Ceyhun Cabadak Anlattı: Sırbistan ve Kosova Macerası, Manisa’daki Yapı, Transfer Tercihleri…

2022-09-30T17:01:16+00:00 2022-09-30T17:01:16+00:00.

Can Bedel

30/Eyl/22 17:01

Eurohoops.net

Basketbol Süper Ligi’nin yeni ekiplerinden Manisa Büyükşehir Belediyespor’un başantrenörü Ceyhun Cabadak, Eurohoops’a konuştu.

by Semih Tuna / stuna@eurohoops.net

2017’de başlayan TB2L macera ile başlayan macera, 2022 yılının bahar aylarında mutlu sona ulaştı. Manisa Büyükşehir Belediye Spor, Basketbol Süper Ligi’ne direkt olarak çıkan ilk takım oldu.

Takımın başantrenörü Ceyhun Cabadak ile kariyer basamaklarını, transfer tercihlerini, basketbol felsefesini ve daha birçok konuyu konuştuk.

Hocam hikayenin başına dönmek istiyorum biraz, oyunculuk döneminize. Tuborg’da oynamıştınız.

Evet, altyapıda Tuborg forması giymiştim. 1993 yılında girmiştim oraya. 2007 senesine kadar Tuborg’daydım ama bunun ilk süreci oyunculuktu, sonrasında antrenörlüğe başladım. Tuborg’da altyapının her kademesinde çalıştım. Spor okulundan son kapandığı sezon yıldız takımdaydım ve final oynamıştık. Orada da ilk başantrenörlük tecrübemi yaşamıştım. Spor okulu da dair her branşında görev aldım. Oyuncu olarak da antrenör olarak da gözümü Tuborg’da açtım diyebilirim.

Tuborg’da altyaş kategorilerinde en iyi guard seçildiğinizi öğrendim.

Küçük erkekler Türkiye şampiyonası’nda en iyi guard seçilmiştim. Orta okulda Türkiye şampiyonası’nda da en iyi guard seçilmiştim.

Devam etseniz kendinizi Basketbol Süper Ligi seviyesinde oynuyor olarak görüyor muydunuz?

Çok göremiyordum aslında. BSL seviyesinde bir basketbolcu olamayacağımı anladığım için bırakma kararı almıştım ama kopamadım basketboldan. Altyapı kategorilerinde iyi olmama rağmen o zamanlarda başlayan size’lı guard yetiştirme modası vardı. O moda nedeniyle ben hiçbir zaman milli takımlara davet edilmedim. Sonrasında da işler istediğim gibi gitmedi. Bir karar vermem gerekiyordu. Okula ve akademik kariyere de odaklanmam, üniversite sınavına da hazırlanmam lazımdı ama basketboldan kopamadığım için yavaş yavaş antrenörlüğe de başlamak istiyordum. O karar aşamasında beni etkilemişti.

Peki sizce altyapılarda hala fizikli guardlara mı önem veriliyor ?

Şu anda küçük size’lı kaç tane guard sayabiliriz ki? Benim gördüğüm sadece Can Uğur Öğüt var. Küçük olmasına rağmen üst seviyede şans bulmuş, oynayabilmiş yakın dönemde başka yok. Bir elin parmaklarını geçmiyor.

Tuborg sonrasında Pınar Karşıyaka’da altyapıda çalışıp A Takım’a asistan koç oldunuz.

Her iki görevi de yaptım aynı sezon içerisinde. Hem A Takım’da yardımcı antrenörlük yaptım hem de yıldız takımı çalıştırdım. Orada da kendimi test etmek istemiştim. Genç oyuncularla çalışmak da çok hoşuma gidiyordu, büyük keyif alıyordum. O zaman tabi daha da gençtim, enerjim de fazlaydı. Yorulmadan yetişiyordum.

Ben A Takım’da üç koçla çalıştım. Ahmet Kandemir, Hakan Demir ve Nenad Markovic ile çalıştım. Bu üç koçla hem Karşıyaka’da hem de Trabzonspor’da da çalıştım. Üçü birbirinden farklı koçlar ama üçünün de kendi felsefemi oturtmamda büyük katkıları var. Üçünden de çok şey öğrendim. Bende emekleri çoktur, çok saygı duyuyorum.

