By Jonathan Abrams / Çeviri: Yılmazcem Özardıç
Bu yazı ilk olarak 20 Mart 2012 tarihinde Grantland’de yayınlanmıştır.
10 yılı aşkın bir süre sonra dahi o anlar aynı şekilde insanın hafızasında kalıyor. Detroit Pistons‘ı farkla yendikleri maçın son anlarında Ron Artest’e bir plastik bardak atılıyor. Palace of Auburn Hills’in tribünlerine doğru zıplıyor. Kargaşa başlıyor. Oyuncular taraftarlarla kavga ediyor, bir sandalye atılıyor, şişeler patlıyor. Saniyeler içinde oyuncularla izleyicileri ayıran o görünmez duvar yıkılmış, sosyal davranış sözleşmesi yırtılıp atılmış durumda kalıyor.
O akşam yaşananlar ödenmeyen 10 milyon dolara yakın çek ve 146 maç cezaya neden oldu. Kavga Pacers‘ı Final adayından normal bir playoff takımına, sonrasında ise bir lotarya ekibine dönüştürdü. Artest o günden sonra NBA’in en sinirli oyuncularından yavaş yavaş Metta World Peace’e dönüştü. Stephen Jackson ve Jermaine O’Neal’ın kariyerleri birkaç saniye içinde alınan hatalı kararlarla büyük yaralar aldı. Medya haftalarca güvenlik, taraftar davranışları ve oyuncularla izleyiciler arasındaki ilişkiyi haftalarca tartıştı. O gece NBA’in en korkulu en kötü rüyasını temsil etti.
“Büyük kavganın nedeni olan çok sayıda etmen vardı” diyor Indianapolis Star’dan gazeteci Mark Montieth, “Eğer Artest, Ben Wallace’a sert bir faul yapmasa bunlar yaşanmazdı. Ben Wallace verdiği gibi bir reaksiyon vermese yine olanlar olmazdı. Eğer hakemler durumu kontrol etse, yine olmazdı. Artest hakem masasında uzanmasa olmazdı. Eğer bir taraftar bir içecek fırlatmasa olmazdı. Her şey birbirine bağlıydı. Bunlardan bir tanesini içeriden söküp alsanız hiçbir şey yaşanmazdı.”
O gece orada olan, olayı yaşayan ve tanık olan herkese ulaşıp sözlü bir hikaye yaratmak istedik. Aşağıda işleri parantez içinde olan kişiler 19 Kasım 2004’teki ünvanlarıyla yazıda yer alacak. Tarih yerine tabii NBA tarihinde en çok tanınan gece, gerçek adıyla “The Malice at the Palace” da diyebiliriz.
Netice
Lig bir sonraki gün hemen hareket etti ve David Stern “Dün geceki maçta yaşananlar şok verici, iğrendirici ve kabul edilemez, NBA’le alakalı herkes için küçük düşürücü şeylerdi. Yaşananlar oyuncularımızın tribünlere neden provakasyon veya kötü sözler olsa da girmemesi gerektiğini göstermiştir. Soruşturmalarımız devam ediyor ve yarın geceye kadar tamamlanmasını bekliyorum” cümleleri ile başlayan açıklamayı yayınladı. Sonunda Stern 9 oyuncuya 146 maçlık bir ceza vermiş oldu ve bu ceza oyunculara yaklaşık toplamda 10 milyon dolara mal oldu (En büyük cezayı 4.995 milyon dolarla Artest aldı. 13 de playoff maçını saydığımızda ortaya çıkan 86 maçlık ceza uyuşturucu cezalarını saymadığımızda tarihin en büyük cezası olmayı sürdürüyor. Ancak en büyük darbeyi ligin imajı aldı. Ligin alkol politikası ve oyuncular ile taraftarlar arasındaki bariyerlere dair büyük değişimler yapıldı. Stern olaydan 1 yıl sonra ligin aldığı dersleri şöyle sıralıyordu: “1-Oyuncular tribünlere giremez. Böyle bir durumda güvenliği bırakırlar ve ihkak-ı hak elde edemezler. 2- Taraftarlar da bazı sorumlulukları yerine getirmelidirler çünkü onlar da bilet aldıklarında her şeyi yapma özgürlüğüne sahip değiller. 3- Güvenlik ve taraftar kontrolüne dair çalışmalarımızı sürdürüp bu alanda güncellemelerimizi yapmalıyız.
