By Buğra Uzar / info@eurohoops.net
Beşiktaş‘ın genç yıldızı Şehmus Hazer, Eurohoops’a özel bir röportaj verdi.
Kariyer hedefleri, takımının ING Basketbol Süper Ligi’ndeki gidişatı, karantinada yaşadıkları ve çok daha fazlası hakkında çok samimi açıklamalarda bulundu.
Huzurlarınızda Şehmus Hazer ile gerçekleştirdiğimiz röportaj…
– Öncelikle coronavirüs konusundan bahsetmek lazım. Kaçınılmaz bir durum şu anda. Bu sebepten ötürü çok alışılmışın dışında bir sezon oluyor. Senin gibi sporcular için de gerçekten çok farklı bir durum var. Seyahat ediyorsunuz, farklı kısıtlamalar ile karşılaşıyorsunuz. Bu, zihinsel olarak de herkes için çok zorlayıcı bir dönem. Sen bu kısımla nasıl baş ediyorsun? Bu zihinsel baskı ile nasıl baş ediyorsun?
– Bu sadece sporcular özelinde değil, tüm dünya genelinde zor bir durum. Herkesin buna adapte olması biraz daha zor oluyor. Bir şekilde alıştık. Salgının ülkemize gelmesinin, dünyanın bu salgını fark etmesinin üzerinden 7-8 ay geçti. Ben nasıl yapıyorum? İlk zamanlar zaten bildiğiniz üzere ligler ertelendi ve herkesin aklında sezonun devam edip etmeyeceğine, ederse nasıl devam edeceğine dair soru işaretleri vardı. Şu an çok şükür devam edebiliyoruz, ligimiz başladı, maçlarımızı oynayabiliyoruz. Ben nasıl başa çıktım? Hem mental hem de fiziksel açıdan biraz daha zor oldu. Bu yeni sezona başlamak, pandemiden dolayı biraz zorlayıcı oldu tabii ki. Böyle 6-7 ay basketbol oynamadan, daha doğrusu hiçbir şey yapmadan tekrar sahalara dönmenin dezavantajları oluyor tabii. Sakatlık riski arttı, daha fazla sakatlık görüyoruz bu dönemde. Ben elimden geldiğince kendimi hazır tutmaya çalıştım. Sezona bunun bilincinde olarak yaz antrenmanları ile hazırlandım ve öyle başladım. Normalde başladığımız sezonlar gibi bir sezon değildi. Biraz bizi zorlayacaktı ve başladığında da öyle oldu. Her açıdan bizi zorladı. Yemek konusunda bile istediğimiz şekilde yemeklerimizi yiyemiyorduk. Aşçılığa başladım ve çabuk bitti çünkü ilk zamanlar tabii hoş, evimizde vakit geçiriyorduk ve normalde doğal olarak antrenmanlar, deplasmanlar, milli takım kamplarından dolayı evde pek vakit geçiremiyoruz. O yüzden ilk dönemlerde eğlenceli ve güzeldi ama bir yerden sonra her şeyin fazlası zarar. Biraz uzun sürdüğü için sıktı bizi. Herkes için aynısı geçerli. Şu an bile zor. Her yerde sıkıntılı bir şekilde devam ediyoruz hayatımıza.
– Yaz döneminde kariyerin açısından bir farklılık yaşadın. Kulüp değişikliği yaşayarak takım arkadaşlarınla birlikte Beşiktaş ile anlaştın. Aslında Bandırma’dan da biraz bahsetmek istiyorum. Çünkü senin yetiştiğin, seni Türk basketboluna kazandıran kulüp. Onlar farklı bir yola giderek A Takım düzeyinde faaliyetlerini durdurdular. Hem Bandırma organizasyonu hakkında neler söylemek istersin, hem de onların kapanmış olması sana nasıl hissettiriyor?
