by Semih Tuna / stuna@eurohoops.net
Geçtiğimiz sezonun ilk yarısında TOFAŞ, ciddi anlamda istikrar problemleri yaşayan bir kulüptü. Kaliteli kadrosuna rağmen üst üste yenilgilerle hayal kırıklığı yaratan Bursa ekibi, bir ara neredeyse düşme hattına kadar gerilemişti. Orhun Ene’nin sezon ortasında takımı devralması ise her şeyi değiştirdi.
Kadroya yapılan bazı eklemelerle de birlikte sezonun ikinci yarısında müthiş bir çıkış yakalayan TOFAŞ, aldığı üst üste galibiyetlerin yanı sıra ligin en dengeli takımlarından birine dönüştü. Bunun sonucunda yedinci sıradan Playoff biletini kapan Bursa ekibi, sezonu son derece pozitif bir şekilde noktaladı.
Bu yaz ise kadrosunda beklendiği üzere birçok değişikliğe imza atan TOFAŞ, özellikle yabancı rotasyonuna Cassius Winston, Caleb Homesley, Omar Prewitt, Luke Maye ve Austin Wiley gibi değerli isimleri dahil etti.
Şu sıralar yeni sezon çalışmalarını sürdüren Bursa temsilcisinde başantrenör Orhun Ene, Eurohoops’un sorularını yanıtladı.
Kurulan kadrodan memnun musunuz ilk olarak?
Öncelikle bir kadro kurabildiğimiz için memnunum. Bu sezon kadroyu oluşturmakta çok zorlandık. Dünyada basketbol marketinin gelişmesi ve Asya’daki kulüplerin de iddialı bütçelerle takım oluşturma çabası seçenekleri daralttı. Ama buna rağmen çok değerli oyuncuları aramıza kattığımızı düşünüyorum. Fakat lig başlamadan, sahada maçlar oynanmadan ‘iyi mi yaptık-kötü mü yaptık’ bunu şimdiden öngörmek zor. Diğer sezonlardan farklı olarak bu sezon en baştan 7 yabancıyla anlaştık. Kadromuzdaki genç ve tecrübeli Türk oyuncuları da ekleyerek takımımızı oluşturduk.
7 yabancıdan bahsettiniz. Anadolu Efes ve Fenerbahçe Beko haricinde bunu görmeye pek alışık değiliz. Bunun hikayesi nasıl gerçekleştirdi?
Transfer döneminde 7 yabancı alma düşüncemiz yoktu. Türk oyuncu fiyatlarındaki artış ve kadromuzdan ayrılan Türk oyuncular sonrasında birkaç tane Türk oyuncuyu transfer etmek istedik. Karşılıklı görüşmeler sonucunda anlaşmaya varamadık. Avrupa kupasında mücadele eden birçok takım gibi biz de sezona 6 yabancıyla başlamak istiyorduk, fakat oynadığımız kupadaki hedeflerimiz ve Türkiye ligiyle beraber bu kupada mücadele edeceğimiz süreçte yabancı oyuncularımızı da çok yıpratmama adına Türk oyuncu takviyesi yapamadığımız kadromuzu 7 yabancıyla oluşturduk. Avrupa kupasında mücadele eden takımlara baktığımızda bütün kadrolar minimum 10 tecrübeli oyuncudan oluşuyor. Bu da bana göre farkı yaratıyor. Kadromuzdaki yetenekli genç oyuncularımızı da geliştirerek bu seviyede iddialı bir takım olmak istiyoruz. Basketbol Şampiyonlar Ligi’nde zor bir gruptayız ama buradan çıkacak yetenekte bir kadroya da sahibiz.
Biraz transferlerden başlayalım. Cassius Winston biraz sallantılı geçirmiş olabilir geçen sezonu, ama bu sezon da EuroLeague’de kalsa şaşırtıcı olmazdı muhtemelen. Onun transferi nasıl oldu, nasıl ikna ettiniz?
