By Ramona Shelburne/ Çeviri: Yılmazcem Özardıç
Bu yazı ilk olarak 15 Şubat 2018 tarihinde ESPN’de yayınlanmıştır.
12 Aralık’ta onunla eşdeğer koltuklarda oturacak basketbolseverlere oranla çok daha erken salona geldi. O gece Lakers, Madison Square Garden’da Knicks‘e konuk oluyordu. Genelde o kadar iyi koltuklarda oturan seyirciler ısınmaları Chase Lounge adlı kendilerine ayrılan yerde kokteyl içer ve bir şeyler atıştırırlar. Ancak LaVar Ball erken oturmak istedi. Oğlu Lonzo bu efsane binada ilk maçını oynuyordu ve her zamanki gibi LaVar’ın bir mesajı vardı.
Lonzo takımın şimdiki başkanı Magic Johnson’dan sonra Lakers‘a gelen en heyecan verici çaylak olsa da ilk sezonu ilginç bir başlangıca sahne olmuştu. Yaratıcılığını herkese gösteren Ball, %32 ile saha içi isabeti buluyordu (maç başına 10 şut deneyen oyuncular arasında açık ara en kötü yüzde). Şutu girmeyince kendine güveni de aşağılara düşmüştü. Bu yüzden LaVar oğluna yakın kalıyor, maç önceleri ve sonraları onunla konuşuyordu. Beklentiler ve baskıların üstüne çok fazla gelmesini engellemeye çalışıyordu.
Lakers için ise Ball kulübün son kurtarıcısıydı. Eğer Johnson ve GM Rob Pelinka’nın dönüşeceği oyuncuya dönüşürse Ball’un Kobe ve gelecek arasındaki köprü olacağı söylenebilir. Eğer başarısız olursa Lakers’ın yeni yönetimi onu neden 2.sırada seçtiğini açıklamak zorunda kalacak ve kulübü başarıya götürmesi için başkasını arayacak.
LaVar Ball için ise Lonzo, basketbol dünyasındaki Kardashianvari krallık rüyasının ilk adımı anlamına geliyor. Eğer Lonzo yıldız olmazsa kim Big Baller olmak ve ayakkabılarını almak ister?
Ancak ‘başarısızlık’ LaVar Ball’un kitabında pek fazla gördüğümüz bir kelime değil. Eğer bir şey istediği gibi gitmezse Big Baller ortalığı kasıp kavurmaya başlıyor. Lonzo şutu, agresifliği ve kendine güveni konusunda sıkıntı yaşıyordu ve LaVar Ball’un kafasında bunun nedeni Lakers koçu Walton’ın Lonzo’ya doğru koçluk yapmamasıydı. LaVar, Walton’la direkt iletişime geçemiyordu, perde arkasında Johnson ve Pelinka’ya lobi çabaları da sonuç vermeyince Walton’ı ekranlar önünde ve radyolarda eleştirmeye başladı.
Birkaç manşetlere çıkan sözden sonra Johnson ve Pelinka baba Ball’u Kasım sonunda bir görüşmeye davet etti. Görüşmede istekler belliydi: eleştirileri azalt, ya da en azından ilk bize gelip bunu söyle.
Ball görüşmeden “biraz daha diğer tarafa yakın” düşüneceğini söyleyerek ayrıldı ancak “Ne istersem onu söyleyeceğim” demeyi de ihmal etmedi. Tabii Lonzo’nun Garden’daki ilk maçından 6 gün önce ve görüşmeden birkaç gün sonra radyoda Walton’ı Lonzo’yu (hafif sakatlığı da vardı) son çeyreklerde oynatmadığı için eleştirdi.
Lakers çok kızgındı. Lonzo Ball’a babasının yorumlarına katılıp katılmadığı soruldu. Aynı sorular Lakers’taki takım arkadaşlarına da yöneltildi.
LaVar Ball ise kararlıydı. Big Baller olmak öyle kolay değil. İnsanlar sürekli söylediklerine katılmayacak. Ancak daha önceki deneyimlerinden de aldığı sonuçlarla eğer devam ederse istediğini kendi yoluyla alabileceğini görmüştü.
Zaman bir görüşme-anlaşma zamanı değildi. Zaman o yolda devam etme zamanıydı. O gece Garden’da ona yaklaştığımda hemen savaş çizgilerini çizdi.
“Hangi tarafta olacağını düşünüyorsun” dedi LaVar. Bu cümle bir cevaptan çok bir soruya benziyordu.