By Semih Tuna/ info@eurohoops.net
Galatasaray Odeabank’ın yeni transferi Chuck Davis Türkiye kariyerindeki ilk röportajını ligin resmi sitesine verdi.
Davis’in röportajı şu şekilde:
Tekrar burada, Türkiye’desin ancak bu sefer Galatasaray Odeabank forması taşıyacaksın. Şu anda neler düşünüyor, neler hissediyorsun?
Açıkçası henüz herhangi bir duygu ya da düşünce sahibi olacak kadar vaktim olmadı… O noktaya sahaya çıkıp oynadığım zaman geleceğimi düşünüyorum. Bir süredir basketboldan ayrı kalmıştım, şu anda ağırlıkla hissettiğim duygular tekrar sahaya dönmenin verdiği mutluluk ve yine oynayabilecek olmanın heyecanı. Harika takım arkadaşlarım var, fırsat buldukça maçlarını izledim, gayet iyi oynuyorlar. Ben de onlara katılıp yardım edebildiğim kadar etmek istiyorum.
Ülkemize ilk gelişinin üzerinden on sene kadar bir süre geçti. O zamandan bu zamanda Türkiye’de lig senin gözünde nasıl bir değişime uğradı?
Şunu net olarak söyleyebilirim ki her sene daha iyiye giden, kalitesini durmaksızın yükselten bir ligde oynuyoruz. Kesinlikle dünyanın en iyi, yarışın en zor olduğu liglerinden biri. Büyük kulüplerin takımları zaten başarılıdır ama artık her takım birbirine kafa tutuyor. Karşıyaka, Banvit, Gaziantep… Ben Türkiye’ye ilk geldiğimde bu takımlardan hiçbiri şu anda oldukları kadar başarılı değillerdi. Türkiye’de ligin çok farklı bir derinliği var. Artık üç dört takım arasında gerçekleşen bir mücadele olmuyor, her ekip rakibini sonuna kadar zorluyor. Bunun ötesinde her sene altı yedi takım şampiyonluk için iddialı oluyor…
BSL, yabancı oyuncuların sıklıkla değiştiği bir lig. Oysa sen 2006 yılında TED Kolejliler ile başladığın Türkiye maceranda 6 sene Banvit’te forma giydin, şimdi de Galatasaray ile yoluna devam edeceksin. Bu ligdeki kalıcılığının anahtarı ne olabilir?
Bu noktada şöyle bir konudan bahsedeceğim. Oyuncular ve kulüpler arasında bir bağ kuruluyor, ya da kurulmuyor. Avrupa’da kontratlar genellikle kısa süreli oluyor ve oyuncular da kulüpler de sürekli farklı arayışlar içine giriyor. Ben, Banvit’te rahat bir durumdaydım. Orada insanları çok seviyordum. Banvit, organizasyon anlamında çok özel bir kulüp. Orada uzun süre kalmamam için iki taraf için de hiçbir sebep yoktu… Türkiye’de uzun süredir forma giyiyor olmamı bu şekilde açıklayabilirim.
Özellikle orta mesafe şut isabetindeki istikrar ve devamlı belli bir standartta oynaman ile dikkatleri üzerine çeken bir oyuncu oldun. Bu söylediklerimi yeteneğinle mi yoksa çok çalışmanla mı bağdaştırıyorsun?
