12 Sahne 1 Çöküş: Bulls’un Bitmeyen Çilesi

09/Kas/17 12:17 Mart 31, 2020

Mehmet Bahadır Akgün

09/Kas/17 12:17

Eurohoops.net

Chicago Bulls, bir zamanlar şampiyonluk hayalleri kuran, zirveye oynayan bir takımdı… Yıllar içinde gelen olaylar silsilesi, onları zirveden çok uzağa, diplere gönderdi. Peki bu duruma ne veya neler sebep oldu? Eurohoops Çeviri, o silsileyi Türkçeye getirdi!

By Nick Friedell / Çeviri: M. Bahadır Akgün

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı ilk olarak 24 Ekim 2017 tarihinde, ESPN’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Derrick Rose, basketbol evreninin merkezinde bulunmaktadır. 2011 Noel’inden birkaç gün önce utangaç, 23 yaşındaki oyun kurucu, kendisini Chicago’da, banliyödeki bir alışveriş merkezinde bulur. Kalabalık bir taraftar grubu, çığlıklar atarak Rose’un ilgisini çekmeye çalışmaktadır. Birkaç saat önce, Chicago Bulls bir önceki sezonun MVP’si ile yaklaşık 100 milyon dolar değerinde bir maksimum kontrat imzalayarak Rose’un sözleşmesinin resmi olarak uzatıldığını açıklamıştı. NBA’in önde gelen organizasyonlarından biri için gelecek parlaktı.

“Son derece mutluyum. Bana verilen her şeyin kıymetini biliyor ve herkese minnet duyuyorum,” der Rose basın toplantısında ve ekler: “Sanırım artık bunu söyleyebilirim: ‘Anne, sonunda başardık.’”

Rose, binada yankılanan “MVP” tezahüratları eşliğinde alışveriş merkezinin ortasındaki bir masaya gelir. Kimi, silahlarını görünür bir yerde tutan güvenlik görevlileri, Rose’un hayran kitlesi nedeniyle bunalmadığından emin olmaya çalışmaktadır.

Altı yıl sonra, hayaller yerini, bir sakatlıklar silsilesine bırakmıştır ve tüm bu sakatlıkların merkezinde Rose’un 2012 playofflarının ilk maçında sol diz çapraz bağlarını koparmış olması vardır.

Geçtiğimiz günlerde Bulls, eski bir rakibiyle, Cleveland Cavaliers ile karşı karşıya geldi ve artık bazı tanıdık yüzler bulunuyor Cavs’in kadrosunda. Huzurlarınızda, lig tarihindeki en genç MVP’yi kadrosunda bulunduran, umut vaat eden bir takımken yeniden büyük bir takım olma ihtimali uzak, çok uzak gözüken ve kavga gürültüyle çalkalanan bir organizasyona dönüşen Bulls’un kaderini çizen 12 sahne…

Jonathan Daniel/Getty Images
  1. 28 Nisan 2012: Mahveden Sakatlık

Doğu Konferansı playoff serisinin ilk maçında, 76ers karşısında Rose son dakikalara girilirken içeriye kat ettiği bir pozisyonda sol diz çapraz bağlarını koparır ve sezonu kapatır.

Bulls’un yükselişini ve çöküşünü anlatan hiçbir hikaye o günü anımsatmadan anlatılamaz. “Bugün bile gerçeklik dışı gözüken, acayip bir sakatlık geçirdi,” diyor Taj Gibson. “Çünkü yetenekli oyuncularımız vardı. Herkesin kazanmak istediği, güzel bir çekirdek oyuncu grubumuz vardı. Hiç kimse bencil değildi.”

Bulls Basketbol Operasyonları Başkan Vekili John Paxson ise şunları söylüyor: “Şimdi bu koltuğa oturup ‘Yaşanan her şeyin suçunu bu sakatlığa yükleyelim!’ demek kolay, biliyorum. Ancak insanların o sakatlığın sonradan ne kadar önemli bir hâle geldiğini anladıklarını sanmıyorum. Her şeyden önce, o sakatlık, kişisel olarak Rose’un fiziksel yeterliliği ve kariyeri için ifade ettiği şeyler ve omuzlarına yüklediği mental baskı ile çok büyük bir olaydı. Ancak profesyonel açıdan bakacak olursak da bizim yapabileceğimiz çok fazla şeyi sınırladı. Eğer böyle bir oyuncu kaybederseniz, takımınız gerçekten çok sıkıntı yaşar.”