Smith: Bir sonraki sabah kahvaltıda oturuyorduk ve olanların mantığını çözmeye çalışıyorduk. Yemek yerken ayağım yere değiyordu. Çılgıncaydı. Sonraki sabah bile o sinirler aynı şekilde duruyordu. Bunu asla unutmayacağım.
Walsh: Bir sonraki gün Artest’le konuştum. Sanırım sonraki gün maçımız vardı. ‘Orada kimseye vurmadım, sahaya dönüp taraftarlar bana saldırana kadar en azından’ demişti bana.
Boyle: Kimsenin bunun bedelinin ne kadar ciddi olacağına dair bir fikri yoktu.
Montieth: Larry Bird kariyerinde yaşadığı olaylardan sonra Artest’e yaklaşık 10 maçlık bir ceza verileceğini düşünüyordu. Sonra ligden bazı haberler gelmeye başladı ve Stern’ün ciddi olacağına dair sözleri duymaya başladık. Sonra Bird cezanın 30 maça yakın olacağını düşündü. Ancak asla tüm sezonu kapsayan bir şey olacağını sanmamıştı.
Larry Bird: O gece çok fazla kötü hata vardı ve Ronnie ile Indiana Pacers darbenin en büyüğünü yedi.
Stern: Bu olayda oyuncularla taraftarları ayıran bariyer aşıldı. Palace’ta yaşananlar hem oyuncularımızın taraftara ulaşabilmesi hem de kabul edilemez davranışlarıyla alakalıydı. Maçlarımız sırasında bazı bariyerler olduğunu herkese hatırlatmamız ve hem taraftarlardan hem de oyunculardan profesyonellik ile kendini kontrol etme konusunda daha uygun davranışlar beklediğimizi belirtmemiz gerekiyordu. Oyunculara verilen cezalar ile o taraftarların Pistons maçlarından ihraç edilmesi salonlardaki güvenliği sağlamamız açısından gerekli kararlardı.
Billy Hunter (yönetici, Oyuncular Birliği): Bence olayı ele alış biçimleri aşırı şekildeydi. Kavganın olduğunu, Ron ile Stephen’ın kendilerini tribünlerde bulduğunu biliyorum ve bunu hafifletmeye çalışmıyorum. Bu tolere edilebilecek bir şey değil. Basketbol için iyi bir şey değil. Ancak yaptırımların ne kadar ağır gördüğümde kaygılanmıştım.
Jackson: Aslında Stern’ün bize merhametli davrandığını düşünüyorum çünkü direkt olarak bizi ligden atabilirdi. Düşüncem bu. 3 milyon doları kaybetmek üzücüydü ancak 3 milyon dolardan vazgeçip oynamayı, 3 milyonu tutup ligden atılmaya tercih ederim.
Hunter: İtiraz ettik ve O’Neal’ın cezasını 25 maçtan 15 maça indirmeyi başardık. Kanıtlar Jermaine’in yaptıklarının parkede bittiğini ve Ron ile Steve’in yaptığı gibi tribünlerde büyük kavgalar etmediğini gösterdi.
O’Neal: Kızıma neler olduğunu hiç söylemedim, okulda öğrenmiş. Bir gün eve geldi ve ‘Baba kavga ettiğin için ceza mı aldın?’ dedi. Bu benim için zordu. Böyle bir konuşmayı kızımla yapmak zordu. Boys & Girls Club’a gitmek, St.Vincent Hastanesi’ne gidip oradakilerle konuşmak zordu. Toplumda bir lider olarak benim için zordu. Çünkü insanlarla konuştuğunuzda hem takımımız üzerindeki hem de toplumda bize algı olarak büyük etkiler bıraktığını görebiliyordunuz. Birçok kişi benim tüm davalarımı kazandığımı bilmiyordur. Haklı çıktım. Hepsinde, sivil, sabıkalı, ligdeki ceza olsun… Her bir davamı kazandım.
Daniel Artest: Ron tüm sezonu kaçıracağı için çok rahatsız değildi. Salona gidip çalıştı. Sürekli onunla birlikteydim. Ben, Ron, James Jones ve diğer Pacers’lı John Edwards. Her gün. Ne kadar sinirli olursa olsun Ron bunu göstermedi.
