e taşıdığında, blok ve ribaunt kralı, saha içi atış yüzdesiyle dördüncü sıradaydı. Ligin en iyi savunma oyuncusu, en verimli skorerlerinden biriydi. 2009’da NBA’in yaptığı ankette genel menajerler çevresinde takım kurulacak birinci oyuncu olarak LeBron James’i, ikinci olarak ise onu görüyorlardı.
Superman, bugün 31 yaşında ve kariyerinin zirvesi olması gereken dönemi geride bıraktı. Hiç evlenmedi ve hepsi farklı kadınlardan beş çocuğu oldu. Arkadaşları ve ailesi yüzünden milyonlarca dolar kaybetti. Dönem dönem ailesiyle arası açıldı ve takım arkadaşlarıyla iyi ilişkiler kuramadı. Bir zamanlar, Gatorade, Vitamin Water, McDonald’s, Adidas, Kia ve T-Mobile’den sponsorluk teklifleri yağıyordu, şimdi Çin menşeili spor ayakkabı şirketi Peak ile anlaşması var. Geçen kış All-Star anketlerinde 151.000 oy ile Ersan İlyasova’dan 11.000 daha az oy almıştı. Gelecek hafta Hornets ile sezon öncesi kampına başlayacak, yedi sezonda beşinci kez yeni bir takımın formasını giyecek. Buraya Miles Plumlee ve Marco Belinelli karşılığında gönderildi.
Kendisi de dahil, NBA’de çoğu kişinin aklını kurcalayan soru belli: “Dwight Howard’a ne oldu?” Kendisi şöyle söylüyor, “Birdenbire, iyi adamdan şeytana dönüştüm.” 18 yaşında East Point’ten büyük umutlarla ayrılan bir çocuğun geldiği yerde baştan çıkarma ve utanç döngüsüyle karşılaşmasını uzunca bir süredir o da düşünüyor. Howard, “Anlamayacaksınız.” diye uyarsa da anlatmaya devam ediyor. Çünkü Tanrı ve basketbolun bu fırsatı ona bunun için verdiğine inanıyor. Ve her zaman 2.10’luk yeni bir dev yeteneğin kendi hikayesinden ibret alabileceğini umuyor. “Benim yaşadıklarımı başkalarının da yaşamasını istemiyorum” diyor ve devam ediyor.
Anlaşılıyor ki Tony Battie’nin onu temiz tutma çabası bir süre sonra işe yaramamış. “Uzunca bir süre korunaklı bölgedeydim ve evden dışarı çıktığım anda her şeyi denemek istiyordum. ‘Şu striptiz kulüplerinin methini çok duydum, haydi gidelim. Büyük adamlar gibi eğlenelim.’ diyorduk.” diye anlatıyor. Aslında hoşuna giden içki çekmek değil, dikkat çekmek olmuş. “Düşünsenize, gençsiniz ve televizyona çıkıyorsunuz; tüm güzel kadınlar size geliyor. Karşılaştırma yapılmaz belki ama o zamanlar, hayatında hiç şeker yememiş ve birdenbire dünyadaki tüm şekerlerin verildiği küçük bir çocuk gibi hissediyordum kendimi. Eğer hala bir çocuksan, ki ben öyleydim, daha çok şeker istersin. Sorun da bu oldu.”
*
İlk çocuğu, Braylon Howard, 2007 yılında doğdu. “Çok utanıyordum çünkü her fırsatta, hakiki bir Hristiyan olduğumu tüm dünyaya anlatmıştım ve şimdi de kucağımda gayrimeşru çocuğum vardı. Ailem de dahil birçok insan beni yargıladı. Herkesin beni ikiyüzlü biri olarak gördüğünü ve bu yüzden insan içine çıkmamam gerektiğini düşünüyordum.” Tek sığınağı olan kilise, Howard’ın acısını hafifletmek yerine daha çok canını yakmıştı. Kız arkadaşlarını Pazar günleri kiliseye götürdüğünde arkasından gelen fısıltıları duyardı. “Neden buraya gelmiş? Bir de bu kızı mı getirmiş?” Top Flight‘ı başlatan çocuk artık gitmiş ve yerine çok farklı biri gelmişti. “Artık Tanrı’yla bir ilişkim olmasına gerek yok diye düşünmüştüm ve bu çok canımı yaktı.”
