By Anıl Can Sedef / info@eurohoops.net
Bundan birkaç hafta önce Blake Griffin’in Detroit Pistons oyuncusu olacağını söylesem, inanır mıydınız?
Ya da Cleveland Cavaliers, Kevin Durant’li Golden State Warriors‘a 2017 NBA Finali’ni kaybettikten sonraki aylarda Kyrie Irving’i en büyük rakibi Boston Celtics‘e göndermeyi kabul edecek desem, inanır mıydınız?
Veya Kevin Durant, OKC Thunder 2016 playoff’larında Warriors‘ı elemenin bir maçla eşiğinden döndükten sonra Golden State oyuncusu olacak deseydim, bu satırları okuyan okuyuculardan hangisi bana inanırdı?
Gordon Hayward’ın Utah Jazz‘la kurduğu güçlü bağları arkasında bırakıp Boston Celtics‘i seçmesi de, Chris Paul’ün Los Angeles Clippers‘la köprüleri atıp Houston Rockets‘a, hem de James Harden’la bir ikili olmak için, NBA tarihinin en kalabalık takasına sebep olması da tam anlamıyla çılgınlıktı.
Ama bugünlerde, NBA böyle. Yılın neredeyse 365 günü devam eden, top sahadayken performanslarla, skorlarla, unutulmaz seriler ve anlarla… Top sahada değilse takaslar, imzalar, kararlarla… Tam ve duraksız bir çılgınlık.
Birazdan okuyacağınız delice hayaller, kabul ediyorum ki ne okuyana ne yazana gerçekçi gelecek cinsten değil. Ama yukarıda yaşanan gerçeklerden hangisi ilk okuduğunuzda size gerçekçi gelmişti ki?
Şimdi değil ama bir gün: NBA Komisyoneri LaVar Ball
Ball Ailesi’nin en medyatik bireyi LaVar Ball birçoklarının kabul ettiği üzere çok iyi bir pazarlamacı ve oldukça akıllı bir yönetici. Junior Ball Assosiation yani JBA isimli yeni fikri NBA’e gitmeye niyetli ama NCAA’e bedavaya oynamaya niyeti olmayan oyuncuları toplamayı hedefliyor.
NBA’in modern dünyasında ligi gerçekten yönetenlerin kim olduğunu herkes biliyor. Oyuncular saha dışından saha içine perde arkasından sahne önüne ipleri elinde tutuyor. JBA’le NBA’in yeni nesil yıldızlarını toplayıp etkilemeyi başarırsa Baba Ball’un gelecekte sahip olabileceği gücü hayal dahi etmek zor.
Ligin geleceğinin yıldızlarının saygı duyduğu ve güvendiği yönetici ilk olmayı başarır, JBA’le NBA öncesine anlamlı ve profesyonel bir alternatif oluşturabilirse LaVar’ın Adam Silver’a halef olmayacağını kim söyleyebilir ki?
Cleveland bu hikayeyi biliyor: Kyrie eve dönüyor!
Kyrie Irving, Cleveland Cavaliers yönetimine, LeBron’a ve sahibine kızgın bir şekilde takımdan ayrılık için gemileri yaktı. Ama NBA’in son döneminde olaylı ayrılıklar kadar olaylı geri dönüşler de normalleşmiş durumda.
Uncle Drew gibi kariyerinin her noktasında ilginç kararlar almasıyla bilinen bir adamın Celtics‘le (ya da gitmek isteyebileceği bir başka takımla) başarıya ulaştıktan sonra macerasına başladığı yere dönmek istemesi çok da garip olmaz.
Irving’in şimdiye kadar hep yeni şeylerin peşinde koşmasıyla tanındığını biliyorum. Ama yeni şeylerin peşinde koşarak başarıya ulaştığı bir kariyerin sonlarına doğru verilebilecek en acayip karar en başa dönmek olmaz mı?
Siz siz olun, Instagram’dan gördüğü bir videoyla dünyanın düz olduğunu iddia edebilen bir zihnin neyi yapmayacağı konusunda emin olmayın.
LeBron’un ilacı Yavru LeBron: Giannis’le James güçlerini birleştirirse…
Gözlerinizi kapatın ve hayal edin: 1 numarada hayallerinizdeki oyun kurucu, 2 numarada genç, enerjik ve zeki bir combo-guard, yanlarında skorer, atletik ve genç bir forvet; uzun, atletik, kalıplı, genç bir kadro; yeni koçuna karar verebileceğiniz bir organizasyon…
Ve, en önemlisi veliahtınız olarak görülen korkunç, muhteşem, gencecik bir basketbol canavarı.
Siz, LeBron James olsanız Bucks‘a gitmek istemez miydiniz yani?
NBA’in en korkunç ikilisini oluşturabilecek karar, Golden State‘le James’in bile adı yan yana gelirken neden Milwaukee tarafından hiç gündeme getirilmiyor? Açıkçası, ben pek anlayamıyorum.
Ama 2018 yazı yaklaşırken Bucks maaş bütçesinde yer açmak için biraz uğraşsa LeBron’la Giannis Antetokounmpo’nun ligdeki en korkunç ikiliyi oluşturması, en azından kağıt üstünde, mümkün olabilirdi. Şu beşi bir düşünün: Bledsoe, Brogdon, Middleton, Antetokounmpo ve LeBron James.
Ben, Milwaukee’de yönetici olsam 2017 yazından bu yana bu deliliği gerçeğe dönüştürmek için çalışıyor olurdum. Tabii ne yazık ki Bucks’ta çaycı bile değilim…