NBA Tarihinin En Korkunç Gecesi – Bölüm II: Kargaşa

09/Mar/18 10:12 Mart 17, 2018

Semih Tuna

09/Mar/18 10:12

Eurohoops.net
AUBURN HILLS, MI - NOVEMBER 19: Players from the Indiana Pacers and Detroit Pistons run into the stands during a melee at a game November 19, 2004 at the Palace of Auburn Hills, in Auburn Hills, Michigan. NOTE TO USER: User expressly acknowledges and agrees that, by downloading and/or using this Photograph, user is consenting to the terms and conditions of the Getty Images License Agreement. Mandatory Copyright Notice: Copyright 2004 NBAE (Photo by Allen Einstein/NBAE via Getty Images)

NBA tarihinde bundan korkunç bir an olmadı… Eurohoops Çeviri, Detroit-Indiana maçında çıkan olayları yaşayanların ağzından en ince detayına kadar anlatıyor! İkinci bölüm kıvılcım ve kargaşa.

By Jonathan Abrams / Çeviri: Yılmazcem Özardıç

Bu yazı ilk olarak 20 Mart 2012 tarihinde Grantland’de yayınlanmıştır.

10 yılı aşkın bir süre sonra dahi o anlar aynı şekilde insanın hafızasında kalıyor. Detroit Pistons‘ı farkla yendikleri maçın son anlarında Ron Artest’e bir plastik bardak atılıyor. Palace of Auburn Hills’in tribünlerine doğru zıplıyor. Kargaşa başlıyor. Oyuncular taraftarlarla kavga ediyor, bir sandalye atılıyor, şişeler patlıyor. Saniyeler içinde oyuncularla izleyicileri ayıran o görünmez duvar yıkılmış, sosyal davranış sözleşmesi yırtılıp atılmış durumda kalıyor.

O akşam yaşananlar ödenmeyen 10 milyon dolara yakın çek ve 146 maç cezaya neden oldu. Kavga Pacers‘ı Final adayından normal bir playoff takımına, sonrasında ise bir lotarya ekibine dönüştürdü. Artest o günden sonra NBA’in en sinirli oyuncularından yavaş yavaş Metta World Peace’e dönüştü. Stephen Jackson ve Jermaine O’Neal’ın kariyerleri birkaç saniye içinde alınan hatalı kararlarla büyük yaralar aldı. Medya haftalarca güvenlik, taraftar davranışları ve oyuncularla izleyiciler arasındaki ilişkiyi haftalarca tartıştı. O gece NBA’in en korkulu en kötü rüyasını temsil etti.

“Büyük kavganın nedeni olan çok sayıda etmen vardı” diyor Indianapolis Star’dan gazeteci Mark Montieth, “Eğer Artest, Ben Wallace’a sert bir faul yapmasa bunlar yaşanmazdı. Ben Wallace verdiği gibi bir reaksiyon vermese yine olanlar olmazdı. Eğer hakemler durumu kontrol etse, yine olmazdı. Artest hakem masasında uzanmasa olmazdı. Eğer bir taraftar bir içecek fırlatmasa olmazdı. Her şey birbirine bağlıydı. Bunlardan bir tanesini içeriden söküp alsanız hiçbir şey yaşanmazdı.”

O gece orada olan, olayı yaşayan ve tanık olan herkese ulaşıp sözlü bir hikaye yaratmak istedik. Aşağıda işleri parantez içinde olan kişiler 19 Kasım 2004’teki ünvanlarıyla yazıda yer alacak. Tarih yerine tabii NBA tarihinde en çok tanınan gece, gerçek adıyla “The Malice at the Palace” da diyebiliriz.

Yazının ilk bölümü için tıklayınız.

Kıvılcım

Wallace’ın Artest’i itmesinden 90 saniye geçmişti, Artest hakem masasında uzanıyor, Detroit taraftarları ona ağza alınmaz küfürler ediyordu. Parkede olan 10 oyuncu (O’Neal, Artest, Jackson, Tinsley, ve Fred Jones Indiana adına; Ben Wallace, Rasheed Wallace, Hamilton, Hunter, ve Smush Parker Detroit adına) ve iki tarafın koçları sahanın ortasında toplanmış, bir türlü siniri yatışmayan Wallace’tan endişeli haldeydi. Diğer herkes benchlerinde duruyordu. Nedense kimse Artest’i o masadan almadı. Sonunda sinirli Wallace Artest’e doğru kafa bandını fırlatmıştı.


Mike Brown: Ben Ron’un peşinden gitmiyordu ancak kafa bandını çıkarıp elimin altındaki Ron’a doğru fırlattı. Bu olduğunda hemen bandın nereye gittiğine doğru baktım, Ron’a isabet etmemişti ancak sanki kapalı kapakları o an açmıştı.

Gray: Ron’dan birkaç santim uzakta, basın tribününde oturuyordum. Ron’a ‘Hemen gitme, maç sonunda seninle röportaj yapmak istiyorum’ demiştim. Tamam cevabını vermişti. Bu konuşma bir şey havada süzülüp göğsüne isabet etmeden yaklaşık 20 saniye önce yapılmıştı.

Bob “Slick” Leonard (radyo yorumcusu, Pacers): Arkamızdan bir yerlerden büyük bir bira şişesi geldiğinde elim Ron’un üstündeydi.

Mike Brown: Çok küçük bir mesafeden bahsediyoruz. O taraftar attığı bira, kola ya da her neyse daha da şanslı olamazdı.

John Green (Artest’e şişeyi atan taraftar): Kimseye isabet etmesini istemedim. O şişeyi fırlattığım gün fiziğin kurallarını unuttum. Umarım kimse The Palace’ta kimse bir şey fırlatmaz.

Ron Artest (forvet, Pacers): Bir sıvı üstüme geldiğinde yatıyordum. Yüzümde ve göğsümde buz ve cam vardı. Bundan sonra artık olay nefsi müdafaaya döndü.

Jackson: Herkes için yüzüne böyle bir şey atıldıktan sonra tepki vermek çok zordur.

Gray: Hemen kalkıp radyodaki insanların üzerinden atladı.

Wilson: O an hem ışık hızında yaşanıp hem de olabilecek en yavaş şekilde gerçekleşen nadir anlardan biriydi. ‘Haaaaaaaaayır’ diyorsunuz kendi içinizden.

Boyle: Refleks ya da içgüdü, ne derseniz deyin. Ben hemen ayağa kalktım ve Ronnie beni ezip geçti. Beş omurumu kırdım. Şimdi eşim bana dediğimde güldüğüm şey ise ‘Eğer Ronnie’yi tribüne gitmekten alıkoyabilsen bunların hiçbiri olmazdı’ cümlesi. Ona ‘Aman tanrım. Eğer Ronnie’yi tribünlerden alıkoysam NFL’de oynuyor olurdum’ diyorum. Partnerim Slick Leonard benden daha akıllıydı, hemen oradan çekildi.

Leonard: Mark yoldan çekildi ve Artest üstünden geçti. Olanları gördüğümde ‘Şunlar bitene kadar basın odasına gideyim’ dedim.”

Mike Brown: Artest’i yakalamaya çalıştım. O anlık bir reaksiyondu çünkü tribüne giderse hiç iyi şeyler olmayacağını biliyordum. Yakalayamadım ve peşinden gitmem doğaldı diye düşünüyorum. Nasıl tribüne kadar gittiğimi bilmiyorum ama tribünlerde kendimi buldum.