Yoldan çıkışını çok az kişi fark edebilmişti. Her şeye rağmen, ortalama 14-20 arasında atıyordu ve soluk kesen smaçlarıyla sahanın en iyilerinden biri oluyordu. Orlando mücadeleci bir takımdı ve Howard, maçı sırtlanan diğer oyuncuları da yanına olarak takımın kahramanı oluyordu. “Benimle yaşayan ve çalışan insanlar bu durumdan fayda sağladı. Benim de kabahatim var, bu insanlara fırsat verdim, onlar da bunu fırsat bilip daha fazlasını istediler” diye ekliyor Howard. Parasını müsrifçe harcadığını ve ortaklarının limuzin servisi için altı haneli, özel jet için yedi haneli faturalar kestiğini söylüyor. “‘Dwight’ın nasılsa dikkati dağınık ve pek de umursamıyor, ona çaktırmadan hile yapabiliriz.’ diyorlardı. Düşünüyorum ama işin içinden çıkamıyorum, bu nasıl mümkün olabilir? Bu kadar insan nasıl olur da ben onlara istedikleri her şeyi verirken hala daha paramın üzerine yatmaya çalışır?”
Howard uzunca bir süre bu durumu fark edemeyecek kadar pervasızca yaşadı. Altı yıl içinde dört çocuğu daha oldu: Jayde, Layla, David ve Dwight III. Çocukların doğumuyla birlikte velayet ve nafaka savaşları da başladı. “Hayatım karmakarışıktı ve tüm bunların sonunda bir şey öğrendim: Sahanın dışında yaptığım her şey, sahada yaptığım her şeyi etkileyecekti.”
Onu başrole koyan bir takımda, onu çok seven bir şehirde oynuyordu ama daha fazlasını istiyordu. “Filmler, şunlar, bunlar” diyerek anlatıyor ilk menajeri Aaron Goodwin, Howard’ın Los Angeles ve New York’ta daha kolay ulaşacağına inandığı aktörlük hevesini anlatırken: “Ona ‘Biraz sakin ol, Deebo, sen 2 metrelik bir adamsın, film yıldızı değilsin ve senin sahneleyebileceğin tek karakter ya kendinsin ya da bir Wookiee. Egonun seni alt etmesine izin verme.’ dedim.” Goodwin’in iş ortağı ve ikizi Eric, Howard’ın Valentine’s Day ve Just Wright filmlerinde küçük roller almasını sağladı. Fakat Howard, 2011’de Goodwin’ler ile çalışmayı bıraktı ve bir yıl sonra da Hollywood’a geldi.
Artık, başrol oyuncuları, her yaz küçük pazarlardan büyüklere tek yazda gidebiliyorlar fakat böyle “zorlama takaslar” o dönem bu kadar sıklıkla yapılmıyordu. Aralık 2011’te, NBA lokavtının bitmesinden kısa süre sonra, Howard, Orlando’dan Brooklyn’e takas edilmek istedi; 8 ay sonra Magic onu Los Angeles’a postaladı. Herkesin zararlı çıktığı bu yılan hikayesi için “mutlu” bir sondu. Howard ve Magic bir süperstarın bir takımdan nasıl ayrılmaması gerektiği konusunda adeta bir ders vermiş, ayrılık meselesi konusundaki kararsızlıklarını kamuoyu önünde yaşamışlardı. Dwightmare (Dwight Kabusu) diye adlandırılan o dönem artık tarih oldu fakat Howard o günleri hatırlamadan edemiyor. “Birçok yönden hiç iyileşememiş gibi hissediyorum.”