Açıkçası Cassius Winston’ı ikna etmek için çok uğraşmadık çünkü kendi de çok istekliydi. Burası her ne kadar EuroLeague olmasa bile kalitesini gösterebileceği, süre ve sorumluluk alabileceği bir yer. Geçmişe baktığımızda TOFAŞ’tan birçok oyuncu Euroleague’e gitmeyi başardı. Oyuncular da bu nedenle burayı bir sıçrama noktası olarak görüyor.
Winston da, Holmsley de genelde önceki kariyerlerinde atıcı olarak, skorer yönüyle gördüğümüz oyuncular. Burada tutkal olarak ben Omar Prewitt’i görüyorum. Prewitt, daha önceki dönemlerinde de forvetten verdiği katkıyla burada biraz daha Milton Doyle rolünde oynayacak gibi geliyor. Siz de böyle mi planladınız bu hamleyi?
Omar Prewitt’in iyi bir Türkiye Ligi tecrübesi var. Dediğine katılıyorum. Hücumda 2-3 numarayı oynayabilen, topu da yere vurup ikili oyun oynayabilen bir oyuncu. Topla karar verebilmesi çok değerli, Avrupa kupasında bu tarz oyunculara çok ihtiyacınız oluyor. Sadece 2 yaratıcı ile bütün maçı aynı seviyede oynayamıyorsunuz. 10 oyuncuyla maçta bir denge bulmak gerekiyor. Zaten baktığınızda bu dengeyi kuran takımlar da hem hücumda hem savunmada yaratıcılık anlamında başarılı oluyor. Omar Prewitt kendi seviyesini çok iyi bilen bir oyuncu. Bunu da sahada almış olduğu kararlarla gösteriyor.
Bazı tecrübeli yerli oyuncularımız ayrıldı demiştiniz. Uzun forvette iki tane yabancı 4 numara (Sakic ve Maye) görüyoruz. J.J. O’Brien’ı da 3.5 olarak nitelendirebiliriz. Bu yerli sıkıntısından dolayı mı o pozisyonu full yabancı olarak geçmeyi mi tercih ettiniz?
Evet, bir bakıma öyle. Ama sebebi aslında yerli sıkıntımızdan dolayı değil, geçen sezondan kalan sakatlığı olan 2 oyuncumuzun olması ve ilk defa bu seviyede süre ve sorumluluk alacak genç oyuncularımızın bulunması bize bu kararı almaya zorladı. Mustafa Kurtuldum ve Tolga Geçim her ne kadar geçen sezon sakatlıklarından dolayı faydalanamadığımız oyuncular olsa da sağlıklı olduklarında kadromuza değer katacak Türk oyuncular. İkisiyle birlikte J.J. O’Brien’in o pozisyonda bize destek vereceğini düşünüyorum. Uzun rotasyonunda da Berke ve Emre’nin ayrılmasıyla Zeljko Sakic gibi tecrübeli bir oyuncuyu kadromuza dahil ettik. O da bize tecrübesiyle fayda sağlayacak.
Geçen sezondan ayrılıklara bakmak istiyorum biraz. Boubacar Toure’yi tutmuştunuz esasında, EuroLeague çıkışı vardı. Bildiğim kadarıyla Manek de kalacak gibiydi Zalgiris çıkmasaydı ortaya. Nasıl oldu onların ayrılıkları?
İki oyuncuyla da Euroleague çıkışlı kontrat yeniledik. Doğal olarak oyunculara bu çıkışı veriyorsunuz, yoksa bu iş gitgide uzuyor. İkisinin de son anda EuroLeague çıkışları gerçekleşti. Toure İspanya’da Cotonou statüsünden dolayı yerli oyuncu olarak oynayabildiği için orada değerli bir oyuncu. Manek de tempo basketbolunda, şutör 4 numara olarak EuroLeague seviyesinde kullanılacak bir oyuncu. Biz bu sezon da kalmalarını bekliyorduk ama günümüz dünyasında siz akşam uykuya yatarken oyuncu menajerleri çalışıyor. (gülüyor).
