Hanedanın Hükümdarı mı Yoksa Yancısı mı: Lonzo Ball

30/Oca/18 10:56 Şubat 11, 2018

Mehmet Bahadır Akgün

30/Oca/18 10:56

Eurohoops.net

Lonzo Ball’un süper yıldız olup olmayacağı hâlâ tartışılıyor. Böyle şut atıyorken nasıl süper yıldız olacak? Süper yıldız olamazsa akıbeti ne olacak? Artık Kobe yok, Ball var ve onun yapacakları merakla bekleniyor: Eurohoops Çeviri’den!

By Kevin Arnovitz / Çeviri: M. Bahadır Akgün

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı ilk olarak 20 Aralık 2017 tarihinde ESPN’de yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

Haziran ayındaki draftta Lakers‘ın ikinci sıradan Lonzo Ball’u almasının ertesi günü ilginin odağında Lakers başkanı Magic Johnson var. Yeni bir oyuncuyu basınla tanıştırdığınız, sıradan basın toplantısı. Ancak bu sefer farklı bir durum var. Johnson, ilk kez Lakers’ın yeni altın çağının “çar”ı olarak basın karşısında bu kez.

Organizasyon, takımın eski antrenman tesisindeki antrenman sahasında yapılıyor, Kobe Bryant döneminden yadigar son yerde yani. Johnson, tam da orada diyor ki Lonzo’ya: “Tam da şu an senin omuzlarına baskıyı atacağım.” Magic, kendisinin de aralarında olduğu Lakers efsanelerinin asılı olduğu salonu gösteriyor o ara. “Bir gün Ball formasının orada asılmasını bekliyoruz,” diyor.

Bir bakıma rehine, bir bakıma da bölüm birincisi öğrenci gibi gözüküyor Ball ve Johnson ile Lakers genel menajeri Rob Pelinka’nın arasında oturuyor. Rob Pelinka da bir önceki gece “üstün yetenek” olarak tanımlamıştı Ball’u. Ball ise geleneksel dar takım elbiseyi tercih etmemiş. Onun yerine üzerinde Big Baller marka bir kapüşonlu var. Kolları bağlı, övgüleri dinliyor. Serinkanlı ama saygıyla dinliyor olan biteni. Sanki bir iş toplantısında gibi.

“Pekala,” diyor Ball, yüzünde solgun bir gülümsemeyle.

Johnson, Ball’u basına tanıtmak için orada. Ancak bir şeyleri asla değerinden az gösterme konusunda hataya düşmeyen Magic, Lakers’ın gerçek beklentilerini dile getiriyor aslında. Lonzo Ball, bir süper yıldız, Lakers’nı Hall of Fame yeteneklerinin bir parçası olacak. Kobe Bryant’ın gerçek bir varisi olacak. Johnson da aslında üstü kapalı biçimde D’Angelo Russell’ın o beklenen varis olmadığını söylüyor.

NBA camiasında Ball’un basketbola olan yaklaşımıyla ilgili neredeyse sevgi dolu bir güven var. Ball, hayattaki öncelikli motivasyonu takım arkadaşlarının skor üretmesi için fırsat yaratmak olan 20 yaşındaki bir oyuncu. Ancak muhabirlere “Ball, Lakers’ın beklentilerini karşılayabilir mi?” sorusu sorulduğunda cevaplarında olumsuz bir ifade dolaşıyor. Ball, asla üretken bir skorere dönüşmezse, artık neredeyse nesli tükenen bir türe evrilmesi gerekecek: Sayı atmayı son plana atan ve saha görüşüne güvenen bir All-Star. Ball, ne bir saf şutör ne de günümüz NBA’inde hüküm süren patlayıcı, pick-and-roll oynatan oyun kuruculardan biri.

Her ne kadar Ball’un cömertliği takdire şayan olsa da bir zamanlar oyun kurucular için hoşgörülen ancak artık genellikle kötüye işaret sayılan defoları var.

Lonzo Ball’un yeteneklerine dair gerçek bir fikir edinmek için yapmanız gereken şu: Canlı bir NBA maçı esnasında sahada dikilin, mümkünse tam potanın altında ve gerçek zamanlı, 360 dereceli bir bakış açısı edinin kendinizi. Sonra da en güzeli, etrafınızda dönüp duran 20 kol ve bacağın arasında kalmamaya çalışın.

