12 Sahne 1 Çöküş: Bulls’un Bitmeyen Çilesi

09/Kas/17 12:17 Mart 31, 2020

Mehmet Bahadır Akgün

09/Kas/17 12:17

Eurohoops.net

Chicago Bulls, bir zamanlar şampiyonluk hayalleri kuran, zirveye oynayan bir takımdı… Yıllar içinde gelen olaylar silsilesi, onları zirveden çok uzağa, diplere gönderdi. Peki bu duruma ne veya neler sebep oldu? Eurohoops Çeviri, o silsileyi Türkçeye getirdi!

By Nick Friedell / Çeviri: M. Bahadır Akgün

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı ilk olarak 24 Ekim 2017 tarihinde, ESPN’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Derrick Rose, basketbol evreninin merkezinde bulunmaktadır. 2011 Noel’inden birkaç gün önce utangaç, 23 yaşındaki oyun kurucu, kendisini Chicago’da, banliyödeki bir alışveriş merkezinde bulur. Kalabalık bir taraftar grubu, çığlıklar atarak Rose’un ilgisini çekmeye çalışmaktadır. Birkaç saat önce, Chicago Bulls bir önceki sezonun MVP’si ile yaklaşık 100 milyon dolar değerinde bir maksimum kontrat imzalayarak Rose’un sözleşmesinin resmi olarak uzatıldığını açıklamıştı. NBA’in önde gelen organizasyonlarından biri için gelecek parlaktı.

“Son derece mutluyum. Bana verilen her şeyin kıymetini biliyor ve herkese minnet duyuyorum,” der Rose basın toplantısında ve ekler: “Sanırım artık bunu söyleyebilirim: ‘Anne, sonunda başardık.’”

Rose, binada yankılanan “MVP” tezahüratları eşliğinde alışveriş merkezinin ortasındaki bir masaya gelir. Kimi, silahlarını görünür bir yerde tutan güvenlik görevlileri, Rose’un hayran kitlesi nedeniyle bunalmadığından emin olmaya çalışmaktadır.

Altı yıl sonra, hayaller yerini, bir sakatlıklar silsilesine bırakmıştır ve tüm bu sakatlıkların merkezinde Rose’un 2012 playofflarının ilk maçında sol diz çapraz bağlarını koparmış olması vardır.

Geçtiğimiz günlerde Bulls, eski bir rakibiyle, Cleveland Cavaliers ile karşı karşıya geldi ve artık bazı tanıdık yüzler bulunuyor Cavs’in kadrosunda. Huzurlarınızda, lig tarihindeki en genç MVP’yi kadrosunda bulunduran, umut vaat eden bir takımken yeniden büyük bir takım olma ihtimali uzak, çok uzak gözüken ve kavga gürültüyle çalkalanan bir organizasyona dönüşen Bulls’un kaderini çizen 12 sahne…

Jonathan Daniel/Getty Images
  1. 28 Nisan 2012: Mahveden Sakatlık

Doğu Konferansı playoff serisinin ilk maçında, 76ers karşısında Rose son dakikalara girilirken içeriye kat ettiği bir pozisyonda sol diz çapraz bağlarını koparır ve sezonu kapatır.

Bulls’un yükselişini ve çöküşünü anlatan hiçbir hikaye o günü anımsatmadan anlatılamaz. “Bugün bile gerçeklik dışı gözüken, acayip bir sakatlık geçirdi,” diyor Taj Gibson. “Çünkü yetenekli oyuncularımız vardı. Herkesin kazanmak istediği, güzel bir çekirdek oyuncu grubumuz vardı. Hiç kimse bencil değildi.”

Bulls Basketbol Operasyonları Başkan Vekili John Paxson ise şunları söylüyor: “Şimdi bu koltuğa oturup ‘Yaşanan her şeyin suçunu bu sakatlığa yükleyelim!’ demek kolay, biliyorum. Ancak insanların o sakatlığın sonradan ne kadar önemli bir hâle geldiğini anladıklarını sanmıyorum. Her şeyden önce, o sakatlık, kişisel olarak Rose’un fiziksel yeterliliği ve kariyeri için ifade ettiği şeyler ve omuzlarına yüklediği mental baskı ile çok büyük bir olaydı. Ancak profesyonel açıdan bakacak olursak da bizim yapabileceğimiz çok fazla şeyi sınırladı. Eğer böyle bir oyuncu kaybederseniz, takımınız gerçekten çok sıkıntı yaşar.”