– Bandırma basketbolunun kapanması tabii ki ülke bazında üzücü. Bizim açımızdan kötü bir şey çünkü bu ülkeye epey oyuncu veren, yatırım yapan bir kulüptü. Basketbolu, Bandırma’ya sevdiren bir kulüptü; daha doğrusu o şehrin takımıydı. Böyle köklü bir altyapı takımının, altyapılara önem veren bir kulübün kapanması tabii ki üzücü. Hem kendi adıma hem de Türkiye basketbolu adına üzücü. İnşallah ilerleyen zamanlarda tekrar Bandırma şehrini bir basketbol şehri olarak hem ligimizde hem de ülkemizde duymaya başlayabiliriz. Benim açımdan ben açıkçası beklemiyordum böyle bir şey. Tabii her sene bütçe düşüyordu. A Takım’da oynadığım ilk sene ile son senem arasındaki bütçe farklıydı. Bütçe düştükten sonra Türk oyunculara daha fazla önem vermeye başladı kulüp ve bunun faydasını da gördü. Bu sezon yine kulübün düşük bütçe ile, bir şekilde devam edeceğini düşünüyordum. Tabii devam edemedi. Biz de bu nedenle Beşiktaş’a geldik. Bizim için de farklı bir fırsat oldu diyebilirim.
– Beşiktaş demişken buraya da birçok takım arkadaşınla birlikte geldin ve Beşiktaş gibi çok köklü, tarihi bir kulübün formasını giymeye başladınız. Çok da güzel ve değişik bir proje var. Daha önce Türk basketbolunda rastlamadığımız türden, bir büyük kulübün yapmadığı türden bir proje. Burada, böyle önemli bir projenin parçası olmak sana neler hissettiriyor?
– Yani buraya gelmeden önce Beşiktaş’ın nasıl büyük bir kulüp olduğunu biliyordum, bunu tüm Türkiye biliyor. Bunun bilincinde olarak buraya geldik ve Beşiktaş kulübü, sadece genç oyunculara değil aynı zamanda Türk basketboluna da yatırım yaptı diyebiliriz bu konu hakkında. Bu yatırım sürecinde Başkan Ahmet Nur Çebi ile yönetimimiz kötü gittiğimiz zamanlarda da bize hep destek oldu. Lige çok kötü başladık. Tabii çok genç bir takım olduğumuz için alışma sürecimiz oldu ve bu süreç biraz uzun sürdü. Beklemediğimiz mağlubiyetler aldık ve onlar bizden desteklerini hiç esirgemediler, daha çok destek verdiler. Bundan dolayı iyi gitti diyebilirim. Yaptıkları yatırımın sonucu şu an iyi gidiyor gibi gözüküyor. Önümüzdeki aylarda, yıllarda neler olacağını bilemem çünkü bu 1-2 aylık bir süreç değil; 2-3 yıllık bir süreç. Ne olacağını hep beraber göreceğiz.
– Başkan ve yönetimin desteğinden bahsettin. Ben de onu soracaktım. Başkan neredeyse tüm maçlara gitmeye gayret ediyor. Yönetimden yine birçok ismin orada olduğunu görüyoruz. Hatta sporculardan da sizin maçlarınıza gelenler oluyor. Bu camiadan böylesine bir destek almak, sana nasıl hissettiriyor?
– Yani bu gerçekten gurur verici bir şey benim açımdan. Böyle büyük bir kulüpte başkanın hiç maç kaçırmadan, imkan buldukça gelmeye çalışması güzel ve mutluluk verici. Kenarda seni sahiplenen, sana destek veren insanların olması; ister istemez hem saha içinde hem de saha dışında seni motive ediyor. Bu da performansıma da yansıyor, insan ilişkilerine yansıyor. Birçok şeye yansıyor.
– Beşiktaş‘ın bu projeye gitmesi, Türk basketbolu için çok büyük bir yatırım. Bu yatırımı yapmak da kolay değil. Bu yatırımı yapmış olmaları, senin ve takım arkadaşlarının potansiyeline güvendiklerini gösteriyor. Böyle bir manevi destek almak, ilerisi için sizi nasıl motive ediyor?
