By Bill Simmons / Çeviri: Yılmazcem Özardıç
Bu yazı ilk olarak 23 Şubat 2018 tarihinde The Ringer’da yayınlanmıştır.
Roy Hobbs’ın The Natural’ı tüm ampülleri patlatan bir şekilde bitirdiği zamanı hatırlıyor musunuz? Michael Jordan bunu neredeyse gerçek hayatta yaptı. Utah deplasmanında 7.maçın eşiğine gelinmiş ve takımı 41.9 saniye kala 3 sayı takımı gerideydi. Jordan üç Jazz oyuncusunun yanından geçip giderek bir turnike bıraktı, Karl Malone’dan topu çaldı ve Bryon Russell’ın üstünden attığı efsane şutla 1998 Finallerine noktayı koydu. Başka bir Bulls oyuncusu topa dokunmadı.
Tekrar ediyorum: Başka bir Bulls oyuncusu topa dokunmadı.
Jordan’ın zaten en iyisi olduğunu düşünüyorduk… sonrasında bir de BUNU mu yaptı? Delta Center’ın ışıkları sönmese de o 41.9 saniyenin yeri başka bir gezegende (aynı Tiger’ın Torrey Pines’ta diz sakatlığına rağmen kazandığı, Ali’nin Foreman’ı Zaire’de 8.raunt esnasında atladığı gibi). Bu şöyle oluyor: birisinin zaten çok çok iyi, gerçekten farklı ve özel olduğunu düşünüyorsunuz ve sonra saçma sapan bir şeyler yapıyorlar. Bu yaşandığında herkesin tüyleri ürperiyor. Çünkü her şeyin en yüksek seviyesi o an oluyor.
6.maçı bir Boston barında izledim ve hepimiz “Larry Michael’dan daha iyiydi” iddialarımızı sonunda beyaz bayrak sallayarak çöpe atmak zorunda kaldık. 1998 yılında Jordan 1980 Amerika erkek hokey takımının tek vücut bulmuş haline, bizim jenerasyonumuzun Beatles’ı ve Ali’sine dönüşmüştü. Jordan ile LeBron’ın baştan sona kariyerlerini tartışmakta çok büyük bir sıkıntı yok ancak özel bir ana ulaşmazsa LeBron asla Jordan’ı geçemeyecek. Son 50 yılda sadece Jordan, Ali ve Tiger, herkesin zirve dönemlerinde onlar için başarı istediği seviyeye çıktı. Onlar “herkesin tasvip ettiği” sporcular oldular.
LeBron’a saygı duyuyoruz. Jordan’a saygı gösterdik. Utah’taki 6.maçtan 7 ay sonra emekli olduğunda Roy Hobbs’un salak oğlu ile mısır tarlasında ‘yakala’ oynadığı andaki kadar sıcak kalpli hissettik. Ne gidiş ama. BÜYÜK SON.
(30 for 30 anlatıcı sesi geliyor…)
Ancak… Ya size Jordan’ın geri dönmek istemesine rağmen takım bulamadığını söylesem? 30 for 30’dan bir eser daha… Takımsız Tarihin En İyisi, yöneten Jason Hehir.
1997’ye geri dönelim. Chicago o dönemler iki drama ile çalkalanıyordu: ER’in 4.sezonu ve Jordan’ın Bulls’la son yılı. Jordan, Chicago’nun paranoyak GM’i Jerry Krause’dan nefret ediyordu (Krause, Jordan, Pippen ve Phil Jackson’ı elinden geldiğince çabuk yollamak istiyordu) Krause’un problemi ise gazeteci Phil Rosenthal’a göre basitti: Krause, hak ettiğinden daha az övülüyordu ancak hak ettiğinden de fazla övgü istiyordu.
HBO’nun başkanının David Chase ile Jamos Gandolfini’ye The Sopranos için çok fazla övgü aldığını söylediğini ve sonra 7.sezonu yeni bir yönetmen ve yıldız arayarak geçirdiğini düşünün. Bu daha da kötüydü. Krause sürekli Bulls hanedanlığındaki yeri nedeniyle az övgü aldığından bahsetti, alamayınca da çözümü bu hanedanlığı çökertmekte buldu. Belki de geçen yaz Hall of Fame’e girerken aldığı plakete bunu yazmalılardı.
Diğer problem: Bulls sahibi Jerry Reinsdorf, ‘ana yemeği’ Jordan’a rekor bir para ödemişti ancak Jordan, Jackson ve Pippen’a minnettarlığını göstermiyordu. Her durumda fırsatçılığını konuşturan Jackson o sezona ‘Son Dans’ lakabını takmış ve oyuncularını buna göre motive etmişti. Son zamanlarda tüm Jordan kitaplarını okudum ve şu çok net: 20 yıl sonra bile Krause ile Reinsdorf, Jackson’ın Jordan ile bağlantısını çok hafife almış. Daha da kötüsü, herkes Krause’un Phil’ı Tim Floyd adında bir kolej koçuyla değiştirmek istediğini biliyordu. Yani tabii, ne zaman Phil Jackson’ı gönderip yerine Tim Floyd’u getirme şansınız varsa bunu yaparsınız.
Aynı zamanda Pippen da çok ucuza imzaladığı kontratının son sezonuna giriyordu ve para kazanmak konusunda kararlıydı. Bu parayı Chicago’dan da kazanamayacağı açıktı çünkü bir değil iki kere Bulls kulübü ona oyunlar oynayarak ucuza imza attırmıştı. Scottie, Son Dans’a ligin en iyi 10 oyuncusundan biri, geleceğin Hall of Fame üyesi ve ligin en çok para kazanan 122. oyuncusu olarak girdi. Jackson’ın en ince Zen Ustası teknikleri bile Scottie’nin öfkesini dindiremezdi. Bir de takımın üçüncü tekerleği Dennis Rodman ligi terk etmek üzereydi. Bitiş çizgisi görülüyordu.