Kendi elleriyle tükettiği saygınlığını geri kazanamama korkusuyla Howard, Lakers sezon açılışında sırtından olduğu ameliyatın iyileşme süreci bitmemiş olsa da forma giydi. On hafta sonra, sağ omzunda bir sakatlık meydana geldi. İyileşmesi için sadece üç maç bekleyip sonra yeniden sakatladı. Howard ve Bryant arasındaki kopukluğu herkes konuşuyor ama asıl kavganın büyüğü Howard’ın zihniyle bedeni arasına yaşanıyordu
“Nasıl bir oyuncu olduğumu unuttum ve kendime güvenimi kaybettim. İnsanların bana ‘Shaq gibi oynamalısın’ dediğini duyduktan sonra daha sert oynamaya başladım fakat bu hiçbir işe yaramadı çünkü ben Shaq kadar büyük değilim. Sonra da insanlar, ‘Çok gülüyorsun, Kobe gibi oynaman lazım.’ dediklerinde de asık suratlı ve delirmişcesine oynamaya çalıştım. Fakat haneme yazılan gereksiz teknik ve sportmenlik dışı fauller yüzünden çok gergindim.” diye anlatıyor. Wilt Chamberlain gibi saç bandı ve dizlik bile giydi. Dwight Howard olmak dışında Lakers‘taki tüm büyük oyuncuları taklit etmişti. Artık öyle kaygılıydı ki devre arası olduğunda arkadaşlarını arıyor, telefonda nasıl oynadığını soruyordu.
Los Angeles’da oynadığı bir sezon boyunca, 17.1 sayı ve 12.4 ribaunt ortalamasıyla oldukça üretken bir yıl geçirdi, sonraki yıl serbest oyuncu olarak geldiği Houston’da istatistikleri daha da etkileyiciydi. Ama NBA değişiyor, uzunların boş alanlarda iyi oynamasını bekliyordu ama Howard 2009’da sıkışıp kalmıştı. Atlanta Christian’da itfaiyecilerle oynadığı gibi topa hakimiyet kurmak istiyordu fakat ne zaman kendi sınırının dışına çıkıp şutlar atsa onaylamayan bakışlarla karşılaşıyordu. Cüsseli arkadaşları menzillerini genişletirken, Howard modası geçmiş rolüne sığınmaya çalışıyor, mekanik perdeler yapıp post’ta artık pek gelmeyen paslarla sırtı dönük oyunlar peşinde koşuyordu. “Yavaş yavaş, oyunun beni bir robota dönüştürmesine izin verdim.”
Bryant ile çekişmesi şaşırtıcı değil. Kobe zaten agresif kişiliğiyle tanınan bir oyuncu. Fakat Houston’da da yumuşak huyla James Harden’la bir soğuk savaşa girmesi garipti. “James, ‘Bir sorun mu var?’ diye soracak bir adam değil, ben de değilim. İşlerin gidişatını beğenmediğimde susmayı tercih ederim, kulaklığımı takıp etraftaki her şeyi yok sayarım. Los Angeles’ta yaptığım şey buydu, aynısını Houston’da da yaptım. Biliyorum, daha iyi iletişim kurabilmeliydim.” diyor Howard. Rockets‘tan bir yetkili o dönem, Howard ve Harden’ı görüşmeye çağırdı. Bu, görüşmeden ziyade aralarındaki gerginliğe bir müdahale gibiydi. Harden, Howard’tan ne istediğini açıkça dile getirdi, daha güçlü perdeler ve daha sert savunma. Howard cevaben pek bir şey söylemedi. Aradaki uçurum daha da büyüdü.
‘Yalnızlığı severim.’ diyerek Howard ligte çok arkadaşı olmadığını onaylıyor Howard ve bu yüzden kolay bir hedef haline geliyor. Bir maçta, Bryant eski takım arkadaşı “Bir çocuk kadar yumuşak” dedi ve bir başka maçta, Kevin Durant daha da ağır laflar etti. Sadece hayranları ve medya değildi onu hem diva hem de tembel gibi gösteren, sanki bir tembelin böyle omuzları olabilirmiş gibi… “Bazı oyuncular, insanların ne düşündüğünü umursamıyorum diyor. Bu bir yalan. Hepimiz hakkımızda söylenenleri önemsiyoruz.”
