by Howard Beck / Çeviri: Mehmet Bahadır Akgün
Bu yazı ilk olarak 26 Nisan 2017 tarihinde B/R Mag’de yayınlanmıştır.
KOBE GÖRDÜĞÜNE YEMİN EDİYOR – Michael Jordan’ın hayaleti, iki ay önce değil, Madison Square Garden parkesinde görmüş Kobe!
DeMar DeRozan’ın şekline bürünmüş, Knick karşısında orta mesafe büyüsü üzerinde çalışıyordu. Hele o dirsekten çıkan fadeaway şut… Maçı kazandıran şut… Sinsi gülmeler… Tıpkı Mike gibi, kusursuzdu ve sonra… Tık, gitmişti.
Bryant, B/R Mag’e şöyle söyledi: “Michael’dan öğrendiğim durup pivot ayağımla dönerek yaptığım atışın karbon kopyasıydı. Yani, bunu görmek muhteşemdi.”
Artık gerçek söylenebilir: Evet, Kobe Bryant söylüyor, Jordan’dan kopya çekmişti. “Neredeyse tekniğin %100’ünü kopya çektim.” diyor. “Neredeyse %100’ünü.” Ve Bryant genç meslektaşları için yaşayan bir örnek, NBA tarihinin en iyi oyuncusu ile yeni yıldızlar neslinin arasında bir köprü oldu.
Dikkatli bakar, ligde bir şekilde görev alan yeterince insanla, 20’lerindeki ve 40’larındaki oyuncularla, koçlarla, işverenlerle, yıldız oyuncu yaratanlarla, saman alevi gibi parlayanlarla, sahte peygamberlerle konuşursanız; MJ’in DNA’sının her yere bulaştığını görürsünüz.
“Bugün için Jordan kadar hırslı olmaya en yakın şey, muhtemelen Russell Westbrook gibi biridir. Artık sahada böyle tavırlar görmüyoruz.” – Paul Pierce
“Artık oyunculara bakıyorsunuz, Kawhi Leonard’ın yaptığı şey, aynı ayak hareketleri. Bu epey iyi.” – Kobe Bryant
“Draymond, Jordan’ın DUYGUSAL BASKINLIĞINA sahip bir bakıma. Yaptığı atışmalar, o arsızlık ve güvenin getirdiği o fiziksel gösteri.” – Steve Kerr
Kafanızı kaldırdığınızda, Jordan’ın 23 numarasını LeBron James’in göğsünde görüyorsunuz, bu çağın mutlak yıldızı, tüm zamanların en iyisine selam çakıyor.
Çeviriyorsunuz kafanızı, Jordan’ın siluetini o ‘zıplayan adam’ logosunda, Jimmy Butler’ın, Chris Paul’ün ve Blake Griffin’in, Jordan Markası’nı giyen herkesin ayaklarında görüyorsunuz.
Ruhu hâlâ buralarda, ama bu durum daha büyük bir gerçeği örtüyor: Jordan Çağı, en azından bizim bildiğimiz kadarıyla, bitti. Ve bu, nasıl diyelim, Jordan Çağı başladığından bu yana, NBA’in başına gelmiş en güzel şey olabilir.
Neredeyse 30 yıldır, NBA yıldızlar imkansız bir ideale karşı mücadele verdi, MJ’in, tüm zamanların en iyisinin kendisine karşı çıktılar. Eğer, Jerry Stackhouse gibi yükseğe sıçrar, Harold Miner gibi güçlü smaçlar vurur, Tracy McGrady gibi 50 sayı atar veya Grant Hill gibi, her şeyi yüzünüzde bir gülümseme ile yaparsanız, etiketi direkt yapıştırıyorlardı: “Yeni Michael Jordan.”
“Ben yeni Michael Jordan olmak istemiyorum.” diyordu Vince Carter B/R’a, herkesin diline pelesenk olmuş o sözleri anımsatarak. “Benim üzerime bunu yüklemeyin.”
