By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Türk basketbolu, uzun süredir elit oyuncu sayısı darlığı bakımından sıkıntılar yaşıyor. Ancak sezonun şu ana kadarki kısmında bu darlığa nefes verecek bazı yerli oyuncu performansları izledik.
Bu performansların bazıları uzun süredir kendisinden çıkış yapması beklenen oyunculardan gelirken, bazıları da alt yaş gruplarından yavaş yavaş çıkmaya başlayan oyunculardan geldi. Ülkemizin de ev sahipliği yapacağı Eurobasket 2017 öncesi bu performansların gelmesi Türk Milli Takımı için olumlu bir gelişme olurken, biz de bu oyuncuların yorumlarını alarak küçük bir yazı dizisi hazırlamaya karar verdik.
Yazı dizimizde şu ana kadar Can Maxim Mutaf, Muhammed Baygül ve Alp Karahan‘ı ağırlarken, bu seferki konuğumuz ise alt yaş gruplarından beri büyük bir potansiyel olan Okben Ulubay oldu. Yeşilgiresun’da gösterdiği performansla bir anda dikkatleri üstüne çeken Okben Ulubay, bu sezonki macerasını bizlere anlatırken, nasıl bir oyuncu olduğunu da açıkça gösterdi.
1995-1996-1997 yaş grubu, Türkiye’nin uzun süredir konuştuğu altın nesil. Türkiye, bir önceki altın nesil olan 1987-1988 yaş grubundan beklediklerini alamadı. Hoş 1977-1979 yaş grubundan beklenen katkılar alındı mı o da tartışılır. Ve şimdi yeni bir altın nesil, A takım seviyesine çıkmaya başladı. Daha önceki abilerine göre alt yaş şampiyonlarında çok daha başarılı olarak. Kazanılan bütün madalyaların yanında, belki de en önemlisi bu kadar çok yetenek seviyesi yukarıda oyuncu ilk defa çıkıyor. İşte o yetenekleriyle herkesi şaşırtan oyunculardan biri de Okben Ulubay…
Türkiye, Okben’i ilk olarak 2012’deki U16 Avrupa Şampiyonası’nda tanıdı. Letonya ve Litvanya ev sahipliğinde düzenlenen turnuvada Türkiye, Fransa’yı finalde geçerek, tarihinde üçüncü kez bu yaş grubunda altın madalyayı kazanırken, Okben Ulubay turnuva boyunca gösterdiği çok yönlü performansla turnuvanın MVP’si seçildi. O yaş grubu, daha sonra birçok başarı yakalarken, iki altın, iki de bronz madalya kazandı. Şimdilerde ise o yaş grubu, A seviyede öne çıkmanın sancısını yaşıyor. Okben de bu sancıları en çok yaşayan oyunculardan biri.
Birçok kişi, 2014’te Avrupa basketbolunun en büyük koçlarından biri olan Dusan Ivkovic’in Anadolu Efes‘in başına geçtiği zaman altyapıdaki oyuncuların büyük bir şans yakaladığını düşündü. Yeni yeni parlayan Cedi Osman’ın yanına Okben, Emircan ve Furkan gibi genç yeteneklerin de ekleneceği ve Efes‘in yıllar önce olduğu gibi genç ve yetenekli bir Türk çekirdeği kuracağı düşünüldü. Ancak bu hikaye beklendiği gibi gelişmedi. Emircan ve Okben, geçtiğimiz sezon takımdan ayrılırken, Furkan ise sezon ortasında kiralık gönderildi. Okben ile o dönemi sorduğumuz zaman ise “Ivkovic ve kendi ekibi geldikten sonra açıkçası ben ilk başlarda olmayacağını hissetmeye başlamıştım. Gerek davranışları, gerek tavırları, idmanlarda ve de hazırlık maçlarında verdiği sürelerden bunu anladım. Kiralık olarak gitmek istemiştim zaten ancak kulübüm izin vermedi. Onun yerine Pertevniyal’e yolladılar. Tamam ikinci lig de üst düzey bir lig oldu artık ama benim oynadığım zamanlar birinci lige göre daha alt sevideydi. O yüzden ne kadar 30-35 dakika oynasam da birinci lig değildi sonuçta. Olabildiğince oraya konsantre olup, elimden geleni yapmaya çalıştım ama sonuçta bir birinci lig değil” dedi.
