by Yılmazcem Özardıç / info@eurohoops.net
Bu yazıda ESPN ve Bleacher Report‘taki yazılar kaynak olarak kullanılmıştır.
Sesler gecenin sessizliğini sanki sanki havai fişekmiş gibi bozuyordu.
Bam! Bam! Bam! Bam! Bam!
Ancak Güney Philadelphia sakinleri daha iyi biliyor. Bunlar silah mermilerinin patlama sesi. Ve o sesler yerel bir partiden dönen beş kadının içinde bulunduğu arabaya ateşlenen silahtan çıkıyordu.
“Arabayı sür!” diye bağırdı Monique Brown, “Sadece sür!”
Araba ateş edenlerden kaçtı ancak en az 10 mermi isabet etmişti.
Ateş edenler yanlış bilgi almışlardı. Arabanın içinde düşmanlarının aile üyelerinin olduğunu sanıyorlardı.
Araba kırmızı ışığa gelirken Brown sağ dizinin üstündeki inanılmaz acıyı ilk kez hissetti.
“Aman Tanrım” diye bağırdı, “Vurulmuşum!”
O, evde uyanıktı. Hep ayakta olur ve eve dönmesini beklerdi.
Ergenken doğurduğu çocuğuna her zaman kol kanat olmuştu. Ev kapısının dışında olan tehlikelerden onu hep korurdu.
Yaz aylarında New Jersey, Wildwood’daki sahile giderlerdi. Bilgisayar oyunları almak için hemşire olarak çok uzun süreler çalışırdı. Lifetime filmleri izlemek için yatağını onunla paylaşırdı (bazen de sevgilisi ve ailelerinin köpeği de onlara katılırmış).
“Orada çok güzel filmler bulursunuz” diyor Waiters, “Annem genelde en iyilerini bulur.”
O’nun için daha uzun bekledikçe daha da endişelenmeye başladı.
Telefon çaldı.
Telefonun ucundaki kişi annesinin vurulduğunu söyledi. O’na söyleyebilecekleri bu kadardı.
İlk reaksiyonu ağlamak oldu. Sonraki işi telefona sarılıp bir şeyler öğrenmekti. Ancak cevap alamadı.
“Yani, ben düşünüyorum, yani normal olarak, anlarsınız ya, en kötü senaryoyu düşünüyorsunuz” diyor Waiters, “Birisinin vurulduğunu duyarsanız öldüğünü düşünürsünüz.”
Waiters herkesin bu tecrübeyi yaşayabileceğini düşünerek konuşuyor. O’nun dünyasında herkes bunu yaşayabilir.