Rose, kontratını henüz uzatmışken gelen sakatlık, Bulls’un maaş bütçesine de ket vurdu. 2012-2013 sezonunun ortasında doktorlar, Rose’un takıma dönebileceğini söylediler ancak Rose o sezon dönmemeye karar verdi. Buna rağmen, Joakim Noah ve koç Tom Thibodeau’nun liderliğini yaptığı Bulls, büyük bir mücadele vererek playoffların ilk turunda Brooklyn Nets’i geçmeyi başardı. Bir sonraki turda, iki sezon önce kendilerini Doğu Konferansı finalinde deviren LeBron James ve Miami Heat’e boyun eğdiler. Rose, 2013-2014 sezonunun başında sakatlıktan döndü ancak 10. maçında sağ dizindeki menisküs yırtıldı ve sezonun kalanında forma giyemedi.


Dave Sandford/NBAE/Getty Images
  1. 29 Ekim 2014: Umut, Acı ve Daha Çok Umut

Rose, sezonun ilk maçıyla birlikte geri döner ve Bulls’un New York Knicks’i 104-80 mağlup ettiği maçta 13 sayı atar. Ancak 24 Şubat 2015’te bir kez daha menisküsü kopacaktır ve Nisan ayına kadar forma giymeyecektir. Buna rağmen, o sezon önemli bir olay gerçekleşecek, ümit vaat eden, takımın bugünü ve geleceğine istikrar kazandırabilecek bir güç doğacaktır: Jimmy Butler.

2011 Draftı’nın 30 numarası, organizasyondaki birçok kişinin beklediğinden daha hızlı gelişim gösteriyordu. Çaylak sezonunda çok da fazla forma giymedikten sonra Butler, ikinci sezonunda daha çok dikkat çekmeye başladı ve üçüncü sezonunda sürekli ilk 5’te sahaya çıkar oldu. O sezon, maç başına yaklaşık 39 dakika süre alırken 13,1 sayı ortalaması yakalıyordu. Takım arkadaşları ve koçları, iş ahlakını ve iletişim kurma yeteneklerini öve öve bitiremiyordu.

Yaz döneminde geçirdiği sakatlık nedeniyle ritim bulmakta zorlanan Noah ve farklı sakatlıklar nedeniyle kadroya bir girip bir çıkan Rose’un durumları da ortadayken Butler sezonun ilk birkaç ayında takımı taşıdı.

Butler’ın Marquette’deki kolejden koçu Buzz Williams, “Kendisine güveniyor,” diyordu genç oyuncu için. Williams’ın yıldız öğrencisi, iyiden iyiye kendini buluyordu. “Yarın, bugün çalıştığından daha fazla çalışması gerektiğini biliyor. Etrafında kendisi için tekrarlanan övgü dolu sözler ve küçük detaylar onu durdurmuyor.”

Butler, ligin elit oyuncuları arasında kendisine bir yer edindiğini hissetmeye başlamasının temel sebeplerinden biri olarak antrenör Chris Johnson ile geçirdiği zamanı gösterir. Paxson, Butler tercihini, Bull’un kendi görev süresindeki en iyi draft seçimi olarak görmektedir.

“Bizim işimizde sıklıkla görüldüğü üzere, kolejde dört yıl geçiren oyuncular, gereğinden fazla gözlemlenebiliyor bence,” diyor Paxson. “Ve böyle olunca onların potansiyellerinin, daha genç oyuncular kadar iyi olduğunu düşünmüyorsunuz. Bence Jimmy konusunda da durum bu oldu. Ancak gayreti ve çalışkanlığıyla, kendisini ligdeki en iyi 10-15 oyuncu arasına sokmayı başardı.”


Nuccio DiNuzzo/Chicago Tribune/TNS/Getty Images
  1. 10 Mayıs 2015: Playoff Mağlubiyetinin Kehaneti

Doğu Konferansı playofflarının ikinci turunda, Cleveland Cavaliers karşısında 2-1 önde olan Bulls, son çeyrekte çift haneli farklarla önde olduğu dördüncü maçı James’in son saniyede bulduğu sayılarla kaybeder. Bulls, sonraki iki maçta da mağlup olur ve seriyi bitiren maç da Chicago’da 21 sayı farkla Cavaliers üstünlüğü ile sonuçlanır. Utanç vericidir bu mağlubiyet Bulls için. Thibodeau, iki hafta sonra kovulur ve böylece organizasyon tarihindeki en başarılı süreçlerden biri son bulur.

Sezon boyunca, takımda, saha içi ve saha dışındaki liderlik rolleri el değiştirdi ve Thibodeau ile Genel Manejer Gar Forman ve Paxson arasındaki gerginlik gözle görülür hâle geldi. Birçok farklı nedenden kaynaklanan sorunlar, sonunda bir iletişim krizi doğurdu. Thibodeau, programını kendisi nasıl istiyorsa öyle yönetmek ve sürdürmek istiyordu. Forman ve Paxson ise daha fazla söz hakkı istiyordu. Özellikle de Noah ve Rose gibi yıldız oyuncuların maçlarda ne kadar süre aldıkları konusunda… Kulislere göre Forman ve Paxson’ı en çok rahatsız eden konulardan biri başkaydı: Thibodeau’ya sağlam kadrolar vermelerine rağmen yeterince takdir görmediklerini düşünüyorlardı.