Ama yeni yıldızlar çağı, oyunun hızlı gelişimi ve zaman geçmesi sayesinde, çiçek açtı ve bayat karşılaştırmaların vurduğu zincirini kırdı. Russ Westbrook, artık sadece Russ Westbrook; Steph sadece Steph ve nihayet, MJ’i diriltme görevi son buldu.
Şöyle diyor Bryant B/R’a: “Artık oyunculara baktığınız zaman, ‘Peki, yeni bir Michael Jordan yok.’ diyorsunuz. Görünüşle alakalı değil bu. Asıl mesele, oyunun kendisine MJ gibi yaklaşıp yaklaşmadıkları. (…) Michael Jordan olmak bu anlama geliyor, Kobe olmak. Aradığımız şey bu olmalı.”
DeRozan’a 1990’larda ve 2000’li yıllarda, büyüdüğü zamanlarda, Compton, California’da kim olmak istediğini sorun. Cevap çok basit: “Kobe’nin, Jordan’ın yaptığı her şeyi tek tek izledim ve taklit etmeye çalıştım.” diyor B/R Mag’e.
MJ’in ruhu içinde dönüyor olabilir, fakat, DeRozan’a günümüz oyuncularında MJ’den bir şeyler kalıp kalmadığını sorarsanız; “Sanmıyorum.” şeklinde yanıtlıyor.
United Center’da geçtiğimiz günlerde oynanan bir Bulls maçında iki seyircinin büyük bir görüntüyü takdirle karşıladığı an salonda yankılandı.
“Vay be! Şuna bak! Orijinal Jordan giyiyor adam!” diyordu ilk seyirci.
İkinci seyirci şöyle karşılık verdi: “Abi, Michael Jordan o!”
Olayı canlı aktaran, Jordan’ın Bulls’tan eski takım arkadaşı, yeni yorumcu Bill Wennington kafasını sallayıp; “Sanki, tamam ayakkabıları biliyorlar, ama kim olduğunu bilmiyorlar gibiydi.” dedi.
Günümüzde, bütün bir nesil, ‘Ağlayan Jordan’ı’ gerçek Michael Jordan’dan daha iyi tanıyor.
NBA soyunma odalarında bile, kurumsal hatıra çok çabuk kaybolup gidiyor. Yalnızca 17 aktif oyuncu, son saha içi isabetini 14 yıl önce kaydetmiş, eski formundan uzak, Wizards model Jordan ile karşı karşıya oynadı.
Lakers’ın çaylak oyuncusu Brandon Ingram; Jordan, Utah’lı Bryon Russel’ın üzerinden ikonik atışını yaparak altıncı şampiyonluk yüzüğünü parmağına takarken henüz dokuz aylıktı.
Bugün 29 yaşında, tecrübeli bir lider ve idol olan Steph Curry, 10 yaşındaydı.
“İzlediğim şeyin kıymetini bilmiyordum.” diyor Steph Curry B/R Mag’e.
Curry’nin genç bir izleyici olarak hatırladığı en net hatıralar; Bryant, Tim Duncan ve Allen Iverson’a dair olanlar ve arkadaşlarının Bryant’ın fadeaway şutlarını taklit edişleri. (“Ben daha ziyade Steve Nash tipi biriydim.” diyor Curry.)
Bununla birlikte, Steph’in Nesli, temel olarak MJ’in yarattığı bir dünyada oynuyor. Sporcu içeceği onayları, imza ayakkabılar, markalaştırma, marka olma fikrinin kendisi… Hepsi Jordan örneğinin ürünleri. Ve onun etkisi, her yerde.
Grant Hill, “Sporunun sınırlarını aşan, piyasaya açılan, ticarete açılan büyük oyuncu şablonu ondan çıktı.” şeklinde konuşuyor. “Bunun dışında, tüm bunları bu seviyede yapan başka bir sporcu yoktu.”