İlk başantrenörlük tecrübeniz, 2010 yılında Karşıyaka ile Beşiktaş deplasmanıydı. Hiç yabancı yoktu kadroda. 

Biz o deplasman öncesinde Güney Kıbrıs’ta Avrupa maçı sonunda bir saldırıya uğradık. Hem fiziksel hem psikolojik olarak çok yıprandık. Dönüşümüz de çok geç olmuştu. Karşıyaka maçın ertelenmesini talep etmişti ancak federasyon bunu onaylamayınca kulüp de altyapı hatta spor okulundan çocuklarla maça çıkma kararı aldı. Lisans çıkarmıştık spor okullarındakine Sadece orada bulunmak için bulunmuştuk. Allen Iverson’ın oynadığı bir maçtı. Enteresan bir tecrübe, anı oldu. Değişik bir gündü her şey için.

Pınar Karşıyaka’dan bir ayrılış süreciniz var. Orada neler oldu?

Orada yönetim değişikliği oldu. Yönetimin aldığı kararla orada ekipte bir değişiklik yapılmak istendi. Dolayısıyla yönetimin kararıyla dışarıda kaldık. Ben de o sezon askere gitmiştim. O sezon, 20 yıllık antrenörlük kariyerimde çalışmadığım tek sezon. Dönüşünde bir Kosova fırsatı gelmişti. Ahmet Kandemir orada çalışıyordu ancak Beşiktaş onu isteyince o da Kosova’da beni önermişti. Onlar da beni çağırdılar ve anlaştık. Benim de kariyerimde bir ilkti. A Takım seviyesinde ilk kez çalışmıştım.

Kosova’da ilk A Takım antrenörlüğü nasıldı, nasıl bir duyguydu?

Ben o zaman 29 yaşındaydım. Gittiğim takım Kosova’nın hem politik hem de ekonomik olarak en güçlü kulübüydü ve beklenti çok yüksekti. Balkan Ligi’nde oynuyorduk o sezon. Yerel derbide ciddi bir rekabet vardı. Seyircinin olduğu, taraftarın etki ettiği, baskının olduğu bir kulüptü. Benim için tecrübe oldu. İyi bir takımımız vardı. Birkaç değişiklik yapmıştık sezon başında. Türk takımlarını davet ederek Beşiktaş, Aliağa Petkim ve Trabzonspor ile o zaman hazırlık maçları yaptık. Peşine de Kosova’da Süper Kupa’yı kazandık ve sonrasında da yerel ligde de çok iyi gittik. Ta ki ciddi anlamda maddi problemler başlayıncaya kadar. Orada bir 8 aylık başantrenörlük dönemi oldu ve bana da çok ciddi katkısı oldu.

Sonrasında Trabzonspor’a geliyorsunuz.

Evet sonrasında Trabzonspor’da iki sezon yardımcı antrenörlük yaptım. Peşine bir sene Karşıyaka’da yine yardımcı antrenörlük yaptım ve sonra da Manisa dönemi başladı.

Oraya da geleceğin ancak daha öncesinde 2012’de Sırbistan’da U20 Takımı’nda yardımcı antrenörlük deneyimi var. 45 gün sürüyor.

Evet orada şöyle bir şey yaşadık. Karşıyaka’daki son sezonumuzda Goran Ikonic takımdaydı. Goran Ikonic de Sloven takımı KK Krka Novo’dan gelmişti. O zaman EuroChallenge şampiyonu KK Krka Novo olmuştu hatta. Biz de o zaman Karşıyaka ile çeyrek final oynamıştık. Aynı gruptaydık. Goran Ikonic vasıtasıyla Aleksandar Dzikic ile tanışma fırsatım oldu. Tanıştıktan sonra kendisinden öyle bir davet gelince benim için de büyük bir fırsat oldu. Farklı şeyler görmek, deneyimlemek adına fırsattı. Ben de ekibe katıldım. Güzel zamanlar geçirdik, bana çok büyük katkısı da olmuştur. Dzikic saygı duyduğum biri. Onlarla tanışmak bana çok şey kattı. Bogdanovic o takımın bir parçasıydı hatta.

