Fersu Yahyabeyoglu/ Fersu@eurohoops.net
Yeni jenerasyon Türk koçların en yeteneklilerinden olan koç şuanda herhangi bir takımın başında değil. Sezon başında alınan kötü sonuçlardan sonra Trabzonspor MP ile yollarını ayıran koç gelecek hakkında umutlu. Eurohoops olarak Hakan Demir’e ulaştık ve kendisi ile Türk koçların geleceği, TBL’deki yeni yabancı kurallarının etkileri ve tabiki favori oyuncuları ve koçları hakkında konuştuk. Keyifle okumanızı diliyoruz.
– Asıl mesleğiniz doktorluk, branşınız nedir ve doktorluktan koçluğa geçiş nasıl oldu?
“Evet asıl mesleğim doktorluk ve branşım spor hekimliği. Elazığ’da doğdum, büyüdüm ve basketbolla tanışmam TV dizisi Beyaz Gölge sayesinde oldu. Tabi orada imkanlar yoktu, kendi başıma basketbol oynamaya, öğrenmeye çalışıyordum. Okul takımında ve oradaki amatör takımlarda oynadım. Daha sonra üniversiteyi kazanıp Ankara’ya geldiğim zaman acaba oyunculuğa devam edebilir miyim diye denemek istedim ama anladım ki gecikmişim. Çocukluğumda Beyaz Gölge sayesinde içimde basketbola doğan aşk nedeniyle yine de basketbolun içerisinde kalmayı istedim bu nedenle de antrenörlüğü seçtim. Babamın o zamanlar DSİ’de çalışmasının da etkisiyle o zaman DSİ’nin minik takımlarının yaz okullarında çalışarak başladım. Doktorluk ve antrenörlüğü götürebildiğim yere kadar götürdüm. Sonrasında 1999 yılında Anadolu Efes’in teklifiyle bir seçim yapmam gerekti ki o zaman herkesin hayali olan Anadolu Efes’te çalışmayı kabul ettim ve doktorluğu tamamen bırakıp profesyonel antrenörlüğe başladım.”
– Yardımcı antrenörlük yaparken baş antrenörün sizi desteklemesi ve gelişiminize yardım etmesi de çok önemli sanırım. Bu şansı kulüplerin Türk koçlarımıza vermesi gerektiğini düşünüyorum.
“Antrenörlükte iyi olmak kadar şanslı olmak da önemlidir, hatta bazen şanslı olmak daha da önemlidir. Benim için Efes Pilsen e gelmem ve önemli antrenörlerle birlikte çalışmam iyi bir şanstı. 2000 senesinde Blatt Maccabi’nin yardımcı antrenörüydü, Panathinaikos’da yardımcı antrenörü Itoudis’ti ve ben de Anadolu Efes’te yardımcı antrenördüm. Şimdi Blatt NBA’de ilk Avrupalı baş antrenör olarak Cavs’da, Itoudis’in CSKA ile başarıları ortada.Büyük bir kulüpte yardımcı antrenör olarak iyi bir usta çırak ilişkisi içinde çalışmak önemli olduğu gibi sonrasında karşına çıkan fırsatlar ve bunları nasıl değerlendirdiğin; oradaki ortamın doğruluğuna ve senin becerine kalıyor. Ama bizim Türk antrenörlere gelen fırsatların çok daha az ve ortamların hep daha zorlu olduğu da ortada.”
– 1998-99 yılında Siena Koleji’nde NCAA’de asistan koçluk yaptınız ve İsviçre’de Sion Herens takımında bir baş antrenörlüğünüz var. İlginç olan bu iki tecrübenizden bahsetmenizi isteyeceğim.