Jordan’ın çaylak yılında giydiği Bulls forması, NBA’in geçmişine dair diğer tüm formalardan daha çok satıyor. LeBron’un çaylak yılında giydiği formadan, Kobe’nin ilk kez 24 numarayı giydiği 2007 formasından ve NFL’deki ya da Major League Baseball’daki tüm formalardan daha çok… “NBA’deki sporcuların tamamını toplasanız,” diyor spor endüstrisi uzmanı Matt Powell ve ekliyor; “Jordan’ın bir yılına denk gelmez.”
Kesinlikle, MJ aynı anda hem her yerde, hem de hiçbir yerde. Bu sezon 13 oyuncu birden 23 numarayı sırtına geçirdi, fakat James, Anthony Davis ve Wes Matthews Jr. Olmak üzere yalnızca üçü Jordan’ı buna sebep olarak gösterdi.
Günümüzün asit yağmurlarıyla yıkanmış, ‘pace-and-space’ odaklı, üç sayı takıntılı NBA’inde; Jordan’ın ilham kaynağı olduğu kahramanvari oyun tarzının modası geçmiş olabilir.
Dahası, ligin en çok sayı atan 20 oyuncusundan yalnızca üçü bu sezon Jordan’ın bir zamanlar göz kamaştırıcı olan şutör guard pozisyonunda oynuyor (DeRozan, Beal ve CJ McCollum) ve sekiz oyun kurucunun yanında, yalnızca iki şutör guard All-Star olabildi (DeRozan ve Klay Thompson).
Fakat bugünün yıldızları hâlâ, playoff sayılarında, LeBron’un 313 sayı önünde, 5987 sayı ile kariyer rekortmeni olan Jordan’ı kovalıyor. Ayrıca, Jordan, son 40 yılda, %50’ye yakın saha içi isabetle maç başına 30 sayılık kariyer ortalaması tutturan tek oyuncu olma unvanını da halen koruyor.
Uzun zamandır arkadaşı ve eski menajeri olan David Falk, Jordan’ın karşılaştırmaları hiçbir zaman sevmediğini ve asla bu konuda yorum yaparak karşılaştırmalara olanak sağlamayı tercih etmediğini söylüyor.
Fakat Falk şöyle devam ediyor: “Birçok arkadaşıma ‘Tanrım, Michael bugün oynasa, muhtemelen 60 sayı falan ortalama yapar.’ dedim. Buna gerçekten inanıyorum.”
HERKES MICHAEL JORDAN OLMAK İSTERDİ. Fakat yeni Michael Jordan olmak, hem bir övgü hem de bir yüktü, nihaî arzu ve sarsılmaz bir bela.
Carter, 90’ların sonunda UNC’den çıkan zıpkın gibi, 2 metrelik guard olduğu zamanları hatırlıyor; “Ben, kendim olmak istiyorum. Kendi üzerimde böyle bir baskı kurmak istemiyorum. Hiçbir şekilde, ne fiziksel olarak ne de form açısında, onun gibi olduğumu, olacağımı ya da olabileceğimi düşünmüyorum.”
“İlk yılımdan itibaren, lige giriş yaptığım günden beri, bunu duyarsınız. Her ne kadar havalı olsa da, bunu istemezseniz. ‘Teşekkürler, kalsın.’ dersiniz.”
2000 yılında, Carter smaç yarışmasını kazandı ve olimpiyatlarda 2,18’lik pivot Frederic Weis’ın üzerinden uçtu. Fakat takımları genelde playofflarda bocaladı. Ve Jordan’ın klonlarının başarısız olmaya izni yoktur.
“Bir noktada eleştirmenler, ‘O’nda o hâl tavır yok, mentalitesi Michael Jordan gibi değil.’ dediler. Haklısınız. Çünkü ben Michael Jordan değilim. Haklısınız. Kesinlikle haklısınız. Ve bu can sıkıcı olmaya başlıyordu.” diyor Carter.