Bogdan’ı soracağım. O zamandan böylesine bir yıldız olacağı belli miydi?

O zamandan kumaşı belliydi ama bu kadar NBA’de üst seviye oyuncu olabilir mi noktasını kestirmek kolay değildi. Fakat Avrupa’da çok ciddi bir oyuncu olacağı belliydi, kalitesi vardı. Nemanja Dangubic, Mitrovic de vardı o takımda. Ciddi bir oyuncu kalitesi vardı. Onlarla o yazı geçirmek benim için iyi oldu. Farklı bir deneyim oldu.

O 45 günde ne fark ettiniz? Türkiye’deki mantalite ile nasıl farklılıkları vardı?

Şunu açıkça söyleyebilirim Türk Milli Takımı ve kulüplerinin başarılarında biraz daha oyuncuların ön plana çıktığını görebiliriz. Sırbistan’da ise biraz daha farklı bakıyorlar. Onlar sistemin, takımın ön planda olmasını ve o sistemin onlara başarı getireceğine inanıyorlar. Yıldızı olmadan da bir takımın iyi kadrolarla rekabet edebileceği seviyeye gelebilmesi için takım halinde rekabet etmesi gerektiğine inanıyorlar. Dolayısıyla onların bakış açısı biraz daha farklı. Bizim çok yüzeysel geçtiğimiz bazı işlerin onlar çok üstünde duruyorlar. Çok vurgulayarak üstünde duruyorlar ve ben bunların zaman içinde fark yarattığını gördüğüm için bakış açımı ve kendi felsefemi oluştururken hem Dzikic’in hem de Markovic’in bakışından etkilendiğimi dile getirebilirim. Bence oyuncu geliştirmek, oyuncu çıkarmak açısından da takım halinde hareket etmenin, oynayabilmenin uzun vadede her zaman daha başarılı olabileceğine inanıyorum.

John Roberson transferiniz var. Markovic ile iletişiminiz, onun Boşnak olduğunu düşününce transferde bir etkisi oldu mu?

Yok, olmadı. Fakat Aziz Bekir ile Genel Menajerimiz Nihat Mala konuştular. Oyuncunun karakteri hakkında konuştular. Nasıl davrandığını araştırdık. Aziz Bekir de büyük ihtimalle John Roberson’a ‘Türkiye’ye git, mutlu olursun’ demiştir. Fakat biz Roberson’u Macaristan Ligi’nde oynarken takip etmeye başlamıştık. Bu sene BSL’ye çıkınca John’u ikna etmek için fırsat yakaladık.

Pako Cruz gibi büyük bir transfer de var.

Pako Cruz’un TOFAŞ ile kontratı vardı. Kulübünün de opsiyonu vardı. Temmuz ortasına kadar sürüyordu. TOFAŞ farklı bir kadro yapısına gitme kararı alınca Pako boşa çıktı. Orada da Türkiye Ligi’ndeki diğer taliplerine baktığımızda da Avrupa Ligi oynayan takımlar yoktu, transferi bitirmişlerdi. Orada Pako’yu ikna etmemiz için TOFAŞ’ın opsiyonu kullanmaması bize yaradı.

Daha önce bir röportajınızda “Realist hedefimiz ligde kalmak” demiştiniz.

Doğru. Bence zaten lige yeni çıkan takımların öncelikli hedefi bu olmalı. Bir kere TBL ile Basketbol Süper Ligi’nin maddi olarak karşılıkları çok farklı. Kulübün, şehrin ciddi sponsorlarla beraber BSL’ye ayak uydurması açısından ilk sene özellikle ödeme problemi yaşanmaması için ayağımızı yorganımıza göre uzattık. Bizim inanılmaz bir bütçemiz yok. Ben bütçeyi iyi değerlendirdiğimizi düşünüyorum. Türk oyunculara ciddi teklifler yapmamıza rağmen, ciddi süreler vereceğiz dememize rağmen bizi tercih etmediler. Tabii Avrupa’da oynamak istiyorlar, anlıyorum. Onlara ciddi rol vereceğimizi söylememize rağmen bazı Türk oyuncular bizi reddetti. Bizim kafamızda geçen seneki kadroda üç Türk oyuncuyu tutmak vardı. Onun yanına ne yapabiliriz diye düşünürken yavaş yavaş kadroyu şekillendirdik.