“NCAA’de asistan koçluk yapmam aslında bir şeyleri hayal etmek ve bunun için mücadele etmekle ilgili, tabi fırsatların da sana yardım etmesi lazım. Ben yurtdışında doktorluğu bitirip spor hekimliği uzmanı olduğum dönemde Amerika’da kolej basketbolu ile ilgili bir şeyler görmek istiyordum. Bir arkadaşım vasıtasıyla Siena Koleji’nde böyle bir fırsat olduğu söylendi. Ondan öncesinde TBF beni FIBA’nın düzenlediği Dünya karmasının asistan koçu olarak göndermişti o kadroda oyuncu olarak Nedim Yücel ve Muratcan Güler de vardı. Amerika’daki üst düzey kolej takımlarıyla 12-13 tane maç yaptık. Ben o dönem aynı zamanda askerdim ve izin alarak Amerika’ya gitmek benim için çok ilginç bir tecrübeydi 🙂 Ben Siena Koleji’nde görev alırken aynı dönemde Ergin Ataman da Stanford Koleji’nde ve Ertuğrul Erdoğan da Iowa State Koleji’nde yardımcı antrenörlerdi. Orada koç Paul Hewitt ile hem yararlı hemde başarılı bir sezon geçirmiştim.
Sions Herens tecrübeme gelince, yabancı bir menajer İsviçre’de büyük ümitlerle kurulmuş bu takımda işlerin yolunda gitmediğini, takımın sonuncu olduğunu ve yabancı bir koç aradıklarını iletti. Ben de ilginç bir deneyim olacağını düşünerek gittim. Hem İsviçre’de çalışmak çok keyifliydi hem de takımla beklentilerin üzerine çıkarak playoffa kaldık, başarılı bir sezon geçirdik. Fakat tabi ligin kapasitesi ve benim de hayallerim daha farklıydı dolayısıyla devam etmeyip Türkiye’ye döndüm ve zaten akabinde de Beşiktaş’ın koçu oldum.”
– Trabzonspor ve sizin adınıza sezon başlangıcı pek iyi değildi, sonrasında da zaten anlaşarak takımdan ayrıldınız. Peki şuanda geri çekilip büyük resme baktığınızda sizce temel olarak yolunda gitmeyen neydi?
“Kendini geliştirmek isteyen her insanın hatalarıyla yüzleşmesi ama bir noktada objektif olması gerekiyor. Kendinize fazla yüklenmeniz de hata olur, kendinizi eksiksiz görmeniz de hata olur. Aliağa’dan ayrılıp sezonun ortasında Trabzonspor’un başına gelmemdeki en büyük neden bana güvenen ve yıllarca beraber çalıştığım insanların bana ihtiyacı olduğunu hissetirmeleriydi. Aynı zamanda Aliağa’dan sezonun geri kalanında takım adına istediğim maddi garantileri alamıyordum. Geldiğimde ligin sonuncusuyduk fakat ligi 9.sırada bitirdik, Eurochallenge oynama fırsatı elde ettik ki hedefimiz ligde kalmaktı aslında. Eurochalleng’a katılmak istememdeki en önemli sebep de daha önce Karşıyaka tecrübemde de gördüğüm üzere Avrupa kupası oynamanın şehre ve sponsora getirdiği hareket ve ivmeydi. Çünkü artık siz Türk insanını lokal başarılarla mutlu edemiyorsunuz. Türkiye artık Avrupa’ya açılmış bir ülke. Sezon başı kurgusunda 5 yabancılı sistem yeni gelmişti ve biz de hem bildiğimiz oyuncuları hem de bir kaç önemli ismi takıma katarak bir karma oluşturmak istedik. Benim için bu noktada kilit oyuncu Tutku’ydu. Yabancı oyuncuları kontrol edebilecek, saha içerisinde beyin görevini yapacak ve saha dışında liderlik yapabilecek bir oyuncu olması gerekiyordu ve bütün takım kurgusunu Tutku üzerine kurmuştum. Tutku’nun geçirdiği ameliyat sonrası sahaya dönememesi tüm düzenimizi bozdu. Zaten benden sonra kulüp o bölgeye Can’ı transfer ederek açığı kapattı. Ayrıca ilk hafta kendi sahamızda kaybetmemiz ve sonrasında oynadığımız zorlu fikstür birleşince bu netice oldu. Aslında ayrıldığımda Eurochallenge da ikide iki yapmıştık. Gönül istemesede Zaman zaman sporda bu gibi durumlar oluyor. Sonuçta biz bu işe başlarken hem iyi günlerin hem de bu tarz zor günlerin olabileceğini bilerek başladık. Trabzonspor kulübü benim çalıştığım dönemde her zaman iyi imkanlar sunarak bize katkıda bulunmuş bir kulüp. Onlara başarı dilemekten başka söyleyebileceğim bir şey yok.”