Bulls’un rakipleri, büyük heyecanlar ve şampiyonluk törenleri için kendi Jordan’larını istiyordu. Pazarlamacılar, yıldızlar Mike’la uzaktan yakından alakası olmayan bir oyun oynasa bile ayakkabı ve sporcu içecekleri satmaya devam etmek için yeni bir Jordan istiyorlardı.
Üstatlar, rastgele ‘yeni Jordan’ etiketini sağa sola yapıştırırken abartılı bir tuzağa düştüler.
“Hiç pişman değilim.” diyor, ‘Bebek Jordan’ etiketini Miner’a, Stackhouse’a ve NBA’de yalnızca bir sezon tutunabilen Louisville guardı Jerome Harmon’a, Jordan’ın varisleri olarak yapıştıran yorumcu Dick Vitale.
Vitale’nin hatırladığı kadarıyla, oyunculara çok zor “Jordanvari” dermiş, “yeni Jordan” değil. “Diğer türlü yapsam, o zaman suçlu olduğumu söylerdim.” diyor B/R Mag’e kıkırdayarak. “Oyunun heyecanına kendinizi kaptırıyorsunuz, anın heyecanı işte. Kalabalık çıldırıyor, spektaküler bir hareket izliyorsunuz, e öyle olunca kime benzeteceksiniz? Michael Jordan’a.”
İlk “yeni Jordan” damgaları, 1983 yılına rastlıyor. Genelde küçük şehirlerden büyük rüyalarla çıkan çocuklar böyle anılırdı. 1984’te, bu kavram North Carolina’ya bağlanan Virginia’lı hazırlık fenomeni Kevin Madden için kullanıldı.
Herhangi bir şöhrete dair ilk “yeni Jordan”lar 1986’da ortaya çıktı: Maryland’li yıldız Len Bias, Iowa’lı birinci sınıf öğrencisi Roy Marble ve o zamanalr Oxford, Ohio’da Miami University’nin yıldızı Ron Harper. (“Ben, o olamam.” der Harper.) Ve son “yeni Jordan” da yine Ohio’lu bir mucize, lisede “Seçilmiş Kişi” olarak anılan ama 2003’te NBA Draftı’nın en üst sırasından seçilmesinin ardından faziletlerinin nadiren kutlamış olan LeBron James oldu.
“Ben, benim.” demişti James 2012’de. “Umarım, artık karşılaştırmalar, yeni LJ kim olacak olur, MJ değil.”
1990-2010 arasındaki gazete yazıları şöyle bir incelendiğinde 3.000’den fazla “Yeni Michael Jordan,” “Yeni Jordan” ya da “Jordan’ın Varisi” ifadesi bulunuyor. Koçların, oyuncuların, köşe yazarlarının, oyuncu menajerlerinin, önemli isimlerin ve yöneticilerin ifadeleri bunlar. David Stern; “Menajerler, anonsçular… Michael’ın gölgesiyle başa çıkmak zorunda kalmaması gereken, zaten harika olan oyuncuların üzerine çok fazla baskı yüklüyorlardı.”
Bazıları yeni Jordan fikrinin kendisiyle dalga geçerken, Sonny Vaccaro istekli bir biçimde onları arayıp buluyordu. Jordan’ın imzayı atmasını sağladığı bilinen eski Nike yöneticisi, B/R Mag’e şöyle söylüyor; “En iyi ‘yeni’yi aradığıma inandım. Bu benim hayatım olmuştu.”
“Efsane” olmak için en iyi şansa sahip genç yıldız, Vaccaro’ya göre Penny Hardaway idi: “Gördüğüm en iyi oyunculardan biri. Ayrıca diğer önemli özelliğe de sahipti: Karizma.”
Hardaway’in sırası 1997 playofflarında gelmişti. Orlando Magic’te oynuyordu ve Miami Heat karşısında üç maç üst üste 42, 41 ve 33 sayı üretmişti.
Dönemin Magic koçu Richie Adubato, o zaman için; “Son üç maçta oynadığı oyunla yeni Michael Jordan’ı izlediğimizi gösterdi. Buna şüphe yok.” diyordu.