Rockets‘ta düşük ortalamalarla geçirdiği 2014-15 sezonundan sonra emekliye ayrılmayı bile düşünmüştü. Parkede güya çok fazla eğlenen neşeli dev enkaz haldeydi: “Artık bir eğlencesi kalmamıştı.” Peki ama emeklilik ona ne getirecekti? Mesleği ne olursa olsun, önce hayatını değiştirmesi gerekiyordu. O da genç Howard’ın yapacağı şeyi yaptı ve bir papaza gitti.
Calvin Simmons, son on yılda, Adrian Peterson da dahil yüzlerce sporcuya yardım etti ve bu yüzden böylesi büyük düşüşlere aşinaydı. Simmons’a göre Howard, “NBA’in gözdesiyken yüz karasına dönüştü. Kötü şeyler yaptığını fark edince değişmek istedi ama başlarda sadece yaptıklarını paylaşmakla yetindi.”
Howard, Simmons ile günde üç saat, haftada üç ya da dört gün Houston’da ya da şehir dışında görüşmeye başladı. “Fiziksel çekim ve gerçek aşk arasındaki fark hakkında çok konuştuk. Dwight, Orlando’ya ilk gittiğinde evli ve çocuklu 28 yaşındaki takım arkadaşlarıyla yemeğe gidiyordu ve istediği şey buydu: gerçek bir kız arkadaşla gerçek aşkı yaşamak. Fakat dindar yetiştirildiyseniz ve bir çukura düştüyseniz, kendinizi oradan çıkmaya değmeyecek bir insan olarak görebilirsiniz. Girdiğiniz karanlık çukurda kalmaya devam edebilirsiniz. Howard’ın geldiği nokta, ‘Sevişmeyi seviyorum ve gerçek aşkın olduğuna inanmıyorum çünkü kimsenin ulaşmaya çalıştığı bir şey değil’ oldu. Bu yüzden de kendine hem zevk hem de zarar veren bu yolda yürüdü. En çok konuştuğumuz konulardan biri de kendini nasıl böyle değersiz bir konuma getirdiğiydi.” diye anılarını paylaşıyor Simmons.
Howard, kağıtlara Bryant, Harden, Skip Bayless, Stephen A. Smith gibi birçok isim yazarak bu kağıtlarla bir odanın duvarlarını kapladı. Böylece hem düşmanlarına hem de dostlarına dua edecekti ve artık birilerini suçlamaktan vazgeçmişti. Simmons şöyle devam ediyor, “Etrafındaki her şeyden arınıyordu, menajerinden korumasına kadar paraya dahil olan tüm karışıklıklara son veriyordu.” Uzağında bıraktığı insanlara neredeyse iki senedir arayıp sormayan anne ve babası da dahildi. “Bu durum çok zordu. Annene ve babana ‘Artık sizinle görüşmek istemiyorum ve sizden uzak kalmak istiyorum’ demek oldukça zor. Çok üzüldüler ve beni anlamadılar. Ben onlardan paranın ve yargılamaların olmadığı samimi bir ilişki istemiştim.” diye anlatıyor üzülerek.
Howard, bu yeniliğin sahada bir fark yaratacağını düşünmüştü fakat hiçbir farklılık yoktu. Rockets‘ta oynadığı son sezon, maç başına 13.7 sayı ortalamasıyla oynuyordu ve bu, çaylaklık döneminden beri en düşük ortalamasıydı. Hawks yine de Howard ile 70.5 milyon dolarlık üç yıllık anlaşma imzaladı, yuvaya dönüş büyük bir iddiaydı onun için. Atlanta’nın beş şutöre dayanan hücumunda, %63.3 şut yüzdesine rağmen (Doğu Konferansı’nın en yüksek yüzdesi) maç başına sadece 8.3 top kullanabildi. “Muhtemelen, ben buraya gelmeden önce benle alakalı bir görüşlerivardı. ‘Los Angeles’ta ve Houston’da yaptıklarına baksanıza, artık Dwight böyle bir oyuncu demek ki’ diye düşündüler” diye üzülerek anlatıyor Howard.