Bizim ülkemizde düşünüldüğünün aksine bir plan başarısız olduğunda tek bir suçlu yoktur. Bu plan işlemediyse, üç ana noktanın da hataları yüzünden işlemedi. Hataların incelenmesini bir kenara bırakıp, sadece sonuca yöneldiğimiz zaman ise en büyük zorluğu Okben’in çektiğini görüyoruz. Alt yaş gruplarında Okben’i bir kez izleyen, onun sahada neler yapabileceğini net bir şekilde gördü. Kendi şutunu yaratabilen, çok yönlü ve oyunu domine edebilecek bir oyuncu o. Ancak Okben’in yeteneklerinin yanında, mental özellikleri de çok tartışıldı. Sahada çok donuk olması, bazı maçlarda sinmesi eleştirildi. Öyle ki giderek yetenekli ama basketbolu umursamayan, yeteneklerine ihanet eden bir oyuncu olarak gözükmeye başladı. Aslında bu hikaye sizlere, daha önceki altın nesillerdeki birçok oyuncudan tanıdık geliyordur. Ama bu yaz Okben, bu hikayenin gidişatını değiştirdi. Yetenekli oyuncuyla yaz dönemi hakkında konuştuğumuz da çok ilginç bir bilgi öğreniyoruz. Yazın Yeşilgiresun dışında kimse onunla anlaşmak istememiş. Okben, “Sezon ortasında kulübün benle yollarını ayıracağını biliyordum. Nasıl bir yol çizebiliriz diye ben, ailem ve Mirsad abi oturup, konuştuk. Biraz daha alt bir takıma gitmeye karar verdim. Süre alabileceğim bir kulübe. Para şu anda benim için önemli değil. Şu anda çok gencim. Tamam ben aileme bakıyorum ama sonuçta genç bir oyuncuyum. Kariyerime odaklanmalıyım. Böyle daha iyi olabileceğini düşündük. Yazın Sırbistan’da gittim çalışmak için. Üç hafta filan çalıştım. Hala belli değildi Giresun’da ne olacağı. İşin garip noktası da beni hiç bir kulüp istememişti. Giresun, bir proje yaratmak istediğini söyledi” ifadelerini kullandı.
Okben’in beklediğini bulamayıp, daha alt bir takıma giden ilk oyuncu değil. Ancak diğer hikayelerin aksine o burada ayağa kalkmayı başardı. Yetenekleri saha koydu ve sorumluluk aldı. Kimse onun yeteneklerinden şüphe etmedi. O yüzden ortaya koyduğu performans aslında şaşırtıcı değil. Bu kendi bile söylüyor ancak o Yeşilgiresun’de kendisinin nasıl ayağa kalkabileceği öğrendi. Nasıl bir oyuncu olması gerektiğin.. Okben, “Giresun, bir proje yaratmak istediğini söyledi. Bütün gençler oraya toplandık. Çok sıkı çalıştık. Diğer bütün takımlardan daha fazla çalıştık. Biz geç başlamıştık sezona. Takım geç toplandı, yabancılar gelmedi. Ona rağmen çok iyi bir ilk yarı çıkardık. Kendimi bildim bileli, basketbol topunu elime aldığım andan beri, kendimi hiç işte savunma yapayım, hücumda top elime gelirse atayım, olmadı tekrar savunmaya yapayım diye sınırlamadım. Hayatım boyunca hiç böyle bir oyuncu olmadım. Olmayı da düşünmüyorum çünkü ben kendimi lider bir oyuncu olarak görüyorum. Lider oyuncu her şeyi yapabilen, sorumluluk alan bir oyuncudur. Takıma en iyi şekilde yardım edebilen oyuncudur. Ben kendimi böyle biri olarak görüyorum. Böyle büyüdüm. Oynadığım takımlarda da hep böyle oynadım. O yüzden kendime olan güvenim her zaman vardı. Oradaki koçum da bana o özgüveni verdi. Ben bu performansı ortaya koyarken, şaşırdığımı söylememem açıkçası.”