Biz TOFAŞ’a gelmiş ve ardından EuroLeague’e giden oyunculardan mutlu oluyoruz. Eksiklikleri bize ilk etapta sıkıntı yaratsa da sonraki yıl transfer marketinde avantaj sağlıyor. TOFAŞ, Türk oyunculara da katkı sağlayan ve değer veren bir kulüp. Bugün Milli Takımda oynayan Türk oyuncuların; kendi kulüplerinde süre ve sorumluluk almadığını görüyoruz. Kulüplerinde süre alan sorumluluk alamıyor, süre alması beklenen de bench’te oturuyor. Bu anlamda kaliteli yabancı transferleri, tecrübeli Türk oyuncuları ve kendi kaynaklarından yetiştirdiği oyuncuları A Takım’a monte etme noktasında TOFAŞ başarılı bir kulüp. Bu da hem yerli, hem yabancı, hem de genç oyuncular için kulübü değerli bir kulüp haline getiriyor. Buraya gelen bir oyuncunun değerlenmeden gitmesi mümkün değil. Eğer başarılı olmadan gidiyorsa o oyuncu bu şansı iyi kullanamamış demektir.
Rob Gray çok önemli bi çıkış yakalamıştı siz geldikten sonra, oyununu farklı bi yöne evirmişti. Onu da denediniz mi tutmayı?
Rob Gray yetenek olarak inanılmaz bir oyuncu. Müthiş birebir oyunu olan, hücumda skor üretmede hiçbir şey işlemezken sorumluluk alarak sizi bir noktadan ötekine götürebilecek mükemmel bir oyuncu. Bu sezonki takım yapılanmasında biraz daha fizikli olma yoluna gittik. Özellikle oyun kurucuda Cassius ve Özgür’ü aldığımız için diğer pozisyonlarda daha fizikli oyuncuları tercih ettik. Son ana kadar da düşündüğümüz bir oyuncuydu. Bu oyuncularla bu kimya oluştuktan sonra da, oyun kurucu pozisyonu hariç diğer pozisyonlarda undersized kalmayı tercih etmedik. Ama ne olursa olsun Rob Gray’in bizde yeri ayrıdır.
Ayrılık demişken, yaz döneminin belki de en ses getiren ayrılıklarından birine gelmek lazım, Berke Büyüktuncel. O süreci sizden de dinleyebilir miyiz? Sadece Berke değil, birçok Türk genci de aslında bu yaz NCAA’e dahil oldu. Neden bu gidiş dalgası var?
Hem para kazanıyorlar, hem de kendi yaş gruplarındaki oyuncularla oynama fırsatı buluyorlar. Dünyanın en iyi basketbol ülkesine gidiyorlar. Eğitim şansını da kaybetmemeleri tabii ki değerli. Bu oyuncular tabii ki gidecekler. 18 yaşındaki bir çocuk, 20 ile 35 yaş arasında dünyanın her yerinde oynamış veteran oyuncularla forma savaşı veriyor. Bu ortamda ve bu yaşta formayı ve sorumluluğu almak kolay değil. Ancak NCAA’de kendi yaşında yakın oyuncularla o savaşın içine giriyor. Oynanan basketbolun enerjisi yüksek. Oyuncular da bundan zevk alıyor, hem de para kazanıyorlar.
Burada tartışılması gereken tek konu: Genç yaşta üst düzey bir kulüpte süre ve sorumluluk alıyorsanız Luke Doncic gibi.. O zaman Real’den NCAA’e gitmek seviye düşürmek olur. Burada esas sorun, bu sistemle kulüpler nasıl ayakta kalacaklar?
Bir çözüm öneriniz var mı?
Kulüplerin para kazanması lazım. Gittikleri yer her ne kadar basketbolun amatör olarak oynandığı bir yer diye geçse de artık oyunculara ciddi paralar ödeniyor. O zaman bu oyuncuların kulüplerine de para ödemeniz lazım. Eğer bir oyuncu NBA kulüplerinin kadrosuna seçilirse kulüplere yaklaşık 1 milyon dolar para ödeniyor. Bu da oyuncu yetiştiren kulüpler için önemli bir kaynak. Bu seviyede paraların döndüğü bir ortamda dünyanın hiçbir liginde oyuncular bir kulüpten başka bir kulübe bedava gitmiyor. Bunun bir bedeli olmalı.
