by Yılmazcem Özardıç / info@eurohoops.net
Bu yazıda ESPN ve Bleacher Report‘taki yazılar kaynak olarak kullanılmıştır.
Sesler gecenin sessizliğini sanki sanki havai fişekmiş gibi bozuyordu.
Bam! Bam! Bam! Bam! Bam!
Ancak Güney Philadelphia sakinleri daha iyi biliyor. Bunlar silah mermilerinin patlama sesi. Ve o sesler yerel bir partiden dönen beş kadının içinde bulunduğu arabaya ateşlenen silahtan çıkıyordu.
“Arabayı sür!” diye bağırdı Monique Brown, “Sadece sür!”
Araba ateş edenlerden kaçtı ancak en az 10 mermi isabet etmişti.
Ateş edenler yanlış bilgi almışlardı. Arabanın içinde düşmanlarının aile üyelerinin olduğunu sanıyorlardı.
Araba kırmızı ışığa gelirken Brown sağ dizinin üstündeki inanılmaz acıyı ilk kez hissetti.
“Aman Tanrım” diye bağırdı, “Vurulmuşum!”
O, evde uyanıktı. Hep ayakta olur ve eve dönmesini beklerdi.
Ergenken doğurduğu çocuğuna her zaman kol kanat olmuştu. Ev kapısının dışında olan tehlikelerden onu hep korurdu.
Yaz aylarında New Jersey, Wildwood’daki sahile giderlerdi. Bilgisayar oyunları almak için hemşire olarak çok uzun süreler çalışırdı. Lifetime filmleri izlemek için yatağını onunla paylaşırdı (bazen de sevgilisi ve ailelerinin köpeği de onlara katılırmış).
“Orada çok güzel filmler bulursunuz” diyor Waiters, “Annem genelde en iyilerini bulur.”
O’nun için daha uzun bekledikçe daha da endişelenmeye başladı.
Telefon çaldı.
Telefonun ucundaki kişi annesinin vurulduğunu söyledi. O’na söyleyebilecekleri bu kadardı.
İlk reaksiyonu ağlamak oldu. Sonraki işi telefona sarılıp bir şeyler öğrenmekti. Ancak cevap alamadı.
“Yani, ben düşünüyorum, yani normal olarak, anlarsınız ya, en kötü senaryoyu düşünüyorsunuz” diyor Waiters, “Birisinin vurulduğunu duyarsanız öldüğünü düşünürsünüz.”
Waiters herkesin bu tecrübeyi yaşayabileceğini düşünerek konuşuyor. O’nun dünyasında herkes bunu yaşayabilir.
Philadelphia Inquirer’ın haberine göre Waiters’ın doğduğu 1991 yılından kolejden ayrıldığı 2010 yılına kadar Philadelphia’da 7307 cinayet vuku buldu. Waiters’ın büyüdüğü mahalle gibi düşük gelirli yerlerde bu suç fırtınası büyük etkilere yol açtı.
Şanslılardı, Waiters’ın annesi hayatta kaldı. Mermiden geri kalan tek fiziksel iz dizinin üstündeki yara izi.
“Arabanın kapısından içeri girdi mermi. Kapı mermiyi yavaşlatmış” diyor Brown.
Waiters’ın annesi o anda ölmese de ölüm her zaman hayatının büyük bir parçası oldu. 10 Aralık 1991’de dünyaya geldikten yaklaşık 4 saat sonra, onu büyüten kadın Monique’nin büyük annesi hayatını kaybetti.
8 yaşında çoktan bir çatışmanın ortasında kalmış, anne-oğul park ziyaretine ölümcül bir sondan saniyelerle, milimetrelerle kaçmıştı. 12 yaşında bir polis baskınında kafasına silah dayanmıştı.
15 yaşından önce kuzeni Antose Brown silahla vurularak öldürülmüştü.
“Gerçek bir abi gibiydi” diyor Waiters, “Hep onunla birlikteydim.”