Okben, kendi söylediği oyuncu olabileceğini Yeşilgiresun’da açık bir şekilde gösterdi. Düşme hattında olması beklenen Yeşilgiresun, onun liderliğinde ligin ilk yarısını ilk sekizde bitirdi ve kulüp tarihinin en büyük başarısını gerçekleştirdi. Okben ise 12.9 sayı, 3.6 ribaund ve 3.0 asist ortalamasıyla ligin ilk yarısının en değerli yerli oyuncusu oldu. Mental olarak gösterdikleri bir yana üç sayı çizgisinin arkasından %45.9 oynayarak, oyunu için de bir soru işaretini sildi. Herkes onun sezon sonu büyük bir takıma gitmesini beklerken, Darüşşafaka Doğuş sezon sonu beklemeden onu kadrosuna kattı ve Okben bir kez daha eleştirilerin odak noktası oldu. Birçokları, Okben’in liderlik yaptığı ve 33 dakika ortalamayla süre aldığı Yeşilgiresun’dan Darüşşafaka Doğuş gibi Türkiye’nin en geniş rotasyonuna sahip bir takıma gitmesini yanlış buldu. Bu eleştiriler haksız değildi. Beklendiği gibi Okben, Daçka rotasyonunda arkalarda kaldı ve süreleri düştü. Ancak Okben’in fikrini kimse sormadı. Herkesin fark ettiğini, onun fark etmemiş olduğunu düşünmek daha kolayımıza geldi. Okben’e bu soruyu sorduğumuz zaman ise Daçka’ya geldiği için pişman olmadığını söyledi. Genç oyuncu, “Yine olsa aynı kararı alırdım. Yeşilgiresun’a gitme sebebim, yine büyük bir takıma geri gelmekti. Euroleague oynayan, böyle bir kulüpten teklif geldikten sonra geri çeviremezdim. Bunun için çalışıyordum, bunun için uğraşıyordum. Anlaşmadan önce kulüp benle konuştu. Gelecek için planlarını anlattılar. Benim de kafama yattı, geldim. Çok eleştirildim, evet. Belki oturuyorum ama burada öğrendim şeyler, burada antrenman yaptığım insanlar, benim 15 dakika daha az oynamamdan daha değerli” dedi.
Yeşilgiresun’da ortaya koyduklarından sonra Okben, daha önce yenik düştüğü bir savaşı kazanmak için geri döndü. O en üst seviyede lider bir oyuncu olmak istiyor ve bunu başaracaksa bu savaşı kazanmak zorunda. Ancak burada genel bir noktayı hepimiz atlıyoruz. Lider oyuncu olmanın yolu sadece Luka Doncic’in yaptığı gibi bir anda ipleri eline almaktan geçmiyor. Bugün efsane olarak bahsettiğimiz birçok oyuncu, bu ünvanlarına ulaşırken ilk yıllarında sadece takım için bir rol oyuncusuydular. Diamantidis’in Panathinaikos‘a ilk geldiği zamanı ve daha sonra ne zaman ipleri eline aldığını hatırlayın. Okben, bunu başarabilir ancak diğer o efsaneler, liderlik yolunda girdikleri savaşları kazanırken sahaya her zaman bir şey koydular. Okben’in kendi içerisinde bunu bulması gerekiyor. O liderlik vasfına yükselirken, takım için küçük rollerde neler yapabileceğini de çözmeli. Bunu yapabilmesi de onun hangi seviyeye geleceğinin en açık cevaplarından biri olacak.
Yine de Okben’in her zaman gördüğümüz karakterlerden biri olmadığını açık bir şekilde ortada. Türk oyuncuların birçoğu, yabancı sınırlamasının kaldırılmasından hoşnut olmadıklarını dile getirmişti. Okben ise bunun tam tersini savunuyor. Onun için yabancı sayısı değil kimin daha çok çalıştığı önemli. Okben, “Bu sadece benim fikrim değil. Bütün koçlar da yabancı sayısı azalmasın, yerli oyuncular çalışsınlar, kendileri hak etsinler diyor. Ben de öyle düşünüyorum. Tamam belki çok zor bir durum ama bir hedefiniz varsa başarmak zorundasınız. Avrupa’ya gidince 12 tane yabancı oyuncuya karşısınız. NBA hayaliniz varsa bundan da şikayetçi olmayacaksınız. O yüzden bu seviyelere alışmak için bu kadar yabancı oyuncu olmasının yararı var. Yabancılar olmalı ama Türklere süre verilmemeli demiyorum. Çalışınca kimin hakkıysa o oynasın. Bir kayırma olmasın.” diyerek görüşlerini dile getirdi.
Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur sonrası draftta birçok oyuncu seçildi ve bunların önemli bir kısmı NBA’in yolunu tuttu ancak son yıllarda Türk basketbolu bu konuda sıkıntı yaşıyor. Cedi ile Furkan, ileriki yıllarda şanslarını deneyecekler. U16 Avrupa Şampiyonası sonrası mock draftlarda ilk 15 oyuncu arasında gösterilen Okben de eninde sonunda draftta şansını deneyecek. Peki onun için doğru zaman ne zaman? Okben bu konda henüz kararını vermiş değil ancak hedefinin NBA olduğunu da gizlemiyor: “Şu an için bilmiyorum. Sezon sonunda menajerlerimle konuşacağım. İsmimi sokabilirim. Bir senem daha var. Seneye hem Avrupa’da daha çok oynayıp, hem de ligde oynarsam ve performansım daha iyiye giderse buna göre hareket edeceğim ama bu sene ismimi bir listeye sokup daha sonra çıkartmayı deneyebilirim. Bilmiyorum neler olur. Basketbola başlayan herkesin hayali NBA’de oynamaktır. Şu an için ben NBA’ye gideceğim diye çalışmıyorum. Burada kulübüm Darüşşafaka Doğuş için en iyi ne yapabilirim onun için çalışıyorum.”