– Peki neden Türk koçlar, yabancı koçların ülkemizde bu kadar çok görev aldığı bir dönemde yurtdışında çalışma fırsatlarını değerlendirmiyor?
“Öncelikle Türkiye gibi üst düzey yarışmacı bir ligden çıkan bir koçun yurtdışında başarısız olacağını düşünmüyorum. Geçmiş yıllarda zaten Ergin Ataman, Oktay Mahmuti,Erman Kunter bunu kanıtladı. Yeterki iyi imkanlar ve fırsatlar verilsin. Türkiye ligi şu anda bir çok şeyi ithal ediyor ama bu ligi bu seviyelere getiren değerlerin Avrupa’ya ihracı nedense mümkün olmuyor. Avrupa ülkeleri eskiye göre daha çok kendi içlerindeki piyasayı tercih ediyorlar. Eğer yemek masasında sana ayrılmış bir sandalye yoksa muhtemelen menüdesindir diye bir söz var. Şuanda maalesef Türk koçlarının da durumu bu. İşte bu menüden yenmeden çıkabilenler başarılı olabilecekler. Sonuçta ligimizi hep beraber yönetimler, oyuncular, koçlar ve sponsorlarla, hakemlerle beraber şuanki üst düzeye, kaliteli ve yarışmacı duruma getirdik. Tüm Avrupa bu ligde çalışmak istiyor. Ama bu ligi buralara getirenler Avrupa’da aynı Değeri görmüyor. Bu karşılıklı bir alış veriş haline gelirse o zaman sağlıklı bir yapıdan söz edilebilir. Koçlarımızın yurtdışındaki takımlar tarafından itibar görmemesinin tek nedenini koçlarımızın yetersiz olması düşüncesine bağlarsak yanlış yapmış oluruz. Bu sezon ortasında Türkiye’ye gelen yabancı koçların bir çoğuda elinde kupalarla buraya gelmedi. Ama burada onlara fırsatlar yaratıldı. Eğer doğru bir market den bahsediyorsak bizim koçlarımızın da tıpkı Avrupalı koçlar gibi çeşitli liglerde görev alabilmesi gerekiyor ve bu fırsatları yaratmak sadece Türklere değil bizim açtığımız gibi onlara kapısını açacak Avrupa’lılarada düşüyor.”
– Yabancı sayısı kuralının artmasının Türk basketboluna yansımaları nasıl olur?
“Şunu söylemek gerekirki gördüğümüz bu sistemde bile kendini takımına, formasına adamış Türk oyuncular takımına sınıf atlatıyor. Aynı zamanda bu düzende sahaya sağlam karakter koyan oyuncular pasaportuna bakılmadan öne çıkıyor.