– Bu yaptıkları şey dışarıdan bakınca kolay gibi gözüküyor ama çok cesaret isteyen bir şey çünkü böyle büyük ve köklü bir kulübü gençlere emanet edip gençlerden bir şeyler beklemeleri gerçekten cesaret göstergesi diye düşünüyorum. Bizi her zaman desteklediler ve hâlâ destekliyorlar, bu da bizi Beşiktaş için, kendimiz için, ülke basketbolu için daha çok bir şeyler vermeye teşvik ediyor diyebilirim.
– Beşiktaş taraftarı malum sebeplerden ötürü maçlarınıza gelemiyor fakat sosyal medyada özellikle takip ettiğimiz zaman taraftarın, basketbol takımına inanılmaz bir ilgisi var. Maçın saati ne olursa olsun, futbol maçı ile aynı saatte olduğunda bile basketbol maçının sosyal medyada çok konuşulduğunu görebiliyoruz. Onlar hakkında neler söylemek istersin? Belki henüz buluşamadınız ama onların desteğini daha önce deplasmana gittiğin maçlarda gördün. Sosyal medyadan size gönderdikleri mesajları okuma şansın oluyor mu?
– Dediğiniz gibi Beşiktaş taraftarı, Türkiye’nin en büyük taraftarlarından biri ve bu taraftarlar bizi gerçekten seviyorlar, sahada mücadele vermemizden gerçekten hoşnutlar, bize epey destek veriyorlar. Şanssız yanımız, böyle bir takımın taraftarının tribünde olmaması. Tabii onlar televizyon başında, telefon başında bizi destekliyorlar, buna şüphem yok. Dediğin gibi sosyal medyadan birçok destek mesajları alıyorum, bu da bana çok destek oluyor. Genç takım olduğumuzu bildikleri için kaybetsek bile “Olur, pes etmeyin. Mücadele edin” tarzında mesajlar yolluyorlar. Birçoğunu okuma şansım oluyor, bazılarına cevap verme şansım oluyor ama çok destek gördüğümüz için bazılarına da yetişemiyoruz bazen. Onlar da kusura bakmasın. Biz elimizden ne geliyorsa Beşiktaş için, kendimiz için, ülke basketbolu için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. İsterdik ki onlar da tribünde olsun, kazandığımız maçlardan sonra hep beraber sevinelim ama buna da şöyle bakmak lazım: En azından şu anda biz basketbol oynayabiliyoruz, onlar da bizi izleyebiliyor. En azından şu anda bu bizi tatmin eden tek nokta olabilir. Bu durum sezonun devamında seyirciler alınmaya başlanırsa salonu daha fazla doldurmalarına sebep olabilir çünkü gerçekten Beşiktaş taraftarı… Ülke genelinde savaşan takımlara daha fazla ilgi var ve biz de öyle bir takımız. Gençliğimizden faydalanarak elimizden geldiğince sahada mücadele etmeye çalışıyoruz ve taraftarların çoğu da takımlarından bunu istiyor: Kazanmak veya kaybetmekten çok, o formanın hakkını vermeyi, formayı terletmeyi… Biz de şu an bunu yapmaya çalışıyoruz. İnşallah önümüzdeki süreçte ülkemiz ve tüm dünya düzene girdikten sonra onların desteği ile bambaşka maçlarda bambaşka oyuncular olarak oluruz. Onların desteği çok önemli.
– Sezona yavaş bir başlangıç yaptınız. Genç bir takımsınız. Büyüme sancıları olarak da adlandırabileceğimiz, son toplarda kaybedilen maçlar yaşadınız. Sen de şanssız bir sakatlık yaşadın, bir süre takımdan ayrı kaldın ama şimdi hem sen geri döndün hem de takımın performansı çok iyi bir seviyeye döndü. Üst üste galibiyetler geliyor, iyi bir basketbol sergiliyorsunuz. Sence ilk haftalara kıyasla takımdaki en önemli değişimler neler oldu?