Artest: O kadar para cezası almam gerektiğine hala inanmıyorum. Bir milyon dolara yakın bir parayı geri almak isterim aslında. Her şeyi başlatan ben değildim. Birkaç reklam anlaşması ve yatırım planlarımla birlikte 7 milyon dolar kaybettim.
8 Aralık’ta Oakland İdari Bölge Savcıları beş Indiana oyuncusunu (O’Neal, Artest, Jackson, David Harrison, ve Anthony Johnson) ve beş taraftarı (John Green, William Paulson, Bryant Jackson, John Ackerman, ve David Wallace) saldırı ve adam yaralama suçundan cezalandırdı. Aylarca süren dava süreci devam etti. Green 30 gün hapis cezasına çarptırıldı, diğer herkes maddi, şartlı tahliye ve toplum servisi cezaları aldı. Beş taraftar Pistons maçlarından ihraç edildi. Savcı David Goryca, davadan sonra “Tarihin en genç katili Nathaniel Abraham davasına baktım. Jack Kevorkian davasına baktım. Ama hiçbiri bu dava kadar dünya genelinde medya ilgisi görmedi” dedi.
Olko: Sürekli ne kadar müfettiş olduğuna dair sorular alıyordum. Bir tane vardı. Toplumda olan diğer sıkıntılarla da uğraşıyorduk. Ben elimdeki kaynakları nerede kullanayım? Hafif suçlu milyonerler üzerinde mi?
McCosky: Aylarca medya üzerinde durdu, artık acaba birisi mi öldü falan diye düşünürdünüz. Her şeyi nasıl başladığını, kimlerin olayın içinde olduğunu ve kimlerin olayı durdurduğunu insanlar hatırlayamaz duruma gelmişti. Sadece Detroit’te yaşanan çirkin bir gece haline dönüşmüştü.
O’Neal: Herkes olumsuz şeyler konuşuyordu. Bence kıyafet kuralı bu yüzden gündeme geldi. Lig bir anda ‘kontrolden çıkmıştı’. ‘Yorumcu’ denen insanları dinliyordum ve NBA’in çok hip hop vari bir şeye dönüştüğünü söylüyorlardı. Bu beni çılgına döndürüyordu. Sevdiğin müzik nasıl bir insan olduğunu illa belirlemek zorunda değil. Kavgadan sonra kıyafet kuralı gündeme gelmişti.
Olko: En sürpriz şeylerden biri toplumdan çok fazla kişinin bizi sertçe eleştirmesiydi. İnsanlar Pacers‘lıları tutuklamadığımız için kızgındı. Indianapolis’teki insanlar Pacers‘lıların peşinden gittiğimizi çünkü Detroit takımının bir parçası olduğumuzu falan söylüyorlardı. Tekrarlıyorum, olanlar küçük suç kategorisine giriyordu.
Ham: Bence medya olayları karıştırdı. Kontrolden çıkmış NBA oyuncuları hep haberlerin ilk sırasında yer alıyordu, taraftar davranışları değil. Taraftarlar oyuncuları saha içinde eleştirebilir, bu bir şeydir. Ancak daha önce bazı taraftarların oyuncuların çocukları, eşleri ile alakalı konuştuğunu gördüm. Hatta çizgiyi geçip bir şeyler attıklarını da. Bu yaşananların neden “NBA’de oynayan vahşi söz dinlemez siyahiler” üzerinden anlatıldığını anlamadım. Bu üzücü bir durum ancak böyle bir toplumda yaşıyoruz.
O sıralarda Pacers iki farklı sorunla karşı karşıyaydı: 2005 Playoff’ları yolunda takımı Artest’siz nasıl odaklanmış tutacaklar ve Artest’in geleceği hakkında ne karar alacaklardı? Artest garip şekilde olanlarla bir sorunu kalmamış gibi davranıyor, vücut formunu korumaya ve yeni hip-hop albümü üzerinde çalışmalar yapmaya devam ediyordu. 2005 Playofflarında iki takım bir daha karşılaştığında 6 maçta Pistons galip geldi ama Finallerde Spurs‘e kaybetti. Sonraki sezonun başında Artest ve Bird SI’ın kapağına çıktığında her şey iyi hoşmuş gibi görünmüştü. Ancak değildi.