Kasım ayında Lakers ile Grizzlies arasında Staples Center’da oynanan bir maçta benim tanık olduğum şey buydu. Ya da en azından durum sanal olarak böyleydi. Kafama bağlı bir VR seti var. Öyle bir ağır ki namussuz, sanki kafamda ikinci bir kafatası var. Ancak salonun dışındaki NextVR aracında yerimden 15 cm’den fazla oynamasam bile etkisi kafamın içine işliyor.

O set kafamdayken sahada Brook Lopez ya da Mike Conley kadar varım. Kafamı sağa çeviriyorum, Luke Walton hemen bir adım uzağımda, hakem James Capers’a itiraz ediyor. Arkama dönüyorum, Marc Gasol sanki onun alanına girecekmişim gibi bana doğru geliyor. İşin aslı, sahadaki davetsiz misafir Lonzo Ball. Gözleri sürekli etrafı tarıyor, bulacağı alanları arıyor ve rakibin bir boşluk yaratacak ince hareketlerini izliyor.

Herkes, Lonzo’nun görüş alanında. Grizzlies pivotu Brandon Wright da öyle. Lonzo, Julius Randle’ın perdesinden çıkıyor ilk çeyrekte, Wright da geri adımlamaya başlıyor. Grizzlies’in yardıma gelecek savunmacıları da aynı şeyi yapıyorlar. Kalabalığa dalan Lonzo’nun yapacaklarını engellemeye çalışıyorlar sendeleyerek. Bir şekilde Lonzo üç oyuncuyu da izliyor ve tam zamanında dönüp vücudu üzerinden çift elle bir pas çıkarıyor. O pas, smaçlanmak üzere Randle’ın elleriyle buluşuyor.

Ball’un oyun görüşünün yüksek etkisi bu. Bu tip hücumlarda içeriye kat ettiği her pozisyon görsel bir şölen. Birkaç saatliğine bunu burnunuzun dibinde hissetmek ise size onun yeteneklerinin, iki gözü olan bir insanın hakkaniyetle sahip olmaması gereken bir görüş açısının, ne kadar cezbedici olduğunu ilk elden anlamak için bir fırsat sunuyor. Bir anlamda, o bir pas alimi. Ancak mesele şu: Bir pasör, ancak bitiricisi kadar iyidir.

2016 yılı, UCLA’da Ağustos ayında yapılan idmanların ilk haftası. Ball, Bruins’den takım arkadaşlarını tehlikeye atmak üzere. Bir zamanlar John Wooden’ın koçluk yaptığı ve NBA’in elit oyuncularının bütün yaz gizli gizli kendi aralarında basketbol oynadığı eski salonda Bruins, sezonun ilk setlerinden birini çalışıyor. Aslında basit bir pick-and-roll seti. Ball, 2,10’luk pivot Thomas Welsh’in perdesini kullanıyor bu sette. Okula geri dönenler de Ball’u duymuşlar o ara. Zaten kim duymadı ki? Oyun kurucu meziyetlerinden haberleri var yani. Oyunu onlar için çok kolaylaştıracağı, kendilerini bıktırana kadar söylenmiş. Ancak bu antrenmanda ilk kez Ball’un takım arkadaşları Ball efsanesinin gerçek olup olmadığını görecekler.

 

Son sınıf öğrencisi Isaac Hamilton, köşede bekliyor ve tepeden oynanan sekansı izliyor. Ball, Welsh’in perdesini doğru düzgün kullanmıyor ve daha düzgün bir açı bile bulamadan topu zayıf taraftaki Hamilton’a gönderiyor.

“Isaac’in kafası gidiyordu neredeyse,” diyor Tyus Edney. Kendisi kariyerinde Kings, Celtics ve Pacers formaları giymiş eski bir guard ve UCLA yardımcı antrenörü. “Korktu Isaac. Etrafında kimse yoktu. Topu tuttu, şut bile atmadı. Yere de vurmadı topu. Kolejdeki oyuncular bu tip pasları pek görmüyor.”

Böyle ince hareketlere alışık değilseniz, kafanızın tam ortasından vurulabilirsiniz.