“Koçlar ve yönetim arasında kesinlikle bir kopukluk vardı,” diyor Noah şimdilerde. “Biraz karışıktı durumlar. Şampiyonluğa oynayan bir takım olmak için herkesin aynı şekilde düşünmesi gerekiyor. Kesinlikle elimizden kaçan bir fırsat oldu.”

Hiçbir oyuncu, o dönemde Thibodeau’yu açıktan açığa eleştirmemişti ancak bazıları otoriter tutumundan sıkılmışlar ve bu memnuniyetsizliklerini Forman ile Paxson’a iletmişlerdi. Thibodeau’nun ilk dönemlerinde Bulls’u tanımlayan birliktelik, derinden sarsılmaya başlamıştı.

“Bunu o sezon oynanan bazı maçlarda Thibs bize hiçbir şey demediği zaman fark ettim. Çünkü normalde kötü maçlar çıkardığımızda, Thibs bize sürekli bağırır çağırırdı,” diyor Gibson. “İçinden geçenlerin bunlar olduğunu hissedebilirdiniz, çünkü kızdığı zaman patlar Thibs. Ancak berbat oynadığımızı ve kendimizi vermediğimizi bildiği hâlde bize tek kelime etmediği maçlar oldu. O zaman anlıyorsunuz bir sorun olduğunu.”

“O son yıl çok farklıydı. Çünkü hep yönetim ile Thibs’in anlaşamadıklarını duyuyordunuz,” şeklinde destek veriyor Butler da. “Dolayısıyla hep etrafımızda dönen bir şeyler vardı. Okumak isterseniz, basında görüyordunuz. Herkes bizi ‘neyin’ beklediğini biliyordu.”

“Profesyonel sporlarda bu tip durumlar, görülmedik şeyler değil,” diyor Thibodeau şimdilerde. “Ben de ulaşabileceğimiz noktaya erişememiş olmamızda sakatlıkların büyük rol oynadığını düşünüyordum. O takımla ve başardığımız şeylerle de çok gurur duyuyordum.”

Zamanın da payıyla, Thibodeau ile ilişkisi en dengesiz oyuncu olan Noah da benzer duyguları paylaşıyor. “Bir şey değiştirir miydim? Hiçbir şey değiştirmezdim. Ben buyum. Elimden gelen her şeyi verdim hep. Thibs’i ne ile suçlayacağım ki hem? İki kez All-Star seçildiğim, NBA’in en iyi takımına girdiğim, Yılın Savunmacısı ödülünü kazandığım için mi? Bunlarla mı suçlayayım Thibs’i? Elbette hayır.”


AP Photo/Chris Szagola
  1. 2 Haziran 2015: İşler Değişiyor

Fred Hoiberg, Bulls’un başına getirilir. Hoiberg’in henüz Chicago’da oyuncu olduğu dönemlerde yönetim kademesindeki ilk günlerini geçiren Forman ile kurduğu arkadaşlık göz önünde bulundurulunca, ligi yakından takip edenler aylarca, Iowa’lı koçun, Thibodeau görevden ayrılır ayrılmaz onun yerini alacağına inanmışlardır. Hoiberg’i Bulls’a sahayı koşturacak bir hücum gurusu ve iletişim uzmanı olarak insanlara tanıtan Forman, Steve Kerr’ün bir başka versiyonunu takıma getirdiği konusunda özellikle umut doludur.

2015-2016 sezonuna girilirken Bulls cephesi, şampiyonluk yarışında gerçekçi bir şansa sahip olduklarına inanıyordu. Rose, o yazı sakatlıksız geçirmişti; Butler, NBA’in en çok gelişim gösteren oyuncusu seçilmesinin ardından giderek kendini buluyordu ve Pau Gasol ve Noah gibi uzun silahları vardı.

Eski bir MVP olarak Rose, soyunma odasında hâlâ söz sahibi isimdi ve Hoiberg’in hücum düzeninde yeni sezona tekrar All-Star formuna kavuşabileceğine olan yenilenmiş inancıyla girdi. Noah, takımın hâlâ duygusal lideri olarak gözüküyordu ancak Hoiberg tarafından ilk 5’te görev verilmeyen Noah’ın rolü biraz azalmıştı. Önceki yıllardan farklı olarak, Butler, sezona sahadaki en üretken oyuncu olarak başladı. Bir önceki yıl Bulls’un teklifini reddeden Butler, o yaz yaklaşık 95 milyon dolar değerinde, beş yıllık bir maksimum kontrat imzaladı.