Hardaway bu sözleri veya benzer herhangi bir şeyi hatırlamıyor. Ya da aklında, karşılaştırmalar nedeniyle huzursuzluk hissettiğine dair bir anı yok.
“Michael, çıtayı çok yükseğe koymuştu.” diyor B/R Mag’e. “Bunun olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum.”
Saha dışında, “Lil Penny” reklamları, tüm ilgiyi Hardaway’in üzerine toplamıştı. Fakat, sakatlıklar müthiş oyununa rağmen peşini bırakmadı ve 2008’de kısa ömürlü basketbol kariyerine son verdi.
“Yeni Michael Jordan” ibaresinin Google’da aratılma sıklığı o dönemde müthiş bir artış göstermişti ve 2013’te James’in ikinci şampiyonluğunu kazandığı dönemin dışında, bu ibare o zamandan bu yana pek de revaçta değil. Etiket geçmişte kalmış olsa da, James’ten bu yana hiçbir genç yetenek beklentileri karşılayamadı. Bu kervan, onunla birlikte yolun sonuna geldi.
Görüldüğü üzere, yeni bir nesil yükseliyordu, kendi dominant markalarıyla, şova yatkınlıklarıyla ve akıllara durgunluk veren yetenekleriyle boşluğu doldurmaya hazır bir nesil. Fakat Michael Jordan’a benzer hiçbir görünüş sergilemiyorlar ve oyunlarının da benzer hiçbir yanı yok.
Hardaway, şu an baş antrenör olarak görev yaptığı Memphis East Lisesi’nde salona adımını attığı zaman, Kyrie Irving gibi, basketbol topu ile dans eden oyuncular görmüş.
“Top hakimiyeti çok iyi oyuncular var.” diyor Hardaway. “Farklı hareketler, ters hareketler ve potada farklı bitirişler yapabiliyorlar.”
Ve dokuz metreden fazla uzaklıklardan atış yaptıkları için oyuncularının kulaklarını çekmesi gerektiği oluyormuş Hardaway’in, tıpkı mini Steph Curry’lerden oluşan bir grup gibi.
“Sorun şu ki; Steph kadar isabet kaydedemiyorlar.” diyor gülerek. “Sadece, ‘Evet, gerçekten bu şutları sokabilirim.’ diyorlar. Ben de ‘Kanıtla o zaman bana.’ diyorum. ‘Eğer kanıtlarsanız, şut atmaya hakkınız var.’”
“Elbette, Kyrie ve Steph olmak istiyorlar.”
STEPH CURRY SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA DÖNEN VIDEOLARI GÖRÜYOR. Bu videolar, gururlu ebeveynlerden, genç takım antrenörlerinden ve kendileriyle övünen 20’li yaşlardaki gençlerden geliyor. Dokuz metreden ya da yarı sahadan soktukları şutları paylaşmak istiyorlar.
Curry, B/R Mag’e, insanların uzaklardan bir üçlük atıp kendisini etiketleyerek “Falanca en iyi Steph Curry canlandırmasını yaptı.” yazdıklarını söylüyor. “Ülkenin her yerinden, dünyanın her yerinden rastgele insanlar.” diyor Curry.
Onlarca yıl, basketbol seyircileri hep Mike gibi olmak istedi. Artık herkes Steph gibi şut sokmak istiyor.
“Çok fazla duyuyorum,” diyor Curry, “Bu çok özel bir şey.”
Stackhouse bunu Toronto’da her gün görüyor. Oyuncuları, Raptors’ın D-League takımının oyuncuları Russell Westbrook canlandırması yapıyorlar.
“Sonra LeBron gibi büyük adımlar atmaya başlıyorlar. Daha sonra da Carmelo Anthony gibi ‘çok uzaklardan potayı vuran’ üçlükler atıyorlar.” diyor Stackhouse.
Gülüyor.