Oyunculara para verilebiliyorsa, NCAA kulüplerinin de cüzi bir miktar olsa bile ödeme yapması gerekiyor.
Hayır, cüzi olmaması lazım. Bunun bir değeri olması lazım. Eğer Avrupa basketbolu oraya oyuncu verecekse, değerini de oranın standartlarına göre almalı. Orada o pasta çok büyük. LeBron James’in oğlu 4 sene 6 milyon dolar para aldığı söyleniyor. 150-300 bin dolar arası oyuncular para kazanıyor. Böyle bir bütçe varsa -ki var- o zaman burası da değer görmeli.
Gençlerden bahsetmişken… Özgür ve Ege’nin gelişimi beklediğiniz düzeyde mi ilerliyor?
Özgür, en tecrübesiz oyuncumuz olmasına rağmen çok iyi uyum sağlıyor. Ondan çok daha fazlasını bekliyoruz. Önemli bir sorumluluk da alıyor. Bunun üstesinden kalkacağını da gösteriyor.
Ben, görevini yapan oyuncudan çok potansiyelini sahaya koyan ve takıma katkı sağlayan oyuncu bizim için daha değerli. Özgür’ün burada bir süresi yok. Ne demek istiyorum bununla? Yani Cassius’un yerine girecek, onu dinlendirecek diye bakmıyoruz. Basketbol Gençler Ligi ve Milli Takım’da karar alan Özgür Cengiz’in, orada yaptığı hataları daha az yaparak, çevresindeki daha iyi oyuncuları yönetebilecek bir seviyeye gelmesini hedefliyoruz.
Özgür cesur bir oyuncu. Benim en beğendiğim özelliği o. O özelliğini de kaybetmiyor, sahada hep bir tehdit oluşturuyor.
Ege Demir’e gelecek olursak… Basketbola geç başladı. A Takım’da oynuyor ama genç yaşta başlayan uzunların yaşadığı sıkıntıları yaşıyor. Dönem dönem çok iyi oynadığı yerler var, uyum sağlaması hızlandığı ve daha rahat hareket ettiği zaman çok daha iyi olacaktır. Onun için de kolay değil tabii, bazen heyecanlanıyor ve bu heyecan ona hata yaptırıyor. Bize uzun dönemde Ege ve Özgür çok faydalı olacak. Kadromuzda iyi ki var dediğimiz 2 oyuncu bunlar. Bu tip isimleri dışarıdan almaya kalktığımızda ne kadar zorluklar yaşadığımızı gördük. Kulübün görevi de oyuncuların da katılımıyla beraber onları üst seviyeye çıkarmak.
Ege ile birlikte bu yaz özel olarak çalışan bir isim, Bursa’da yetişen Mehmet Okur. Onun bu yaz buraya gelişi nasıl oldu? Siz mi özel olarak çağırdınız?
Mehmet Okur TOFAŞ’ta 2 sezonda 5 kupa kazanan kadronun oyuncusu. Mehmet Okur burada unutulmayan bir isimdir. A Milli Takım’da onu yanıma alan ben olsam da kulüple beraber hep birlikte konuştuk.
Onun konuşmasında 20 yıl sonra ilk kez bu kadar uzun Bursa’da kaldım demişti. Bunun arkasında siz varsınızdır diye düşünüyorum.
Tabii benim olmamın da faydası olmuştur ama bu kulüpte onu Bursa’da görmekten her zaman mutluluk duyan bir ekip var. Austin Wiley, Luke Maye gibi, altyapıdaki uzun oyuncularımız gibi herkesin Mehmet Okur ile çalışmasına ihtiyaç vardı. Teknik anlamın dışında basketbol vizyonu olarak da söylüyorum bunu. Daha önce kulübümüz, bireysel gelişim için A Takımımızdaki genç oyuncuları yurt dışına kamplara gönderiyordu. Bu doğrultuda sezon hazırlık dönemimizde özellikle uzun oyuncularımızın Mehmet Okur gibi hem A Milli Takım’da hem de NBA’de bireysel gelişim koçu olarak çalışan bir isimle antrenman yapma şansı sağlamış olduk.