Şöyle avantajları var. Bizim gibi ligde yeni olduğunuz zaman bütün oyuncular da yeniyse gerçekten çok ciddi bir süreye ihtiyacınız oluyor. Bizim hala baktığınızda 14 tane oyuncumuz var. Bunlardan 3 tanesi geçen seneden bizle devam ediyor, 11 yeni oyuncu var. Yazın o 3 oyuncunun avantajını sahada görüyoruz. Onlar ne istediğimizi bildikleri için diğerlerine gösterirken avantaj elde ediyorsunuz. Adaptasyon sürecini kısaltıyorsunuz. Tabii bir tek Evan Bruinsma ilk günden itibaren bizimleydi. Diğer 4 yabancı oyuncudan en erken gelen 5 Eylül’de idmana çıktı. John Roberson da elendikten sonra 11 Eylül’de idmana çıkabildi. Biz bu süreçte hazırlık maçlarını Türk oyuncu ağırlıklı oynadık. Hem Petkim maçı hem de Karşıyaka’daki turnuvayı Türk oyuncularla ağırlıklı oynadık. Tabii ki bu şekilde rekabet kolay olmuyor ama Türk oyuncuların mücadelesinden, istediğimizi sahaya yansıtmalarından son derece memnunum.

Ligde kalan takımlarda kısa rotasyonundaki isimler fark yarattığını düşünmüşümdür hep, dominant kısalar takımları ligde tutmayı başarıyorlar. Son olarak Büyükçekmece’den Jordan Crawford aklıma geliyor. Sizde de Pako Cruz ve John Roberson var. Siz de bu sürece başlarken kısa rotasyonunu olabildiğince güçlendirme temelinde mi başladınız transfer yolculuğuna?

Aynen öyle. Hatta biz ilk başta 3 numarayı 2 Türk oyuncuyla geçme planı vardı. Ama biz Erdi Gülaslan transferinde geç kaldık ve bahsettiğim gibi bazı Türk oyunculara da ciddi teklifler yapmamıza rağmen tercih edilmedik. Sonrasında üçüncü kısa yabancıda birkaç pozisyonu oynayabilen bir isme baktık. Orada da farklı önceliklerimiz vardı ama şartlar oluşmayınca Michal Michalak ile anlaştık. O da aramıza en son katıldı ve sadece bir tane hazırlık maçında oynadı. Şu ana kadar da sadece 4-5 idman yapabildi. Orada üçüncü kısayı da topa yön veren, topla oynayabilen, pick and roll oynayabilen, yaratıcılığı olan, farklı pozisyonlarda oynayabilen bir kısa almak vardı aklımızda.