Montieth: İnsanlar Pacers’ın dağılmasının nedeni olarak kavgayı gösteriyorlar. Ben buna katılmıyorum çünkü emekli olan Reggie Miller’ın dışında takım sonraki sezon aynıydı. Bence dağılmanın sebebi Ron Artest’in 2005 Aralık’ta takasını istemesiydi.
O’Neal: Ron’ın ne problemi vardı bilmiyorum, takas istemesinin nedenini de bilmiyorum. Hiç bana gelip bir şey söylemedi. Stephen’ın onu korumak için elinden geleni yaptığını biliyorum. Ben de aynı şekilde elimden geleni yaptım. Böyle bir şeyden sonra birisinin takasını istemesi size koyuyor açıkçası.
Walsh: Birçok kişi kavga esnasında Ronnie’ye destek çıktı. Jermaine ve Jack ceza aldı. Çoğu kişi de küçük cezalara çarptırıldı. Kalkıp takasını istemesi tüm takımı çok farklı bir hale büründürdü. Ron’un çıkıp gitmek istediğini düşündüler ve bu da takıma çok zarar verdi.
Jackson: Evet, Ron gitmek istediğinde yıkılmıştım. Düşünsenize 3 milyon dolar kaybettim. ‘Kariyerlerimizi ve her şeyimizi senin için orada riske attık ve bizden ayrılmak mı istiyorsun’ düşüncesi oluştu. O dönemde ligin en iyi takımıydık. Bu canımızı yakmıştı.
Walsh: Ron’a ‘Pazartesi günü oturup bu konuda konuşacağız’ dedim. Sadece bunları söyledim. Sonra pazar günü kalktı ve bir daha takasını istedi. Pazartesi günü buluştuğumuzda onu takas edeceğimi söyledim ve böyle de yaptık.
Pacers bir süre Artest’i kadro dışı bıraktı ve 25 Ocak 2006’da Peja Stojakovic karşılığında Sacramento’ya gönderdi. Kavgadan sonra Artest sadece 16 kez Pacers forması giydi.
O’Neal: Kariyerinden taviz verdiğiniz bir pozisyona düşüyorsunuz. Hayatınızı, ailenizin nasıl yaşadığını değiştirecek bir şeyler yapıyorsunuz ve bunun tek nedeni bir anda yanınızda olmak istemiyor. Kimse bir odaya girip saatlerce orada oturmanın ne olduğunu bilmiyor. Kimse hapse girme ihtimaliyle oynamanın ne olduğunu bilmiyor. Bir de bunların hepsi sezon içinde oluyor. Takım Detroit’e gidiyor ve neler neler duyuyor. Toronto’ya gidemiyoruz bile, iş iznimiz yok. Kimse bunları bilmiyor.
Jackson: Sonuçta bu Ron’un kararıydı. Hala NBA’de işimizi koruyabildiğimiz için müteşekkiriz. Ve bir kişinin ayrılması şovu bitirmez. Bu bizim kendi içimizdeki görüşümüzdü. Onunla yapabileceğimizi onsuz da yapabilirdik.
O’Neal: Kavgadan sonra çok fazla saha dışı problemimiz oldu ve kendimizi iyi hissetmiyorduk. İyi değildik. Artık bir değişim isteyeceğimiz noktaya kadar gelmişti. Donnie Walsh da eminim ki böyle hissetmişti. Bu yüzden New York’a gitti.
Rose: Ben Detroit’liyim. Detroit’te bıraktığı kara leke ülke bazında tipik Detroit şeylerinden birinin yaşandığı yönündeydi. Pacers olarak baktığımda ise 2000 Finallerinde oynayan bir takımdan, iyi basketbol sergileyen ve aynı zamanda sorumlu vatandaşlarla dolu bir kadrodan taraftarların artık izlemek istemediği bir ekibe dönüşmüştük. Ligin zirvesinden düştük. Taraftarlar desteğini çekti. Sonra saha dışında çok fazla sıkıntı yaşandı ve artık bazı değişimler yapılmak zorunda kalınmıştı.
O’Neal: Artık iş basketboldan çıkmıştı. İyi hissetmiyorduk. Maç oynarken iyi hissetmiyorduk, tüm şehir bölünmüş gibiydi. Bir tarafta bizim arkamızdakiler, diğer tarafta karşımızdakiler vardı.