Okben, NBA için şu anda pek göz onunda olan bir oyuncu değil ama gelecek sezon ortaya koyacağı performans onun bu konuda şansını artırabilir. Bu noktada Darüşşafaka Doğuş’ta David Blatt gibi bir koçla çalışması da onun için büyük bir artı. Bu yüzden NBA’de Final oynamış bir koç olan Blatt’ın çalıştırdığı bir oyuncu olması, draftta Okben’in işini kolaylaştırabilir. Bu yüzden Darüşşafaka Doğuş’ta olmak, genç oyuncuya uzun vadede önemli katkılar verebilir. Okben ile David Blatt’i konuştuğumuz zaman ise genç oyuncu, Amerikalı koçun çalıştığı en farklı koç olduğunu söylüyor: “David Blatt, benim çalıştığım diğer koçlar gibi değil. Diğer koçlar daha sert tavırlıydı. Blatt, çok iyi ve yumuşak bir insan. Oyuncuları çok özgür bırakıyor. Hem hücumda hem de savunmada ne yapmak istiyorsak ona izin veriyor. Kendimizi nasıl rahat hissedeceksek onu yapmamıza izin veriyor. Oyuncular böyle rahat olunca daha iyi oynamaya başlıyorlar. Bence çok iyi bir koç. Zaten kendini her yerde, tüm dünyada tanıtmış bir koç. Bence her oyuncunun çalışması gereken bir antrenör.”
Yazının başında bahsettiğimiz altın nesil, Türkiye için büyük bir şans. Son iki nesil ne yazık ki beklentilerin altında kaldı ve Türkiye’nin artık bazı şeylerden ders alması gerekiyor. Bu ülkede planlı bir geçiş, çok fazla gördüğümüz bir şey değil. Ancak en azından bazı kalıplaşmış fikirleri bir kenara bırakmak, bazı sorunları çözebilir. Türk oyuncularının, genel sorunu oynamamak değil. 1987-1988 neslinin birçok oyuncusu, 20’li yaşlarının başlarında EuroLeague’de oynayan takımlarda önemli süreler aldılar. Sorun bu olsaydı, o nesilden beklediklerimizi alırdık. Asıl sorun, bizim genç oyunculara güvenmemiz ve onlar için bir planımız olmaması. Okben de bu konu hakkında; “Altın jenarasyona, yatırım yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Giresun projesi, bu yüzden ülke basketbolu için çok önemli. Bu sene Giresun, İBB, biraz da TOFAŞ gibi takımların yaptıkları artı olarak dönecektir. Bu takımlar gençleri oynatırken, bunun yanında istedikleri galibiyetleri de aldılar. Böyle devam ettiği sürece genç oyuncular ellerini taşın altına koyacaktır. Bunun kesinlikle devam etmesi gerektiğini ve bazı takımların Yeşilgiresun gibi sorumluluk alması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Türkiye Milli Basketbol Takımı, jenarasyon değişiminin çok yakınında. Alt yaş gruplarında başarılı olan birçok oyuncu, bu yaz Milli Takım’da olacak. Okben’in de en azından aday kadroda olması bekleniyor. Genç oyuncu, ülkemizde yapacağımız turnuvada başarılı olabileceklerini düşünüyor. Genç yıldız; “Giresun’da kalsaydım kesin çağrılırım diyordum ama şu an için bilemiyorum durumumu. Ufuk Sarıca‘nın vereceği bir karar bu. Alırsa elimden geleni yaparım. Almazsa da yazın gider çalışırım. Birkaç tecrübeli ağabeylerimizle, bizim jenerasyonumuzun birleşiminin çok iyi işler çıkartacağını düşünüyorum. Biz ülke olarak kendi evimizde her zaman iyi turnuvalar geçiriyoruz. Bu yaz bizim için çok iyi geçebilir. Ufuk Sarıca çok değerli bir koç. Onun bir değişiklik yapacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu.
Toparlarsak, Okben sezon başında yaptıklarıyla ilk sınavını verdi. Şimdi ise onu daha önce kaybettiği bir savaş bekliyor. O kendine güveniyor ve bunun için sonuna kadar mücadele edecek. Kazanıp, kazanamadığını ise birlikte göreceğiz.