Howard’ın söylediklerine bakılırsa, o Larry David’in başına gelenlerden bile daha ince yanlış anlamaların kurbanıydı. Berbat bir basın toplantısı gerçekleşmişti. Bu toplantıda Stan Van Gundy, Howard’ın onun kovulması için Magic’in ofisinde lobi oluşturduğunu söylemişti ve saf Howard tam bu sözlerin üstüne gelip koçun söylediklerini yalanlamıştı. “ondan önceki yaz, yönetim Stan ile ilgili sorular sordular ve ben de Stan’in takımla olan iletişiminin zayıfladığını söyledim. Başka bir koç aramaya başlamaları gerektiğini onlar söyledi.” Televizyonda da görüntülenen Genel Menajer Mitch Kupchak ile Staples Center’daki hararetli tartıştı, Howard’ın Lakers‘taki sonra, maçtan atılmasından sonra mı yaşanmıştı peki? “’Bu hakemlere bir çözüm bulmamız lazım’ demiştim Mitch’e ama herkes ona çok sinirli olduğumu düşündü.” Gece 2’de Howard’a kesilen aşırı hız cezası tam da Hawks‘ın Nisan’da kaybettiği eleme maçından 17 saat öncesine denk gelmişti. “Herkes kulüpte olduğumu ya da bir eğlencede olduğumu düşündü. Suwanee’deki evimden Buckhead’deki evime gidiyordum çünkü orası salona daha yakındı.”
Bu yaz, nihayet, şüpheleri sona erdirecek biri onu buldu. 20 Haziran’da Howard, Hawks kazaklarına sarınmış şekilde Atlanta’daki LA Fitness’tan çıkarken Michael Jordan aradı. Bu ses, Howard’ı lisedeki son maçına götürdü, Maryland’deki 2004 Jordan Brand Classic… Howard, Jordan’a NBA’yi daha güzel bir yer yaptığı için canı gönülden teşekkür etti ve Jordan, ligi daha da yukarı çıkarabilecek yetenekteki kişiyi anlattı. Jordan 13 yıl sonra, “Neden bu kadar öfkelisin?” diye sordu Howard’a. Howard, herkesin istediği şeyin bu olduğunu düşünmüştüm diye içinden geçirdi. “Öfkelendiğin zaman kontrolünü kaybediyor, ne şutlarına ne serbest atışlarına ne de doğru savunma şekline odaklanabiliyorsun. Kararlı bir oyun sergileyebilecekken neden öfkeli oynuyorsun?” diye devam etti Jordan. Hornets‘in sahibi, Howard’a farkı gösterebilmek için onu Charlotte’a getireceğini söylüyordu.
*
Bu yaz, Howard, Georgia’nın kuzeyinde 700 metre karelik bir çiftlik aldı ve inekler, domuzlar, hindiler ve geyiklerle birlikte kafasını dinledi. Howard, çakalları uzak tuttuğu için özellikle eşekleri çok sevdi. Emekliliğe hazırlanan Howard, “99-yıllık plan” dediği bir plan hazırlamıştı. Bu işin sonunda Çiftçi Dwight olmayı umuyordu: “Babam kırsal kesimde büyümüş ve ne zaman büyükannemin evine gitsek, geçtiğimiz tarlalar ve her şeyin düzenli oluşu beni büyülerdi. Oraya gidip inekleri sağmak, tarlada çalışmak istiyorum. Artık karpuzların nereden geldiğini de söyleyebileceğim.”
*
Suwanee’deki evinin bahçesinde, kabak, bamya, domates, incir, patlıcan ve kavun yetiştiriyor ve taze meyve, sebzelerini de gururla misafirlerine ikram ediyor. Howard, temmuzda çiftliğe gitti ve tarlasına ne ekeceğini düşündü. Tedavi edici özellikleri sayesinde Mucize Ağaç olduğu söylenen Moringa’yla ilgili söylenenler ilgisini çekiyordu. “Her şey organik olacak ve asla böcek ilacı kullanılmayacak. Mahsulümün manavlarda satılmasını istiyorum, ama öte yandan Georgia’da ya da Georgia Tech’te okuyan ziraat bölümü öğrencilerinin gelip toprak üzerinde çalışma yapabileceği bir program kurmak istiyorum. Böylece burası hem benim çocuklarımın hem torunlarımın yeri olacak hem de topluma hizmet edecek.”