Ligimizdeki Koçların uzun yıllar uygulanan 3+2 kuralının getirdiği sisteme bağlı oturmuş alışkanlıkları vardı. Bazı koçlar takımlarında rotasyonu iyi kullanırken bazıları dar rotasyonlarla oynuyorlar. Yeni sistemde dar rotasyon kullanan bir takımda olmak bir Türk oyuncu için zor olabiliyor. Türk oyuncuların daha çok çalışarak kendilerini göstermeleri, sabırlı ve inatçı olmalarının yanı sıra koçların da onları görmeleri ve rotasyona açık olmaları gerekiyor. 3+2 kuralı ile 5 yabancıya izin verilen kural birbiriyle siyahla beyaz kadar zıt. +2 gibi görünse de aslında çok daha fazla oyuncuyu etkiliyor. Ve bir özeleştiri yapacak olursam bu anlamda radikal bir değişikliğe herkesin yeni olduğu bir takımda ben de tam hazır olamamışım diye düşünüyorum. Karşıyaka döneminde bütçe ve 3+2 kuralı dolayısıyla Birkan ve Furkan gibi genç takımdan yeni çıkmış oyuncuları bile rahatlıkla beşte oynatıyorduk. Bu sayede bu oyuncular gelişimlerini çok iyi tamamladılar. Şuanda böyle bir mecburiyet yok. Koçların Türk oyuncuları kullanmak adına ısrar etmesi gerekirken oyuncuların da kendilerini geliştirmeleri, aldıkları süreleri çok iyi ve neredeyse sıfır hatayla değerlendirmeleri, sahaya fark yaratacak karakter koymaları gerekiyor. Ancak koçlarında da bu baskı altında sürekli maç kazanması gerekirken bazen şartlar da bu rotasyona izin vermiyor maalesef. 3+2 kuralı varken de eskiden biz antrenörler yine şikayet ediyorduk, diyorduk ki bi üst sıralardaki takımlarla mücadele edemiyoruz çünkü ekonomik şartlar gereği üst düzey yerli oyuncular alamıyoruz diyorduk. Avrupa’da mücadele eden takımlar da rakipleriyle eşit şartlarda olamadıklarından muzdariptiler ve ortak çözüm olarak bu yeni kural bulundu. Çok hızlı bir geçiş oldu. Ama bu çözümün sonucunu bügünden yarına hemen almamız da çok zor. Kadrosu oturmuş bazı kulüpler doğru eklemeler yaparak bu kuraldan faydalandılar. Ama yeni kurulan takımların çoğu bu ani geçişte bocaladılar. Bekleyip göreceğiz. Bunun yanında ligdeki takım sayısını arttırmak da Türk oyunculara fırsat verilmesi adına bir adım olabilir. Bu yapıyla ligimiz 18 takımı kaldırabilir. Hem oyuncular hemde koçlar için iyi olur diye düşünülebilir. Aynı zamanda oyuncularımız da yurt dışında oynamak konusunda daha istekli olup, belki biraz ülkemizdeki yüksek kontratlardan feragat edip daha çok süre bulacakları yurt dışı kulüplerini tercih etmeyi düşünebilirler”
– Elinde çok iyi bir bütçe olsa ama sadece bu sezon TBL’de oynayan oyunculardan bir kadro kurmanı isteseler kimleri alırdın?
“PG: Arroyo-Dixon
SG: Goudelock-Lofton
SF: Perperoglou-Broekhoff
PF: N.Bjelica-Erceg
C: Krstic-Vesely”
– Aynı şekilde çok iyi bir bütçen olsa sadece Eurolig takımlarından, bizim takımlarımızdan hariç, kimleri alırdın kadroyu?
“PG: Teodosic-Rodriguez
SG: Spanoulis-Navarro
SF: Fernandez-Weems
PF: Vorontsevich-Printezis
C: Tomic-Kaun”
– Peki şimdiye kadar baş antrenörlüğünü yaptığın oyuncular arasından en iyi beşinizi sayın desem?
“PG: Chatman
SG: Toolson
SF: Haluk Yıldırım
PF: Andre Smith
C: Jovo Stanojevic”
– Koç Ivkovic ve Obradovic haricinde Avrupada’da en beğendiğiniz koçlar?
“Takıma getirdiği fizikalite açısından koç Ivanovic ve oynattığı taktik açısından koç Itoudis beğendiğim koçlar”
– Kariyer planlarınız nelerdir?
“Şuanda içinde bulunduğum dönemi kendimi geliştirmek için ve düşünmek için değerlendirmek istiyorum. Son 10 sezondur hep baş antrenörlük yapıyorum ve genelde orta seviyedeki takımları yukarı çıkarmakla uğraştığım ve zor dönemlerde görevler aldığım için biraz garantili benzer bir sistemle yıllardır oynuyorum ama bu sistemi biraz daha geliştirebilmek, yenileyebilmek üzerine çalışıyorum. Incelemeler yapıyorum. Avrupa’daki ligleri yakınen takip ediyorum.Ve uzun zamandır özlemini çektiğim ailemle daha çok zaman geçirme fırsatını değerlendiriyorum.”