– Sezonun başında da bence dediğin gibi şanssız mağlubiyetler aldık. Tabii ilk altı maçta herkesin hedef maçları vardı, bizim de vardı ama biz tecrübesizliğimiz ile takım olamadığımız için çoğu maçı son saniyelerde kaybettik ama hiçbir zaman farklı bir skor olmadı kaybettiğimiz maçlarda. Bu da iyi çalışmamızdan ötürü oluyor. Bunun dışında o döneme kıyasla artık herkes kendi rolünü, nerede ne yapması gerektiğini daha iyi biliyor ve öğrenmeye açık bir takım olduğumuz için her geçen gün bir şeyler öğreniyoruz. Hatalarımızı düzeltmek için daha vaktimiz var, onları düzeltiyoruz. Performansımız da her geçen gün artıyor. 6’da 0 ile başladık, ondan sonraki yedi maçta altı galibiyet aldık. Takım kimyası oturdu, herkesin takım içinde birbirine hep güveni vardı zaten. Arkadaşlarımın zaten birçoğu ile Bandırma’dan, küçüklüğümüzden beri aynı takımdayız, beraber oynuyoruz. Birbirimize alıştıktan sonraki şeylerden dolayı daha iyi sonuçlar aldık diyebilirim.
– Henüz 21 yaşında olmana rağmen bu takımın liderlerinden birisin. Kariyer planların açısından böyle bir rolde, böyle uzun süreler alarak önemli bir rolde oynaman sence ne kadar önemli?
– Çok önemli ama şöyle bir şey söyleyebilirim: Ben Bandırma’da oynarken de şu anki rolüm kadar olmasa da takımın ana rollerinden birini alıyordum Türk oyuncu olarak. Oyuna girip vereceğim katkı önemliydi. Bu seneyse bambaşka bir şey oldu. Bu takımda benden bir şeyler bekleniyor, diğer oynadığım takımlara göre sorumluluğum daha fazla. Bu da benim için beklediğim, hazır olduğum bir sorumluluktu. Hayatım boyunca hep böyle oldu. Buna hazırdım. İlk başlarda tabii alışmak biraz zor oluyor. İster istemez böyle büyük bir kulüpte böyle bir sorumluluğu almak zordu. Her geçen gün, bu sorumluluğun bilincinde olarak ben kendimi geliştirdim. Şu an o role, daha da iyi adapte olmaya çalışıyorum. Daha da gelişebilir. Her geçen gün bu takıma vereceğim katkı artabilir. Arkadaşlarımın da vereceği katkı artabilir.
– Geçtiğimiz NBA Draftı’nda senin de ismin vardı ama daha sonrasında drafttan çekilme kararı aldın. Fakat NBA hayalin gitmemiştir herhalde. Sen bize biraz gelecek planlarından bahseder misin? NBA hedefin duruyor mu?
– Her oyuncunun hayalidir NBA’e gitmek. Benim de hâlâ böyle bir şansım, hedefim var. Bu sene amacımız, “Bir bakalım, takımların ilgisi olacak mı? Takip ediyorlar mı?” şeklindeydi. Eksik noktalarımı, neleri daha yaparsam o taraflarda oynayabilme şansım olabileceğini öğrendim, bu konular üzerinde çalıştım. Sezonun bitmesine daha çok maç var. Her geçen gün üstüne koyarsam, kendimi geliştirerek ve takımın kazandığı bir doğrultuda gidersem sonunda böyle bir güzel bir haber alabileceğimi düşünüyorum. Olmasa da olabilir, sonuçta hayat bu. Her şeyin olmasını bekleyemeyiz. Tabii ki her insanın hedefi var. Benim de hedeflerimden biri bu. Olmasa dünyanın sonu değil ama elbet bir gün o şansın tekrar gelebileceğini düşünüyorum. Bu sene olmasa da iki sene sonra yine gelebilir diye düşünüyorum.
– Seni orada görmek bizlere de gurur verir. Geçtiğimiz yıl Bandırma formasıyla Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde mücadele ettin. Turnuvanın en iyi genç oyuncuları arasında anıldın. Resmi siteden seninle ilgili özel paylaşımlar yapıldı. Bu sene belki orada değilsin ama turnuva hakkında neler söylemek istersin? Tekrar böyle mücadeleci bir turnuvada forma giymek ister misin?