TOFAŞ dosyasını burada kapatıyorum. Mayıs ayının sonlarında, Haziran ayının başlarında ligde kimle konuşursam konuşayım, yabancı sayısı ve ligdeki takım sayısının ne olacağını bilmediklerini ve haber beklediklerini söylüyordu. Bir sabah 6 diye uyanıyorsunuz, sonra 5, sonra 6, sonra tekrar 5. Muhtemelen takımlar da son gün öğrendi ne olacağını. Bunun doğrusu nedir?
Açıkçası ben idareci değilim. Bizler bu işle ilgili son kararı alan insanlar değiliz. Tabii ki fikirlerimiz alınıyor, bazen de eleştirilerde bulunuyoruz. Ama bu anlamda alınan kararlarda antrenörlerden daha çok kulüplerin söz hakkı var. Sadece sorun bu kararların çok geç alınması. Basketbolu yönetenlerin de, kulüplerin de bu anlamda hataları var. Biz de Coach’lar olarak kaç yabancıyla oynanacağını son gün öğrenmek istemeyiz. 30 Sene önce transfere sezon bittikten sonra başlanılırdı. Şimdi dünya değişti. Oyuncular Ocak ayında yeni kulüplerini açıklıyor. Biz Almanya değiliz, 5 senelik planlamalar yapamıyoruz bu bir gerçek. Ama en azından sezon öncesinde bir sonraki sezon ne olacağını bilmemiz gerekir. Şunu da eklemek isterim ki Türk basketbolunun en büyük sorunu da bu değil. Çözülmesi gereken çok şey var. Biz şu anda buna uyum sağlamaya çalıştık. Bu yüzden de 7 yabancı aldık işte (gülüyor).
Milli Takımlarda olan devşirme konusu, yıllardır konuşulan bir mevzu. Yine bu sene de bolca açıklamalar gördük. Bazıları buna tamamen karşı çıkıyorken bazıları ise ‘bazen başarıdan sadece 1 adım uzakta oluyorsunuz’ diyor. Siz hangi görüşü savunuyorsunuz?
Dünyada geçmişe göre sporda artık sınırlar kalkmış vaziyette. Her insan ikinci bir vatandaşlık hakkı alabiliyor bir ülkeden. Bunu sporun içerisinde de bir gerçek olarak kabul etmemiz lazım. Muhakkak ki her ülke milli takımında bundan sonra da devşirme oyuncu olacak. Burada önemli olan, sizin devşirme oyuncuyu hangi amaçla kadroya aldığınız. Siz takım olarak, bütün pozisyonlarda kaliteli oyunculardan kurulmuş, doğru jenerasyonu yakalamış ve doğru hazırlıkla belirli bir seviyeye ulaştıysanız eğer, eksik bir parçanızı tamamlamak adına böyle bir ekleme yapabilirsiniz. Fakat bir oyuncuyu alıp etrafına Türk Milli takımı kuruyorsanız, orada bir sıkıntı var demektir. İyi bir Milli Takım bu şekilde kurulmamalı. Demek istediğim; o parçayı çıkarınca bütünün tamamen yok olmaması gerekiyor. O parçanın bütünü tamamlaması gerekiyor.
Mesela Slovenya’ya bakın. Slovenya’nın bu jenerasyonunda uzun rotasyonunu dolduracak adamı olmadığı için Mike Tobey’i tercih etmişler. Ama olmadığı turnuva da olabilir. Öyle bir şeyse tamam. Baktınız öyle bir oyuncuya ihtiyacınız yok, parçalar tamam. O zaman devşirmesiz de oynarsınız. İspanya, İtalya Milli Takımları da arada devşirme oyuncuları kullanıyor.
Her şey doğru yapıldığında ligde sorumluluk alan, NBA’de fark yaratan, altyapı jenerasyonlarında üst üste başarılar kazanan bir seviyeye geldiğinizde kulüp mantığı gibi kadroda eksik kalan parçayı tamamlayabilirsiniz. Onun dışında büyük ümitlerle oyuncu devşirmeyi doğru bulmuyorum.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!