SI’nin Where is Daddy? adlı kapak dosyasının üzerinden on dokuz yıl geçmesine rağmen gayrimeşru çocuklarını kabul etmek istemeyen sporcular var. Fakat Howard, diğerlerinin aksine, Curry’nin Under Armour marka ayakkabılarından isteyen Braylon (D Howard giymeyecekmiş) ya da boa yılanı oyuncağıyla oynamaya bayılan Jayde ya da muhtemelen LEGO Batman filmini 51. kez izleyen Dwight III hakkında konuşmaya bayılıyor. Beş çocuğu da anneleriyle birlikte yaşıyor; ikisi Florida’da, ikisi Los Angeles’ta ve biri Houston’da fakat hepsi de aynı soyismi taşıyor. Hepsiyle görüntülü konuşup yazışıyor ve sezon bittiğinde beşi de Atlanta’ya geliyor. Hep birlikte dondurma yiyip film izliyorlar ve ne izleyip ne yiyecekleriyle ilgili sorun yaşamıyorlar çünkü yemek ve film zevkleri Dwight’ın zevkinden pek de farklı değil. Çocukları, onu sevdiklerini söylediklerinde ağladığını görmesinler diye arkasını dönüyormuş. “Çok zor bir durum. Çok daha sorumluluk sahibi biri olmalıydım. Kendimi çok dağıttım, çok günah işledim ama hiçbirine bir hata gözüyle bakmıyorum. Beşi de bana bahşedilmiş bir lütuf.”
Bu yaz, çocuklarıyla birlikte Aspen’e gitmiş ve bir haftalığına ev kiralamış. Doğa yürüyüşlerine, balık tutmaya, köpüklü su raftingi yapmaya ve rodeoya gitmişler. Tüm çocuklara tek başına bakamayacağı için annesinin de gelmesi istemiş. “Son sezondan önce anneme ve babama ‘Geçmişimde ne olursa olsun, bizim birbirimize ihtiyacımız var. Birbirimize kenetlenmemiz lazım ve siz de beni olduğum gibi kabul etmelisiniz’ dedim.” Hal bekar ama Tanrı’ya ve basketbola kopmaz bağlarla bağlı. Simmons anlatıyor: “Bir ilişkinin değerini bileceği noktaya henüz geldi.” Sanki kürsüdeymiş de genç yeteneklere vaaz veriyormuş gibi konuşuyor. “Aşkı ara ama önce kendine âşık ol. Savunmada kalma ama kalbini koru çünkü o en değerli şey. Eğer büyükannen tüm yemekleri senin için pişirdi diye başka bir ev isterse, evi almadan önce iki kez düşün.”
Howard, eski iş arkadaşlarından bazılarına dava açmayı da düşünüyor fakat henüz isimleri açıklamaya ve aleni suçlamada bulunmaya hazır değil. Aaron Goodwin ile çalışmaya tekrar başlıyor çünkü Goodwin’in hem dürüst hem de sektörde çok marifetli oluşunu takdir ediyor. Deebo’nun çevresini küçültmesinin ardından, Goodwin geri dönmeyi kabul etmiş. Yenilenen kadroda, John Wall’un gelişim koçu Justin Zormela ve Chrish Bosh’un bireysel antrenörü Ed Downs yer alıyor. Downs, Howard’ın kalçalarına ilk kez dokunduğunda 120 kiloluk Howard, masaj sehpasından neredeyse kaçıyormuş. Downs, Howard için “Çok sıkı ve sert.” diyor. Howard’ı son beş yıldır izleyen herkes Downs gibi düşünüyor. Antrenman programında, 45 kiloluk ağırlıklar yerine, esneklik ve denge çalışmalarıyla birlikte, grup çalışması ve derin doku masajı vardı.