Yaz boyu taraftarlar arasında ve basında Rose ile Butler arasında Bulls’un yüzü olmak hususunda bir güç mücadelesi olduğu spekülasyonları dönmüştü. Her iki oyuncu da her türlü gerginlik algısını inkar ediyordu sürekli. Rose, o dönemde Butler’ın hayatı boyunca birlikte oynadığı en yetenekli oyuncu olduğunu söylüyordu. “Hâlâ ne kadar iyi olabileceğini kimse bilmiyor,” diyordu Rose ve ekliyordu, “bu konunun harika olan tarafı da bu zaten.”

Butler, hâlâ “Teksas’tan gelen küçük çocuk” olduğunu söylemekten keyif alıyordu ancak takımdaki bazıları bu laflara göz devirmeye başlamıştı. Özellikle de Aralık ayının ortasında New York Knicks karşısında alınan mağlubiyetin ardından koç Hoiberg’e “daha sıkı koçluk yapması” konusunda sallamasının ardından gelmişti bu tepkiler.

“Yaz döneminde, ‘Oyun kurucu ben olmalıyım. Sahada kararları alan kişi ben olmalıyım,’ şeklinde konuştuğunu hatırlıyorum,” diyor Noah. “Ben ise ‘Derrick var, neden ikinci guardımız oyun kurucunun kendisi olduğunu söylüyor ki?’ diye düşünüyordum. Zincirin başında olup da bir şeyler söylediğinizde, bu herkesi etkiliyor.”

Bulls’taki bir dönem ile bir başka dönem arasındaki kırılma noktasını, 2015-2016 sezonunda Noah ile Butler’ın ilişkisinin kopuşundan daha iyi özetleyen başka bir olay yok. İkili, Butler’ın ilk birkaç sezonunda fazlasıyla yakındı ancak zaman ilerledikçe eski sıkı dostlar arasındaki kaybolan sevgiyi görmezden gelmek daha da zorlaştı. Kulislere göre, Noah ve Butler o sezon boyu hararetli tartışmalara girmişlerdi.

“Neler olup bitti bilmiyorum,” diyor Butler. “Tek söyleyebileceğim şey şu: Ligde henüz bir ismimin olmadığı dönemden beri benimle birlikteydi. Ben işleri çok farklı şekilde ele aldım. Sesim duyulmuyordu. O, All-Star olduğum dönemde de benimle birlikteydi. Sonra benim sesim duyuldu. Sesim duyulunca da herkesin duymasını isterim.”

“Farklı insanlarız sadece,” diyor Noah. “Hep çok yakındık, Jimmy ile hep çok yakındık ama hayatta durumlar değişir.”

“Çok zordu çünkü en başta hepimiz bir araya gelmiştik,” diyor Gibson da. “Takımın çekirdeği bizdik ve çekirdeğin çözülmeye başlaması her şeyi çok zorlaştırır.”


Mark J. Terrill/AP Photo
  1. 28 Ocak 2016: Bir Fotoğrafın Bedeli

Ocak ayında, Staples Center’da Los Angeles Lakers ile oynanan bir maçın ilk çeyreğinin sonunda Butler kenara gelir ve yakın arkadaşı, aktör Mark Wahlberg ile bir fotoğraf çekilir. Wahlberg, bench’e yakın bir yerde, saha kenarında oturmaktadır ve Jordan marka, üzerinde Jimmy Buckets yazan bir tişört giymektedir.

Butler, takımdaki diğer oyuncuların her zaman kendisi kadar çalıştıklarını düşünmüyordu. Birçok kaynaktan edinilen bilgiler de Butler’ı mütemadiyen rahatsız eden hususlardan birini açıkça ortaya koyuyordu: Özellikle Noah’ın takım etkinliklerine geç katılmayı takıntı hâline getirmesi ve daha genç oyunculara kötü örnek teşkil etmesi. “Evet,” diyor Butler şimdilerde, “Benim işleri ele alma şeklimden rahatsız oldukları zaman ben de sinirleniyordum. Çünkü kendim ne kadar çok çalıştığımı biliyorum ve insanların da benim kadar çok çalışmalarını istiyorum. Ben böyle düşünüyorum.”

Yine kulislere göre, Butler kendisini takımın kalanından soyutluyor, maçlardan önce ve sonra soyunma odasının farklı bölümünde değiştiriyordu üstünü. Yıllar boyu “sıradan biri” olduğu hikayesini anlattıktan sonra Butler birdenbire ünlü olmanın getirdiği tuzaklara aldırış etmiyor gibi gözüküyordu.

“Ben kimseyi uzaklaştırmıyor ya da kendimi kimseden ayrı bir yere koymuyorum ancak herkesin harika işler yapmasını istiyorum,” diyor Butler. “Çünkü herkes harika işler yapınca bunun bana da faydası olur. Tek başıma yapamam. Bu oyun 1’e 5 oynanmıyor. 5’e 5 oynuyorsunuz.”