– Avrupa’da böyle bir şey görmek benim için gurur verici bir şey. Bunun sadece benim çalışmamdan ötürü değil, takımın bana güveninden de kaynaklanıyor. Bu isimlerin arasında olmak, kulübün bana verdiği sorumluluktan da kaynaklanıyor. Kariyer maçımı orada oynadım. Gelişimimde önemli etkisi oldu. Basketbol Şampiyonlar Ligi gelişmeye devam ediyor. Geçen seneye oranla daha iyi takımlar var. Her geçen sene üstüne koyarak ilerliyorlar. Neden olmasın?
– FIBA Europe Cup’ta grup aşaması sizin ev sahipliğinizde oynanacak. Belki taraftar olmayacak ama yine de alışık olduğunuz yerde oynamak sizin için avantaj olacaktır. Bu turnuvadaki hedefleriniz ile ilgili neler söylemek istersin? Avrupa arenası önemli olacak.
– Hangi kupa olursa olsun Avrupa önemli çünkü Avrupa’da çok sayıda insan basketbolu takip ediyor ve bundan dolayı kupada elimizden geldiğince en iyi yere gidebiliriz. Benim düşüncem, bizim kendi evimizde, kendi sahamızda oynamanın büyük avantaj olacağı yönünde. Tabii ki zor olacak ama ev sahipliğinin avantajlarını kullanacağımızı düşünüyorum. Bu grup aşamasında şu anki formumuzu kaybetmezsek grupta üç maçı da kazanarak ilk sırada bitirebileceğimizi düşünüyorum. Tabii tek sıkıntı, maçları art arda, turnuva usulünde oynayacağımız için bu tip turnuvalarda ne olacağının hiç belli olmaması. Anlık, günlük performans önemli oluyor. Biz de genç bir takımız. Daha çok rotasyon yapabilecek güçteyiz, 12 oyuncumuz da oynayabilecek güçte. Bunun vereceği katkı ile beraber en iyi yerde bitireceğimizi düşünüyor ve umuyorum.
– Akatlar’ın yeni tasarımını sormak istiyorum. NBA parkesi gibi gözüküyor. Sizin için orada oynamak nasıl bir his?
– Yıllardır oraya gidip geliyoruz, çok maç oynadık ama Beşiktaş‘a gittikten sonra sahayı ilk gördüğümüzde epey değişikti ve gerçekten heyecan vericiydi. Hemen sahaya çıkıp insanın oynayası geliyordu, hemen koşayım, şut atayım, bir şeyler yapayım istiyordunuz. Bizi heyecanlandırıyordu sahaya çıkmak. Çok güzel yapmışlar. Önceki senelerde yanlış bilmiyorsam saha içi koltuklar yoktu. Güzel bir tasarım oluşturmaya başlamışlar. Taraftar olduğu zaman saha içinde vereceği destek de düşünülünce güzel bir şey oluşturdular. Orada seyircili oynamak istiyoruz. Çok güzel bir atmosfer, epey değişti. Bakalım, göreceğiz. Ama o sahaya çıkmak, orada oynamak her gün heyecan veriyor.
– Son dönemde performansınız çok iyi gidiyor. Bunun da mükafatını alarak Alperen (Şengün) ile birlikte milli takıma seçildiniz. Tabii daha önce milli formayı giymiştin ama A Milli Takım seviyesinde oynamak, önemli isimlerle birlikte bu seviyede oynamak daha farklı bir duygu olmalı. Sen daha önce defalarca milli takıma seçildin. Bu formayı giymek nasıl bir duygu? A Milli Takım formasını giyince neler hissettin?