Kesinlikle hayatım boyunca çok çalışmış olmamla bağdaştırırım. Ben, isabet oranı çok yüksek bir şutör değildim. Avrupa’ya TED Kolejliler’de oynamak için ilk geldiğimde ortalama bir halim vardı. Daha sonra ciddi çabalar sarf ederek kendimi geliştirmeye başladım. Amerika’da üniversitedeyken biraz daha içeriden, pota altından oynuyordum ama biliyorsunuz ki Avrupa’da forvetlerden orta mesafeli atışlar da bekleniyor. Kolej ile beraber geçirdiğim o sene antrenörümden boş kaldığımda atış kullanmadığım için sürekli azar işitiyordum. O günlerde iyi bir şütör olmayı kafaya koydum ve sürekli bunun üzerine mesai harcamaya başladım. Şutumu geliştirmek için bir yaz boyunca özel bir antrenör ile sadece bu konuda çalıştım. O dönemin de şu anda bulunduğum nokta adına yardımı çoktur. Sözü geçen tüm özelliklerimi sadece çok çaba sarf etmeme bağlayabilirim. Ayrıca hala kendimi dış atış isabetinde yetersiz buluyorum. Bu konuda da çalışmalarımı sürdürüyorum. Şu anda kendimi adadığım ve üzerine çalıştığım hedefim, perdeden çıktığım anda atış isabeti bulabilecek noktaya gelmek.
Üniversite yıllarından bahsedince aklıma geldi, çoğu oyuncu o dönemlerini özlemle anar… Sayısız defa hayatımın en güzel yıllarını üniversitede geçirdim sözünü duymuşumdur… Sen o yılları nasıl hatırlıyorsun?
Üniversite yılları gerçekten çok güzeldir. Düşünsenize, bir sürü genç bir arada basketbol oynuyor ve eğleniyor. Yeni tecrübeler ediniliyor ve tonlarca unutulmayacak anı biriktiriliyor. Yine de şunu unutmamak lazım, üniversitedeyken pek de paran olmuyor. Yani hayatımın en güzel yılları parasızlık içinde geçirdiğim o günlerdi diyemeyeceğim o yüzden. Evet, üniversitedeyken çok eğlenirdim ama ben para kazanmayı ve profesyonel basketbol hayatının içinde olmayı tercih ederim.
Şu anda hem Türkiye’de hem de Eurocup’ta oldukça başarılı ilerleyen bir takımın kadrosuna dâhil oldun. Yeni takımınla ve bu ekibe adaptasyon sürecinle ilgili nasıl yorumların olur?
Sohbetimizin başında da söylediğim gibi, henüz burada çok yeniyim. Sadece kısa bir süredir takım arkadaşlarımla antrenman yapıyorum, onların maçlarının kayıtlarını da bol bol izledim. Bence Galatasaray, uzun süredir gördüğüm en iyi takımlardan biri; topu mükemmel paylaşıyorlar. Bu ekipte bir tane bile sahada bencil davranan oyuncu görmedim. Ben, onlara çok kısa zamanda rahatlıkla uyum sağlayacağıma inanıyorum. Dileğim mümkün olduğu kadar hızlı şekilde verebileceğim en yüksek katkıyı vermek. Gerçi onlar hâlihazırda çok iyi bir takımlar ve yardıma ihtiyaçları bile yok. Ben, sahip olduğum özellikler ile başarıya katkıda bulunmayı umuyorum.
Son altı yıldır Bandırma’da, küçük bir şehirde yaşıyordun ve şimdi İstanbul’a taşındın. Gerçi mutlaka İstanbul’u çok iyi tanıyordun ama artık burada yaşayacak olmak mutlaka büyük bir değişiklik yaratacaktır hayatında…
Evet, senin de söylediğin gibi İstanbul’a sık sık geliyordum zaten; belki ayda iki kere… Bandırma’da yaşarken de takım arkadaşlarımla boş zamanlarımızda İstanbul’da vakit geçiriyorduk. Bu yüzden buraya taşındığımda hiç yabancılık çekmedim. Hayatım boyunca o kadar çok ülkeye gittim ki, şunu rahatlıkla söyleyebilirim İstanbul dünyanın en güzel yerlerinden biri. Bu kadar özel bir kültürü koruyabilen bu kadar kalabalık bir şehir gerçekten pek rastlayabileceğiniz bir şey değil. Dünyanın her yerinde çoğu kent birbirine benziyor, uzun binalar, her yer cam… Oysa İstanbul bambaşka… Burada yaşayacak olduğum için çok şanslıyım.