“Jimmy bu takımdaki 15. oyuncu, kenardan en son gelen isimdi ve dört yıl içinde takımın yıldızı oldu,” diyor Noah. “Böyle olunca da eminim onun için bir adaptasyon süreci geçmiştir. Organizasyon için de bir adaptasyon süreci oldu. Ve elbette bir kültür değişimi yaşandı.”

Bulls’un Thibodeau yönetiminde geliştirdiği kimlik artık yoktu. Takımın hücum sistemi hareketsiz bir hücum sistemiydi, ki Hoiberg bu hücum sistemini düzeltmesi için getirilmişti ve savunmada da takım önceki yıllardaki mücadeleyi göstermiyordu. Hoiberg, organizasyondaki birçok kişi tarafından saha içi yönetimi açısından “fazla nazik” görülüyordu.

Çalışmaların ilk gününde Rose’un göz çukuru kemiği çatladı ve 2015-2016 sezonunun antrenman kampını kaçırdı eski MVP. Döndüğü zaman da tekrar formuna kavuşmak konusunda sıkıntı yaşadı. Hoiberg’in sezon öncesinde Noah’ı ilk 5’ten çıkarmasının ardından Noah’ın yıldızı genç koçla asla barışmadı. O sezonun başlarında Bulls bazı başarılı sonuçlar aldı ancak Ocak ayında Noah’ın sezonu kapatmasına neden olan omuz sakatlığının ve Butler’ı bir ay sahalardan uzak bırakan diz sakatlığının ardından asla aynı ritmi yakalayamadılar.

Mart ayının sonlarında sıkıntılı Orlando Magic karşısında alınan utanç verici bir mağlubiyetin ardından Hoiberg, “Elbette şu an söyleyeceğim şeyler, mesajım karşı tarafa geçmeyecek,” diyordu.

“Bazı maçlarda tökezlemeye başladığımız zaman bunu vücut dilimizden falan görebiliyordum,” diyor Gibson. “Bazen o maçlar hiç umurumuzda değil gibi davranıyorduk ve daha önce hiç böyle bir tavır takınmamıştık. Bazen gerçekten böyle, hep o bahsettiğimiz takımlar gibi davranmaya mı başladık acaba diye düşünüyordum.”

“Sanki… Bir şeyler değişmişti. Değişmişti işte bir şeyler,” diyordu Noah. “Thibs dönemindeki mesaj da değişmişti. Thibs, işlerin istediği gibi sürdürülmesi konusunda oldukça talepkar ve çok katıydı. O gittikten sonra takımın o yapısı da gitti sanki.”


Jonathan Daniel/Getty Images
  1. 13 Nisan 2016: Kimsenin Yeri Garanti Değil

Bulls’un sekiz yıllık süreçte ilk kez playofflara kalamadığı bir sezonun ardından apar topar düzenlenen bir basın toplantısında Forman ve Paxson, memnuniyetsizliklerini dile getirirler ve takımdaki kimsenin yerinin garanti olmadığını açıklarlar.

Sezon bittiğinde, Rose’un kontratında hâlâ bir yıllık bir süre vardı ancak o artık organizasyondan aynı düzeyde destek görmüyordu. 2008 Draftı’nda ilk sıradan seçilip takıma katıldığından beri onu izleyen birçok Bulls çalışanına göre, Rose’un oyuna olan tutkusu uçup gitmişti. Sakatlıklar, iyileşme süreci, istikrarsızlık ve artık memleketi Chicago’da herkes tarafından sevilmiyor olması gibi etkenlerin tamamının bunda payı vardı. En önemlisi de Rose artık oyunda olduğunda eskisi kadar verimli değildi. Artı-eksi istatistiklerinde 60 oyun kurucu arasında 58. sırayı alabilmişti Rose.

Ocak 2016’da kendisiyle yapılan bir röportajda, “İnsanların düşüncelerine kızamam, bunu hep söylüyorum,” diyordu Rose. “İstedikleri şeyi söyleme ve düşünme hakkına sahipler. Ne derler ve düşünürlerse düşünsünler, bu benim hayatımı etkilemiyor.” Bu yazı için kendisine yöneltilen röportaj teklifini ise bir aracı vasıtasıyla reddetti.

Rose, hâlâ elit oyuncuların seviyesine çıkabileceğine inanıyordu ancak oynadığı oyun bu inancını artık desteklemiyordu. Yıllar boyunca birçok kez olduğu gibi, Noah her seferinde Rose’u savunuyordu.

Oyunculuk kariyerinde üç NBA şampiyonluğu yaşayan Paxson, “Soyunma odasındaki dinamikler değişti ve bu değişim her zaman zordur,” diyor. “İnsanların büyüyüp olgunlaşması ve etraflarındaki kişilerden beklentileriyle ilgili bir mesele. Yıllar boyu birbirlerine olan bağlılığı ve aralarındaki kimyayı koruyabilen oyunculara ve takımlara saygı göstermeli, hayranlık duymalısınız. Ne yazık ki bizim için durum artık böyle değildi.”