Bir sonraki yıl, 2007’de bir diğer kuzeni Isiah Brown’ı kaybetti. Üç ay sonra en yakın arkadaşı Rhamik Thomas silahla saldırı sonucunda hayatını kaybetti.
“Hayatımın en zor zamanlarıydı” diyor Waiters, “Üç kuzenimi ve en yakın arkadaşımı kaybettim ve hepsi yanlış zamanlarda hayata gözlerini yumdular. Herkes bana güçlü olmamı, onların daha iyi bir yerde olduklarını söyleyip durdu. Ancak onları duymak istemedim. Gitmişlerdi ve bir daha onları hiçbir şekilde göremeyecektim.”
“Thomas basketbol oynarken sahaya kalbini koyardı, ona ‘Küçük Dev’ derlerdi” diyor Waiters’ın mentörü Chris Clayton, “Fiziksel olarak çok küçüktü ancak size bakıp kalbinizi söker alırdı.”
Thomas öldüğünde 16 yaşındaydı. En az 11 mermi vücuduna isabet etmişti.
“Genelde sürekli her gün, her saniye birlikte takılıyorlardı. Ancak o gün, Dion, Rhamik’le birlikte değildi” diyor Brown, “Dion yıkılmış haldeydi.”
2009’da kuzeni Karl Brown bir motorsiklet kazasında hayatını kaybetti. Waiters’ın küçük kardeşi Demetrius Pinckney, 2016 Mart’ta bir kavga sonrası bisiklet üzerinde vurularak öldü.
“Hayatını kaybedenlerin hepsinin kalbimde çok özel bir yeri var” diyor Waiters, “Bu konularda konuşmayı pek sevmiyorum, bilirsiniz ya? Sonuçta bunlar dokunaklı konular. Ancak onların ismini yaşatmak için ne gerekiyorsa onu yapacağım.”
Waiters, çocukluğunda yaşadığı acıları bir kenara bırakarak Syracuse Üniversitesi’nde çok iyi iki yıl geçirdi ve 2012 NBA Draftı’nda 4.sıradan Cleveland Cavaliers‘ın yolunu tuttu. Şu anda kariyerinin yedinci sezonunda Miami Heat ile ‘evini bulduğunu’ söyleyen Dion için kritik anlarda zor şutları atmak hiçbir şey.
Her şey basit: Daha önce yaşamak ile ölmek arasında çokça bulunmuş. Herhangi bir basketbol maçının son saniyeleri bunlarla kıyaslanamaz bile.
“İnsanlar, neden kendime güvenimin bu kadar yüksek olduğunu soruyor. Çünkü ben bir insanın geçebileceği en zorlu yollardan geçtim, en kötü şeyleri yaşadım” diyor Waiters, “Son şutu atmaktan korkmuyorum çünkü zaten onun sonucunda iki şey olabilir. Ya sokarsınız ya da kaçırırsınız. Kendime güvenim bu yüzden bu kadar yüksek. Philly’den çıkıp kendini beğenmiş biri olmam gibi bir durum söz konusu değil. Ben çok fazla şey yaşadım. Basketbol kolay taraf.”
“Herkes bana, ‘Senin bu saçma kendine güvenin nereden geliyor?’ diye soruyor bazen” diyor Waiters, “Eğer benim yaşadıklarımı yaşamış olsanız, hayatta kalmak mutlu olmanıza yeterdi.”
Geride bıraktıkları bazen canını acıtıyor tabii ki.
“Aslında değiştirme şansım olsa yaşadığım hiçbir şeyi değiştirmezdim” diyor Waiters ve son kez ekliyor, “Ancak bazen ‘Eğer yaşıyor olsalar ve her şeyi, beni bu şekilde görseler ne olurdu?’ demeden de edemiyorum. Kenarda maçımı izleseler, hayalimi yaşamamı görseler. Düşündüğüm tek şey bu.”
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!