– Milli takım formasını giymek, her kategoride çok önemli ve çok gurur verici bir şey ama A Milli Takım formasını giymek bambaşka bir şey çünkü orada çoğu zaman izlediğin abilerin, örnek aldığın, bir yerlere gelmiş, bir şeyleri kanıtlamış insanlar oluyor ve onlarla oynamak gurur verici. Tabii orada kalıcı olmak daha önemli bence. Gitmek tabii inşallah herkese nasip olur ama benim amacım oraya gidip orada kalıcı olmak. Milli takım formasını bir kez değil, birçok kez terletmek istiyorum. İnşallah önümüzdeki yıllarda o formayı terletip ülkemizi en iyi şekilde temsil ederim.
– Alperen ile birlikte çok iyi performans gösteriyorsunuz. Onun oyunu hakkında neler söylemek istersin? İleride ikinizi NBA’de görmek çok hoş olur
.
– Çok güzel olur. Alperen, epey enerjik. Benim şu ana kadar gördüğüm en enerjik uzun olabilir. İdmanlarda çok çalışıyor. Çok olgun oynuyor benim açımdan. Ben öyle düşünüyorum. 18 yaşında ligi domine edebiliyor. Sayı atıyor, ribaund alıyor, çok yetenekli bir oyuncu. İnşallah her geçen yıl daha da gelişir ve ülkemizi sadece milli takımda değil, NBA’de de temsil ederiz.
– Milli takımdan bahsetmişken, sen de Shane Larkin’in ilk milli maçında onunla beraberdin. Böylesine Avrupa’da kalbur üstü bir oyuncu ile milli takım formasını giymek, onun milli takımımıza katılmış olması… Onunla ilgili neler düşünüyorsun? Çok fazla idman yapma şansınız oldu mu bilmiyorum. Çünkü bir ara EuroLeague maçı için gidip geri gelmek zorunda kaldı. Onun ortamda olması size neler hissettirdi?
– Larkin dediğimiz oyuncu, Avrupa’yı domine eden bir oyuncu. Onunla aynı takımda olmak mutlu ediyor insanı. Yanındaki oyuncu, Avrupa’nın en iyi oyuncularından biri sonuçta. Belli bir seviyesi var ve bu da antrenmanlarda ona karşı bir şey öğrenme şansını yükseltiyor. Bir şeyler öğrenebilirsin. Bu sebeple benim için heyecan vericiydi. Dediğiniz gibi Türk oldu ve belki Şubat maçlarında tekrar birlikte oynayabiliriz. Tabii çok antrenman yapamadık, takvim biraz karışıktı ama tüm takımlar 3-4 gün çalışabildi. Öyle uzun bir zamanda, örneğin yaz kampında onunla oynayarak bir şeyler öğrenebileceğimi, görebileceğimi düşünüyorum.
– Sen çok yönlü bir oyuncusun tabii ama en önemli yönlerinden biri atletik özelliklerin. Hemen hemen her maçta atletik özelliklerini sergilediğin etkileyici bir hareket yapıyorsun. Bazen maçtan sonra yaptığın bir smacı görüp “Ben bunu nasıl yapmışım?” dediğin oluyor mu? Etkilendiğin oluyor mu kendi hareketlerinden?
– Maçlardan sonra çoğu zaman hatalarımıza bakmak için maçı izliyoruz. O yüzden maçı izlerken güzel yaptığımız hareketleri de görme şansımız oluyor. Birkaç tane oldu. “O yorgunlukla acaba nasıl bir enerji geldi de ben bunu yaptım?” diye düşündüğüm oluyor bazı hareketlerde. Birçok kısımda yoruluyorum. Savunmada koşuyoruz, bazen çok git-gel oluyor ve onun üzerine bazen bir hareket yapıyorum ve o beni cidden “Nasıl yapmışım? Şu an olsa yapamam. Hangi enerjiyle yapmışım?” diye şaşırtıyor bazen.
– Bu aralar senin hızın sosyal medyada inanılmaz dikkat çekiyor. Sanki diğer oyuncular normal çekimde ama seni hızlandırmışlar gibi. Sahayı geçip bitirdiğin bir turnike var, çok etkileyici.
– Ben koşabiliyorum ve bana hiç öyle gelmiyor nedense. Ben normal koşuyorum, normal gibi geliyor ama çoğu insanın tepkisi öyle değil. Ben pek fark edemiyorum.