Rose, kontratını henüz uzatmışken gelen sakatlık, Bulls’un maaş bütçesine de ket vurdu. 2012-2013 sezonunun ortasında doktorlar, Rose’un takıma dönebileceğini söylediler ancak Rose o sezon dönmemeye karar verdi. Buna rağmen, Joakim Noah ve koç Tom Thibodeau’nun liderliğini yaptığı Bulls, büyük bir mücadele vererek playoffların ilk turunda Brooklyn Nets’i geçmeyi başardı. Bir sonraki turda, iki sezon önce kendilerini Doğu Konferansı finalinde deviren LeBron James ve Miami Heat’e boyun eğdiler. Rose, 2013-2014 sezonunun başında sakatlıktan döndü ancak 10. maçında sağ dizindeki menisküs yırtıldı ve sezonun kalanında forma giyemedi.


Dave Sandford/NBAE/Getty Images
  1. 29 Ekim 2014: Umut, Acı ve Daha Çok Umut

Rose, sezonun ilk maçıyla birlikte geri döner ve Bulls’un New York Knicks’i 104-80 mağlup ettiği maçta 13 sayı atar. Ancak 24 Şubat 2015’te bir kez daha menisküsü kopacaktır ve Nisan ayına kadar forma giymeyecektir. Buna rağmen, o sezon önemli bir olay gerçekleşecek, ümit vaat eden, takımın bugünü ve geleceğine istikrar kazandırabilecek bir güç doğacaktır: Jimmy Butler.

2011 Draftı’nın 30 numarası, organizasyondaki birçok kişinin beklediğinden daha hızlı gelişim gösteriyordu. Çaylak sezonunda çok da fazla forma giymedikten sonra Butler, ikinci sezonunda daha çok dikkat çekmeye başladı ve üçüncü sezonunda sürekli ilk 5’te sahaya çıkar oldu. O sezon, maç başına yaklaşık 39 dakika süre alırken 13,1 sayı ortalaması yakalıyordu. Takım arkadaşları ve koçları, iş ahlakını ve iletişim kurma yeteneklerini öve öve bitiremiyordu.

Yaz döneminde geçirdiği sakatlık nedeniyle ritim bulmakta zorlanan Noah ve farklı sakatlıklar nedeniyle kadroya bir girip bir çıkan Rose’un durumları da ortadayken Butler sezonun ilk birkaç ayında takımı taşıdı.

Butler’ın Marquette’deki kolejden koçu Buzz Williams, “Kendisine güveniyor,” diyordu genç oyuncu için. Williams’ın yıldız öğrencisi, iyiden iyiye kendini buluyordu. “Yarın, bugün çalıştığından daha fazla çalışması gerektiğini biliyor. Etrafında kendisi için tekrarlanan övgü dolu sözler ve küçük detaylar onu durdurmuyor.”

Butler, ligin elit oyuncuları arasında kendisine bir yer edindiğini hissetmeye başlamasının temel sebeplerinden biri olarak antrenör Chris Johnson ile geçirdiği zamanı gösterir. Paxson, Butler tercihini, Bull’un kendi görev süresindeki en iyi draft seçimi olarak görmektedir.

“Bizim işimizde sıklıkla görüldüğü üzere, kolejde dört yıl geçiren oyuncular, gereğinden fazla gözlemlenebiliyor bence,” diyor Paxson. “Ve böyle olunca onların potansiyellerinin, daha genç oyuncular kadar iyi olduğunu düşünmüyorsunuz. Bence Jimmy konusunda da durum bu oldu. Ancak gayreti ve çalışkanlığıyla, kendisini ligdeki en iyi 10-15 oyuncu arasına sokmayı başardı.”