22 Haziran 2016’da, NBA draftından bir gün önce Bulls; Robin Lopez, Jerian Grant ve Jose Calderon karşılığında Derrick Rose, Justin Holiday ve ikinci turdan bir draft hakkını Knicks’e gönderdi. Noah da kısa bir süre sonra dört yıllık 72 milyon dolar değerinde bir kontrat imzalayarak Rose’un peşinden gidecekti.

Sonra draft gecesi geldi çattı. Thibodeau’nun yeni takımı Minnesota Timberwolves da dahil olmak üzere çeşitli takımlarla görüşmeler yapan Bulls, Butler ile yollarını ayırmamaya karar verdi. Yıldız oyuncu için uzun süre Boston Celtics dedikoduları çıkmıştı ancak Celtics, Bulls’un istediği üst sıralardan, korumasız ilk tur draft haklarını vermek konusunda istekli davranmadı. Timberwolves konusunda ise, Bulls cephesi en iyi oyuncusuna karşılık yeterli düzeyde parçaları alabileceğini düşünmüyordu. Kulislere göre, Timberwolves’un Bulls’a yaptığı teklifin merkezinde Ricky Rubio ve beşinci sıradan seçim hakkı bulunuyordu. Timberwolves, daha sonra bu hakkı Kris Dunn’ı takıma katmak için kullanacaktı.

Butler için ise organizasyondaki rolünün hiç olmadığı kadar şüpheli olduğunu anlamak açısından bu olay önemli bir eşik olmuştu.


Alex Gallardo/AP Photo
  1. 27 Haziran 2016: Sözler ve Eylemler

Draftta Denzel Valentine’ın seçilmesinin ardından Forman’ın ağzından 2016-2017 model Bulls’un mezar taşına kazınacak olan cümle döküldü: “Bulls olarak daha genç ve daha atletik bir kadro kurmak istiyoruz.” Birkaç gün sonra Bulls, 30 yaşındaki oyun kurucu Rajon Rondo ile anlaştı. Bunu, 34 yaşındaki Dwyane Wade’in takıma katılması izledi.

Rondo, Chicago’ya gelmeden bir önceki sezon 11,7 asist ortalaması ile asist kralı olmuş ve üçlük çizgisinin gerisinden bulduğu %36,5 isabet oranıyla kariyerinin en yüksek rakamına ulaşmıştı. Bulls da bu verilere güveniyordu. Ancak Rondo’nun NBA’deki daha önceki duraklarında saha dışında yaşadığı sorunlar herkesin malumu ve tüm bunlar yeniden “birliktelik” arayışı içine giren bir takım için garip bir tercih olarak gözüküyordu. Wade’in ise Hoiberg’in sistemine uymayan bir oyuncu olduğu ayan beyan ortadaydı: 2015-2016 sezonunda 44 üçlük atış denemiş ve 7 isabet bulmuştu Wade. İki oyuncu da “daha genç ve daha atletik” lafzına, mantrasına da uymuyordu.

Her ne kadar Forman, Bulls’un Wade’i takıma katmak için haftalar süren çalışmalar yaptığı hikayesini anlatsa da edinilen bilgiler gerçeklerin farklı olduğunu gösteriyordu. Miami Heat çarı Pat Riley ile Dwyane Wade’in arasındaki ilişkinin Bulls’un oyuncuyu kadroya katabileceği bir seviyeye gelmiş olması karşısında Bulls organizasyonu şaşkınlığa uğramıştı. Hâl böyle olunca, Bulls yönetimi Butler ile devam etmek konusunda da hâlâ kararsızken tamamen yeniden yapılanmak yerine Wade ile bağlantılı bir kadro kurma fikri kaçırılmayacak kadar cazip gözükmüştü.

Wade, ikinci sezonunda oyuncu opsiyonu bulunan yaklaşık 24 milyon dolar değerinde iki yıllık bir sözleşme imzaladı. Temmuz sonlarındaki basın toplantısında oldukça heyecanlıydı Wade, nasıl çocukken tuttuğu takımın, memleketinin takımı Chicago’nun formasını giyme hayalleri kurduğunu anlatıyordu. Yaptığı ilk açıklamalarla da bu takımın “Jimmy’nin takımı” olduğunu net bir şekilde ortaya koymuştu. Organizasyon, bu ayrımın All-Star oyuncu Butler için önemli olduğunu biliyordu. Olimpiyat Oyunları öncesi ABD milli takımı ile antrenmanlarını Chicago’da sürdüren Butler ise takımın antrenman tesisinden açıklamaları izliyor ve Wade’in yorumları karşısında gülümsüyordu.