– Senin oyun olarak kendine idol olarak gördüğün, örnek aldığın bir isim var mı?
– İdol olarak gördüğüm şu an kimse yok ama küçükken izlemeyi sevdiğim oyuncu vardı, Kevin Durant’i izlemeyi seviyordum. Bana daha önce birkaç kez daha soruldu bu soru ama gerçekten şu an bilmiyorum. Yok gibi.
– Oyun tarzına benzer gördüğün bir oyuncu var mı?
– Benim benzettiğim yok. Hiç benzetemiyorum. Ben kendim birilerinin idolü olmak istediğim için öyle birini bulamadım. Çok maç da izliyorum ama… Rudy Fernandez ve Cory Higgins’e benzeten oldu, bana hiç öyle gelmiyor ama o iki benzetmeyi yapıyorlar.
– Boş zamanlarını nasıl geçiriyorsun? Şu an her yer kapalı ama evde nasıl vakit geçiriyorsun?
– Şu an antrenmandan sonra pek vakit kalmıyor ama yemek yedikten sonra kendimi biraz dinlenmeye adıyorum. O yorgunluğun üzerine bir de her yer kapalı olunca kendimi dinlenmeye adıyorum. Bazen televizyonda dizi falan izlemeye çalışıyorum çok yorgun değilsem. Daha çok boş vakitlerimi dinlenerek geçiriyorum.
– Favori bir dizin var mı?
– Çok klasikler var. Prison Break… O tarz diziler. The Originals diye bir vampir dizisi vardı, onu izlemeyi seviyordum. O bitti. Şu an yok. Bakmaya çalışıyorum. Belgesel falan izlemeye çalışıyorum.
– En sevdiğin sosyal medya platformu hangisi?
– En çok vakti Netflix’te geçiriyorum ama sosyal medya platformu olarak favorim Instagram.
– Sana göre tarihin en iyi beşi hangi oyunculardan oluşurdu?
– 5 numaraya Shaq’i alırdım. 4 numara şimdilik kalsın. 3 numaraya LeBron’ı alırdım. 2’ye ya Kobe ya da Jordan’ı alırdım.
– Kobe olsun.
– Tamam, Kobe olsun. Ona da Allah rahmet eylesin diyelim. 1 numaraya da Steve Nash olabilir. Şu an aklıma bir tek Steve Nash geldi. 4 numaraya bakıyorum… Takım çok atıcı oldu. Oraya bir savunmacı eklemem lazım. Garnett ve Duncan’ı çok sevmiyorum. Anthony Davis de değil… Şu an tam aklıma gelmiyor. Dennis Rodman olabilir. Orada değişik bir şey olur, kısalar atar, uzunlar çalışır.
– Maçlardan önce özel bir uğurun var mı?
– Birkaç şey var ama bunlar sayılır mı bilmiyorum. Hep ısınma ile başlıyorum. Roller falan yapıyorum, onunla başlıyorum. Şu an saç bandı veya taç takıyorum ama ilk çıkarken hiçbir şey takmıyorum. Her zaman ısınma başladığında hep aynı köşedeyim. Benim köşem belli, hep oraya gidiyorum ve ilk attığım turnikeyi hep aynı şekilde atıyorum. Birkaç tane var, bir tane değil. 3-4 tane var.
– Herhangi bir oyunda takım arkadaşlarına meydan okumak istesen hangi oyunu seçersin? Kart oyunları olabilir, bilgisayar oyunları olabilir, masa oyunları olabilir…
– Video oyunu olur. 2K falan olur doğal olarak.
– Takımca yemeğe gittiğiniz zaman hesaplar kimin cebinden çıkar? En eli açık kimdir?
– Şu ana kadar bir kez gidebildik. Onu da kaptan Mehmet Abi ödedi. Büyük ihtimalle yine o öder. (Gülüyor.) Ona kalıyor gibi. Çoğu insanın da eli açık takımda. Öyle insanlar yok.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!