14 ayı sonra, Staples Center’daki Cadılar Bayramı akşamında Lakers, Detroit karşısında üçüncü çeyrekte 13 sayı farkla önde ve Kentavious Caldwell-Pope, yarı sahayı geçince topu sahanın solundaki Ball’a veriyor. Ball, potaya yöneliyor. Düşüp sahadan çıkacakken topu son anda zayıf tarafta, potanın altındaki Larry Nance Jr.’a gönderiyor. Nance, ellerine gelen topu zar zor görüyor.

NBA’in başarılı takımlarındaki oyuncular aralarında güçlü bir telepati kurarlar. Lakers da bu konuda Ball’a güveniyor ancak bunları ondan beklemeyi de öğrenmeleri gerekecek.

“Ne zaman nereye topu atacağına dair bir öğrenme sürecinden geçiyoruz,” diyor Lakers pivotu Lopez. “Ribaundu alıyor, topu tutuyor, dönüp pası veriyor. Hepsi bir anda oluyor. Çok nadiren böyle bir oyun görüşü ve pas yeteneği görüyorsunuz. Tam olarak ifade edemiyorum. Bu yaşta eşsiz bir yetenek.”

Second Spectrum’a göre, Ball, en az 10 metrelik paslarda lig lideri şu an NBA’de. Dahası, topun yarı sahanın arkasında Ball’un ellerinde kalma süresi ortalama 2,11 saniye. Bu da ligde ilk 5 başlayan oyun kurucular arasında yine en kısa süre. Walton’ın ifade ettiği gibi Warriors ve Spurs‘ün hücumlarını tanımlayan ilkeler ile uyumlu bir sistem inşa ediyorsanız bunlar güzel rakamlar.

“Oynamak istediğimiz basketbol konusunda verdiği destekle her şeyi çok daha kolaylaştırıyor,” diyor Walton. “O yokken felsefemi değiştirmek zorunda kalırım ve daha çok pick-and-roll basketbolu oynarız. Bunda bir sorun yok. Ama draftta onu seçmeyi bu kadar güzel yapan şey de bizim oynamak istediğimiz basketbol.”

Yine de, Warriors, Spurs ve artık Celtics gibi takımların top paylaşımı üzerine kurulu eşitlikçi bir sistem ile yakaladıkları tüm başarılarda bu takımlar skor üreten oyun kurucuları kullandılar. Lakers cephesi, her ne kadar Ball’un oyun tarzını sevdiğini ifade etse de daha fazlasını, basketbol dünyasının zirvesindeki tahtından düşmüş bir organizasyonun kurtarıcısını arıyorlar.

Lonzo Ball, şu soruyu düşünmek için bir duraksıyor:

Bir süper yıldız olmak istiyor musun?

Magic’in kendisini 20 hafta önce basına tanıttığı aynı antrenman sahasında bir sandalyede oturuyor. Memphis karşısında alınan galibiyetin ertesi günü. Ball, o maçta saha içinden 3/13, üç sayı çizgisinin gerisinden 1/8 ile isabet kaydetti.

Ball’un duraksaması ne cevap bariz olduğu için ne de siyasi davranmak için. Ball duraksıyor çünkü vereceğin cevabı değer sistemini uygun olup olmadığı konusunda kendi kimliğini inceleyen bir adamın duraksaması bu. Bir süper yıldız olmak istemek gerçek dünyada neleri gerektirir? Süper yıldız olmak istememek neler gerektirir peki? Diğer herkes onun süper yıldız olmasını istiyor, o da mı böyle arzu etmeli?

“Elbette.”

Bir yıldız için skor üretmenin önkoşul olup olmadığı soruluyor kendisine. Ball ise olabileceğini söylüyor. Hiçbir koç, Kyrie Irving kadar kaliteli bir skor opsiyonunu benche hapsetmez. Ancak “oyunu hissetmenin” atletizmin yerini aldığı bir oyunda, masada oturacak başka yerler de var. “Ribaund almalısınız, savunma yapmalısınız,” diyor Ball. “Eğer pas veriyorsanız, o pasın sonu sayı olmalı. Maça etki edebilirsiniz bence ama NBA’de seçeneklerinizi açmak için biraz da sayı atmanız gerekiyor.”