Downs, Howard’ın bedenin, modern çağa göre yenilerken, Zormelo ise oyununu geliştirmeye çalışıyor. Norcross High’teki yaz çalışması sırasında, Zormelo, geçişleri gösterip Howard’ı üç sayı çizgisi içinde çalıştırıyordu. Howard, potaya gidip ters turnike bıraktığında “Haydi, Kemba'” diye bağırıyorlar. Zormelo, Hornets‘in oyun kurucusu Kemba Walker’in adını duyunca kahkahasını zor tuttu. Zorlu bir çalışmanın ortasında dahi Howard mizahtan vazgeçmiyordu. Suratındaki soytarı gülüşü, kolaylıkla, kayıtsızlıkla karıştırılacak olsa da aslında tam tersineydi. Tıpkı Kobe’nin çıkıntılı çenesi ve Kevin Garnett’ın kükremesi gibi, bu gülüş de onun oyuna dahil olmasının kanıtıydı. Mizah gittiğinde asıl sorun başlıyordu.
Howard, kendini tekrar kanıtlaması için bu sezonun son şansı olduğunu kabul etmiyor ama olabilecek en iyi şansı olduğunu biliyor. Howard’la Orlando’dan geldiği Los Angeles’tan tanıyan Clifford artık koçu. Superman’e fısıldayan adam o dönem bir yardımcı antrenördü. Konuştuklarında, Howard elinde olmadan Walker ve Jameer Nelson’u, Nic Batum ve Hidayet Türkoğlu’nu, Marvin Williams ve Rashard Lewis’i, Michael Kidd-Gilchrist ve Mickaël Piétrus’u karşılaştırıyordu. Magic’e geri dönebilmek için çok çabalıyor. Her gittiği yerde, hayranları sürekli “İstediğin her şey vardı, neden Orlando’yu bıraktın? ” diye soruyorlar. Howard, hâlâ bu soruya iyi bir yanıt arıyor.
Clifford, “Eskisinden çok farklı olmasına da gerek yok.” diyor. Antrenör, basketboldaki evrimin ve Howard’ın bunlara ayak uydurmak için yaptığı çalışmaların oldukça farkında. Eğer Clifford Buckhead’e gitmiş olsaydı, Howard’ın 2007’den kalma ilk üçlük atışının fotoğrafını görürdü; gurur ve motivasyon kaynağıydı (kariyerindeki 56 denemenin beşini başarabilmişti ve bu fotoğraf onlardan biriydi.) Fakat Clifford pivotunun 9 metreden şut atmasını beklemiyor. Van Gundy gibi, o da Howard’ın rotasyonu zorlayacak ve savunmayı karıştıracak güçlü postlar ve hızlı rolllar yapabileceğine inanıyor. Howard, “Panyanın tepesine kadar uzanamam ama tam altına uzanabilirim.” diyerek kendini övüyor. “Kaybettiğim ve benden alınan her şeyi geri almak istiyorum.”
Hornets‘ın en yaşlı oyuncusunun geniş omuzlarını bile yıldıracak bir yükü taşıyıp taşıyamayacağını kim bilir? Norcoss’taki seanstan sonra, Howard, üstü açık Rolls-Royce’a binip Peachtree Industrial Boulevard’ta ilerlerken, bir Cadillac Howard’ı trafikte yakalamaya çalışıyor. Şoförün tek istediği kısa bir zaman önce NBA’deki en havalı oyuncuya bakıp geçmek. Birkaç cadde sonra güneş gözden kayboluyor ve gökyüzü kül rengi bulutlarla kaplıyor ve Howard da kenara çekip arabasının üstünü kapatıyor. Korunaklı evine girdikten sonra yarı karanlık pencerelerinin arkasında gizleniyor, rahatça kendi yetiştirdiği sebzelerden yaptığı yemeği yiyor, yılanlarını besliyor, dua ediyor ya da pinball oynuyor.
Artık 20 sayı, 14 ribaunt ortalama, All-Star oyları ve sponsorluk anlaşmaları için dua etmiyor Superman. Gerçek ihtiyaçları için Tanrı’ya ellerini açıyor: “Özgüven ve huzur.”