“Bir kişi gibi olmaktansa, sanırım artık herkesten bir şeyler alıyorlar.” diyor Stackhouse. “Herkes Jordan gibi olmak isterdi ve dillerini çıkarıp fadeaway şut atarlardı. Artık oyunlarını benzetmek istedikleri kişi, tüm oyuncuların bir karışımı. Bence bu epey iyi.”
Rol model binlerce parçaya bölünmüş ve fevkalade karışımların bir toplamı olmuş durumda. Westbrook, James Harden gibi skor üreten oyun kurucular; James, Kevin Durant, Giannis Antetokounmpo gibi guard yeteneklerine sahip kısa forvetler, Davis ve Karl-Anthony Towns gibi pas ve şut atabilen devler…
Oyunda radikal değişiklikler oldu. Artık daha açık, daha akışkan, çizgi gerisinde daha az temaslı, post’ta daha az çarpışmalı bir oyun var. Dahası, artık, Jordan’ı elit yapan ayak hareketleri repertuarı ve orta mesafe isolation sanatını gerektirmeyen ya da ödüllendirmeyen bir oyun söz konusu.
Bugün için, Mike gibi olmak, artık “verimsiz” görülebilecek işler üzerinde çalışmak olur.
“Onun oyunu 5 metrelik bölgede kuruluydu ve artık oranın kötü bir yer olduğu söyleniyor.” diyor 1990’lı yılların çoğunu Knicks koçu olarak Jordan’ın nasıl savunulacağı üzerinde kafa patlatarak geçiren Jeff Van Gundy.
Van Gundy, konuşmasına şöyle devam ediyor: “Ayrıca merak ediyorum, eğer bugün oynuyor olsa, biri onu, oyundaki en savunulamaz şut olan bir dripling üzeri şuta karşı, üç sayı çizgisinin gerisine çıkmaya ikna etmeye çalışır mıydı? Ya da harika bir şut olmadığını söyledikleri postta dönerek yapılan atışa karşı? Bence insanların artık onun gibi olmaya çalışmamasının sebeplerinden biri bu.”
Üç yüzüğü ve dört de MVP ödülü bulunan James, kendi jenerasyonunun baskın oyuncusu oldu şu ana kadar. Fakat “yeni LeBron” tartışması yok, belki de 2,03’lük adonisli bir vücuda ve Magicvari pas vizyonuna sahip az çocuk olduğu içindir. “Antetokounmpo’nun yeni LeBron olduğunu söylemiyorlar.” diyor Grant Hill. “Ama Mike konusunda bunu yapıyorlardı. Bence bu basketboldan daha öte bir meseleydi.”
Fakat çocuksu Curry, yankı uyandırabiliyor, belki de basitçe en büyük yeteneği oyunun temel bileşeni olduğu içindir:
Herkes smaç vuramaz, ama herkes dripling yapabilir ve herkes şut atabilir. – Steph Curry
Dolayısıyla dünyanın her yerindeki koçlar da yeni bir zorlukla uğraşıyor: Steph olmak için can atan bin yıllık bir ordu.
Ron Harper ve Paul Pierce, bu durumu kendi çocuklarında görüyorlar. Pierce, gülerek, “Bak bakalım kaç tane üçlük sallayıp kaçını sokabiliyorsun.” diyor.
Ve tabii ki, üç oğlunu hakiki Curry klonu olmaları için eğiten LaVar Ball var.
Eski AND1 kurucusu ve West Chester, Pennsylvania’daki Westtown School’un baş antrenörü Seth Burger; “Bence çocuklar ‘Ben kendim olmak istiyorum. Yapabileceklerimin bir sınırı olmasın.’ diyorlar. Ve bence bu çok iyi bir şey. Çocuklar, yeteneklerinin varabileceği noktaları kendileri keşfetmeli.” diyor.
Ülkenin en yetenekli oyuncularından biri Cameron Reddish, Berger’a yarı sahayı geçtikten sonra şut atıp atamayacağını sorduğunda, koç “Eğer boşsan atabilirsin.” diye yanıtlıyor. Bu sezon, 10 metreden 2/5 isabetle oynadı Reddish.
