by Yılmazcem Özardıç / info@eurohoops.net
Bu yazıda NEWSOK, History Locker ve NBA.com‘daki yazılar kaynak olarak kullanılmıştır.
Serge Jonas Ibaka Ngobila 18 Eylül 1989’da Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Brazzaville kentinde dünyaya gelir. Serge, 18 çocuklu ailenin en küçük üçüncü çocuğudur. Tabii bu rakam Afrika’daki aileleri düşününce pek de acayip gelmiyor.
“Bir aile atmosferinde büyümeyi seviyordum” diyor Ibaka, “Aile benim için çok önemlidir. Afrika’da bu çok yaygındır zaten. Ailenin ne kadar güçlü bir bağ olduğunu bilen bir ailede büyüdüm ve birbirimize hep göz kulak olduk.”
Ibaka belki de basketbol oynamak için doğmuştu. Babası Desire Ibaka Afrika’da profesyonel basketbolcuydu ve Kongo Milli Takımı’nda da oynamıştı. Annesi Amadou Djonda de aynı şekilde milliymiş. Spor aşkını oğullarına geçirmişler.
Serge, babası Desire ile birlikte babasının maçlarına 3 yaşında gitmeye başlamış. Babası da 2.01’lik, gücü ve savunma aşkıyla öne çıkan, sahada her şeyini bırakan bir oyuncuymuş. Serge, oyun karakterini babasından aldığını söylüyor.
Ibaka’nın oyunla gerçek anlamda tanışması 7 yaşında arkadaşlarıyla Brazzaville sokaklarında topu eline almasıyla gerçekleşmiş. Günlerini okulda, daha sonra her bulduğu boş anda basketbol topuyla geçiriyormuş.
“Her gün oynardım” diyor Ibaka, “Eğer basketbol oynamadığım bir gün olursa kendimi çok kötü hissediyordum. O gün sanki bir şeyler eksikmiş gibi geliyordu bana.”
Ibaka tabii ki güllük gülistanlık bir yerde oynamıyordu. Aşınmış, taştan basketbol sahası çakıllarla dolu, panyalar tahtadan yapılmıştı. Çocukların ayaklarında Nike, Adidas, Reebok falan değil, şanslı olanlarda delikleri kağıtla kapatılmış plastik ayakkabılar vardı.
“Basketbolu o kadar çok seviyorduk ki oynayabildiğimiz sürece bunu nasıl yaptığımızı önemsemiyorduk” diyor Ibaka.
Ibaka’nın hayali NBA değil, ülkesinden çıkıp başka bir yerde profesyonel basketbol oynamakmış.
Ancak küçük Serge’in hayallerinin önüne engeller konmuş.
Ibaka’nın annesi o daha 8 yaşındayken doğal nedenler sebebiyle hayatını kaybetmiş. O kadar küçük yaşta neler olduğunu anlamakta zorlanan Serge, annesinin hayatını kaybetmesiyle babası ve büyük annesi Christine Djonga’ya daha da bağlanmış.
Ancak tabii ki Ibaka’nın zorlukları devam etmiş. Dokuz yaşına girmek üzereyken ülkesinde modern Afrika tarihinin en büyük savaşı olan İkinci Kongo Savaşı patlak vermiş. Sekiz Afrika ülkesinin katıldığı savaşta 5 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti ve bu savaş halen daha İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana dünyanın gördüğü en kanlı ikinci savaş olma özelliğini sürdürüyor.
Milyonlarca Kongolu ülkeyi terk ederken Ibaka’nın ailesi Ouesso adında bir şehre yerleşmiş. Ibaka dört yıl orada yaşamış. Bazı günler silah sesleriyle uyanan Serge, günler boyu su ve elektriğin olmadığı dönemleri sık sık yaşadıklarından bahsediyor.
Aile 2002’de Brazzaville’e döndüğünde işler Serge için çok daha zorlaşmış. Savaş bitmek üzereyken politik görüşmeler sürüyormuş ve Desire Ibaka eski işine geri dönmek isterken yakalanıp hapse atılmış. Dört yıl içinde annesini kaybeden, savaşın içinde yaşayan ve son olarak babası hapse atılan Serge’nin hayatı daha da dibe gidiyordu. Babasının hapse atılma sebebi ise bir Kongo vatandaşı olarak savaş devam ederken Kongo’nun sınırına neredeyse bitişik bir limanda çalışması, yani savaş sınırının Kongo’ya göre ‘yanlış tarafında’ kalmasıymış. Babası hapisteyken zor günler geçiren Serge, büyük annesinde yaşamış. Babası ise savaş resmi olarak bittiğinde ancak salınmış.
Hayat zor, ancak Serge imkanı bulduğunda gözünü en yukarılara dikmişti bile. Babasının da hapisten çıkması ve savaşın sona ermesiyle birlikte zor koşullar altında bile olsa Serge 16 yaşında ilk kez beşe beş maç yapan bir kulübe gitmeye başlar ve Avenir du Rail formasıyla hızlı şekilde basketbol basamaklarını atlar. Ancak Ibaka’nın hayatının dönüm noktası Güney Afrika’da düzenlenen 2006 U18 Afrika Şampiyonası olmuş.
Ibaka, kendi yazısında “Turnavaya katılma hakkı kazanmıştık ancak hiçbir zaman oraya gidebileceğimizi düşünmemiştim. Güney Afrika’ya kadar gitmek? Buna kim para harcardı ki? Pek gerçekçi gözükmüyordu. Babam benim yaşımda oynarken milli takımla böyle bir turnuvaya gitme şansı yakalayamamıştı. Bizim ülkemizin federasyonu genelde genç takımların seyahat masraflarını karşılamıyordu. Ancak Tanrı bu sefer elimizden tuttu ve bir şekilde federasyon gerekli parayı bizim için sağladı. Kıtasal bir turnuvada boy gösteren ilk Kongo Genç Milli Takımı’nın bir üyesiydim ve hayatımda ilk kez uçağa biniyordum” satırlarıyla anlatıyor o şansı.
Sayı, ribaunt ve blok istatistiklerinde turnuvayı ilk sırada bitiren Ibaka, MVP ödülünü de almış. Kimsenin onu fark ettiğini düşünmüyormuş. Ancak NBA gözlemcileri orada da varmış. Keza menajerlik şirketleri de.
Turnuvadan sonra Pere Gallego adında bir adam Ibaka ailesini ziyarete gitmiş, Serge’yi geliştirmek istediğini söylemiş ve onun menajeri olacağını belirtmiş. Ancak bir şartı varmış. 17 yaşındaki Ibaka, İspanya’ya gelecekmiş.