Bulls, 2016-2017 sezonuna 18 maçta alınan 11 galibiyet ile başladı. Butler ve Wade’in de aralarında çabucak bir arkadaşlık kurulmuştu. Bulls’un takım hâlinde çıkıp yaptığı etkinliklerin fotoğrafları sosyal medyada dolanıyor ve gülen yüzler dikkat çekiyordu. Salt Lake City’de bir akşam, takım “Bleed for This” isimli filmi görmeye gidiyor, Denver’da takım hâlinde gezintiye çıkıyorlardı.

Ancak güzel zamanlar çok uzun sürmeyecekti. Aralık ayının başlarında yardımcı antrenör Jim Boylen ile atıştığı ve iddialara göre koçun yüzüne havlu fırlattığı için cezalandırılan Rondo, 30 Aralık’ta Pacers karşısında alınan mağlubiyetin ilk yarısında oyundan alınmış ve daha sonrasında da beş maç kenara çekilmişti. Rondo, daha sonra, koç ekibinin kendisine yeterince hızlı oynamadığını söylediğini belirtti. Rondo aynı fikirde değildi. Bulls, .500 galibiyet oranı civarında dolandı Ocak ayının kalan bölümünde. Sonra, bir akşam… Kaçınılmaz son, Hawks karşısında alınan mağlubiyetle gelmişti. O akşam, organizasyonu dağıtan akşam oldu.


Hannah Foslien/AP Photo
  1. 26 Haziran 2017: Takım Toplantısı

Atlanta Hawks karşısında 12 sayı öndeyken alınan mağlubiyetin ardından Wade takım arkadaşlarını ağır biçimde eleştirdi. Ertesi sabaha bir takım toplantısı ayarlandı.

“Böyle maçların acı vermesi gerekir,” diyordu Wade mağlubiyetin ardından. “Bu soyunma odasındaki oyuncuların içinde öyle bir acı olup olmadığını bilmiyorum. Umarım beni yanıltırlar ama bu mağlubiyetlerin acı verip vermediğini görmek için onları zorlayacağım. Kötü oynayabiliriz, şut kaçırabiliriz ama çok fazla bu tip düşüş yaşıyoruz. Çok fazla sayıda bu tip mağlubiyet alıyoruz. Bir NBA takımının formasını giyip biraz para kazanmanın dışında bir şeyler yapmak istiyorsanız bu kabul edilemez. Bizim de burada yaptığımız tek şey bu.”

Daha sonra muhabirlerden Butler’a dönmelerini ve onun söyleyeceklerini dinlemelerini istedi Wade. “O… çocukları galibiyet ve mağlubiyetleri önemsemek zorunda,” diyordu Butler. “Günün sonunda, takımınızın kazanması için ne gerekiyorsa yapın. Kendi üzerinize düşeni terinizin son damlasına kadar yapın. Kendi rolünüzün yıldızı olun. Bu ligde böyle kazanılıyor.”

Bazı genç oyuncular, olayı sosyal medyaya taşıyarak kendilerini savundular. Rondo da aynını yaptı, Instagram’da Kevin Garnett ve Paul Pierce ile olduğu bir fotoğrafı paylaşarak. Altına da bir not düştü Rondo: “Benim takımımdaki tecrübeli oyuncular asla gidip basına konuşmazdı. Gelip takımla konuşurlardı. Benim hedefim de onlardan öğrendiklerimi sonraki nesillere aktarmak. Genç oyuncular çalışıyor. Kendilerini gösteriyorlar. Suçlanmayı hak etmiyorlar. Sorgulanacak bir şey varsa, o da takımdaki liderlik.”

Ertesi sabah gerçekleştirilen takım toplantısı Bulls’ta işleri iyice sarpa sardı.

Gibson herkesle iyi geçinen, uyumlu bir oyuncuydu. Wade, Butler ve Rondo da ona saygı duyuyorlardı. Artık sezonun elden kaçma tehlikesiyle karşı karşıya olan takımda Gibson ilk kez çıkıp konuşuyordu. Durumu en iyi yansıtan da onun sözleri olmuştu. Draft edilmeden ya da koleje bile girmeden önce nasıl oyuncular, nasıl insanlar olduğunuzu bir hatırlayın. Birçoğumuz hiçlikten geldik bu noktaya. Bu yüzden de bugünü son günümüz gibi yaşamalıyız,” diyordu Gibson.

Gibson, toplantının devamında yaşananları tarif etmek için “çarpıcı” kelimesini kullanıyordu. “Ben söyleyeceklerimi söylediğim zaman onlar için söylediklerim etkili oldu ve ne demek istediğimi anladılar.”