Nuccio DiNuzzo/Chicago Tribune/TNS/Getty Images
  1. 10 Mayıs 2015: Playoff Mağlubiyetinin Kehaneti

Doğu Konferansı playofflarının ikinci turunda, Cleveland Cavaliers karşısında 2-1 önde olan Bulls, son çeyrekte çift haneli farklarla önde olduğu dördüncü maçı James’in son saniyede bulduğu sayılarla kaybeder. Bulls, sonraki iki maçta da mağlup olur ve seriyi bitiren maç da Chicago’da 21 sayı farkla Cavaliers üstünlüğü ile sonuçlanır. Utanç vericidir bu mağlubiyet Bulls için. Thibodeau, iki hafta sonra kovulur ve böylece organizasyon tarihindeki en başarılı süreçlerden biri son bulur.

Sezon boyunca, takımda, saha içi ve saha dışındaki liderlik rolleri el değiştirdi ve Thibodeau ile Genel Manejer Gar Forman ve Paxson arasındaki gerginlik gözle görülür hâle geldi. Birçok farklı nedenden kaynaklanan sorunlar, sonunda bir iletişim krizi doğurdu. Thibodeau, programını kendisi nasıl istiyorsa öyle yönetmek ve sürdürmek istiyordu. Forman ve Paxson ise daha fazla söz hakkı istiyordu. Özellikle de Noah ve Rose gibi yıldız oyuncuların maçlarda ne kadar süre aldıkları konusunda… Kulislere göre Forman ve Paxson’ı en çok rahatsız eden konulardan biri başkaydı: Thibodeau’ya sağlam kadrolar vermelerine rağmen yeterince takdir görmediklerini düşünüyorlardı.

“Koçlar ve yönetim arasında kesinlikle bir kopukluk vardı,” diyor Noah şimdilerde. “Biraz karışıktı durumlar. Şampiyonluğa oynayan bir takım olmak için herkesin aynı şekilde düşünmesi gerekiyor. Kesinlikle elimizden kaçan bir fırsat oldu.”

Hiçbir oyuncu, o dönemde Thibodeau’yu açıktan açığa eleştirmemişti ancak bazıları otoriter tutumundan sıkılmışlar ve bu memnuniyetsizliklerini Forman ile Paxson’a iletmişlerdi. Thibodeau’nun ilk dönemlerinde Bulls’u tanımlayan birliktelik, derinden sarsılmaya başlamıştı.

“Bunu o sezon oynanan bazı maçlarda Thibs bize hiçbir şey demediği zaman fark ettim. Çünkü normalde kötü maçlar çıkardığımızda, Thibs bize sürekli bağırır çağırırdı,” diyor Gibson. “İçinden geçenlerin bunlar olduğunu hissedebilirdiniz, çünkü kızdığı zaman patlar Thibs. Ancak berbat oynadığımızı ve kendimizi vermediğimizi bildiği hâlde bize tek kelime etmediği maçlar oldu. O zaman anlıyorsunuz bir sorun olduğunu.”

“O son yıl çok farklıydı. Çünkü hep yönetim ile Thibs’in anlaşamadıklarını duyuyordunuz,” şeklinde destek veriyor Butler da. “Dolayısıyla hep etrafımızda dönen bir şeyler vardı. Okumak isterseniz, basında görüyordunuz. Herkes bizi ‘neyin’ beklediğini biliyordu.”

“Profesyonel sporlarda bu tip durumlar, görülmedik şeyler değil,” diyor Thibodeau şimdilerde. “Ben de ulaşabileceğimiz noktaya erişememiş olmamızda sakatlıkların büyük rol oynadığını düşünüyordum. O takımla ve başardığımız şeylerle de çok gurur duyuyordum.”

Zamanın da payıyla, Thibodeau ile ilişkisi en dengesiz oyuncu olan Noah da benzer duyguları paylaşıyor. “Bir şey değiştirir miydim? Hiçbir şey değiştirmezdim. Ben buyum. Elimden gelen her şeyi verdim hep. Thibs’i ne ile suçlayacağım ki hem? İki kez All-Star seçildiğim, NBA’in en iyi takımına girdiğim, Yılın Savunmacısı ödülünü kazandığım için mi? Bunlarla mı suçlayayım Thibs’i? Elbette hayır.”