 

 

Ancak Ball bu konuda hem hacim hem de verimlilik açısından bazı zorluklar çekiyor. Uzun süredir NBA’de iyi savunma yapan oyuncular Ball’un kolejde bu kadar belirgin olmayan zayıf yönlerini kullanıyor. Onun hilesi ise paslarıyla yaratacağı tehlikeler de yatıyor, çok da başarılı olmadığı ve bir penetreci olarak kendisine zarar veren hız değiştirme yeteneğinde değil. Second Spectrum’un verilerine göre, 19 Aralık’a kadar Ball, verimli saha içi yüzde oranında 135 oyuncu arasında 134. sırada bulunuyordu.

Geçen yaz draftta ilk 10 sırada seçim yapan takımlardan birinin bir yöneticisi Ball’u kapsamlı biçimde gözlemledikten sonra diyor ki: “Eğer skorer olmadan oyuna ciddi ölçüde etki edebilecek bir oyuncu prototipi varsa, bu o. Ancak yarı sahada skor üretmek, NBA’de gerçekten önemli. Özellikle de playofflarda. Süre dolmak üzereyken dripling ile savunmacını geçebiliyor musun? Adam değiştikten sonra bir uzun forvete karşı skor üretebiliyor musun? Hareketli şut atabiliyor musun? Cevabını bilmiyoruz.”

İşte size eğlenceli bir oyun. Aynı zamanda bu oyunun sonucu, Lonzo Ball’un şut sorununu da açıklayan şey olabilir. Kollarınızı önünüze doğru uzatın ve ardından baş parmaklarınız ve işaret parmaklarınızı birbirine değdirerek bir üçgen oluşturun. Şimdi sol gözünüzü kapatın. Ne görüyorsunuz? Üçgen hâlâ ortada mı? Öyleyse, sağ gözünüz daha baskındır.

Şut atma mekaniği çalışarak hayatını kazananlar, “saf şutörlerin” çoğunun sağ gözü baskın olan oyuncular olduğunu söylüyor. Mesela şut mekaniği neredeyse kusursuz olan Klay Thompson harika bir örnek. Öte yandan, şut hareketine başlarken vücutlarının merkezine doğru yönelen sağ elli şutörlerde ise genelde sol göz baskın oluyor. Kevin Durant, sol gözün baskın olduğu şut mekaniğinin her zaman felaket bir şey olmadığının güzel bir kanıtı. Ancak Ball’un durumunda sol gözün baskın olması bir felaket doğuruyor olabilir. Topu elden çıkaracağı noktaya taşırken dolaylı biçimde topu döndürüyor ve şuta kalktığında sağ kolunun ön tarafı dik durmuyor, önemli bir açı alıyor. İzleyiciler şut mekaniğinin kötü olduğunu söylüyor ya hani, genelde bundan bahsediyorlar işte.

Yine de iyi bir haber de var. Ball, elini topun altına güzel sokuyor ve topu kontrol ettiği parmakları -işaret ve orta parmakları- da iyi yerleşiyor. Her ne kadar şuta kalkışı yavaş olsa da topu elden çabuk çıkarıyor.

Şut mekaniği konusu, çok uzun zamandır bir inceleme sebebi ve bunun da güzel bir sebebi var. Son iki haftada Ball boyalı bölgenin dışından %60,6 ile isabet kaydetmiş olsa da bu sezon 100 şut atan 173 oyuncu arasında %40,1 ile hâlâ 155. sırada bulunuyor.

NBA’deki genel menajerlerden biri, “Ricky Rubio’nun kalıplısı,” diyor onun için. “İnsanlar Jason Kidd karşılaştırmalarını seviyor çünkü Kidd de şut sokamıyordu ama Kidd oyunda kendi istediklerini fiziksel avantajıyla uygulayıp oyunu yarı sahada kontrol edebiliyordu. Ball, savunmaların ne yaptığını bariz biçimde biliyor olsa da henüz Kidd’in yaptığı şeyi yapabildiğini göstermedi.

“Her maç 50 kez hızlı hücuma çıkmadıkça galibiyet – mağlubiyet açısından nasıl kayda değer bir şeyler yapacak bilemiyorum.”