“Eğer Cam, yayın arkasındaki iki adımlık bölümde boşsa, bence gerçekten iyi bir şut,” diyor Berger, “O şutu atmasını isterim.”
Steph gibi şut atmak? Elbette, diyor, fakat lütfen orada durma.
B/R Mag’e “Umarım, oyunlarının üzerine çalışma konusunda bu onlara ilham verir, gidip benim yaptıklarımı yapmaya çalışmazlar yalnızca.” şeklinde konuşan Curry, sözlerine şöyle devam ediyor; “Çünkü ben, bu işe benim ne kadar vakit harcadığımı bilmelerini isterim.”
Eğer bundan 20 yıl önce, 23 numaralı forması her basketbol sahasını süslerken ve yüzü tüm reklamları dolaşırken aynı soru Michael Jordan’a sorulsa, o da aynı şeyi söyleyebilirdi: Gel benimle uç tabii, ama önce ters pivot ayağına çalış evlat.
Jordan’ın dersi, nihayetinde yükselme, işin sanat kısmı veya hırs ateşiyle ilgili değil, hepsinden sonra gelen temel oyun yapısı ile ilgiliydi. Bugünün NBA’inde, Jordan’a dair bariz izler bulamayabilirsiniz, ama kalanı orada.
“Oyun tarzın değildir önemli olan.” şeklinde vurguluyor Bryant ve ekliyor; “Önemli olan, oyuna olan yaklaşımın.”
Eğer Jordan’a en yakın şey Bryant olmuşsa ve bu yazı için röportaj yapılan yaklaşık iki düzine insanın tamamı da öyle söylemişse, bunun sebebi yalnızca atletik benzerlik ile gelen maharetler değil, aynı zamanda işin kendisine olan tutku, Jordan’ın kendi kendine somutlaştırdığı, ayrıntılara olan adanmışlıktır da.
“Karşılaştırmalarda, en önemli olduğunu düşündüğüm şey, kariyerin sonunda elde kalanlar değil, o kariyerdeki teknik.” diyor Bryant, “Sonraki nesil için en önemli şey bu, tekniği anlamak. Ayak hareketleri, alan açma, zamanlama, oyunun temeli. En önemli şey bu.
İnsanların takdirlerini unutun, yüzükleri unutun bir anlığına, bale hareketlerini ve diğer tüm b*k püsürü unutalım. Bütün bunları unutalım. Teknik, en önemli şeydir. Çünkü, aslında zamansız olan tekniktir, yeni neslin çalışabileceği, üzerinde uğraşabileceği ve ondan sonraki nesle aktarabileceği şey bu.”
Hayalet bir görünür bir kaybolurken modası geçedursun, etkisi daha zor gözüküyor olsa da, hâlâ inkar edilemez.
Chance the Rapper, bir Grammy ödülü kazanır ve Jordanvari bir poz verir. Kendi isteğiyle, MJ’in bir zamanlar ilk şampiyonluk kupasına sarıldığı gibi ödüle sarılır.
Anın heyecanıyla söylediği bir laf –“Tavan, çatıdır.”- birden “meme” olur. Jordan konuşur, dünya tepki verir.
Zaman zaman, MJ, Charlotte’taki organizasyon sahibi takım elbisesini çıkarıp saha kenarında bir koltuğa geçecek, hayalet herkesin görmesi için kendini sergileyecek.
Yeni MJ konusuna gelince, dayanılmaz karşılaştırmalar sürse bile, o arayış son bulmadı. Bir hafta önce, NBA logosundaki adamın bire bir kendisi, Jerry West, Westbrook için Jordan’ın reenkarne olmuş hâli dedi.
Her şampiyonluk yürüyüşünde ve her bar taburesi tartışmasında, referans noktası o; fakat hâlâ ulaşılması imkansız bir ideal. Kimse yeni Michael Jordan olmadı, çünkü kimse olamadı ve belki kimsenin olmasına gerek de yoktu.