Sezona ilk başlarken bu vardı kafamızda. Çünkü kısa oyuncularınız ne kadar yaratıcıysa, ne kadar rakibe problem çıkarabilirse o kadar eliniz güçlü oluyor. Ben böyle düşünüyorum. Tabii ki de bu bazen farklı problemler yaratabiliyor. Takım kimyasını oturtamazsanız bir tane top yetmiyor, o kadar yaratıcı oyuncuya. Oradaki top paylaşımını, topun herkesin eline değmesini, herkesi belli ölçüde sorumluluk almasını zaman içerisinde oturtmanız lazım. Yoksa sonrasında artı gözüken şeyler dezavantaja dönüşebiliyor. Bizim amacımız bu düzenimizi oturtmaktı. Şimdiye kadar fena gitmediğimizi söyleyebilirim. Topu iyi paylaşıyoruz. Oyuncularımız da iyi niyetli, iyi çalışıyorlar. Burada bireysellikten öte takım halinde bir şey yapmaya çalışıyoruz ve buna inanıyoruz. Biz burada varsak takım halinde varız. İyi günde de kötü günde de beraber kazanıp, kaybetmeyi öğrenmemiz lazım. Orada herkesin sorumluluk alması lazım. Dolayısıyla düzene bağlı kalarak oynamamız lazım. Tabii ki bazı oyuncular belli dakikalarda, belli anlarda daha öne çıkacaktır. Ama esas amacımız takım olarak maçları kazanmak, takım olarak beraber müdafaa yapmak. Bunları oturtunca daha iyi takım olacağız ama ilk gün dediğim gibi hala ilk hedefimiz ligde kalıcı olmak. Ondan sonra zaman içerisinde kendimizi geliştirerek rekabetçi olmak istiyoruz ama önce ligde kalmak lazım. Daha sonra farklı yöne çevirebilirsek hedefimizi o zaman tabii ki de mükemmel bir şey yakalamış oluruz.

Farklı planlardan bahsettiniz. Bu sene isteyip de alamadığınız kimler vardı?

İsim söylemeyeyim. Onlar da bir takımla anlaştılar, oraya adapte oldular. Ben de şu an oyuncu kadromdan çok memnunum. İnşallah böyle çalışmaya devam ederler. Şu anda herhangi bir pişmanlığım yok. Bence şartlarımız doğrultusunda kurabileceğimiz, kendi düzenimize uygun en iyi kadrolardan birini kurduk. Ayakların yere sağlam basması, her maç farklı konsantrasyonla ligde yerimizi sağlamlaştırmamız lazım. Hem takım olarak hem kulüp yapısı olarak aynı şeyler geçerli. Çünkü biz üç tane farklı ligde 5-6 tane sabit, değişmeyen insan topluluğuyla her sene gelişerek, üstüne koyarak geldik. Başkan ve yönetimle uyum içerisindeydik. Her ligin farklı dinamikleri vardı ve bunlara çabuk adapte olduk. Finansal anlamda da kulübün bize çok büyük desteği oldu, problem yaşamadık. Bu arada Manisa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Cengiz Ergün’e de teşekkür etmem gerekiyor. İlk günden itibaren yanımızdaydı bizim.

İyi bir sicilimiz var. Bence bu imaj da yabancıları transfer ederken bize çok büyük bir katkı sağladı. Çünkü bu imaj temiz olmadığında para problemi olan, mali disiplini olmayan kulüplerde iyi oyuncu getirmek, inandırmak mümkün olmuyor. Bu anlamda bizim yönetimimizin de sağlam durması bizim de o bütçeyi doğru kullanmamız, ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız, popülerist yaklaşmamamız, sağlam adımlar atmamız, dürüst olmamız en büyük etken.

5 sene geriye dönüp baktığınızda hikayenin sonunun BSL’de olması nasıl bir his?

Yani mükemmel bir his. Rüya gibi bir şey. Bence başarılması zor bir iş ama bu kimsenin bireysel bir başarısı değil. Burada mükemmel bir ekip çalışması var. Oyuncuları ilk günden itibaren hep düzgün karakterlerden seçmeye çalıştık. Tabii ki bazen hata da yapmış olabiliriz. Bizim de her aldığımız karar doğru olmayacak. Biz de insanız hata yapıyoruz ama genel olarak yüz kızartıcı bir şey olmaması, bir disiplinsizlik olmaması, sahaya her çıktığımızda herkesin mücadelenin içinde kalması mühim. Bunları sağlamak en tepeden başlıyor. Başkanından, yönetimine genel menajerinden, koçuna ve personeline kadar çok ciddi bir emek var. Her sene de organizasyonu daha da güçlendirmeye çalıştık. Şu anda da tabii ki gurur verici. İlk güne dönüp bakınca kat ettiğimiz mesafeyi ölçmek çok zor. Onun için parayla pulla ölçülemeyecek bir mutluluk. Ben de bunun bir parçası olduğum için çok mutlu, gururluyum.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!