Toplantı bittikten sonra Wade, “Eğer derdim sevilmek olsaydı geçen akşam söylediklerimi söylemezdim. Kazanmak her şeyi çözer. Ben yalnızca maç kazanmamızı istiyorum. Bu da takım olarak oyuna bakış açımızla ilgili. Takım olarak elimizden gelen her şeyi yapıyor muyuz? Yaparsak o zaman kendimiz oluruz.”

Ertesi gün, antrenman sonrası basın mensuplarıyla konuşan Gibson, genç oyuncuların Wade’den daha çok antrenman yapmasını istediklerini açıkladı. Birçoklarına göre, genç oyuncular da toplantıda çıkıp konuşmuşlar ve Wade’in kendilerine yönelik sözlerinden memnuniyetsizliklerini dile getirmişlerdi.

O hafta sonundan sonra Wade birçok şeyi kendisine sakladı. Yalnızca Butler ile konuşuyor ve diğer oyuncularla sadece sportif konularda görüşüyordu. Wade, Butler ve Rondo yaptıkları açıklamaların ardından cezaya çarptırıldılar ancak organizasyonun Heat karşısında 27 Ocak’ta alınan mağlubiyette Wade ve Butler’ı ilk 5’te başlatmama kararı her iki All-Star oyuncuyu da ciddi anlamda öfkelendirmişti.


Ned Dishman/NBAE/Getty Images
  1. 23 Şubat 2017: Takımın Kalbi Parçalara Ayrılıyor

Takasın son günü yaklaştıkça, Butler’ın ismi yine takas dedikodularında öne çıkmaya başlar ancak başka bir takıma, Thunder’a gönderilen isim Cameron Payne, Anthony Morrow ve Joffrey Lauvergne karşılığında, Doug McDermott ve gelecek sezonlardan bir ikinci tur draft hakkı ile birlikte Gibson olur.

Bulls yönetimi, Gibson’ın sözleşmesinin, yaz döneminde büyük paralar karşılığında uzatılmayacağını biliyordu. Onlar da önlerine bakmaya karar verdiler ancak Gibson’ın ayrılığı, Butler dahil birçok oyuncu için kişisel anlamda hissedildi.

“Taj’ın her gün güleryüzle geleceğinden emin olabilirsiniz,” diyordu Butler anlaşmanın ardından. “Ben ne zaman kızgın ya da üzgün falan gelsem, tek yapmam gereken şey Taj’a bakmaktı. Taj hep gülümsüyor çünkü. İşte bunu özleyeceğiz. Bizim için küçük işlerin hepsini yaptı ve acayip iyi oynadı. Ama bence asıl özlenecek olan, onun karakteri.”

Gibson’ın gidişiyle ortaya çıkan liderlik açığı; Rondo, Wade ve Butler’ın takım içinde onun boşluğunu daha da fazla doldurmaları gerektiği anlamına geliyordu ancak üçlünün arasındaki buzlar asla erimedi.

Bu durum, 5 Nisan’da Temple University’de gerçekleştirilen idmanda gözler önüne serildi. Takımların, gruplara bölünerek şut antrenmanı yapması alışıldık bir durum. Ancak Butler ve ekürisi Wade’in geçip bir tarafta şut antrenmanı yapıyorken Rondo ile takımın kalanının diğer tarafta çalışması gerçek bir darbe oldu.

Hoiberg, soyunma odasındaki konumunu bulmaya çalıştıkça, Bulls’taki sorunların hiç olmadığı kadar çok olduğu daha da belirgin biçimde ortaya çıkıyordu. Üç tecrübeli oyuncu arasındaki süregelen tiyatronun yanı sıra; McDermott, Michael Carter-Williams, Bobby Portis, Nikola Mirotic ve Valentine gibi daha genç oyuncular da organizasyonun kendilerinden beklediği gelişimi göstermiyorlardı. Hoiberg, mağlubiyetlerin getirdiği baskı ve saha dışında ortaya çıkan meseleler yüzünden yeni ortamından memnun gözükmüyordu. Genç koçun, kolejden profesyonel basketbola geçişte yaşadığı sıkıntılar açığa çıkmakla kalmıyor, Forman ve Paxson’ın drafttan seçtikleri son isimler de meyve vermiyorlardı.

13 Mart’ta Hornets karşısında yeniden ilk 5’e dönen Rondo, 20 sayı ürettiği o maçla birlikte sahada yeniden ayağa kalktığının sinyallerini verdi. Bulls, sezonu 41 galibiyet ile tamamladı ve Wade’in eski takımını, aynı galibiyet sayısındaki Heat’i geride bırakarak playofflara kaldı.

İlk turda Boston Celtics ile karşılaşan Bulls, ilk iki maçı kazanarak lig camiasını şaşırttı. Ancak ikinci maçta çıkan başparmağı ve devam eden bilek sorunları, Rondo’nun serinin kalan bölümünde oynayamamasına neden oldu ve Bulls’un şansını da tüketti. Başka maç kazanmayacaklardı.